• Sonuç bulunamadı

IV. Kavramlar

IV.3. Sünnet Kavramının Tanımı

IV.3.6. Fıkıhçılara Göre S-n-n Kavramının Anlamı

1. HZ PEYGAMBER’İN TEŞRİ YETKİSİ VE SINIRLARI

2.4. Kavil ve Fiilin İkrar Edilmesi ile Hükme Delâletleri

2.4.2. Fiilin Söz, Beden Dili ve Mücerred Sükût İle İkrar Edilmesi Açısından

Sahâbeden sâdır olan fiil de söz gibi Rasûlullâh (s.a.s.)’ın onayı ile takrîrî sünnet adını almaktadır. Rasûlullâh (s.a.s.)’ın takrirleri sadece sözlü tasdik ile gerçekleşmeyip mücerred sükût ile ve beden diliyle de gerçekleştiği görülmektedir. Sahâbeden sâdır olan fiilllerin akabinde gerçekleşen ikrarları, sözlü ve sözsüz takrirler şeklinde tasnif etmek mümkündür. Sözlü bir ifadenin yer almadığı takrirleri de beden dili ve mücerred sükût ile gerçekleşen takrirler olarak ikiye ayırmak mümkündür.

Ashabın bazı fiillerinin, medh ve övgü teyidiyle sözlü olarak Rasûlullâh (s.a.s.) tarafından tasdik edildiği görülmektedir. Bir rivâyette nakledildiği üzere Hz. Ebûbekir (r.a.) böyle bir övgüye mazhar olmuştur. İlgili rivâyette Hz. Ebûbekir’in yemek yemeyeceğine dair yemin ettiği, ancak daha sonra yemesinin daha hayırlı olduğuna inanarak yeminini bozduğu aktarılmaktadır. Bu hadisenin vukuunu ve yeminini bozduğunu Rasûlullâh (s.a.s.)’a bizzat kendisi bildirmiştir. Rasûlullâh (s.a.s.) ise Hz. Ebûbekir (r.a.)’in insanların en hayırlısı ve en itaatkârı olduğunu ifade etmişlerdir433. Bu

rivâyette sahâbeden birinin yaptığı eylemin şer’a telalluk eden herhangi bir kusur

431 Rûyânî, Ebûbekir Muhammed b. Harun (v. 307/919), el-Müsned, I-II, thk. Eymen Ali Ebû Yemânî,

Müessesetü Kurtuba, Kahire 1416, hadis no: 871, II/88.

432 İbn Hanbel, Müsned, hadis no: 41, I/214.

içermediği ve insanların en hayırlısı olduğu övgüsüyle benzer durumlarda aynı davranışı sergilemenin de bir mahzur taşımaksızın teşvik edildiği sarâhaten anlaşılmaktadır.

Asla yapılmayacağı dile getirilerek edilen yeminlerin bozulabilmesi durumlarının bazı hallerde gerçekleşebileceği sonucuna varılmaktadır. Ancak bu durumu yeminle kişinin kendisine men ettiği fiilin daha hayırlı olması durumu ile tahsis, tahdid ve istisna etmek gerekmektedir. Nevevî ve İbn Hacer bu rivâyetin şerhinde, yemin eden kimse, aksinin daha hayırlı olduğunu düşünürse onu bozması gerektiğini düşünmektedir. Ayrıca rivâyette geçen “en hayırlı” vurgusu ile benzer durumlarda yemin bozmanın mendub olduğunu da ifade etmektedirler434.

Enes b. Malik, Ebû Talha435’nın ensarın en zengini ve kişinin sevdiğini infak etmedikçe asla iyilikte bulunamayacağı vahyi nazil olunca436 Rasûlullâh (s.a.s.)’ın

yanına gelerek en sevdiği mallarının geniş arazileri olduğunu ve bunları Allah (c.c.) yolunda infak etmek istediğini rivâyet etmektedir. Rivâyetin devamında ise Rasûlullâh (s.a.s.)’ın, onun bu davranışı karşısında memnuniyetini dile getirerek karlı bir kazanç elde ettiğini beyan ettiklerini bildirmektedir437. Anlaşılacağı üzere bu rivâyette bir

sahâbînin en sevdiği mallarını infak etme davranışı, karlı bir kazanç elde ettiği kelamıyla sözlü olarak Rasûlullâh (s.a.s.) tarafından ikrar edilmiştir.

Zikredilen her iki rivâyette sahâbelerin eylemleri, medh mazmûnuna sahip sözlerle Rasûlullâh (s.a.s.) tarafından ikrar edildiğinden onların takrîrî sünnet kapsamında değerlendirilmesi gerektiği görülmektedir.

