• Sonuç bulunamadı

Hz. Peygamber’in Yazdırdığı Mektuplarda Sahâbe Bilgisi

Belgede Sahabe bilgisinin tespiti (sayfa 80-125)

BÖLÜM 1: İLK DÖNEMDE SAHÂBE BİLGİSİNİN TESPİTİ

1.1. İlk Dönemde Sahâbe Bilgisinin Kaynakları

1.1.2. Yazılı Kaynaklar

1.1.2.2. İlk Kayıtlar

1.1.2.2.2. Hz. Peygamber’in Yazdırdığı Mektuplarda Sahâbe Bilgisi

Hz. Peygamber’in mektuplarının birçoğunda mektubu eline verdiği veya gönderdiği şahsın veya kabilenin ismi, mektubu yazanın369

bazen de mektuba şahit olan kimselerin adları da yazılmaktaydı.370

Bu mektuplar sahâbe bilgisinin tespiti açısından değerlendirildiğinde, adıyla hitap edilen kimselerden bazısının suhbetini, ayrıca Hz. Peygamber’e kâtiplik yapan sahâbîleri ve hangi konularda kâtiplik yaptıklarını tespit etmek mümkündür.

Mektuplarda adı zikredilerek açıkça hitap edilen herkesin sahâbîliğine hükmetmek mümkün değildir. Mektup yazılanlar arasında Müslüman olmayanlar bulunduğu gibi Müslüman olduğu halde Hz. Peygamber’i görüp görmediği kesin olarak bilinmeyeler de bulunmaktadır. Bu nedenle bu mektupların arasından, Hz. Peygamber’le karşılaştığı anlaşılan ve sahâbe bilgisini içeren eserlerde bu mektuplardan yola çıkılarak Hz. Peygamber’le suhbetine hükmedilen kimselerle ilgili mektupların bir kısmı ele alınacaktır.

Mektupların muhtevasına bakıldığında mektupların daha çok Hz. Peygamber’e heyet olarak gelen, Hz Peygamber’in de eman veya iktâ371 verdiği ya da emir tayin ettiği kimselerle alakalı olduğu görülmektedir. İlgili mektuplara şunlar örnek olarak verilebilir. 369 Bkz. Hamîdullah, el-Vesâik, s. 98, 120, 124, 128, 131, 132. 370 Bkz. Hamîdullah, a.g.e., s. 95, 124, 130, 132, 135. 371

İktâ: Devlet başkanının Allah’ın malından, ehil gördüğü kimseye bir şey vermesidir. Kâdî İyâd, Ebu’l-Fadl İyâd b. Musâ b. İyâd b. ‘Amrûn el-Yahsûbî (ö.544/1149), Meşâriku’l-envâr alâ sıhâhi’l-âsâr, I-II, y.y., Mektebetu’l-‘Atîka, t.y., II, 183.

68

Sayfî b. ‘Âmir, Hz. Peygamber’in, kabilesine emir yaptığı kimselerdendi. İbn ‘Abdilber, Sayfî’nin tercemesinde: “Sa‘lebeoğullarının efendisidir. Rasûlüllah (s.a.s.) onun için bir mektup yazmış ve mektubunda onu, kavminin emiri tayin etmiştir.”372

diyerek onu kısaca tanıtmaktadır. İbn Hacer ise ona dair şu hikâyeyi nakletmektedir: “Ubeydîlerden bir grup daha önce aralarında geçen bir tartışmaya binaen bir mektup getirerek Sümâme b. Halîfe’nin eline verdiler ve dediler ki; Bu mektubu bize dedemiz verdi. Ona da Sayfî b. ‘Âmir’in verdiğini söyledi. Sayfî, bu mektubu Hz. Peygamber’in kendisi için yazdırdığını söylemişti. Açıp baktıklarında Mektupta şöyle yazıyordu:

“Bismillahirrahmânirrahîm. Bu, Allah’ın Resûlü Muhammed’den Sayfî b. ‘Âmir’i, Sa‘lebe b. ‘Âmiroğullarından Müslüman olanlara emir tayin ettiğine dair mektuptur…”373

Rasûlüllah (s.a.s.) Mâlik b. Murâre er-Rahâvî’yi Yemen’e göndermiş, onun tebliği ile ‘Akk Zû Hayvân Müslüman olmuştu. Ona: “Rasûlüllah’a (s.a.s.) git de ondan köyün ve malın için emân iste!” denilince o da Rasûlüllah’a gelmiş ve “Ey Allah’ın Rasûlü! Benim toprağım, kölelerim ve mallarım var. Onlar için bana bir mektup yaz.” demişti. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s.) onun için şöyle yazdırmış:

“Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ın Rasûlü Muhammed’den, ‘Akk Zû Hayvân’a. Eğer toprağı, malı ve köleleri hususunda doğru söylüyorsa o, Allah’ın emânı ve Rasûlünün zimmetindedir.”374

Abdullah b. Yahyâ b. Selmân anlatıyor: “Su‘ayr b. el-‘Addâ’ın bir oğlu, bana içerisinde;

“Rasûlüllah Muhammed’den, Su‘ayr b. el-‘Addâ’ya…” yazan bir mektup gösterdi.”375 Sahâbe terâcimini ele alan eserlerde bu mektuptan hareketle Su‘ayr b. el-‘Addâ’ın suhbetine hükmedilmektedir.376

372 İbn ‘Abdilber, a.g.e., s. 371; Ayrıca bkz. İbnu’l-Esîr, a.g.e., III, 43.

373

İbn Hacer, el-isâbe, s. 620/4131.

374

İbn Sa‘d, a.g.e., VI, 28; Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Ebû Ya‘lâ Ahmed b. Ali b. el-Müsennâ el-Mevsılî (ö.307/919), Müsned, thk., Hüseyin Selim Esed, 1. Basım, I-XIII, Dımaşk: Dâru’l-Me’mûn li’t-Turâs, 1984, XII, 275; İbnu’l-Esîr, a.g.e., II, 216; İbn Hacer, a.g.e., s. 381/2459; Hamîdullah, el-Vesâik, s. 234.

375

İbn Sa‘d, a.g.e., I, 282.

376

69 Bunların dışında Eceîlerden Habîb b. ‘Amr,377

Haşhâşoğullarından Mâlik ve iki amcası Kays ve ‘Ubeyd,378 el-Velîd b. Câbir b. Zâlim379 ve ‘Âmir b. Hilâl Ebû Seyyâre el-Muta‘î’nin380

sahâbîliğinin tespitinde de bu tür mektuplardan yararlanılmıştır.

Bütün bu mektuplar, sahâbe terâcimini ele alan eserlerde, mektupta kendisine hitap edilen şahsın sahâbiliğinin göstergesi olarak kullanılmaktadır.381

Dolayısıyla Hz. Peygamber’in yazdırdığı mektupların sahâbe bilgisini tespitte dikkate alındığı söylenebilir.

1.1.2.2.3. Dîvânlar

Sahâbîlerle ilgili kapsamlı en eski yazılı kaydın Hz. Ömer’in oluşturduğu Dîvân kayıtları olduğu bir gerçektir. Ne var ki bu kayıtların sahâbe bilgisinin tespitine kaynaklığı hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak konuya ilişkin rivayetler ve dîvânlarda görev alan şahıslar incelendiğinde ilk dönemde dîvânlardan da yararlanıldığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle sahâbe bilgisinin tespiti açısından Hz. Ömer’in oluşturduğu Dîvân’ı, geçirdiği evreleri, Dîvân’daki sahâbe bilgilerini ve bununla ilgili olarak sahâbenin aldığı atıyye miktarlarını, Dîvân’ın, Hz. Ömer’den sonraki durumunu, akıbetini ve sahâbe bilgisine kaynaklığını incelemekte yarar vardır.

1.1.2.2.3.1. Dîvânın Tanımı, Menşei ve Çeşitleri

Dîvân (ç. devâvîn) kelimesinin sözlük anlamı ve kökeni hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Birçok kimse bu kelimenin Sâsânî İmparatorluğunda devlet idaresine ait bir terim olarak382 Farsça’dan Arapça’ya intikal etmiş (mu‘arreb) bir kelime olduğunu

377

İbn Sa‘d, a.g.e., I, 280; İbn Hacer, a.g.e., s. 249/1598; Hamîdullah, el-Vesâik, s. 301.

378 İbn Ebî Hâtim, a.g.e., VII, 95; Taberânî, el-Mu‘cemu’l-kebîr, IX, 293; İbn ‘Abdilber, a.g.e., s. 614, 644; İbnu’l-Esîr, a.g.e., III, 532, IV, 400, V, 19; İbn Hacer, a.g.e., s. 860/5350; Hamîdullah, a.g.e., s. 260.

