• Sonuç bulunamadı

B. Tarihî Kaynaklar

2. Arapça Kaynaklar xl

1.1. HERÂT BÖLGESİ’NE KOMŞU BÖLGELER

2.2.5. Herât Bölgesi’nin Şehirleri ve Bu Şehirlerin Orta Çağ’daki Durumları

1.2.5.1 Herât

1.2.5.1.3. Şehrin Yönetimi

Daha önce de belirtildiği gibi Sâsânîler devrinde Horâsân’ın tamamı bölgedeki dört büyük şehir olan Buhârâ, Belh, Herât ve Nîşâbûr’daki merzûbanlar tarafından yönetilmekteydi (Strange, 1873: 382; V. Barthold, 1990: 80). Orta Çağ’da Herât, hem bölgenin hem bu bölgenin bağlı bulunduğu şehrin adı hem de (el-İstahrî, 1989: 209) kendi adıyla anılan bölgenin de başkenti idi (el-Makdîsî, 1994: 263).

Abbâsîler devrinde Ziyâd b. Ebih’in (45/665) vâliliği zamanında Horâsân dört kısma ayrılmıştır: Umeyr b. Ahmer’i Merv’e, Halid b. Abdullah el-Hanefî’yi Ebreşehr’e (Nîşâbûr), Kays b. el-Heysem’i Merv’er-rûd, Tâlekân ve Faryâb’a, Ezd kabilesinden Nâfî b. Hâlid et-Tâhî’yi Herât, Bâdgîs, Bûşenc ve Envârân’daki Kadis’e tayin etmiştir (Uslu; 1997a: 135). Orta Çağ’da şehirlerin yöneticileri değişik unvanlar almaktaydılar. Herât, Bûşenc ve Bâdgîs (Badegis) hükümdarlarına Nerâran (Şeşen, 2010: 60) ve

Berâzân (İbn Hurdâdbih, 2004: 370; İbn Hurdâdbih, 2008: 46) denirdi. Kâbil ve Herât etrafındaki Türk beylerine Rutbîl denilmekteydi (Esin, 2004: 90).

Müslümanlar bölgeye geldiklerinde ya şehri aynen koruyup geliştirmişler ya da şehrin yakınında yeni bir şehir kurmuşlardır. Belh, Müslümanların eline geçince şehrin yakınında yeni bir şehir inşâ edilmişken, Herât şehri eski haline yapılan yeni ilavelerle İslâm kimliğine büründürülmüştür.

Herât; Emevîler, Abbâsîler, Tâhirîler, Sâffarîler ve Sâmânîler, Gazneliler ve Selçuklular zamanında önemli bir vâlilik merkeziydi. Bu vâlilik Herât vilâyetini idare etmekteydi. Şehir, Gaznelilerin ikinci başkentleri olup Sultan Mes‘ûd’un şehzâdeliği döneminde onun merkeziydi (Beyhakî, 1333: 126; Palabıyık, 2002: 219).

Selçuklular devrinde Herât şehrinin idarî yapısındaki en üst yönetici vâlidir. Vâliden sonra reis gelmektedir. Reisler görünüşte vâliye bağlı olsa da aslında sultana bağlıdır. Bu iki görevliden başka şehirde Kârdârân (maslahatgüzâr), şahnegân (zâbit), âverdgân (asker, savaşçı), gumeştegân (memurlar), hizmetkârân, mürettebân, nişandegân, mütevelliyân, mutasarrıfân gibi diğer küçük rütbe ve derecedeki memurlar görev yapmaktaydılar. Bu memurlar, şehrin idaresinde mevcut bulunan değişik dîvânlarda görev almakta ve orta sınıfı teşkil etmekteydiler. Bu memurlardan başka berzgerânlar (çiftçi) da diğer bir meslek kolunu teşkil etmekteydiler (Piyadeoğlu, 2008: 79). Aslında bu memuriyetlerin büyük bir kısmı diğer devletlerin Herât’ı idareleri altına aldıkları zamanlarda da değişik adlar altında vardı. Bazıları birleşik birkaç görevi uhdesinde bulundururken, bazılarının yanına yeni memuriyetler de eklendiği olmuştur.

