• Sonuç bulunamadı

ĐBN RÜŞD’ÜN DELÎLÜ’L-HITÂB ĐLE ĐSTĐDLALĐNĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

F. UKÛBÂT KONULARINDA DELÎLÜ’L-HITÂB

III. ĐBN RÜŞD’ÜN DELÎLÜ’L-HITÂB ĐLE ĐSTĐDLALĐNĐN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ

Bir şeyin kendisinde bulunan bir vasıf, şart, aded vs. gibi bir kayıtla hükmünün ta’lik edilmesi ile bunları kendisinde bulundurmayan şeylerde hükmün de farklı olacağına delâlet etmesi şeklinde ifade edilebilecek olan delîlü’l-hıtâb kavramını Đbn Rüşd (595/1198), Bidâyetü’l-Müctehid’de farklı konularda müteaddid defalar kullanmıştır. Đbn Rüşd bu konularda kullanmış olduğu bu kavramı kendisi de hüccet olarak kabul edenlerden birisidir.

399 Nisâ, 4/25.

400 Buhâri, “Buyû”, 34/66; Müslim, “Hudûd”, 29/3, no: 32.

Đbn Rüşd, Bidâye’de ki konularda bu kavramı, zaman zaman farklı mezheplerin görüşlerini temellendirmek, zaman zaman kendi görüşünü belirtmek, zaman zaman da naslar arasında ortaya çıkan teâruz’un sebebini ortaya koymak için kullanmıştır. Đbn Rüşd Bidâye’de delîlü’l-hıtâb’ın umûmla teâruz ettiği yerlerde, umûmun kendisinden daha kuvvetli olduğu gerekçesiyle delîlü’l-hıtâbın terk edilmesi gerektiğini; yine herkesin kabul ettiği bir delîlü’l-hıtâb’dan bahseder ki bununla umûmun terk edilebileceğini söyler. Burada herkesin kabul ettiği delîlü’l-hıtâbdan maksadı, çoğunluğun benimseyip hüccet olarak kabul etmiş olduğu ya da kendisiyle ulaşılan hükme kimsenin itiraz edemediği bir delîlü’l-hıtâb olsa gerektir. Çünkü çalışmamızın birinci bölümünde de belirttiğimiz üzere, Hanefîler ile mantûkun delâletini bile kabul etmeyen Zâhirîler delîlü’l-hıtâbı hüccet olarak kabul etmezler. Đbn Rüşd (595/1198), üzerinde ittifak edilen delîlü’l-hıtâb türüne ِ±ْPَyْHا َOِQ ُÂَPْ^َwْHا ُ±ْPَyْHا ُgُtَH َOVPَ‘َvَd [VvَN اBُ^َ<ْ@اَو اBُFُآَو

ْPVFHا [َHِإ َمEَPiIHا اBjMِ_َأ VgُD ِ<ْ¦َqْHا َOِQ ِدَBْrَwْHا k

ِ “…Sabahın beyaz ipliği (aydınlığı), siyah ipliğinden

(karanlığından) ayırt edilinceye kadar yeyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın”402 âyeti kerîmesinden delîlü’l-hıtâb yoluyla gecenin oruç hükmüne tâbi olmadığını ittifakla kabul etmelerini örnek olarak verir. Ancak o çoğu zaman delîlü’l- hıtâbın kuvvet bakımından umûmdan daha zayıf olduğunu ve umûm karşısında terk edileceğini, yine delîlü’l-hıtâb’ın zayıf bir delil olması hasebiyle nass ile çelişirse de terk edileceğini ifade etmektedir.

Netice olarak Đbn Rüşd (595/1198) delîlü’l-hıtâb’ı bir delil olarak kabul etmektedir. Nass ve nassların umumlarıyla teâruz arz etmediği sürece ve de kendisinden daha kuvvetli bir delil yoksa bu delîli hüccet olarak kullanmaktadır.

SONUÇ

Ortaya çıkan toplumsal meselelere, Rasulullah’ın ümmetine miras olarak bırakmış olduğu Kur’an ve Sünet’ten çözümler bulma çabasında olan ashâbı; bu iki kaynakta çözümünü bulamadıkları meseleler hakkında ictihad metodunu kullanarak ortaya çıkan dini meseleler hakkında hükümler ortaya koymuşlardır.