379

İbn Sa‘d, a.g.e., I, 280. İbn ‘Abdilber, a.g.e., s. 743; İbnu’l-Esîr, a.g.e., V, 418; İbn Hacer, a.g.e., s. 1381/9163; Hamîdullah, a.g.e., s. 301.

380

İbn Ebî Hâtim, a.g.e., VI, 328; İbn ‘Abdilber, a.g.e., s. 401; İbnu’l-Esîr, a.g.e., III, 143; Hamîdullah, a.g.e., s. 324.

381

Diğer mektuplar için bkz. İbn Sa‘d, a.g.e., I, 303, 320, 325, 335, 355.

382

70

belirtmektedir.383 Bazıları da kayıt altına alma, sabit kılma ve toplama anlamında Arapça d-v-n kök fiilinden türediğini söylemektedir.384 Halîl b. Ahmed’in dîvân kelimesinin “devvene” fiilinden türediğini söylemesi de buna işaret etmektedir.385

Dîvân kelimesi, Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte ise “hesap defteri” anlamında kullanılmaktadır.386

Bunun yanında bir şairin manzumelerini klasik nazım şekillerine göre bir tertip dâhilinde içine alan mecmuaya da dîvân denilmektedir.387

Terim olarak dîvân, devlet idaresindeki muhtelif idari, mali ve askeri hizmetlerin yerine getirilmesinde kullanılan defterlere; bunların ve devlet memurlarının bulunduğu yere verilen isimdir.388

İslam dünyasında ilk olarak, Hz. Ömer’in fey gelirlerini dağıtmak için tesis ettiği Dîvân Teşkilatı’yla birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanan “dîvân” tabiri, Emeviler

383

Bkz. Sûlî, Ebû Bekr Muhammed b. Yahyâ b. ‘Abdillah eş-Şatrancî es-Sûlî (ö.335/946), Edebu’l-küttâb, i‘tinâ ve tlk., Muhammed Behcet el-Eserî, Mısır: el-Matba‘atu’s-Selefiyye, 1923, s. 187; İbn Manzûr, a.g.e., “D-v-n” XV, 1462; Hafâcî, Şihâbuddîn Ahmed el-Hafâcî (ö.1069/1658), Şifâu’l-ğalîl fî mâ fî kelâmi’l-‘Arab mine’d-dahîl, tsh., Mustafa Vehbî, y.y., Matba‘atü’l-Vehbiyye, 1864, s. 94. Mâverdî, dîvânın neden bu şekilde isimlendirildiğine dair iki rivayet nakletmektedir. Birinci rivayete göre bir gün Kisrâ, dîvân kâtiplerini bir yerde kendi kendilerine hesap yaparken görmüş ve onlara هناويد/dîvâne yani deliler demiş, zamanla kâtiplerin çalıştıkları yerlere de dîvâne denilmeye başlanmış, çokça kullanımdan dolayı sonundaki “he” düşerek dîvân şeklini almıştır. İkinci rivayete göre ise dîvân kelimesi Farsça’da şeytanlara verilen isimdir. Kâtiplere de devlet işlerini çok iyi bildikleri, gizli-açık her şeye vakıf oldukları, dağınık ve karışık şeyleri toparladıkları için şeytanlar anlamında “dîvân” denilmiş, sonradan kâtiplerin oturduğu yere de bu ad verilmiştir. Bkz. Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed Mâverdî (ö.450/1058), Ahkâmu’s-sultâniyye, thk., Ahmed Mübârek el-Bağdâdî, Kuveyt: Mektebetu Dâr-i İbn Kuteybe, 1989, s. 259.

384

Bkz. Kalkaşendî, Ebu’l-‘Abbâs Ahmed el-Kalkaşendî (ö.820/1417), Subhu’l-a‘şâ fî sınâ‘ati’l-inşâ, I-XIV, Kahire: Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye, 1922, I, 89-90; Kefevî, a.g.e., s. 452; Hafâcî, a.g.e., s. 94. Ayrıntılı bilgi için bkz. Merzûk, Zerîf, Neş’etü’d-devâvîn ve tatavvuruhâ fî sadri’l-İslâm, Birleşik Arap Emirlikleri: Merkezu Zâyid li’t-Turâsi ve’t-Târîh, 2000, s. 38-39.

385

Sîbeveyh, Ebû Bişr ‘Amr b. Osman b. Kanber el-Hârisî (ö.180/796) el-Kitâb/Kitâbu Sîbeveyh, thk. ve şerh, ‘Abdüsselâm Muhammed Hârûn, 3. Basım, I-V, Kahire: Mektebetu Hancî, 1988, III, 218.