Hârezmşâhlar ve Moğollar devrinde şehir vâlilik merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. İlhanlılar devrinde Herât vilâyeti, nehir üzerinde bulunan dokuz

tümenliğe taksim olunarak idare edilmiştir. Kertler ve Timurlular zamanında ise başkent olmuştur.

Şehir en görkemli zamanını Sâmânîler, Gazneliler, Selçuklular, Gûrlular, Kertler, ve Timurlular devrinde yaşamıştır. En buhranlı dönemini ise Oğuz isyanı ve sonrasında ortaya çıkan otorite boşluğu ve Moğol istilâsında yaşamıştır.

En kalabalık bürokrasi grubu ise başkent olması dolayısı ile Kertler ile Timurlular ve ikinci başkent olması dolayısıyla Gazneliler devrinde olmuştur. Timurlular devrinde normal bürokrasiye ilaveten hükümdar çevresinde oluşan bürokrasi de bunu arttırmıştır.

Herât şehri, Orta Çağ’da Kertlere kadar Horâsân’ın diğer önemli şehirlerinden olan Merv, Buhârâ, Semerkand ve Nîşâbûr gibi tam olarak başkent olmamış ama her zaman bölgenin önemli yerleşim yerlerinden olmuştur (Paul, 2000: 99). Moğol istilâsı ile harap olan Herât şehri 638/1240 yılından itibaren Uygur Türklerinin göçü ile canlanmaya başlamıştır. Daha sonraki yıllarda da şehre Uygur Türklerinin göçü devam etmiş olup bunların en meşhuru Ali Şîr Nevâî’nin babası Kiçkine’dir. Moğollar zamanında birkaç defa Horâsân harap olmuş ve bu yıkılış ve katliamdan Herât Bölgesi de etkilenmişse de, bu zamanda Herât civarında yeni şehirlerin de temelleri atılmıştır (Togan, 1981: 128). Herât, Kertler zamanında daha da gelişmeye başlamış, nitekim şehir daha önce ancak yarım fersah genişliğinde iken bu dönemde Gâzîrgâh48

yanındaki Dû Birâderan Deresi’nden49

Mâlan Suyu’na kadar iki fersah50 genişlediği kaydedilmektedir (İsfizârî, 1338: I/18). Hândmîr ise bu büyümenin Timurlular zamanında olduğunu belirtmiştir (Togan, 1981a: 434). Kertler zamanından itibaren

48 Kelimenin aslı Kâzergâh olup savaş yeri anlamına gelmektedir. Herât şehrinin kuzey doğusundadır (W.

Barthold, 2005: 231).

49 İki Kardeşler Deresi. 50 Yaklaşık on dört km.

yıldızı parlamaya başlayan şehir, Mîrzâ Şâhruh zamanında bir bilim, kültür ve sanat merkezi haline gelmeye başlamıştır (Aka, 1994: 84). Mîrzâ Şâhruh, 1410 yılından itibaren Herât’ın imarına büyük önem vermiş ve verdiği emîrleri bizzat kendisi takip ederek şehri yeniden inşâ edilmesini sağlamıştır (Fraser-Esq, 1824: 234; Aka, 1994: 93).

Timurlular devrinde Mîrzâ Şâhruh’tan itibaren Mîrzâların büyük çoğunluğu Herât sarayında yetiştirilmişlerdi (W Barthold, 1990: 111). Böylece Herât, aynı zamanda mîrzâlar ve atabegler şehri olmuştur. Bu yönüyle de şehir, hükümdar ailesi ve çocukları tarafından da daha fazla önem verilen bir yer olmuştur. Mîrzâların yetiştirilmeleri için gerekli tesisler, hükümdar ailesinin ikametgâh yerlerinin yapılması şehri daha bayındır hale getirmiştir. Herât’taki bu imar faaliyetleri tüccar ve esnafın daha fazla mal satmalarına ve şehrin ekonomik olarak canlılığının artmasına katkıda bulunmuştur.

Timurlular devrinde Orta Asya şehir hayatı yeni bir ekonomik ve kültürel gelişmeye sahne olmuştur. Mîrzâ Uluğ Bey zamanında Semerkand, Mîrzâ Şâhruh, Mîrzâ Baysungur, Mîrzâ Ebû Sa‘îd ve Mîrzâ Hüseyin-i Baykara zamanlarında Herât, entellektüel faaliyetlerin farklı iki merkezi olmuştur (Günay-Güngör, 2007: 359).