Hicrî II. yüzyıldan itibaren teşekkül etmeye başlayan mezhepler, kendi iç dinamikleriyle ters düşmeyecek, kendilerine özgü istinbat metodları ortaya koymaya çalışmışlardır. Bu dönemden itibaren fıkıh külliyâtının ilk numûneleri olan eserler de kaleme alınmaya başlamıştır. Bu oluşum sürecinde mezhepler arasında naslardan hüküm çakarma ameliyesinde kullanacakları istinbat yollarında iki farklı tarz/metod ortaya çıkmıştır. Bunlar başını Hanefilerin çektiği ve Fukahâ ya da Hanefiyyûn metodu olarak bilinen yol ile başını Şâfiîlerin çektiği ve çoğunluğu oluşturan metoddur ki bu da Mütekellimûn metodu olarak isimlendirilmiştir.

Đşte usul alanındaki bu iki metodun Edille-i Erbâa dediğimiz Kur’an, Sünnet, Đcmâ ve Kıyas gibi delillerde temelde çok büyük görüş farklılıkları olmamakla beraber; ta’lî/tafsîli delillerde büyük görüş ayrılıklarına rastlanmaktadır. Bunlardan birini de mânâya delâleti yönünden lafızlar konusu teşkil etmektedir.

Hanefiyyûn ve Mütekellimûn metodunun bu konuya yaklaşım tarzına baktığımız zaman mantûkun delâleti dediğimiz, lafzın bizzat kendisinin delâlet etmiş olduğu hüküm konusunda ki ihtilaflarının bir isim farklılığından öteye gitmediğini görüyoruz. Ancak hükmün bir vasıf, şart gibi bir kayıtla kayıtlandığı yerlerde bu kaydı taşımayanların hükmünün de farklı olacağı görüşünü savunan Mütekellimûn usulcülerine, Hanefî usulcüleri ve bazı mütekellim usulcüleri “Şâri’in maksadlarının bilinemeyeceği gerekçesiyle” karşı çıkmışlardır. Mütekellimûn usulcüleri ise Şâri’ tarafından naslara konmuş olan kayıtların boş yere konmuş olamayacağını, bundan dolayı da naslardan hüküm çıkarırken bu kayıtların dikkate alınması gerektiğini söylemişlerdir.

Mütekellimûnun benimsemiş olduğu nasların mefhûmu muhalifinden hareketle hüküm verme yöntemi; Fukahâ usulcüleri hatta bazı mütekellimîn usûlcüleri tarafından reddedilmiş ve şiddetle eleştirilmiştir.

Mâlikî fakihlerinden olan Đbn Rüşd (595/1198) ise delîlü’l-hıtâbı hüccet olarak kabul edenlerden birisi olmakla kalmamış; çözüm örneklerini çalışmamızın ikinci bölümünde vermiş olduğumuz bir çok konuda da bu delîli kullanmıştır. Đbn Rüşd bu delîli çoğu zaman, vermiş olduğu farklı görüşlerin mesnedi olarak vermektedir. Ancak Đbn Rüşd, delîlü’l-hıtâbı çoğunluğun zayıf bir delil olarak kabul ettiğini söylemekte, bir başka yerde de delîlü’l-hıtâb ile elde edilmiş olan hüküm hakkında, kimsenin itiraz edemeyeceği, herkesin üzerinde ittifak etmiş olduğu bir delîlü’l-hıtâb türünden bahseder ki bu; yukardaki cümleyi nakzeder türden bir yaklaşım olarak durmaktadır. Çünkü Đbn Rüşd bir çok yerde delîlü’l-hıtâb’ın gerek umûm ile gerekse nas ile teâruz ettiği durumlarda zayıf bir delil olduğu için terk edilmesi gerektiğini söylemektedir. Ayrıca bir yerde de delîlü’l-hıtâb’ın Đmam Ebû Hanîfe tarafından zayıf bir delil olduğunu bu yüzden de hükme mesned teşkil edemeyeceğini söylemektedir. Bazen de bu delili kullanarak kendi görüşünü ortaya koymaktadır.

Bütün bu söylenenleri dikkate aldığımız zaman sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Yukarıda örneklerini vermiş olduğumuz furû çözümlemelerinde de gördük ki, Đbn Rüşd bu konuda daha önce söylenmiş ve tartışılmış olan şeylerden farklı olarak yeni bir şey ortaya koymamıştır. Ancak delîlü’l-hıtâbı, farklı furû konularında müçtehidlerin yapmış oldukları istidlallerin dayanağı olarak vermiştir. Yani “Tahrîcü’l-usûl ale’l-furû” şeklinde ifade edebileceğimiz, var olan furû örneklerinden hareketle bir usûl tesbit etme yoluna gittiğini söyleyebiliriz. Ancak bu da yeni bir yöntem olmayıp Fukahâ metodunu benimseyen usulcüler tarafından daha önce kullanılmıştır.