386

Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 240.

387

Dûrî, a.g.e., IX, 378. Dîvân kelimesinin diğer kullanımları için bkz. Mansuroğlu, Mecdud, “Dîvân”, İA: İslam Âlemi Tarih, Coğrafya, Etnografya ve Biyografya Lugati, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1977, III, 595.

388

Mâverdî, a.g.e., s. 259; İbn Haldûn, ‘Abdurrahmân b. Muhammed b. Haldûn el-Hadramî (ö.808/1405), Târîhu İbn Haldûn el-müsemmâ Dîvânu’l-mubtede’ ve’l-haber fî târîhi’l-‘Arab ve’l-Berber, Hâşiye, Halil Şehâde, I-VIII, Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2001, I, 302; Feyrûzâbâdî, a.g.e., “D-v-n”, s. 1197; Dûrî, a.g.e., IX, 378.

71

ve bilhassa Abbâsîler zamanında başta askeri ve özellikle mali sahalar olmak üzere çeşitli devlet hizmetlerine bakan müesseselere isim olarak verilmiştir.389

İlk asırda oluşturulan bazı önemli dîvânlar ve özellikleri şunlardır:

Dîvânu’r-rasâil/Dîvânu’l-inşâ: Devlet başkanının dâhili ve harici yazışmalarının idare

edildiği dîvândır.390

Önceleri dîvânu’r-rasâil veya dîvânu’l-mukâtebât diye isimlendirilirken daha sonra dîvânu’l-inşâ olarak adlandırılmıştır.391

Dîvân/Dîvânu’l-ceyş/Dîvânu’l-cund: İlk olarak Hz. Ömer’in oluşturduğu bu dîvân,392

savaşçıların ve ailelerinin isimlerinin ve maaş miktarlarının yazıldığı defterlerdir.393 Her ne kadar bazı kimseler bu Dîvân’a, Dîvânu’l-cund demişlerse de merkezi dîvân olarak tesis edildiği için sadece “Dîvân” diye adlandıranlar çoğunluktadır.394

Hz. Ömer’in oluşturduğu bu Dîvân’a, askerlerin ve ailelerinin atıyye miktarları yazıldığı için Dîvânu’l-‘atâ, haraç arazilerinin gelirlerinin sarf edildiği yerlerle ilgili olduğu için Dîvânu sarfi emvâli’l-harâc adları da verilmiştir.395

Dîvânu’l-harâc/Dîvânu’l-istîfâ: Toprak vergilerinin takdiri ve toplanmasıyla ilgili

işlerin yürütüldüğü dîvândır.396

Fethedilen topraklardaki devletlerden tevarüs edilen ve o bölgelerdeki arazilerin gelirlerinin kaydedildiği dîvânlara verilen addır. Nitekim

389

Bkz. Fayda, Mustafa, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yay., 2006, s. 228.

390

el-Hâc Hasan, Hüseyin, en-Nuzumu’l-İslâmiyye, 1. Basım, Beyrut: el-Muessetu’l-Câmi‘iyye li’d-Dirâsât, 1987, s. 214.

391

Kalkaşendî, a.g.e., I, 90.

392

İbn Sa‘d, a.g.e., III, 282; Cahşiyârî, Ebû ‘Abdillah Muhammed b. ‘Abdûs, el-Cahşiyârî (ö.331/942), Kitâbu’l-Vüzerâ ve’l-Küttâb, 1. Basım, Bağdat: el-Mektebetu’l-‘Arabiyye, 1938, I, 11; ‘Askerî, Ebû Hilâl el-‘Askerî (ö.400/1009), el-Evâil, thk., Muhammed es-Seyyid el-Vekîl, Kahire: Dâru’l-Beşîr li’s-Sekâfe ve’l-‘Ulûmi’l-İslâmiyye, 1987, s. 164; Mâverdî, a.g.e., s. 259; İbn Haldûn, a.g.e., I, 303.