XV. yüzyılda Herât’ı ziyaret eden Bavyeralı savaş suçlusu Hans Shiltberger Herât şehrinin 300 bin hâne olduğunu ve ortalama hâne başına beş kişi olsa tahminen bir milyon üç yüz elli bin ile bir milyon beş yüz bin arasında nüfusun yaşadığını belirtmiştir (Subtenly, 2007: 121-122). Bu nüfus çok abartılı gelse de şehrin ihtişamını ve kalabalıklığını göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

Mîrzâ Ebû Sa‘îd’in ölümünden sonra Herât’ın idaresi Mîrzâ Hüseyin-i Baykara’nın eline geçmiştir. Bâbür, biraz da abartılı bir şekilde Mîrzâ Baykara ile birlikte şehrin ihtişamının en az yirmi kat arttığını yazmıştır (W. Barthold, 1990: 22).

Mîrzâ Şâhruh’un ölümüyle kısa bir süre durgunluk yaşayan şehir Mîrzâ Ebû Sa‘îd döneminde refah seviyesini arttırmış, Mîrzâ Hüseyin-i Baykara’nın başa geçmesiyle de kısa sürede kültür ve sanat yönünden eski canlılığına ulaşmıştır. Yapılan yeni binalar, sanatsal faaliyetlerle siyasî ve kültürel önemini tekrar kazanmıştır (Aka, 2000: 121).

Mîrzâ Hüseyin-i Baykara, payitahtı Herât’ı daha çok haşmet ve umrana mazhar etmiş (Bıyıktay, 1991: 8) ve Mîrzâ Şâhruh’tan aldığı şehrin ihtişamını iki misline çıkarmıştır. Mîrzâ Hüseyin-i Baykara’nın kalemi de kılıcı da kuvvetliydi. O, şehri siyasî ve ticarî bir merkez yapmıştır (Granard, 1971: 13; Aka, 2005n: 65). V. Barthold, Mîrzâ Hüseyin-i Baykara dönemi Herât’ı için: “Herât’ın en parlak dönemidir. Yeryüzünde Herât ile mukayese edilecek bir şehir yoktur. Bu telakkî Herât’ın büyüklüğünden değil51

oradaki medenî hayatın yüksek seviyesindendir.” kaydı ile bu dönemin kültür ve medeniyet seviyesini bütün çıplaklığı ile göz önüne sermiştir (1977: 70). Mîrzâ Baykara Ali Şîr Nevâî ile birlikte Çağatayca’yı canlandırmış, edebiyatçıları, nakkaşları tarihçileri korumuştur (Morgan, 1988: 97-98). Bu dönemde şehir, siyasî ve ticarî merkez olmasının yanırsıra bir kültür ve sanat merkezi haline geldi (Gruber-Colby, 2007: 54; Poyraz, 2011: 404). Herât için Bâbür: “İhtişamı kâinatta benzersiz olan şehir” cümlesini kullanmıştır (Bâbür, 1970: 299; Granard, 1971: 74). Bu açıklama şehrin Orta Çağ’da edindiği yeri en öz haliyle anlatmaktadır. Yılmaz Öztuna da Timurlu devri Herât’ı için:

“Bir ara dünyanın en kalabalık ve en mamûr beldesi olmuştur.” (Öztuna, 1969: 259) demiştir.

