• Sonuç bulunamadı

B. Tarihî Kaynaklar

2. Arapça Kaynaklar xl

1.1. HERÂT BÖLGESİ’NE KOMŞU BÖLGELER

1.1.1. Horâsân

Horâsân kelime anlamı olarak, Hûr=güneş ile âsân= doğan kelimelerinin birleşimi ile oluşan doğan güneş manasına gelmektedir (Hâfız-i Ebrû, 1349: 4; Huard, 1988: 560; Karakuş, 1996: 66; Çetin, 2003: 18/234). Orta Çağ’daki Horâsân, şimdiki Horâsân ile aynı sınırları kapsamamaktaydı. Afganistan’ın kuzey batı kısımlarından Mâverâünnehr’i içine alıp Hârezm’e kadar uzanan çeşitli kısımlara sahip bir bölgenin adıydı (Nâsır-ı Hüsrev, 1951: X; el-İstahrî, 2001: 162). Merkezi Nîşâbûr28

olmak üzere bu günkü kuzey doğu İran, Afganistan Horâsânı (bugünkü Herât civarı), Merv29

civarınının dahil olduğu Türkmenistan, zaman zaman Özbekistan (Mâverâünnehr) ve bazen de Sistân gibi geniş bölgeleri içine almaktaydı (İbn Havkal, 1992: 228; Yves, 1988: 560; Öztuna, 1989: 212). En önemli dört şehri Merv, Nîşâbûr, Isfahan30 ve Herât idi.

28 Nîşâbûr, Horâsân’daki dört büyük şehrin en önemlisiydi. 31/651-652 yıllarında Abdullah b. Âmir

tarafından fethedildi. Tâhirîler tarafından devletin merkezinin Merv’den Nîşâbûr’a taşınmasıyla daha da gelişti. Sâmânîler zamanında devletin askerî, siyasî ve idarî merkezi olan şehir aynı zamanda sanat ve ilim merkezi haline geldi (Özgüdenli, 2007a: 149).

29 Merv, verimli Murgâb Deltası’nın aşağı kısmında kurulmuş olup Abdullah b. Âmir tarafından

fethedildi. Orta Çağ coğrafyacıları buradan daha güneyde bugün mevcut olmayan küçük Merve’r-rûd’dan ayırmak için Merv’e Mervüşşâhcân demişlerdir. Burası Orta Çağ’da İran ile Hârezm Denizi kıyılarını Orta Asya’nın önemli şehirlerine bağlayan işlek bir ticaret yolu üzerindeydi (Özgüdenli, 2004b: 221).

30 Isfahan, Merkezi İran Platosu’nu sulayan Zâyen’er-rûd şehrinin sol sahilinde ve iki mil (yaklaşık üç bin

Horâsân’ın eni Ceyhun Vâdisi sahilindeki Bedehşân’dan itibaren Hârezm Denizi’ne kadar uzanmaktaydı (İbn Havkal, 2004: 159). Yani Ceyhun Nehri’nin doğu ve kuzey sınırlarına kadar geniş bir alana yayılmıştı (Hamdullah Mustevfî, 1913b: 88). “Doğusunda Hindistan, güneyinde Sind ve Kirmân Çölü, Fars ve Isfahan, kuzeyinde Garcistân ve Tohâristân (Rey, Kûm ve Kâşân şehirleri) sınırları bulunurdu (el-İstahrî, 1989: 184; Hudûdü’l-âlem, 2008: 56-65).

Horâsân’ın kuzey kısmı dağlıktır. Dağlar iki silsile halinde güney doğu istikametinde Hindukuş Dağları’na kadar ulaşmaktadır (Çetin, 2003: 234). Bölgenin her yerinde aynı iklim görülmez. Bazı yerleri sıcak, bazı yerleri soğuktur. Burası tarımın bol yapıldığı bir coğrafyadır. Orta Çağ’da buraya Gûr Dağları’ndan köleler getirilirdi. En önemli şehirleri Büst, Bağnîn, İstahr, Sekâved, Gazne (Gaznîn), Kâbil, Kûşk (Köşk- Hûşk)31, Balûs, Fîcvânî (Pencâv), Servân, Hâlkân, Hvâş, Keş, Ferâh, Garnî, Tâg, Sistân