Sahâbenin uygulamaları sözlü ikrarlarla takrîrî sünnet seviyesine yükseldiği gibi sözsüz takrirlerle de bu seviyeye yükselebilmiştir. Sahâbeden sâdır olan fiilerin akabinde gerçekleşen sözlü olmayan ikrar türlerini, beden diliyle onay ve mücerred sükût ile onay şeklinde tasnif ederek rivâyetler ile birlikte haklarında detaylı bilgi

434 Nevevî, Ebû Zekeriya Muhyiddin Yahya b. Şeref (676/1277), el-Minhâc şerhu sahîhi Müslim b.

el-Haccâc, I-XVIII, el-Matbaatu’l-Mısriyye, Kahire 1349/1930, XIV/22; İbn Hacer, Fethu’l-bârî bi şerhi sahîhi’l-Buhârî, I-XIII, thk. Abdulaziz b. Abdullah b. Bâz, Dâru’l-Marife, Beyrut 1379,

VI/599-600. Hz. Ebûbekir’in öfke anında yemin ettiği ve o anda edilen yeminlerin huccet olmayacağı hakkındaki detaylar için bk. İbn Hacer, Fethu’l-bârî, VI/599.

435 Ebû Talha künyesiyle meşhur olan sahâbî, Zeyd b. Sehl’dir. Ayrıntılı bilgi için bk. İbn Hacer, el-

İsâbe fî temyîzi’s-sahâbe, I-VIII, thk. Adil Ahmed Abdulmevcud, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut

1415, sıra no: 2912, II/502.

436 Âl-i İmrân, 3/92.

437 İbn Hıbbân, Ebû Hâtim Muhammed b. Hıbbân el-Büstî (v. 354/965), es-Sahîh (İbn Belbân

vermek gerekmektedir. Zira sözlü olmayan bu onay şekilleri de Rasûlullâh (s.a.s.)’ın teşrî vazifesi gereği gerçekleşmektedir.

Sahâbe eylemlerini Rasûlullâh (s.a.s.)’ın beden diliyle onayı, rivâyetlerde çoğunlukla tebessüm etmesi, gülmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Bir rivâyette şöyle aktarılmaktadır: Hz. Ali Yemen’deyken kendisine üç kişi gelerek her biri bir çocuğun kendilerine ait olduğunu iddia eder. Her biri bu iddiasından hiçbir surette vazgeçmez. Bunun üzerine Hz. Ali üçü arasında kur’a çektirir. Kur’ada çıkana çocuğu verir ve aynı zamanda o kişinin, diğer iki iddia sahibine üçte iki oranında diyet vermesi ile hükümde bulunur. Bu hüküm Rasûlullâh (s.a.s.)’a bildirildiğinde ise onun azı dişleri görününceye kadar güldüğü nakledilmektedir438. Bu rivâyette Hz. Ali’nin ahkâma dair bir meselede

kendi içtihadı ile hükümde bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu hükmün ise isabetli olduğu sonucuna ise Rasûlullâh (s.a.s.)’ın gülmesi ile varılmaktadır. Çünkü Rasûlullâh (s.a.s.)’ın teşrî vazifesi ile alakalı sahâbeden sâdır olan hatalı bit uygulama karşısında sessiz kalması, onu nehyeden bir izahta bulunmaması düşünülemez. Bu gerçeklikten hareketle birinin davranışı karşısında gülme eylemi şer’î bir meselede Rasûlullâh (s.a.s.)’tan sadır olmuş ise takrîrî sünnet vuku bulmuştur denilebilir.

Sahâbenin İslam dininin usul ve furûuna dair bazı uygulamaları ise mücerred sükût ile ikrar edilmiştir. Mücerred sükût da gülmek gibi bazı durumlarda sözsüz onay kapsamında değerlendirilmektedir. Bu bağlamda ilgili sahâbe uygulaması artık takrîrî sünnet nazarıyla ele alınmalıdır. Bir rivâyette Enes b. Malik, Ramazan ayında aralarında Rasûlullâh (s.a.s.)’ın da bulunduğu bir yolculukta bazılarının oruç tuttuğunu ve bazılarının da tutmadığını ve kimsenin kimseyi ayıplamadığını dile getirmektedir439.

Rivâyetin devamında ise Rasûlullâh (s.a.s.)’ın bu farklı uygulamalar karşısında öven, tasdik eden ya da reddeden herhangi bir ifadesi bulunmamaktadır. Yani mücerred sükût halinin gerçekleştiği ve takrire delâlet ettiği düşünülebilir.

Bazı rivâyetlerde ahkâma dair temel kaidelerin muhalifi olan nakiller, “Rasûlullâh zamanında” terkibi kullanılarak dile getirilmektedir. Ancak bu rivâyetleri mücerred sükût halinin gerçekleşmesi sebebiyle takririn vuku bulduğu şeklinde değerlendirmede bulunup önceki hükmün neshedildiği kanaatine varmamak gerekmektedir. Zira neshin gerçekleşmesi, esas olarak rivâyetler arasında öncelik ve

438 Ebû Dâvud, Talâk, 31, hadis no: 2270, III/582.

439 Ebû Ya’la, Ahmed b. Ali el-Mevsılî (v. 307/919), el-Müsned, I-XIII, thk. Hüseyin Süleym Esed,

sonralık ilişkisine hakim olmayı gerektirmektedir. Ayrıca Rasûlullâh zamanında gerçekleşen her şeyi Rasûlullâh’ın bildiğini düşünmek de isabetli bir yaklaşım olmasa gerektir. Bu sebeple nakledilen rivâyette mücerred sükût hali gerçekleşirken Rasûlullâh’ın o ortamda olmasını veya O (s.a.s.)’na bildirildiğine dair nakillerin bulunmasını gerekli görmek makul bir talep olarak kabul edilebilir.