Herât, bilhassa Mîrzâ Hüseyin-i Baykara’nın payitahtı olarak büyük ve haklı bir şöhrete kavuşmuştur. Devrin kıymetli bir Türk şairi olan bu hükümdar, Timurlu ailesinin mîrzâlarının çoğu gibi çok yüksek bir kültüre ve ince bir zevke sahipti. Yazıdan, mûsîkîden, resimden, hûlâsa güzel sanatların hepsinden anlıyordu. İlim adamlarını, şâirleri, sanatkârları sevip himaye ediyor, büyük sûfilere karşı samimî bir hürmet gösteriyordu. En yüksek fikir ve sanat adamlarını, şâirleri, mûsıkîşinasları, hânendeleri, sâzendeleri meclisinde topluyordu. Büyük bir debdebe ve eğlence içinde geçen bu meclisler, onun ölümünden sonra da Orta Asya, İran ve Osmanlı memleketlerinde pek meşhurdu. Onun nâmına Türkçe, Farsça birçok eserler yazılmış olması, fikrî yüksekliğine delildir. Mîrhond, Devletşâh ve Emîr Süheylî gibi İran edebiyatının Türk neslinden olan birçok şahsiyetleri daima onun himayesini görmüşlerdir (V. Barthold, 1977: 216). Herât sarayı onun zamanında İstanbul’daki Osmanlı sarayı ile ve Osmanlı şâir ve âlimleriyle sıkı medenî münasebetlerde bulunmakta idi (V. Barthold, 1977: 217).

XVI. yüzyıl Herât toplumunun Herât şehir bileşkesini büyük ölçüde bilmiyoruz. Ancak, Sultan ve çevresindeki yöneticiler, din adamları ve askerî kurumlar seçkin kesim olarak tanıtılmıştır (Tezcan, 2007: 39).

Togan (1988c: 131): “Timurlular devrinde meydana getirilen dış şehrin kısımları ile Hıyâbân’ında şehrin iç ve dış saray ve bahçeleriyle bağlılığı itibariyle birbirine benzeyen eski İslâm şehrinin o zamanki kısımları için tamamıyla yabancı bir plan ile sistem ve azamet hâkimdir.” demektedir.

Herât’ın asıl merkezi; Bâğ-ı Sefîd Bulvarı’nın yanı, yani şimdiki Hûşk Şosesi’nin İncil Kanalı’nı katettiği yerdeki İncil52

Köprüsü Meydanı (Sar-i Pol-i İncil) idi. Buraya Alâüddevle Çarşısı yolu ile gelinirken önce Gevherşâd Câmi, sonra Şâhruh’un eşi Gevherşâd’ın oğullarının türbesini ihtivâ eden Gevherşâd Medresesi, bu medreseyi geçtikten sonra İncili Kanalı’nın dönüş yerindeki köprübaşında Koş Medrese ismini taşıyan Sultan Hüseyin Medresesi (Medrese-i Sultaniyye) veya Medrese-i Mîrzâ ve Hânkahı, bunun yanında Ali Şîr Nevâî’nin inşâ ettirdiği Medrese-i Sar-ı Pol-i İncil bulunmaktaydı. Buradan şehrin kuzeyindeki ıydgâh’a ve Muhtar Dağı’na giden Bâğ-ı Sefîd Bulvarı’nı bırakıp, büyük bir nehir gibi olan İncili Kanalı’nı takip ile şehrin doğusuna doğru giderken, sağ tarafta kalan Masrah imâret ve türbelerinin yanından Ali Şîr Mahallesi’ne gelinirdi. Doğuda Cihanâra Sarayları’ndan gelen bu İncil Bulvarı’nın (Şari’i Âm-i İncil) güneyinde Ali Şîr’in Galûrhâne İmâretleri, Halâsiye Hankâhı, kuzey tarafından da bağları, Ali Şîr Nevâî’nin Ünsîye Sarayı, Kûdsîye Câmi, İhlâsiye Medresesi, Şifâiye isminde yüksek tıp mektebi ve hastaneleri, Ali Şîr Nevâî’nin maiyetinden bazı âlim, şairlerin bağ ve sarayları sıralanmıştı şeklinde tarif etmiştir.

Orta Çağ’da Herât’taki yer isimleri, mahalle, cadde ve sokaklara gelince: Çok eskiden beri şehirde semptlerin isimlerin olduğu bilinmektedir. Bu isimler bazı yerlerde bir vâlinin, din âlimi veya yöneticinin, bazı yerlerde bir şehrin, bazı yerlerde bir ise sulama kanalının isimleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Herhangi bir dönemde

52 Herât Bölgesi’nde İncil veya İncir olarak geçmektedir. Burası bağlık, bostanlık bir alandı. Herât

Nehri’nin kuzey tarafındaydı. Edran, Bezdan, Nevîn-i Ulya, Nevin-i Süflâ gibi köyler bu bölgedeydi (Hâfız-ıiEbrû, 1349: 19).