ve merkezi Zerenc, Nîşâbûr, İsfîzâr (Şehr-i Sebz-Sebvezâr-Asbûzâr), Rey, Âbâd, Gird, Hüsrev, Âzâzevâr, Câcerm, Kûmîş, Seberâyîn, Cermegân, Sebînekân, Hûcân, Râvînî, Behmen Âbâd, Mezînân, Nesâ, Tûs, Meyhene (Faryâb), Tûrşîz, Kender, Benâbed, Tûn, Kûrî, Gâyin, Tabsîn, Hûr, Hasb, Pujkan, Hâymend, Sengân, Selûmend, Herî (Herât), Kûh-i Sîm, Mâlin, Kerûh, Şûrmîn, Merv, Şing-i Âbâdı, Dandanakan, Gîrenk, Gûzgânan, Tâlekân ve adını saymadığımız daha birçok küçük şehir ve bu şehirlere bağlı kasabalardan oluşmaktadır (Hudûdü’l-âlem, 2008: 56-66).

Orta Çağ’da Horâsân’da yağmur sularından en fazla faydalanan şehir Herât ile Merv’er-rûd arasıydı. En sıcak yerleri Fars ve Kirmân’a yakın Kûhistân, en soğuk ve karlı yerleri ise Bâmyân ve Hârezm idi (İbn Havkal, 1992: 227; İbn Havkal, 2004: 153).

31 Burada emîr ikâmet ederdi.

Horâsân göç ve istilâ yollarının kavşak noktasında bulunmasından dolayı Eski Çağlardan beri sürekli istilâ edilmiştir. Hindistan’a ve İran’a yayılan Ârî ırk da buradan geçmiştir. Bu sebeple buraya İlk Çağ’da “Ariana” denilmiştir (Uslu, 1997a: 18). Horâsân’a yerleşen ilk Müslümanlar genel olarak Irak şehirlerinden, özellikle Basra’dan burayı fethetmek için gelen Arap askerleridir. Sonraki dönemlerde de pek çok Arap kabilesi buralara göç edip çeşitli şehirlere yerleşmişlerdir (Çetin, 2003: 235).

Çoğu tarihçiler, Türklerin Orta Asya’dan Horâsân’a gelip yerleşmiş olduklarına inanmaktadırlar. Gerçekten de İskitler (Sakalar) ve Yüe-çiler, bunlara misal verilebilir (Ögel, 1985: 157-158; Bayur, 1986: I/6). Hudûdü’l-âlem (2008: 68) müellifi Horâsân halkı için “Cengâver olup gözünü budaktan sakınmazdı.” demektedir.

el-İstahrî (2004: 266), Horâsân için:

Havası güzel, suyu tatlı, toprağı sağlam ve meyvesi lezzetli bir şehirdir. Ahalisi işlerini sağlam yapar, vücutları tam, boyları uzun ve yüzleri güzeldir. Berâzîn ve Sihârî denen at, eşek ve develerden ibaret iyi binekleri, güzel silahları ve zırhlı elbiseleri vardır. Horâsân’ın komşuları düşmanların en kahramanıdır. Din itibariyle de en sağlam, müşriklere karşı en dayanıklı ve ekmek ve nimete en ziyâde saygılı olan Türkler’dir. Horâsân ahâlisi Türklerin berisinde, Müslümanların siperidir.32 Bunlar Türkleri çok öldürürler ve onları esir alırlardı. Horâsân sanatların muhkemliği konusunda Türklerin bir parçasıdır.

demekle X. yüzyıldaki Horâsân ahalisinin durumunu, Türklerin henüz kitlesel olarak Müslüman olmadıkları IX. ve X. yüzyıldaki Horâsân ve Türk ülkeleri ile olan münasebetleri, sanat anlayışları, geçim kaynakları, taşıt hayvanları, ahlâkî yönleri, cihat

32 Horâsân ahâlisi Türklerin berisinde, Müslümanların siperidir cümlesinden; Hôrâsân Bölgesi’ndeki

Müslüman Türklerin henüz İslâmiyeti kabul etmemiş Türklerle olan mücadeleleri ve onlara karşı kendilerini siper etmeleri anlamına gelmektedir .

anlayışları, köle ticareti, arazisi, iklimi ve Türklere has özellikler hakkında bilgiler vermiştir. Bu bilgilerin çoğu, konumuz olan Herât Bölgesi’ndeki şehirlerin X. yüzyıldaki durumları hakkındadır. Hatta burada bahsedilen geçim kaynakları, arazi yapısı ve köle ticareti gibi birçok konu ortaktır.