393

Mecduddîn İbnu’l-Esîr, Ebu’s-Sa‘âdât el-Mübârek b. Muhammed el-Cezerî (ö.606/1209) en-Nihâye fî ğarîbi’l-hadîsi ve’l-eser, thk., Halîl Me’mûn Şeyhû, 1. Basım, I-II, Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, 2001, I, 596; Feyrûzâbâdî, a.g.e., “D-v-n”, s. 1197. Son Emevî halifesi Mervan b. Muhammed (127-132/744-749) zamanına kadar bu dîvânlara sadece askerler ve atıyye miktarları yazılırken bu tarihten itibaren savaşçıların ve bineklerinin nitelikleri ya da onları tanıtıcı özellikler de yazılmaya başlanmıştır. Bkz. Merzûk, a.g.e., s. 40.

394 Dûrî, a.g.e., IX, 378. 395 Fayda, a.g.e., s. 260. 396 Dûrî, a.g.e., IX, 378.

72

Bizans hâkimiyetindeki Şam bölgesinde Grekçe, Mısır’da Kıptîce ve Irak’ta Farsça tutulan hesap defterlerine de “dîvân” denilmekteydi.397

Dîvânu’l-hâtem: Resmi yazışmaların mühürlenmesi işlemine ve bir kopyasının

çoğaltılıp saklandığı yere verilen isimdir.398

1.1.2.2.3.2. Hz. Ömer’den Önce Dîvân

Hadis, tarih ve siyer kaynakları Hz. Ömer’in, “dîvân”ı ilk kuran kimse olduğu üzerinde ittifak halindedir.399 Bununla birlikte bazı rivayetler, Hz. Ömer’den önce de dîvâna işaret eden haberler içermektedir. Hz. Peygamber’in nüfus sayımı yaptırması, savaşlardan önce savaşa katılan askerlerin listesinin tutulması, Hz. Peygamber’in krallarla ve kabile reisleriyle yazışmalarında kâtipler edinmesi, sözleşmeleri yazan bir kâtibinin,400 mührünün ve mührünü taşıyan bir kimsenin bulunması401 gibi hususlar daha sonra tesis edilecek dîvânu’l-cund, dîvânu’l-inşâ ve dîvânu’l-hâtem gibi dîvânların nüvelerinin Hz. Peygamber zamanında basit formda da olsa bulunduğunu göstermektedir.402

Hz. Peygamber zamanında da var olduğu söylenen dîvânlar şunlardır:

397

Makrizî, Takiyyuddîn Ebu’l-‘Abbâs Ahmed b. Ali el-Makrizî (ö.845/1441), el-Mevâ‘ız ve’l-i‘tibâr bi zikri’l-hıtatı ve’l-âsâr, I-II, Beyrut: Dâru Sâdır, t.y., I, 98.

398

Dûrî, a.g.e., IX, 378; el-Hâc Hasan, a.g.e., s. 215. Emeviler döneminde oluşturulan diğer dîvânlar da şunlardır:

Dîvânu’l-berîd: Başkent ile diğer şehirlerarasındaki siyasi, idari ve dini haberleşmenin tanzim edildiği dîvândır

(el-Hâc Hasan, a.g.e., s. 215). İlk olarak Mu‘âviye (r.a.) döneminde oluşturulmuştur (‘Askerî, a.g.e., s. 237).

Dîvânu’s-sadakât: Zekat gelirlerinin, Kur’an-ı Kerîm’de açıklanan hak sahiplerine dağıtılması için oluşturulan

dîvândır (el-Hâc Hasan, a.g.e., s. 215). Dîvânu’n-nafakât: Ordunun silahlandırılmasını, askerlerin maaşlarını, üniformalarını ve çeşitli ihtiyaçlarıyla ilgili harcamaları düzenleyen dîvândır (el-Hâc Hasan, a.g.e., s. 214).

Dîvânu’l-müsteğallât: Dîvânu’l-îrâdât diye de adlandırılmaktadır (el-Hâc Hasan, a.g.e., s. 214). Devlet

topraklarını, binaları ve halka kiralanmış çarşıların yönetimi ve gelirleri için oluşturulmuş dîvândır (Dûrî, a.g.e., IX, 378).

399

Huzâ‘î, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed el-Huzâ‘î (ö.789/1387), Muhtasaru Tahrîci’d-delâlâti’s-sem‘iyye, i‘dâd, Ahmed Mübârek el-Bağdâdî, Kuveyt: Mektebetu’s-Sündüs, 1990, s. 246.

400

Hz. Peygamber’in kâtipleriyle ilgili detaylı bilgi için bkz. Kettânî, a.g.e., I, 265-272, 274-276; A‘zamî, Küttâbu’n-Nebî adlı eseri.