şehirdeki mahalle, cadde ve sokak isimlerinin tamamını bilmiyoruz. Ancak tarihi kaynaklarda bir vesile ile geçen bu isimleri burada vermek istedik.

Sâmânîlerin Herât Vâlisi Ebû Ali’nin yerine görevlendirdiği Ebu’l-Nesim, şehirde Reste-yi Simcûr adında bir cadde yaptırdı. Bu caddeye dükkânlar eklendi. Bu dükkânlar Herât Cuma Câmi’ne vakfetti (Fâmî, 2008: 103).

Kertler zamanında Herât’ın İsfîzâr isminde bir sokağının olduğundan hatta bu sokakta ribatların varlığından Ribat ve Kervansaraylar kısmında bahsedilmişti (İsfizârî, 1338: I/461). Bu duruma bakılarak daha Kertler zamanında şehrin planlı bir yerleşiminin olduğunu, cadde ve sokak isimlerinin bulunduğunu düşünmek yanlış olmayacaktır. Hatta bu cadde ve sokaklara verilen isimler hakkında da ipuçları bulunmaktadır. İncil Bulvarı (Şâri-i Âm-i İncil), Bâğ-ı Sefîd Bulvarı (Şâri-i Bâğ-ı Sefîd) (Togan, 1988c: 436). Hıyâbân Bulvarı (Manz, 2007: 118), Bağ-ı Hıyâbân (Hıyâdûvan) (Bâbür, 1970: II/300) Timurlular devrinin önemli bulvarlarıydı. Bu dönemde Herât’ta bizzat Ali Şîr Nevâî’nin adını taşıyan bir mahalle vardı (Togan, 1988c: 436). Baba Kâsım Mahallesi (Eshenkulova, 2001: 73) ve bu mahalledeki Mîrzâ Şerif Hatif ismindeki bir sokağın varlığını da bilmekteyiz (Eshenkulova, 2001: 73). Timurlular zamanında Herât’ta Kale Altı (Tahtu’l-Kal’a) denilen bir semt vardı (Câmî, 1922: 17; İsfizârî, 1338: II/27; Abdürrezzak es-Semerkandî, 2008: 190; Eshenkulova, 2001: 50; Ensârî, 1383: 243).

Aslında çok eskiden beri Herât’ta Hıyâbân isminde bir cadde vardı. Mîrzâ Şâhruh şehrin ulaşımını kolaylaştırmak için birbirleriyle kesişen ve gidiş gelişleri ayrı olan caddeler açılmasını emretmiştir (Câmî, 1922: 18). Mîrzâ Şâhruh’un emîrlerinden Fermanşeyh, Herât’ın ana caddesini (Hıyâbân) imar ettirdi. Caddede bahçe, câmi ve hankâh vardı (Aka, 2005z: 94; Manz, 2007: 118). Seyf-i Herevî’nin (1944: 441) de

Hıyâduvan ismi ile zikrettiği yer Timurlular devrinde Hıyâbân Kanalı’nın iki tarafında uzun geniş bir cadde şeklini almıştır. Bu mahalle şehirden bir buçuk kilometre mesafede bulunan Bağ-ı Murad ve Cihanâra’dan başlar ve dağ eteğine yakın dolaşıp, bu gün Köşk (Kûşk) Şosesi üzerinde Sadeddîn Kaşgarî ve Abdurrahman-ı Câmî’nin türbeleri bulunan yere ve bunun daha doğusuna kadar uzanırdı (Togan, 1988c: 439-440).

Bâbür’ün, Gâzîrgâh’tan “Gâzîrgâh Hıyâbânı” olarak bahsettiğine bakılırsa buranın da Timurluların sonlarına doğru daha işlek ve gezilecek bire cadde durumuna geldiği yorumu yapılabilir (1970: II/361). Timurlular zamanında Mahalle-yi Magariyân Hıyâbân, isminde bir cadde daha vardı (Ensârî, 1383: 266).