İslâmiyet’in bu bölgede yayıldığı ilk yıllarda Horâsân bir komutanın (Horâsân Espehbudu-Horâsân İspehbedi) ve dört merzûbânın idaresi altındaydı. 1. Mervüşşâhcân ve mülhakâtı, 2. Belh ve Tohâristân, 3. Mâverâünnehr, 4. Bûşenc, Herât ve Bâdgîs (İbn Hurdâdbih, 2004: 355-385).

Belâzurî, Horâsân’ın dört kısımdan meydana geldiğini belirtmiştir:

Birincisi: Nîşâbûr, Kûhistân, Tabeseyn (iki Tabes), Herât, Bûşenc, Bâdgîs ve adı Taberân olan Tûs illerini ihtivâ eden İran şehirleri.

İkincisi: Merv, Tâlekân, Nesâ, Bâverd, Merv’er-rûd, Hârezm, Zemn ve Âmul. Üçüncüsü: Ceyhun Nehri’nin batı tarafındaki ülkedir. Nehir ile arasında sekiz fersahlık33

mesafe vardır. Bu ülke Faryâb, Cürcân, yukarı Tohâristân (Tâlekân), Hûttal (Vâhş), Kûvâdiyân, Enderâbe, Bâmyân, Bâğlân ve Vâlic illerinden mürekkeptir.

Dördüncüsü: Mâverâünnehir yer almaktadır. Burası; Buhârâ, Şâş, Turaibend, Sogd (yani Kîş ve Nesef), Usrûşene, Sâmân, Fergâna, Semerkand, Serahs gibi Türk illerini ihtivâ etmektedir (İbn Fakîh, 2004: 272).

el-Makdisî (1994: 261) ise Horâsân’ı dokuz bölge ve sekiz bölüme ayırmıştır: Bu bölümlerin en büyüğünü Bûşenc olarak kayda almıştır. Bûşenc’i sırasıyla Bâdgîs, Garcistân, Merv’er-rûd, Tohâristân, Bâmyân, Kenc-i Rustak ve İsfizâr takip ederdi. Demektedir.

33 Fersah: At ile bir saatte gidilen mesafeye denir. Üç mile denktir. Bir mil: 1609.344 m.’dir. Bkz.

Pakalın, 2004: II/699. Bir merhale; Bir yolcunun orta bir yürüyüşle bir günde gidebileceği mesafedir. Ortalama sekiz saat itibar edilir. Bkz. Pakalın, 2004: II/ 481.

Horâsân, bölgeye İslâmiyet’in geldiği ilk yıllarda İslâm dünyası ile Türkler arasındaki sınırı oluşturmuştur (Günaltay, 1943: 95). Emevîler ve Abbâsîler zamanında merkezi Merv olan büyük bir eyâletti. Burası Abbâsîler zamanında dar anlamda bağımsız, fakat azledilebilen vâliler tarafından yönetilmiştir (Cahen, 1990: 197).

İbn Havkal: “Orta Çağ’da Horâsân’daki dört büyük şehir olan Nîşâbûr, Merv, Belh ve Herât için mertebesi yüksek, askeri çok, şıhnesi büyük ve varidadı çoktur.” (2004: 140) demektedir. IX. X. ve XI. yüzyılda Horâsân’a dâhil ve bu eyâlete bağlı yerler arasında İsfîzâr , Bâmyân, Âmûl, Merv’er-rûd, Tuhayristan ve Garce’ş-şar, (İbn Havkal, 2004: 140), Merv’er-rûd (İbn Rusteh, 2004: 289), Ebîverd, Cüzcân, Bûşenc, Bâdgîs (İbn Havkal, 2004: 140; İbn Rusteh, 2004: 289; Kudama b. Ca‘fer, 2004: 222), Kûhistân, Nîşâbûr, Tûs, Nesâ, Serahs, Tâlekân, Faryâb, Tohâristân, Tirmiz, Buhârâ, Semerkand, Fergâna, Usrûşena, Şâş, Kiş, Nesef (İbn Rusteh, 2004: 289) başta olmak üzere daha birçok irili ufaklı şehir ve kasaba bulunmaktaydı.