401

Hz. Peygamber’in mührü ve mühür görevlileriyle ilgili detaylı bilgi için bkz. Kettânî, a.g.e., I, 327-331.

402

Bkz. A‘zamî, Küttâbu’n-Nebî, s. 13, 24. Ayrıca bkz. Şimşir, Mehmet, “Râşid Halifeler Döneminde İdare Sistemi ve Dîvân Teşkilatı”, İstem, 2005, yıl, 3, sy. 6, s. 265-267.

73

Dîvânu’l-inşâ: Kalkaşendî, bu dîvânın, İslam’da vazedilen ilk dîvân olduğunu

söylemektedir. O, Hz. Peygamber’in emir ve kumandanlarıyla yazışmalarını ve elçileri vasıtasıyla yakın çevresinde bulunan krallara İslam’a davet mektupları göndermesini örnek olarak göstermekte ve bütün bu yazışmaların dîvânu’l-ceyş ile değil dîvânu’l-inşâ ile ilgili olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca ez-Zübeyr b. el-‘Avvâm ve Cuheym b. es-Salt’ın zekât mallarını, Huzeyfe b. el-Yemân’ın hurma takdirini, Muğîre b. Şu‘be ve Husayn b. Numeyr’in borçlanmaları ve muamelatı yazmalarıyla ilgili rivayetlerin sahih olmaları durumunda bu dîvânların da Hz. Peygamber zamanında oluşturulduğunu söylemektedir.403

Her ne kadar Hz. Peygamber zamanındaki bu uygulamalar dîvânu’l-inşâ kapsamına girse de bu uygulamalara o dönemde dîvân denilmediği, dîvânu’l-inşânın Mu‘âviye b. Ebî Süfyân zamanında müesseseleştiği bilinmektedir.404

Dîvânu’l-hâtem: Hz. Peygamber’in kendisine yapılan bir tavsiye üzerine krallara

gönderdiği mektupları mühürlemek için üzerinde “Muhammedün Rasûlüllah” yazan gümüşten bir yüzük edindiği,405

kendisinden sonra gelen Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer ve hilafetinin ilk altı yılı boyunca Hz. Osman’ın da bu mührü taşıdığı nakledilmektedir.406 Ancak yazışmalarda mührün kullanılması, Hz. Peygamber ve Râşid Halifeler döneminde müesses bir dîvânın bulunduğunu göstermemektedir.407 Bu nedenle dîvânu’l-hâtem’i ilk tesis edenin Mu‘âviye b. Ebî Süfyân olduğu söylenmektedir.408

Dîvânu’l-cund: Makrizî, dîvânu’l-cund’u ilk tesis edenin Fars krallarından Kihrâsef

olduğunu söyledikten sonra İslam’daki ilk dîvânu’l-cund’e örnek olarak Hz. Peygamber’in, Müslüman olanların yazılmasını emretmesini, gazveye katılmak için yazıldığı halde hacca gidecek eşine eşlik etmek için Hz. Peygamber’den izin isteyen

403

Kalkaşendî, a.g.e., I, 91.

404 Dûrî, a.g.e., IX, 378.

405

Buhârî, “İlm”, 7 (hadis no: 65); Müslim, “Libâs”, 56.

406

Nesâî, “Zînet”, 53 (hadis no: 5220); Taberânî, el-Mu‘cemu’l-evsat, thk., Târık b. ‘İvadullah b. Muhammed ve ‘Abdülmuhsin b. İbrahim el-Hüseynî, I-X, Kahire: Dâru’l-Harameyn, 1994, III, 78.

407

Merzûk, a.g.e., s. 128.

408

İbn Hayyât, Târîhu Halîfe İbn Hayyât, thk., Ekrem Ziyâ el-‘Umerî, 2. Basım, Riyad: Dâru Taybe, 1985, s. 228; Cahşiyârî, a.g.e., s. 15; Sûlî, a.g.e., s. 141, 143.

74

kimseyle ilgili rivayeti ve Hz. Peygamber’in, Bahreyn’den gelen 800 bin dirhemi dağıtmasını örnek olarak göstermektedir.409

Hz. Peygamber vefat ettiği zaman (11/632) Hakîm b. Hizâm’ın (ö.54/673) kendisini dîvândan sildirdiğine dair haber410 de Hz. Peygamber zamanında askeri dîvânın bulunduğuna işaret etmektedir.