Orta Çağ’ın kaynaklarında Herât şehri için söylenen övücü sözler ve rivâyetlere gelince: Fâmî, Herât için kendi zamanına gelen rivâyetlerden bahsetmiştir. Bunlardan dikkat çekici birkaç tanesi şöyledir:

Kelbî, Ebû Salih’ten rivâyet ediyor, o da İbn Hûseyb’den naklediyor: “Herât ne kadar refah içinde olursa Horâsân da o kadar refah içinde olur.” (Fâmî, 2008: 146). Yine Fâmî (2008: 147) eserinde Herât için: “Herât, bölgenin şâhı sayılırdı. Horâsân’ı dolaştım, Herât gibi bir yer göremedim.” demektedir.

Ebû Ali b. Nizerrîn, Ahmed b. Abdullah’tan o da Mansûr b. Abdulhamid’den, o da Enes b. Mâlik’den rivâyet ediyor: “Peygamberimiz Horâsân’ın iyisi Herât, kötüsü Sicistân’dır.” demiştir (Fâmî 2008: 150).

Seyf-i Herevî (1944: 104) Herât için: “Rüzgârlı ama yumuşak, havası güzel, kalp açıcı, toprağı misk yaratacak gibi, amber kokulu ve halkı cesurdur.” demektedir.

Timurlular zamanının edip ve şairlerinden Herât’ın azamet ve ihtişamını en iyi tarif edenlerden birisi de Tâcü’s-Selmânî’dir. Selmanî; “Herât dünya şehirlerinin göz bebeği, dünya bir vücut ise, Herât onun canıdır.” demiştir (Togan, 1988c: 440).

Timurlular zamanında şehrin şöhreti o kadar ileri düzeydeydi ki, bu şöhret doğuda Çin’den batıda Bizans ülkesine kadar yayılmıştı. Çinliler Mîrzâ Şâhruh (Şa-hi-lu) devri Herât’ı (Halie) garbın en büyük payitahtı, kapı ve pencereleri altın ve gümüş ile tezyin edilmiş, kıymetli halılar döşenmiş müzeyyen ve zengin binaları bulunan bir şehir olarak tasvir etmiştir (Togan, 1988c: 440).

Bizans müellifi Chalcondylas ise Herât’ın (Charia), Emîr Timur tarafından bina edildiğini ve eşrâfın Semerkand tarafından tehcir edilerek getirildiğini söylemiştir. Aynı müellif Asya ordularının burada toplandığını ve Herât’ın kısa bir zamanda parlak ve büyük bir şehir haline geldiğini kaydetmiştir. Çinlilerin Halie’si, Bizanslılar’ın Charia’sı Herât ve yanındaki nehir isminin, bilhassa Türkler arasında yaygın olarak kullanılan eski İranî şekli Herî’den ibarettir (Togan, 1988c: 440).

İsfizârî (1338: II/21), Herât için: Temiz, her türlü kötülüklerden arınmış anlamına gelen “Belde-i Fâhire” tâbirini kullanmıştır. Ona göre: “Burası dünyanın beldelerinin süsüydü. Büyüklerin mesken tuttuğu, Allah dostlarının bol olduğu bir yerdi. Burası Horâsân’ın kalbine giden yerdi.” “Suyu güzel, havası hoş, mamûr ve abadan bir şehirdi. Kalpleri ve gönülleri açan Eren Bağı’ndan daha güzel bir yerdi. Güzel kızların siyah saçlarının güzelliğinden daha güzel bir şehirdi.” (Hâfız-i Ebrû, 1372: I/16; İsfizârî, 1338: II/1). Isfahan’ın toprağı, Hârezm’in suyu, Herât’ın Kuzey’i53 bir yerde olsa insanın bu üçünün bir arada olduğu yerde yaşaması ve ölmesinin çok güzel olacağını kaydetmiştir (İsfizârî, 1338: II/22; Ensârî, 1383: 174).

Herât şehrini çok sayıda coğrafyacı, tarihçi, edebiyatçı, şair, edip, devlet adamı, müzisyen ve ressam tarif edip güzelliklerini anlatmıştır. Ancak bu şehri bir bütün olarak

en kısa ve en süslü ifadelerle anlatan şüphesiz ki Abdürrezzak es-Semerkandî (2008: 187) olmuştur.

