• Sonuç bulunamadı

IV. Kavramlar

IV.3. Sünnet Kavramının Tanımı

IV.3.6. Fıkıhçılara Göre S-n-n Kavramının Anlamı

1. HZ PEYGAMBER’İN TEŞRİ YETKİSİ VE SINIRLARI

1.7. Hz Peygamber’in Teşrî Yetkisinin Sınırları

1.7.4. Hz Peygamber (s.a.s.)’in İctihadı Hakkındaki Yaklaşımlar

Rasûlullâh (s.a.s.)’ın içtihadı tercih ve zanna dayanmamaktadır. Bu konuda ümmetin icması vardır. Ancak müşterek manaların bulunduğu ve nassın bulunmadığı konularda kıyas yapabileceği322 ile alakalı ise ihtilaflar söz konusudur. Bir kısmı bunu

kabul ederken diğer kısmı bu durumu reddetmektedir. Bu durumu ikili tasnife tabi tutarak şöyle açıklayabiliriz:

İctihad Edebileceğini Reddedenler: Eş’ariler ve Mutezilenin çoğunluğu bu fikre sahiptirler. Bu yaklaşımı benimseyenlere göre göre kıyas yolu ile dahi olsa hükümlerin tahricinde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in içtihadı söz konusu olamaz. Çünkü O, hevasından konuşmaz, sadece ona vahyedileni konuşur323 ayeti, onlara göre habul ettikleri

yaklaşımı desteklemektedir. Bu ayetlerin delâlet yönleri ise Allah Teâlâ, Rasûlullâh (s.a.s.)’ın vahyin dışında bir şey konuşmasını nefyetmektedir, içtihatta bulunması vahiy dışında konuşması anlamına geleceğinden içtihat ettiği düşünülemez şeklinde telakki edilmektedir. Alimlerin bir kısmı burada gayenin gayrı müslimler olduğunu, onlara diğer beşerin kendi nefsine kapılarak dile getirdiğinden Hz. Peygamber (s.a.s.)’in beri olduğunu dile getirmektedirler. Diğer bir kısmı ise Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vahyin dışında bir şey dile getirmediği fikrinin benimsenmesi gerektiği üzerinde durmaktadırlar. Onlar ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.)’in vahiy dışındaki konuşmaları, içtihadın meydana gelmesi sonucunu doğurmaz fikrini de benimsemektedirler. Bu anlayışlarını istidlal için birçok misal vermektedirler. Mesela Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ebeveynin miras paylaşımı ile ilgili kendisine şikayetler arz edildiğinde “Allah Teâlâ bu konu hakkında hüküm verecektir.”324 buyurarak içtihadı ile hüküm vermekten imtina

etmektedir. Bu beyanın ardından ayetin nüzulü325 ile miras hakkındaki hükümler netlik

322 Hasebillah, Usûlu’t-teşrîi’l-İslâmî, Dâru’l-Fikri’l-Arabî, s. 95

323 Necm, 53/3-4.

324 Ebû Dâvud, Ferâiz, 4, hadis no: 2891, IV/519.

kazanmıştır326. Buradan hareketle delâlet yönü ile alakalı şöyle bir çıkarım

yapılmaktadır: Rasûlullâh (s.a.s.), kendi rey ve kavliyle hüküm vermekten kaçınmaktadır. Başka misallerde de bunu görmek mümkündür327. İctihadda hatanın

meydana gelme olasılığı söz konusu olduğu için vahye itimad edilmesinin gerektiğini de dile getirmektedirler. Bu düşünce yapısı iki farklı eleştirel yaklaşımla karşılaşmaktadır:

Birincisi Nebi’nin içtihadına duyulan itimad, vahye duyulan itimaddan daha zayıf olamaz. Çünkü bu içtihat iki sebepten dolayı hatadan beridir. Birinci sebebi içtihat vesilelerine sahip olması ve vahyin yöntemini esas almasıdır. İkincisi ise içtihadında bir hatanın meydana gelmesi halinde vahiy ile hemen tashihinin mümkün olmasıdır. Dolayısıyla Rasûlullâh (s.a.s.)’ın içtihatta bulunduğu ve ikaz edilmediği şeylerin hiçbirinde hata vaki olmaz denilebilir328.