Bütün bu yorumlar Hz. Ömer’in, Dîvân’ı ilk kuran kimse olduğuna dair yaygın olan kanaate ters düşmemektedir. Çünkü ilgili rivayetler incelendiğinde Hz. Peygamber zamanında kaydedilen isim listelerinin, atıyye dağıtımı esnasında veya savaşa katılmadan önce muayyen durumlar için kaydedildiği anlaşılmaktadır.411

Muhtemelen bunlardaki amaç, kimlerin atıyye aldığını tespit ederek karışıklığa yol açmamak ve savaşta şehit olanların ganimetteki haklarının zayi olmaması içindi.412

Bu nedenle Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekr ve Hz. Ömer’in ilk dönemlerinde, Hz. Ömer’in daha sonra oluşturacağı dîvân gibi bir dîvândan söz etmek mümkün görünmemektedir. Nitekim Şâfi‘î de el-Umm adlı eserinde dîvânın, ne Rasûlüllah (s.a.s.) ne Hz. Ebû Bekr ne de Hz. Ömer’in ilk dönemlerinde bulunduğunu söylemektedir.413

Bu konuda Ahmed b. Hanbel de Şâfî‘î ile aynı görüştedir.414

Hz. Ömer’in oluşturduğu Dîvân’ın en önemli özelliği ise kalıcı olması ve belirli bir sisteme ve tertibe göre düzenlenmesiydi. Hakîm b. Hizâm ve Ebû Süfyân’ın yıllık belirli bir maaşın tayin edilmesinin insanları tembelliğe sürükleyecek endişesiyle Hz. Ömer’e karşı çıkması da Hz. Ömer’den önce sistemli bir dîvân teşkilatının bulunmadığını göstermektedir.415

Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekr zamanında sürekli

409

Makrizî, a.g.e., I, 92.

410

Câhız, Ebû Osman ‘Amr b. Bahr b. Mahbûb el-Hayavân (ö.255/868), el-‘Usmâniyye, thk., ‘Abdüsselâm Muhammed Hârûn, 1. Basım, Beyrut: Dâru’l-Cîl, 1991, s. 223.

411

Bkz. Huzâ‘î, a.g.e., s. 246.

412

Hz. Peygamber’in savaşta şehit olanlar için de ganimetten pay verdiğine dair rivayetler için bkz. Vâkıdî, a.g.e., s. 104, 373.

413

Şâfi‘î, Ebû ‘Abdillah Muhammed b. İdrîs eş-Şâfi‘î (ö.204/819), el-Umm, tsh., Muhammed Zehrâ en-Neccâr, I-VIII, Kahire: Mektebetu’l-Külliyyâti’l-Ezheriyye, 1961, VII, 338.

414

Ahmed b. Hanbel, el-‘İlel, III, 422.

415

Belâzürî, Futûhu’l-buldân, thk., tlk. ve şerh, Abdullah Enîs et-Tabbâ‘, Beyrut: Muessesetu’l-Me‘âfî, 1987, s. 641; Câhız, a.g.e., s. 211.

75

gelir gelmeyişi ve gelen gelirlerin Hz. Ömer dönemindeki gibi çok olmayışı da sistemli bir dîvân teşkilatının kurulmasını gerektirmemiş olabilir.

1.1.2.2.3.3. Dîvân’dan Önce Fey Gelirlerinin Dağıtımı

Hz. Peygamber zamanında sürekli bir gelir gelmemekteydi. Hatta savaşa katılanlar gerekli teçhizatı kendileri temin etmekteydi.416

Sadece hicretin ikinci yılından itibaren ganimet âyeti417 gereği ganimetlerin 4/5’ü savaşa katılanlara dağıtılmaktaydı.418 Savaşa katılmayanlara ise genelde bir pay verilmiyordu. Ancak bazı durumlarda çeşitli görevleri nedeniyle savaşa katılamayan kimselere de ganimetten pay dağıtılmaktaydı.419 Aynı şekilde yaralıları tedavi etmek maksadıyla savaşlara katılan kadınlara da rad/a/h/حضر denilen bir pay tahsis edilmekteydi.420

Ganimet âyetine binaen Hz. Peygamber de ganimetlerden çeşitli paylar almaktaydı. Bütün bunlardan anlaşıldığına göre Hz. Peygamber zamanında miktarı ve zamanı belirlenmiş bir atıyye verilmemekteydi.421

Hz. Peygamber’in hayatının sonlarına doğru ganimet malları dışında fethedilen topraklarda yaşayan gayri Müslimlerden alınan cizyelerin de Medine’ye geldiği,422