Dâru’s-Saltana Herât’ın niteliği: Dâru’s-Saltana Herât, Erem Bostanı’ndan da güzel bir şehir ve âlemin çiçek bahçelerinden de rahat bir menzildir. Onun rüzgârı nefeslerden İsa nefesinin faziletleri gözükür. Hızır, (Herât’ın) suyu, hayatı ve can ciğer bedenin sevinci onun havasının niteliği önünde şaşırdı. Cana rahat bağışlayıcı havası zariflik ve mütedillikte bahar rüzgârına, menbâ tatlı sular üzerinde yerleşen güzel kaleleri âyette: “Öyle bahçeler ki onlar altında arklar var.” medhiyeye göre gönül isteği olmuş binaları “sütunlar ile gök verilen Erem” benzersiz tarabhânelerinin sıfatını ise: “Ona benzeri diğer bir memlekette de yaratılmamış.” (denen âyetler gibi) belirtti. Onun suyu Kevser Pınarı gözüne toprak saçmış ve suyu eyvan pınarını hayret zulmetine yetleştirmiş. Dördüncü iklim memleketlerinin en şöhretlisi diye sayılmıştır. Horâsân memleketleri içinde Dâru’s- Saltana Herât neredeyse merkezde yerleşmiştir. Çünkü her iklimin enleminin ilk yeri olmuştur. Cezâiri Halidat’tan yüz seksen derece ve boylamı hattı istivadan doksan derece diye kabul etmişler. Bu doksan dereceden altmış altı derecesi yönetimsel yerler, diğer iki tarafı çok sıcak ve soğukluğu nedeniyle insanlar yaşamaz bir yerdir. Herât’ın enlemi doksan dört derece ve bir kesir, boylamı ise otuz dört derece ve bir kesirdir. Bunlardan belli ki Dâru’s-Saltana Herât, âlemin yönetimsel merkezine nispeten en yakını olan şehirdir.

Timurlular devrinde Herât şehri; Kubbetü’l-İslâm (Nizâmüddîn-i Şâmî, 1987: IX, 250), Dâru’s-Saltana (İsfizârî, 1338: II/21, 124; Ahmed İbni Hüseyin-i Kâtib, 1966: 228, 234; Abdürrezzak es-Semerkandî, 1974: II/134; Hândmîr, 1362: III/372, 384, 555, 584, 591; IV/67, 73, 125, 148, IV/47, 125, 147, 252, 328; Hâfız-i Ebrû, 1372: I/14, 564, 593; I/680, 690, 798, 818; Hasan-ı Rumlu, 2006: 299; Abdürrezzak es-Semerkandî, 2008: II/16, 56, 63, 65, 74,80, 85, 87, 104, 111, 120, 123, 135, 150, 151, 152, 183, 185, 187, 190, 201, 211, 218, 230, 231, 246, 343; Ensârî, 1383: 173), Âlî Taht Eşiği (Abdürrezzak es-Semerkandî, 2008: II/136, 176), Belde-yi Tayyîbe (İsfizârî, 1338: II/118), Belde-yi Fahire (İsfizârî, 1338: II/21; Hândmîr, 1362: III/48, IV/31, 13, 6, 125, 554), Medînetü’s-Selâm ve Dâru’l-Mülk , (Câmî, 1922: 112; İsfizârî, 1338: II /99, 320; Devletşâh, 1997: III/64; Abdürrezzak es-Semerkandî, 2008: II/219), Dâru’l-Emân (Ensârî, 1383: 179) gibi İslâmî isimlerle anılmıştır. Zamanın kaynaklarında da bu isimler zikredilmiştir. Abdürrezzak es-Semerkandî ise burayı “Hâcetler Kâbesi ve Muradlar Kıblesi olan Kubbetü’l-İslâm Herât’ı” şeklinde tasvir etmiştir (Abdürrezzak es-Semerkandî, 2008: 8).