Horâsân Bölgesi, Selçukluların hâkimiyetinden önce içtimaî ve fikrî hayat bakımından yerleşik hayat tarzının mevcut olduğu şehirlerde ve kasabalarda Abbasî hilafetince temsil edilen bir kültüre sahip olmuştur (Kafesoğlu, 1992: 73). Bu kültür Arap-İslâm kültürü olmakla birlikte Emevîler gibi koyu Arap ırkçılığını barındırmıyordu.

Kısaca Horâsân, ilk dönem İslâm fetihlerinden itibaren Mâverâünnehr’i de içine almak üzere Bağdat’ın doğusundan Afganistan’a kadar geniş bir bölgeyi içine alan yerler için kullanılmıştır (Varol, 1985: 49).

1.1.2. Mâverâünnehr

Horâsân’ın kuzey ve doğu kısımlarını kapsamaktaydı (Kitapçı, 1980: 70; Akyürek, 2001: 2). Vahşâb ile Harnâb Nehirleri arasıdır. Sicistân nâhiyeleri ve Guz

(Oğuz) arası, Gürcân nâhiyeleri, kuzey Mâverâünnehr memleketi ve Hûttel arasındaki Türk diyarının az bir kısmı, güney tarafını da Cürcân, Taberistan, Kûmîs ile Fars Ovaları ile çevrilidir. Orta Çağ’da Horâsân’ın doğu cihhetinde Fars Ovası ile Herât arasında Gûr’dan Gazne’ye kadar dar bir yol (Zeneka) uzanmaktaydı (el-İstahrî, 1989: 203; İbn Havkal, 2004: 131-133).

Bir kısım Eski Çağ coğrafyacıları da nehrin kuzeyi-öte tarafı- anlamına gelen Mâvara el-Ceyhun demekle nehrin kuzeyinde bulunan Araplar tarafından istilâ edilen memleketleri kastetmişlerdir (Kitapçı, 1980: 70; Kitapçı, 1999a: 279; Akyürek, 2001: 2; Özgüdenli, 2006: 513). Eski Çağ coğrafyacılarına göre Mâverâünnehr, Ceyhun Nehri’nin kuzeyinde yer alan ve Arap fütûhatıyla birlikte İslâm hâkimiyetine giren topraklara verilen genel bir addır (Kitapçı, 1980: 71).

İlk fetih yıllarında Horâsân’ın bir parçası olarak görülen ve Dîvânü Lûgat-it- Türk’te Çayardı (Kaşgarlı Mahmud, 1999: III/149) olarak geçen Mâverâünnehr, Sâmânîlerden itibaren ayrı bir özel statüye sahip olmaya başlamıştır. İslâm fetihlerinden sonra Ceyhun Nehri’nin öte yakası anlamına gelen Mâverâünnehr denmiştir (Esin, 1978: 155). Farsçada Par Deryâ, İngilizce de Transoxiana kelimeleriyle ifade edilmiştir. Mâverâünnehr ismi IX. ve X. yüzyıllardan itibaren Farsça kaynaklarda kullanılmaya başlamıştır (Özgüdenli, 2003a: 177). Araplar burası için Haytal (Akhun-Eftalit) adını da kullanmaktaydılar (Buhârâlı, 1995: 33). Ceyhun Nehri’ni Türkistan’ın iç kesimlerine doğru hareket etmede stratejik bir nokta olarak gören Müslüman Araplar, daha sonraları nehrin öbür tarafında ve kuzey kesiminde bulunan bütün ülkeleri kapsamak üzere genel anlamda Mâverâünnehr adını vermişlerdir.

Aslında burası Türkistan’ın bir parçası olup Aşağı Türkistan’ı oluşturmaktaydı. Bu anlamda Mâverâünnehr, daha ilk fetih yıllarından itibaren Horâsân’ı, İran ile Turan

arasındaki geçiş bölgelerinden Ceyhun Nehri vasıtasıyla ayrılan müstakil bir ülke olarak kabul edilmiş oluyordu (Kitapçı, 1980: 71; V. Barthold, 1990: 67). Burası tarih öncesi dönemlerinden itibaren Orta Asya Steplerindeki göçebeleri, Horâsân ve İran’daki yerleşik unsurlar arasında bir sınır durumunda olup (V. Barthold, 1990: 67) kaderi çoğu zaman dışarıdan yapılan müdahaleler ve işgallere göre şekil almıştır. Bölge için Haytal isminin de kullanma sebebi, burada Akhunların oynadıkları önemli rollerdendir. Eski Yunanlılar ve Avrupalılar ise buraya Turanes-Ekesyana derlerdi. Bu isim Ekus-Okus- Oxus isminden türemiş olmalıdır (Özgüdenli, 2003a: 178).