BĐBLĐYOGRAFYA

Abdülbâki, Muhammed Fuad (1968), el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzi’l-Kur’ani’l- Kerim, Beyrut, 2005.

Ahmed b. Hanbel (241/855), el-Müsned, (I-VI), Đstanbul, 1992.

el-Âmidî, Seyfettin Ali b. Muhammed b. Salim (631/1234), el-Đhkam fî Usûli’l-Ahkâm, (thk. Đbrahim el-Acûz), (I-IV), Beyrut, 2005.

Apaydın, H.Yunus “Đbn Rüşd” DĐA, XX, Đstanbul, 1999.

—“Đbn Rüşd’ün Hukuk Anlayışı”, Đbn Rüşd, (ed. A. Hulusi Köker), Kayseri, 1993.

el-Bâci, Ebu’l-Velîd Süleyman (494/1100), Đhkâmü’l-Fusûl fi Đhkâmi’l-Usûl, (thk. Abdullah Muhammed el-Cübûrî), Beyrut, 1989.

el-Bâkıllânî, Kâdî Ebû Bekir Muhammed b. Tayyib, (403/1013), et-Takrîb ve’l-Đrşâd, (I-III), (thk. Abdulhamid b. Züneyd), Beyrut, 1998.

Bardakoğlu, Ali, “Delâlet”, DĐA, IX, Đstanbul, 1994. —“Delîl ”, DĐA, IX, Đstanbul, 1994.

Benli, Abdullah, Đbn Rüşd Ve Bidâyetü’l-Müctehid Adlı Eserinin Tahlili, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), 1991.

Bilmen, Ömer Nasuhi, (1971), Hukûk-ı Đslâmiyye ve Istılâhât-ı Fıkhıyye Kâmusu, (I- VIII), Đstanbul, 1976.

el-Buhâri, Ebû Abdillah Muhammed b. Đsmail (256/870), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-VIII), Đstanbul, 1992.

el-Buhârî, Alâeddin Abdülaziz b. Ahmed, (730/1329), Keşfu’l-Esrâr an Usûli Fahru’l- Đslâm el-Bezdevî, (I-IV), (thk. Muhammed Mu’tasım bi’llahi’l-Bağdâdî), Beyrut, 1994.

el-Cessâs, Ebu Bekr Ahmed b. Ali (370/980), el-Fusûl fi’l-Usûl, (I-IV), Đstanbul, 1994. Cevherî, Đsmâil b. Hammâd (393/1003), es-Sıhâh, (I-VI), Kahire, 1956.

el-Cürcânî, Seyyid Şerif Ali b. Muhammed (816/1413), et-Ta’rîfât, Beyrut, 2000. el-Cüveynî, Đmâmu’l-Harameyn Ebu’l-Meâli Abdülmelik b. Abdullah b. Yusuf

(478/1085), el-Burhân fî Usûli’l-Fıkh, (I-II), Beyrut, 1999. ed-Dârakutnî, Ali b. Ömer (385/995), es-Sünen (I-III), Beyrut, 1966.

Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as b. Đshâk el-Ezdî (275/889), es-Sünen, (I-V), Đstanbul, 1992.

Ebu’l-Huseyn el-Basrî, Muhammed b. Ali (436/1044), el-Mu’temed fî Usûli’l-Fıkh, (I- II), (thk. Halil el-Meyis), Beyrut, 1983.

Erdoğan, Mehmet, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, Đstanbul, 1998.

el-Gazzâlî, Muhammed b. Muhammed b. Muhammed (505/1111), el-Mustasfâ min Đlmi’l-Usûl, (I-II), Bulak, 1322.

— el-Menhûl min Ta’lîkâti’l-Usûl, (thk. Muhammed Hasen Heytu), by., ts.yay Görgün, Tahsin,“Lafız”, DĐA. XXVII, Ankara, 2003.

Hâkim (en-Neysâbûrî), Muhammed b.Abdullah (405/1014), el-Müstedrek ale’s- Sahîhayn, Beyrut, 1986.

Đbn Hazm, Ebu Muhammed Ali b. Ahmed b. Saîd (456/1064), el-Đhkâm fî Usûli’l- Ahkâm, (I-II), Beyrut, 1975.

Đbn Mâce, Muhammed b. Yezid (273/886), es-Sünen, (I-II), Đstanbul, 1992.