Herat-Sicistân arası seksen fersah54 (el-Hemedânî, 2004: 242), Bûşenc55-Herât arası on fersah, Herât-Merâbaz arası on fersah (Beyhakî,1333: 123), Herât-Cebel arası iki fersah (İbn Havkal, 2004: 145). Bûşenc-Sistân arası beş konak,56 (el-Ya‘kûbî, 2004: 331), Herât-Merv arası on konak (el-Ya‘kûbî, 2004: 330), Herât-İsfîzâr arası üç konak (el-Makdîsî, 1994: 306; İbn Havkal, 2004: 154, 156), Bûşenc-Bâdgîs arası üç konak (el- Ya‘kûbî, 2002: 61; el-Ya‘kûbî, 2004: 330), Herât- Herât-Nîşâbûr arası on merhale (el- Ya‘kûbî, 2002: 59), Herât-Bâdgîs arası dört merhale (İbn Havkal, 2004: 61), Bagdîs- Bûşenc arası üç merhale (el-Ya‘kûbî, 2004: 330), Herât ile Bûşenc arası bir merhale (el-

54

Aşağı yukarı bir günlük mesafe (W. Barthold, 1930: 60, nr.59).

55 Bûşenc, Herât’ın güney batısındadır.

Ya‘kûbî, 2002: 61), Herât-Mâlin arası bir günlük yol (İbn Havkal, 2004: 156), Herât- Kerûh arası üç günlük yol (İbn Havkal, 2004: 156; Strange, 1873: 410), Herât-Merv’er- rûd arası altı günlük yol (İbn Havkal, 2004: 154), Herât-Serahs arası beş günlük yoldur (İbn Havkal, 2004: 154; W. Barthold, 1930: 47).

1.2.5.2. Kerûh (Herâh)

Herât’ın kuzey doğusunda bir kasabaydı (İbn Havkal, 1992: 217; Strange 1873: 410; W. Barthold, 1990: 196; W. Barthold, 2005: 222). Doğrudan Herât’a bağlı bir şehir olup Herât’tan daha küçüktü. Büyüklüğü Evfe kadardı (el-İstahrî, 1989: 211; el- Makdîsî, 1994: 270; İbn Havkal, 2004: 145; Hudûdü’l-âlem, 2008: 59). Orta Çağ’da suları bol ve ağaçları çoktu (el-Makdîsî, 1994: 270; Ensârî, 1383: 103). Şehir dağlar arasında olup, binaları kerpiçten yapılmıştı (İbn Havkal, 2004: 145; Hudûdü’l-âlem, 2008: 59). Câmisi Sebîdân mahallesindeydi (el-İstahrî, 1989: 211; Strange, 1873: 410; Ensârî, 1383: 82, 103). Bu mahalle ismi bize bu şehrin de mahallelere ayrıldığını ve buralara isimler verildiğini göstermesi bakımından oldukça önemlidir. el-İstahrî buranın halkının belalı ve kavgacı olduklarından bahsetmiştir (el-İstahrî, 1989: 211). İsfizârî ise buranın suyunun sıcak olduğu kaydetmiştir (İsfizârî, 1338: I/105).

1.2.5.3. Evfe (Obeh-Uba-Ebeh-Evbe)

Dağın eteğinde kurulmuş bir şehirdi (İsfizârî, 1338: I/102). Doğrudan Herât’a bağlıydı. Kerûh’tan (el-İstahrî, 1989: 211) ve Mâlin’den daha büyüktü (el-İstahrî, 1989: 211; el-Makdîsî, 1994: 217; İbn Havkal, 2004: 145; Strange, 1873: 410; Yürekli, 2002: 51).

Yaklaşık yirmi fersahlık bir alanda kurulmuş olup nüfusu yoğun bir şehirdi. Çok sayıda köyü vardı (el-Makdîsî, 1994: 270). Kerûh ile aynı hizadaydı. Bahçeler, sular üzümler ve meyve ağaçlarıyla dolu şenlikli bir yerdi (İsfizârî, 1338: I/102; Ensârî, 1383: 103). İsfizârî burada Kuban (Gûyân) denilen ve yaz kış suyu sıcak olan bir çeşmenin ismini vermiştir (İsfizârî, 1338: I/102). Günümüzde buraya Ubeh denilmektedir.

1.2.5.4. Haysar

Herât ile Gûr yolu arasında Herât’a iki günlük mesafede bulunmaktaydı (W. Barthold, 2005: 229). Doğrudan Herât’a bağlı bir şehirdi. Şehir dağlık bir alanda kurulmuştu. Ağacı ve suyu az olan olup Mâlin’den daha küçüktü. Suları ve bahçeleri