Mâverâünnehr; batıda Taraz’dan itibaren bir yay çizerek, Beşkend (Bîskend), Sogd, Semerkand, Buhârâ’dan Hârezm’e kadar uzanmaktaydı (el-İstahrî, 2001: 164). En meşhur şehirleri Buhârâ, Semerkand, Kiş, Fergâna, Sogd, Sağanîyân, Hocend, Usruşana Hokand (el-Hemedânî, 2004: 272; Zeydan, 1972: 81), Şâş, Turaibend, Sâmân ve Serahs’dır (el-Hemedânî, 2004: 272). Klasik dönemde Mâverâünnehr beş ana bölgeye ayrılıyordu. Merkezde Soğd (Bûhâra ve Semerkand), batıda Hârezm (sonraları Hive), güneyde Çağanîyân, Hûttal (ân), Âmuderyâ’nın yukarısında Bedehşân ve kuzeyde Fergâna-Şâş (Taşkent) (Özgüdenli, 2006: 514) bulunmaktaydı.

Horâsân ve Mâverâünnehr, Halîfenin onayı ile Sâmânîlerin yıkılmasına kadar, onlar tarafından yönetilmiştir. Sâmânîlerden sonra Karahanlı ve Gazneliler arasında paylaşılan bölgeye daha sonra Selçuklular ve Hârezmşâhlar hâkim olmuşlardır. Moğol istilâsı ile Moğol egemenliğine giren Mâverâünnehr daha sonra Timurluların hâkimiyetine girmiştir. Orta Çağ’da doğudaki Türk ülkelerinden buraya Orta Çağ’da bolca köle getirilip ticareti yapılmıştır (el-İstahrî, 2001: 163).

1.1.3. Sistân (Sicistân)

Herât Bölgesi ile sınır komşusu olması ve bu bölgedeki devletlerin hâkimiyet mücadelelerinin çoğunun Sistân ve Herât Bölgesi’nde birlikte yürümesi dolayısı ile burası hakkında da kısaca bilgi sahibi olmanın doğru olacağı kanaatindeyiz.

Sistân, Horâsân’ın güneyinde İran ile Afganistan arasındaki hudut bölgesindedir (Şemseddîn Sâmî, 1889: IV/2537; Bünchner, 1988a: 715). Doğusu Mekran Çölü34

ve Multân mülhâkatının bir kısmı, batısı Horâsân ve Hindistan’ın bir kısmı, kuzeyi Hindistan, güneyi Kirmân ile çevrili bir alandır (el-İstahrî, 1989: 192; İbn Havkal, 2004: 131). Esasen burası da Mâverâünnehr gibi Horâsân’ın bütünlüğü içerisinde bir bölgenin adıdır. Doğu Horâsân aslında Sistân’dır (el-İstahrî, 1989: 203). Kuzeyden gelen Herât ve Hilmend Nehirleri Sistân arazisini sulamaktadır (Bünchner, 1988a: 715). Hilmend Nehri’nin taşkınları bölgeyi verimli yapmıştır. Ceyhun Nehri Sistân’ı ikiye bölmektedir (Huntington-Ellwood, 1912: 114).

Sistân, İlk ve Orta Çağ’da bolca hurma yetişen bir bölgedir. Halkının çoğu Tacikler’den meydana gelmiştir (Bünchner, 1988a: 716). Çoğu Yemen’den olmak üzere Himyerî kabilesinden Araplar da fethin ilk yıllarında buralara yerleşmişlerdir (el- Ya‘kûbî, 2004: 331). Sistân’ı Muâviye b. Ebû Süfyan zamanında Abdurrahman b. Semûrî fethetmiştir (el-Ya‘kûbî, 2002: 6; el-Ya‘kûbî, 2004: 331). Bölge 23/643-44 yılından itibaren Müslüman egemenliğini tanımıştır (Bünchner, 1988: 718). Ancak Emevî Halîfesi Muâvîye zamanına kadar burada Müslüman egemenliği tam olarak sağlanamamıştır (el-Ya‘kûbî, 2002: 62). En parlak devri Ya‘kûb b. Leys’in kurmuş olduğu Saffârîler zamanıdır. Sistân bu hânedânın merkezi olmuştur (Bünchner, 1988a: 719).