Đbn Rüşd el-Ced, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed (520/1126), el-Mukaddimât ve’l- Mümehhidât, (I-III), (thk. Muhammed el-Huccî, Saîd Ahmed Đ’râb), Beyrut, 1988.

Đbn Rüşd el-Hafîd, Ebu’l-Velîd Muhammed b. Ahmed (595/1198), Bidâyetü’l-Müctehid ve Nihâyetü’l-Muktesid, (I-II), Đstanbul, 1985.

—ed-Darûriyyu Fî Usûli’l-Fıkh (Muhtasaru’l-Mustasfâ), (thk. Cemaleddin Alevi), Beyrut, 1994.

Kallek, Cengiz “Bidâyetü’l-Müctehid” DĐA, Đstanbul, 1992. Kılıç, Muharrem, Đbn Rüşd’ün Hukuk Düşüncesi, Đstanbul, 2005. Koca, Ferhat, “Mantûk”, DĐA, XXVIII, Ankara, 2003.

—“Mefhûm”, DĐA, XXVIII, Ankara, 2003.

Mâlik b. Enes (179/795), el-Muvatta’, (I-IV), Đstanbul, 1992.

Müslim, Ebu’l-Huseyn b. Haccâc en-Nîsâbûrî (261/874), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-III), Đstanbul, 1992.

en-Nesâi, Ebu Abdurrahman Ahmed b. Ali b. Şu’ayb (303/915), es-Sünen, (I-V), Đstanbul, 1992.

en-Nesefî, Necmüddîn Ebî Hafs Ömer b. Muhammed (537/1142), Tılbetü’t-Talebe fi Istılâhâti’l-Fıkhıyye, (thk. Halid Abdurrahman el-Ak), Beyrut, 1999.

Pekcan, Ali, “Usûlü’ş-Şâşî”, ĐHAD, Sy. II, Konya, 2003.

Sadru’ş-Şerîa, Abdullah b. Mes’ud (747/1346), et-Tavdîh Şerhu’t-Tenkîh, (thk. Saîd el- Abraş), Dımeşk, 2006.

es-Semerkandî, Ebû Bekir Muhammed b. Ahmed, (539/1145), Mîzânu’l-Usûl fi Netâici’l-Ukûl, (thk. Muhammed Zeki Abdilber), Kahire, 1997.

es-Serahsî, Muhammed b. Ahmed b. Ebû Sehl (483/1091), Usûlü’s-Serahsî, (I-II), (thk. Ebu’l-Vefâ el-Efgânî), Beyrut, 1973.

Şa’bân, Zekiyyüddîn, Đslam Hukuk Đlminin Esasları, (trc. Đbrahim Kâfi Dönmez), Ankara, 2000.

eş-Şâfiî, Muhammed Đdrîs (204/819), el-Ümm, (I-VIII), (Muhtasaru’l-Müzenî ile birlikte), Beyrut, ts.

eş-Şâşî, Nizameddîn, Usûlü’ş-Şâşî, (VII. y.y.), (thk. Muhammed Ekrem en-Nedvî), by., ts.

eş-Şelebî, Muhammed Mustafa, Usûlü’l-Fıkhi’l-Đslâmî, Beyrut, 1978.

eş-Şevkânî, Muhammed Ali, (1250/1834), Îrşâdu’l-Fuhûl ilâ Tahkîkı min Đlmi’l-Usûl, (thk. Muhammed Subey b. Hasan Halâk), Beyrut, 2003.

eş-Şîrâzî, Ebû Đshâk Đbrâhim, ( 476/1083), Şerhu’l-Lüma’, (I-II), (thk. Abdülmecdî et- Türkî), Beyrut, 1988.

Tahâvî, Ebû Cafer Ahmed b. Muhammed b. Selâme (321/933), Şerhu Müşkili’l-Âsâr (I- XVI), (thk. Şuayb el-Arnavûd), Beyrut, 1994.

et-Tirmizî, Muhammed b. Đsa b. Sevr b. Musa (279/892), es-Sünen, (I-V), Đstanbul, 1992.

Ünal, Halit, “Đbn Rüşd’e Göre Aile Hukukunda Velâyet”, Đbn Rüşd, (ed. A. Hulusi Köker), Kayseri, 1993.

Vefâ, Muhammed, Delâletü’l-Hıtâbi’ş-Şer’iyyi ale’l-Hükm, Kahire, 1984. Zeydan, Abdülkerim, el-Vecîz fî Usûli’l-Fıkh, Kahire, 1993.