Hz. Peygamber’in de bunları evli olanlara iki,423

bekâr olanlara bir pay olmak üzere424

416

Allah Teâlâ şu âyet-i kerîme ile buna işaret etmektedir: “(Ey mü'minler) sizler gerek hafîf, gerek ağırlıklı olarak el birlik (savaşa) çıkın. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihâd edin.” (et-Tevbe (9) 41). Hz. Ebû Bekr, Hz. Ömer, Hz. Osman ve ‘Abdurrahmân b. ‘Avf gibi birçok sahâbînin ordu teçhizi için büyük yardımlar yaptıkları bilinmektedir (bkz. İbn ‘Asâkir, Ebu’l-Kâsım Ali b. el-Hasen b. Hibetullah (ö.571/1175), Târîhu Dımaşk, dirâse ve thk., ‘Amr b. Ğarâme el-‘Amravî, I-LXXX, Beyrut: Dâru’l-Fikr, 1995, II, 34-35). Binekleri olmadığı için Tebuk seferine katılamayan ve bekkâûn diye adlandırılan kimseler de örnek olarak verilebilir.

417

el-Enfâl (8) 41.

418

Ebû Yûsuf, Ya‘kûb b. İbrahim b. Habîb el-Ensârî (ö.182/798), Kitâbu’l-harâc, Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife, 1979, s. 18; Yahya b. Âdem, Ebû Zekeriyye Yahya b. Âdem b. Süleyman (ö.203/818), Kitâbu’l-Harâc, 1. Basım, Beyrut: Dâru’ş-Şurûk, 1987, s. 58.

419 Bkz. Vâkıdî, a.g.e., 103, 104; İbn Sa‘d, a.g.e., III, 56, 383.

420

Ebû Yûsuf, a.g.e., s. 198.

421

İbn Tiktaka, Muhammed b. Ali b. Tabatabâ (ö.709/1309), el-Fahrî fi’l-âdâbi’s-sultâniyye ve’d-düveli’l-İslâmiyye, Beyrut: Dâru Sâdır, t.y., s. 83.

422

Buhârî, “Salât”, 42 (hadis no: 421); Müslim, “Zühd”, 6.

423

76 herkese eşit miktarda dağıttığı nakledilmekte425

fakat atıyye miktarları hakkında bir bilgi bulunmamaktadır. Buhârî’deki bir rivayette ise atıyye dağıtımının mescitte yapıldığı haber verilmektedir.426

Hz. Ebû Bekr’in de fey gelirlerini eşit olarak dağıttığı nakledilmektedir.427 Hatta Muhâcir ve Ensâr’dan bazılarının bu durumdan rahatsız olarak; “Ey Allah’ın Rasûlü’nün halifesi! Bu malı insanlar arasında eşit olarak taksim ettin, hâlbuki onların arasında üstün, iyi geçmişi ve ilk Müslüman olanlar bulunmaktadır. Onların faziletlerine göre dağıtsaydın daha iyi olurdu.” diyerek Hz. Ebû Bekr’e itirazda bulundukları,428 onun da; “Söylediğiniz iyi bir geçmiş, fazilet ve İslam’daki kıdem meselesini hepinizden iyi bilirim. Bütün bunlar sevabı Allah’a ait olan özelliklerdir. Dağıttığım şey ise geçim vasıtasıdır. Bunda eşitlik, tercih ve takdimden daha hayırlıdır.” dediği rivayet edilmektedir.429

Hz. Ömer de Dîvân teşkilatını kuruncaya kadar Medine’deki Müslümanlara fey gelirlerini Hz. Peygamber ve Hz. Ebû Bekr gibi eşit olarak dağıtmaktaydı.430

Dîvân’ın 20/640 yılında kurulduğu kabul edilirse, Hz. Ömer’in dîvân teşkilatını kurmadan önce de atıyye dağıtımı için liste tanzim ettirdiği anlaşılmaktadır. Nitekim Hz. Ömer’in atıyye dağıtımı için beytülmalden sorumlu olan Abdullah b. el-Erkâm’a insanları yazmasını emrettiği, onun da Muhâcirleri, Ensârı, diğer Arap kabilelerinden

424

Ebû ‘Ubeyd, el-Kâsım b. Sellâm (ö.224/838), Kitâbu’l-Emvâl, thk. ve tlk., Ebû Enes Seyyid b. Receb, 1.

Belgede Sahabe bilgisinin tespiti (sayfa 80-125)