Zerenc, Sistân’ın ilk şehridir. Herât’ın güney kıyıları boyunca giden ve İsfizâr’ın karşısında (İsfizârî, 1338: I/309, 328, 332; el-Hemedânî, 2004: 242), Zereh (Zarah- Hâmuûn) Gölü’ne dökülen Hilmend (Etymandros, Haetumat) Nehri’nin sağ tarafında Sistân Bölgesi’nin Orta Çağ’daki merkezi olan tarihi bir şehirdir. Şehrin isminin kökeni hakkında Sâsânî Hükümdarı Rüstem’in babası Zâl ile alâkalı olduğuna dair rivâyetler de vardır (Aka, 2005d: 180). Burası Sâsânîler zamanında büyük bir şehirdi. Şehir, Sistân Bölgesi’nin Orta Çağ’daki merkezi (Aka, 2005l: 170) ve bölgenin başkenti olup iyi inşâ edilmiştir (el-Makdîsî, 1994: 263, 272; Strange, 1873: 335). Burası IX. yüzyıldan itibaren meliklerin oturduğu bir şehirdi (el-Ya‘kûbî, 2002: 62). Büst de Herât’ın güney kıyıları boyunca giden ve İsfizâr’ın karşısında Sicistân’ın en büyük şehridir (Strange, 1873: 414).

1.1.4. Cüzcân (Cüzcânân)

Murgâb ve Ceyhun Nehirleri arasında yer alan eski bir eyâlet olup, Belh’in batısında bugünkü Meymene35

, Endehoy (Andhoy), Şubûrgân (Şubûrkân, Şûpûrgân, Şibergân) ve Ser-i Pol şehirlerini içine alıyordu (T. Yazıcı, 1993: 96-97). el-Ya‘kûbî, IX. yüzyılda buranın dört yerleşim yerinin bulunduğunu ve ilk yerleşim yerinin Anbar olduğunu kaydetmiştir. Anbar vâlilik merkeziydi. İkinci şehir Asân ve Sam’âkân şehirleriydi. Cüzcân meliklerinin oturduğu üçüncü şehir, Kündern ve Kurzûmân’dı. Dördüncü şehir ise Şubûrgân’dı el-Ya‘kûbî (2002: 68), Cüzcân Bölgesi için: “İslâm dönemlerine kadar burası hânedân yöneticilerinin mülkü sayılmış.” demektedir. Burası Mâverâünnehr ile İran’ın yüksek yaylaları arasında bir köprüydü (T. Yazıcı, 1993: 96).

35 Meymene mes’ûd şehir anlamına gelmektedir. Herât ile Belh arasındaki önemli bir ticaret yolu

üzerindedir. Ziraate elverişli bir yerdir. Burada Türkmenler yoğun olarak yaşamaktadırlar. Bkz. Whıttehead, 1979: 180. Meymene’nin diğer ismi Faryâb’dır.

Herât Bölgesi’nin şehirleri kısmında da belirtileceği üzere bu bölgenin bazı şehirleri yönetim olarak zaman zaman Herât Bölgesi’ne dâhil olmuştur.36

Cüzcân Bölgesi çoğu zaman Herat’a dâhil olmakla birlikte bölge içinde zaman zaman ayrı bir bölge olarak da kabul edilmiştir. Aslında burası Timurlulara kadar genel olarak Horâsân içinde ayrı bir bölge olarak kabul edilmişken, Timurlular zamanında çoğu zaman Herât Bölgesi’nin yönetim yapısının içinde yer almıştır.