Cumhurun benimsediği yaklaşıma göre ise Rasûlullâh (s.a.s.) içtihatta bulunmuştur ve bunlara Kitaba ittiba eder gibi itaat etmek gerekmektedir329. Bu

anlayışarını destekleyen pek çok ayet ve hadis bulunmaktadır. Kitap ve sünnetten bazı misaller verilebilir. Mesela Kur’an-ı Kerim’de “Hz. Peygamber (s.a.s.)’in insanlar arasında hüküm vermesi”330 şeklinde bir ifade bulunmaktadır. Burada hüküm vermesi,

Kur’an ayetlerinin ve Allah’ın gözetimi altında gerçekleşmektedir. Ancak hüküm verilirken Rasûlullâh (s.a.s.)’ın kendi cehd ve gayretinden bağımsız bir şekilde gerçekleştiğini ifade etmek mümkün değildir331.

“Ey basiret sahipleri ibret alın!”332 buyurulmaktadır. Bu ayet kıyasın muteber bir

yöntem olduğuna dair delil olarak kullanılmaktadır. Basiret sahipleri için caiz olan bir durumun Rasûlullâh için evleviyetle caiz olduğu cumhur tarafından ifade edilmektedir333.

Sünnette ise Rasûlullâh (s.a.s.)’in içtihatta bulunduğuna dair pek çok misal bulunmaktadır. Bu içtihatlarından bir kısmı teşrî dairede sükût edilerek ikrar edilmiş, bir kısmı teyit edilmiş bir kısmı ise Kur’ânî naslarla tashih edilmiştir334.

326 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, Dâru’s-Sekâfe, Kahire 1420/2000, s. 80.

327 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 80. 328 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 80. 329 Hasebillah, Usûlu’t-Teşrîi’l-İslâmî, s. 96. 330 Nisa, 4/105. 331 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 81. 332 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 81. 333 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 81. 334 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 81.

Sünnetten birkaç misal vermek gerekirse aynı nikah altında eşinin kızı ve kızkardeşi, halası ve teyzesi bulundurulamaz şeklinde bir ihtar sünnette yer almaktadır ve şerîatte bu durum onaylanmaktadır. Neseben meydana gelen haramlık süt emme sebebiyle de gerçekleşmektir. Bu sünnette bildirilmektedir. Daha sonra mevcut hükmü değiştiren bir ayet nazil olmamıştır335. Böylece en azından şer’î sükût ile içtihadın

takriri gerçekleşmiştir. Tashih edilen içtihat için verilen misal Ebû Talib için Rasûlullâh (s.a.s.)’ın istiğfar ve duada bulunmasıdır. Ancak Allah Teâlâ bu durumun tashihi sadedinde Tevbe suresi 113. ayeti inzal buyurmuştur. Ayetin nüzulünden sonra amcası için istiğfar ve duaya devam etmediği ifade edilmektedir336.

Hz. Peygamber (s.a.s.)’in içtihatları olduğu gibi kendi huzurunda ya da gıyabında sahâbenin de risâlet döneminde içtihatları olmuştur. Sahâbe içtihatlarının bir kısmı nass ile ikrar edilmiş bir kısmı tashih edilmiştir.

Sahâbe İçtihadının Teşrîde İkrarı: Takrîrî sünnet kapsamındaki misallerin bir kısmını sahâbe içtihadına dair ikrarlar oluşturmaktadır. Mesela Sa’d b. Muâz’ın Benî Kureyzâ hakkındaki hükmünü Hz. Peygamber (s.a.s.)’in ikrarı337 bu kabildendir.

Sahâbe İçtihadının Teşrîde Tashihi: Hz. Ebubekir’in fikrine dayanarak Bedir esirlerinden fidyenin kabul edilmesi ve Hz. Ömer ve Hz. Ali’nin onların öldürülmesine dair fikirlerinin benimsenmemesi üzerine338 ayet nazil olmaktadır ve inzal olan ayetler

ikisinin düşüncesini teyid etmekte ve Hz. Ebubekir’in fikrini tashih etmektedir. Nazil olan ayetlerin meali şöyledir:

“Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim olmadıkça, hiçbir peygambere esir almak yaraşmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah, mutlak güç sahibi, hüküm ve hikmet sahibidir. Eğer Allah’ın daha önce verilmiş bir hükmü olmasaydı, aldığınız şey (fidye)den dolayı size büyük bir azap dokunurdu” 339

335 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 82.

336 Abbas Şûmân, Masâdiru’t-teşrîi’l-İslâmî, s. 82.

337 Buhârî, Meğâzî, 30, hadis no: 4121, V/1112.

338 Ahmed b. Hanbel, Müsned, hadis no: 208, I/324-325; Rasûlullâh zamanında teşrî hakkında verilen

misaller arasında mezkûr rivâyete yer verilmektedir. Bağlam içerisinde rivâyeti inceleyebilmek için bk. Abdulazim Şerefuddin, Târihu’t-teşrîi’l-İslami ve ahkâmu’l-milkiyye ve’ş-şuf’a ve’l-akd, yy., 1980, s. 61.