• Sonuç bulunamadı

B. ĐBÂDET KONULARINDA DELÎLÜ’L-HITÂB

4. HUTBEDE ĐMAMI DĐNLEMEK

Đbn Rüşd (595/1198) hutbe okunurken imamı dinleme konusunu ele alırken; cuma günü imam hutbe okurken susup hutbeyi dinlemenin hükmü konusuna değinir. Bu konuda ortaya çıkan üç farklı görüşü ele alıp inceler.

1- Đmam Mâlik (179/795), Đmam Ebû Hanîfe (150/767), Đmam Şâfiî (204/819), Ahmed b. Hanbel’in (241/855) de içinde bulunduğu cumhur fukahâya göre, cuma günü imam hutbe okurken susup hutbeyi dinlemek hutbenin ahkâmındandır; bu yüzden her halükarda hutbeyi dinlemek vâcibdir. Fakat hutbeyi dinlemeyi her halükarda vâcib olarak görenlerde kendi aralarında üç gruba ayrılmışlardır:

a- Đçinde Süfyan es-Sevrî (161/778), Evzaî’nin (157/774) de bulunduğu bir grup, hutbeyi dinlemek her ne kadar vâcib ise de, hutbe esnasında aksırana teşmitte296 bulunmayı ve selam verenin selamına karşılık vermeyi câiz görmüşlerdir.

b- Diğer bir grup ise, aksırana teşmitte bulunmanın ve selam verene karşılık vermenin câiz olmadığını söylemişlerdir.

c- Üçüncü bir grup ise aksırana teşmitte bulunmayla selama karşılık vermenin arasını ayırarak; selama karşılık verilir; fakat aksırana teşmitte bulunulmaz demişlerdir.

2- Şa’bî, Said b. Cübeyr ve Đbrahim en-Nehaî’den rivâyet olunan ikinci bir görüş ise, hutbede okunan Kur’an âyetlerinden başkasını dinlemenin vâcib olmadığı şeklindedir.

3- Ahmed b. Hanbel (241/855), Atâ ve bir grup ise, hutbenin işitildiği ve işitilmediği durumların arasını ayırarak, eğer kişi hutbeyi duyuyorsa susup hutbeyi

295 Đbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, I/118–119.

296 “Teşmit”: Hapşıran kimseye “yerhamukellah” diyerek hayır dua etmektir. Bkz. Erdoğan, Fıkıh ve

dinlemesi gerekir. Eğer kişi hutbeyi duymuyorsa Allah’ı (c.c.) zikretmesinin ve ilmi bir mesele hakkında konuşmasının câiz olacağını söylemişlerdir.

Cumhur hutbeyi dinlemenin vâcib olduğunu söylerken bu görüşünü Ebû Hureyre’nin (r.a.) Hz. Peygamber’den (s.a.v.) rivâyet etmiş olduğu şu hadisi şerife dayandırır: Hz. Peygamber (s.a.v.), َتْBَ›َH ْfَ‡َK ُœُxْyَd ُمEَQِ¤ْHاَو ْ{ِIْ‹َأ ِ|َ]ُMُ¦ْHا َمْBَd َِ‘ِNEَIِH َ{ْFُW اَذِإ “Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına sus dersen konuşmuş olursun”297 diye buyurdu.

Hutbeyi dinlemenin vâcib olmadığını savunanlara gelince onların bu görüşlerine dayanak olarak, َنBُMَNْ<ُ_ ْgُtVFَ]َH اBُvِIْ‹َأَو ُGَH اBُ]ِMَvْrEَK ُنَºْ<ُ‡ْHا َئِ<ُW اَذِإَو “Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyiniz ki Allah’ın rahmetine erişesiniz”298 âyeti kerîmesinin delîlü’l- hıtâb’ından başka bir dayanak bulamıyorum. Yani bunlar ‘Kur’an okunduğu zaman’ tabirinden okunan şey Kur’an değilse onu dinlemek zorunda değiliz mânâsını delîlü’l- hıtâb yoluyla çıkarmış olabilirler ki bu zayıf bir ihtimaldir. Bu görüş sahipleri için akla en uygun olan şey onların Ebû Hureyre hadisini işitmemiş olmalarıdır.