1.1.5. Tohâristân

Belh ile Bedehşân arasındaki bölgenin adıdır. Herât Bölgesi’nin kuzey batı kısmını içine almaktadır. Tohâristân’ın yukarı kısmına Tâlekân da denirdi. Bu bölge adını Greko-Bactrian İmparatorluğu’nu yıkan boylar arasında sayılan Toharîler’den almıştır. Arap egemenliği ve Sâmânîler devrinde eyâletin toprakları Ceyhun sahilinden Hindukuş geçitlerine kadar uzanmaktaydı (V. Barthold, 1990: 69). En önemli şehri Tâlekân idi (V. Barthold, 1990: 70). Bu terim daha çok Ceyhun Nehri’nin her iki kıyısında bulunan ve iktisadî olarak Belh’e bağlı olan bütün eyâletleri kapsamaktaydı (V. Barthold, 1990: 71). Orta Çağ’da Tohâristân Bölgesi’nde Rey, Kûm ve Kâşân şehirleri bulunurdu (el-İstahrî 1989: 184; Hudûdü’l-âlem, 2008: 56-65).

1.1.6. Garcistân (Kûhistân)

Garcistân tabiri; Zerafşan’ın dağlık yukarı bölgesi için kullanılmaktaydı. Garş, buradaki bir dağın ismidir. Daha sonra ş harfi c’ye dönüşmüştür. Burası çok sarp bir yer

36Şubûrgân bir ara Cüzcan Bölgesi içinde yer almıştır Afganistan Türkmenlerinden olup Şubûrgân’da

medrese tahsili görmüş, Arapça, Farsça, Türkiye Türkçesi, Özbek ve Türkmen lehçelerine hâkim olan Afganistan’ın Rus işgaline uğradığı yıllarda ülkemize gelen ve Tokat ilinin Yeşilyurt ilçesinde ikâmet eden Berdi Sadakat (Molla Berdi), Cüzcân (Cevizcân) isminin cevizin burada bol olarak yetişmesi dolayısıyla verildiği rivâyetine inanıldığını belirtmiştir.

olup deve bile yürüyemez. Çok eskiden beri burada altın madeni çıkarılmaktaydı (Hâfız-i Ebrû, 1349: 38).

1.1.7. Gûr

Şimdiki Afganistan’ın batısında Herât’ın doğusu, güney doğusu, Afganistan’ın Hilmend Vâdisi, Garcistân’ın doğusu, Cüzcân ile Herât Nehri’nin güney kısmı, Germsîr, Nimrûz, Gazne, Kâbil, Bâmyân ve Herât arasında bulunan dağlık bölge Gûr veya Gûristan olarak adlandırılmıştır (Cuzcânî, 1955: 318; Strange, 1873: 416; Fischel, 1965: 149; Muhammed Nâzım, 1971: 71; Bosworth, 1977: 436; V. Barthold, 1981: 360; Öztuna, 1983: 138). Daha kısa ifade ile “Herât ile Gazne arasındaki dağlık bölgeye” (Ayan, 1998: 86) denilmekteydi. Bu bölgeye Mendiş de deniliyordu (Yıldız, 1989: 247). Herî-rûd, Farah-rûd, Rûd-i Gûr ve Knaş-rûd’un yukarı havzalarını içine almaktadır (Bosworth, 1977: 436). Kûh-i Sîm37

(Gümüş Dağı) buradadır (Hâfız-i Ebrû, 1349: 38). Gûr Bölgesi’nin iklimi sert, havası soğuktur. Kış mevsiminde çoğu zaman yolları kapalı kalmaktadır. Düz arazi azdır. Orta Çağ’da burada Dağ Keçisi yetişirdi. Bölgede bal da bolca üretilirdi (Hâfız-i Ebrû, 1349: 27).

Bugün Afganistan’da Hazaristan olarak adlandırılan bölge geçmişte Gûrluların yaşadıkları yerlerdir. Arazi kayısı, ceviz, dut ve asmalarla örtülüdür. Gûr Bölgesi uzun süre Herât ve Sistân’ın köle pazarına insan kaynağı olmuştur (Bosworth, 1977: 440). Orta Çağ coğrafyacıları buradan Herât ve Hilmend gibi büyük nehirlerin aktığını belirtmişlerdir. İbn Havkal buranın dağlık olması dolayısıyla hayat şartlarının zorluğu ve yaşamanın imkânsızlığından bahsetmiştir. Aynı müellif burada Müslümanların yaşadığını da kaydetmiştir (İbn Havkal, 1992: 205-207; Strange, 1873: 416).