Selama karşılık verme ve aksırana teşmitte bulunmanın câiz olup olmadığı hususunda ortaya çıkan ihtilafın sebebine gelince selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı emreden hadislerle, hutbe okunurken konuşmayı yasaklayan hadisteki umumların çelişmesi ve bu iki umumdan birinin diğerinden istisna edilmiş olmasıdır.

Selama karşılık vermek ve aksırana teşmitte bulunmak, hutbe esnasında konuşmayı yasaklayan hadisin umumundan istisna edilmiştir diyenler, hutbe esnasında selama karşılık vermeyi câiz görmüşlerdir.

Bu hadislerin umûmundan hutbe esnasında konuşmayı yasaklayan nehyi istisna edenler de, hutbe okunurken selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı câiz görmemişlerdir.

Selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı emreden hadisler arasında kuvvet bakımından fark olduğunu söyleyenler ise, selama karşılık vermeyi

297 Buhârî, “Cuma”, 11/36. 298 Âraf, 7/204.

hutbe esnasında konuşmayı yasaklayan hadisin umûmundan, hutbe esnasında konuşma yasağını da, aksırana teşmitte bulunma emrinin umûmundan istisna etmişlerdir.

Emirlerin umûmundan istisna yapmaya sevk eden görüş farklılıklarının sebebi ise, farklı görüş sahiplerinin bu umumlardan birini kendine göre diğerlerinden daha kuvvetli görmelerinden kaynaklanmaktadır.

Mesela konuşmayı yasaklayan hadis, konuşma türünden sayılabilecek her şeyi kapsadığı için âmm’dır. Ancak bu hadiste “hutbe esnasında” kaydıyla konuşmanın nehyedildiği vakit husûsiyet kazanmıştır.

Selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı emreden hadisler ise, konuşma türünden sayabileceğimiz sadece bu iki şeyi emrettikleri için hâss, ancak bu iki konuşma türü için hadislerde herhangi bir zaman tayini yapılmadığı içinde bunlar vakit bakımından âmm’dır.

Đşte bütün bu âmm ve hâssları göz önünde bulundurduğumuz zaman hâss olan hutbeyi âmm olan konuşmaktan istisna edenler, hutbe okunurken selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı câiz görmemişlerdir.

Hâss olan hutbe esnasında selama karşılık vermeyi ve aksırana teşmitte bulunmayı, her türlü konuşmanın yasaklandığı hadisin umûmundan istisna edenler ise, bu vakitte bu iki konuşmayı câiz görmüşlerdir.

Đbn Rüşd (595/1198), âmmların hâsslar ile tahsisi konusunda hadislerdeki hâsslardan birinin delâleti ile umumlardan birini istisna etme yoluna gitmenin delil olmadıkça doğru olamayacağı görüşündedir. Ancak her ne zaman ki delil bulma hususunda zorlanılırsa o zaman âmm ve hâsslarla, bu âmm ve hâsslara ait emirlerin kesinlik dereceleri incelenip aralarında tercih yoluna gidilir.

Bu söylediklerimizi izah edecek olursak, eğer emirlerin kuvvet bakımından dereceleri bir olur, âmm ve hâslar da kuvvet bakımından birbirine eşit olur ve de hangisinin hangisinden istisna yapılacağını gösteren bir delil de olmaz ise o zaman kuvvetler arasında çok az rastlanan denklik meydana gelir.

Đbn Rüşd (595/1198), hangi durumlarda âmmın tahsis edilip edilemeyeceği konusunu ele aldıktan sonra lafız ve emirlerin kuvvet dereceleri bakımından farklılık arz etmeleri durumunda birçok terkibin ortaya çıkacağı, bütün bunları da akılda tutmanın zorluğundan dolayı “Her müctehid doğruyu bulur veyahut yanılsa da günah işlemiş olmaz” diyerek meselenin ictihada gerek duyduğuna işâret ederek meseleyi sonuçsuz bırakır.299