• Sonuç bulunamadı

B. Tarihî Kaynaklar

2. Arapça Kaynaklar xl

2.4. Hârezmşâhlar Döneminde Herât

Hârezmşâhların kurulduğu Hârezm, Aral Gölü’nün güney tarafında Ceyhun Nehri civarında geniş bir bölgenin adıdır (D’ohsson, 1340-1342: 61; D’ohsson, 2001: 83; Çakmak, 2012: 251). Bu bölgede kurulan Hârezmşâhların bölgedeki varlığı XI. yüzyıl sonlarında Büyük Selçuklu İmparatorluğu ricâlinden ve Oğuzların Begdilli boyundan Kutbeddîn Muhammed b. Anuştegin 490/1096-97 yılında Hârezm Bölgesi’ne vâli tayin edilmesi ile başlamıştır. Hâezmşâhlar bilhassa Sultan Sancar’ın 552/1157 yılında ölümünden sonra, İl-Arslan (1156-1172) ve Alâeddin Tekiş zamanlarında kuvvetlenmişler ve nihayet Alâeddin Muhammed zamanında (1200-1220) büyük bir imparatorluk haline gelmişlerdir (Beyzavî, 1333: 91; Köprülü, 1988b: 265; Taneri, 1997: 228, 229). Hârezmşâhlar; Seyhun Nehri’nden Basra Körfezi’ne, Hindistan’dan Irak’ı Arab’a ve Azerbaycan’a kadar uzanan sahada Büyük Selçukluların hâkim olduğu alanlarda kurulmuş ve kısa zamanda muazzam bir hale gelmiş bir Türk devletidir (D’ohsson, 1340-1342: 61; D’ohsson, 2001: 83; Çakmak, 2012: 251). Bu devlet, batıda Selçuklular ve Gûrlular ile yaptığı mücadeleyi kazanarak kısa zamanda İslâm devletlerinin en büyüğü ve en güçlü temsilcisi durumuna gelmiştir.

Doğuya doğru genişleme siyaseti güden Hârezmşâhlar Devleti, bu genişleme esnasında Herât Bölgesi’ni de elinde bulunduran Gûrlular ile mücadeleye başlamışlardır. Hârezmşâh Hükümdarı Sultanşâh Mahmud, Gûr Hükümdarı Gıyâseddîn’e bir mektup yazarak Herât, Bûşenc, Bâdgîs ve civarını terk etmesini istemiştir. “Eğer istediklerimi yerine getirmezsen şöyle şöyle yaparım.” diyerek Gûr hükümdarını tehdit etmiştir. Gıyâseddîn de cevap yazmış; Merv, Serahs ve Horâsân’da kendi adına hutbe okutmasını istemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Sultanşâh Mahmud yapmayı düşündüğü Gûr seferi öncesinde Gıyâseddîn ile mektuplaşarak bu saldırıya

neden aramakta idi. Bu durumda Gıyâseddîn’e kabul edilmez teklifler sunarken o da karşılığında Sultanşâh Mahmud’dan adına hutbe okutmasını isteyerek hâkim olduğu bölgelerle birlikte kendisine tâbi olmasını teklif etmektedir. Sonuç itibariyle iki taraf arasındaki bu gerginlik ve karşılıklı istekler askerî müdahaleleri de zorunlu kılmıştır.

Sultanşâh Mahmud, Gıyâseddîn’in hutbe okutma teklifini duyunca Merv’den çıkarak Bâdgîs ve Bevyar ile civarına yürümüştür (Ceceli, 2006: 74). Bûşenc’i muhasara edip er-Rastik’i yağmalamış ve halkın mallarını müsadere etmiştir (Ceceli, 2006: 74). Gûr Hükümdarı Gıyâseddîn bunları öğrenince kendisi bizzat sefere çıkmak istememiş ve Sicistân hâkimini göndermiştir. Bu arada aynı zamanda kardeşi Bahâeddîn Sâm’ın oğlu olan Bâmyân hâkimine mektup yazarak kendisine katılmasını istemiştir. Çünkü kardeşi Şihabeddîn Hindistan’da bulunmaktaydı ve mevsim de kış idi. Gıyâseddîn’in kız kardeşinin oğlu Bahâeddîn ile Sicistân hâkimi yanındaki askerlerle gelmişlerdir ve tam bu sırada Herât’a gelmiş olan Sultanşâh Mahmud onların geldiğini öğrenince hiç savaşmadan Merv’e çekilmiştir. Yol boyunca uğradığı yerleri yakıp yıkmak suretiyle yağmalamış ve İlkbahar’a kadar Merv’de kalmıştır.

Cuzcânî’ye göre Sultanşâh Mahmud, Herât tarafına ordu göndermiş ve Bûşenc’i istilâ etmiştir. Gûr memleketlerine saldırarak fitne başlatmıştır. Sancar’ın meliklerinden de kendisine katılanlar olmuştur (Kafesoğlu, 1984: 98). Herât hâkimi Bahâeddîn Tuğrul da bunlardan birisidir ki zaten kendisi Gûr sınırlarına saldırmaktadır (Kafesoğlu, 1984: 121). İşte bu gelişmeden sonra Gûr hükümdarı Gıyâseddîn meliklerine haber göndermiştir. Gazne’den Sultan Gâzi Muizzüddîn Alâeddîn Muhammed Sâm, Bâmyân’dan Sultan Şemseddîn Muhammed, Sistân’dan Melik Taceddîn bir araya gelmişlerlerdir. Sultan Gıyâseddîn’in hizmetinde onunla beraber Sultanşâh Mahmud’un güçlerini kovmaya çalışmışlardır (Ceceli, 2006: 75).

Sultanşâh Mahmud Gûr topraklarına saldırarak yeni bir mücadelenin içerisine girmiş bulunuyordu. Gıyâseddîn ise tek başına hareket etmemiş, kardeşinin Hindistan’da bulunması ve mevsim şartları nedeniyle yardımcı kuvvetleri çağırmıştır. Sultanşâh Mahmud da bazı ittifaklar içerisinde olmuş, ancak Murgâb civarında 1193 yılında yenilmiştir. Gıyâseddîn’in ordusunun karşısında en azından şimdilik pek bir şansı olmadığını görerek geri çekilme kararı almış ve bu şekilde Merv’e geri dönmüştür. Bütün bu olayların arasında Alâeddîn Tekiş isminin geçmemesi herhalde kardeşi ile yaptığı barışa sadık kalarak bu olayların içine girmek istemeyişinden kaynaklanmaktadır (Ceceli, 2006: 76).

Hârezmşâh tahtına geçen Celâleddîn Hârezmşâh ile Gûrlularlar arasındaki savaşlarda Hârezmşâhlar bütün Horâsân şehirlerini ele geçirmişlerdir. Gûr Hükümdarı Şıhabeddîn öldüğünde Herât dışındaki bütün şehirler Hârezmşâhların eline geçmişti (V. Barthold, 1990: 374).

Hârezmşâhlar 1200-1 yıllarında Herât’ı kuşatmışlar, ancak birliklerinin Tâlekân’da yenildiğini, Gûrlu Gıyâseddîn’in şehre yaklaştığını ve Alp Gazi’nin de birliklerinin gelmekte olduğunu haber alınca şehri savunan buranın emîri Ömer el- Mergânî ile anlaşarak bir miktar para alarak kırk gün kaldıkları Herât önlerindeki muhasarayı kaldırarak geri çekilmişlerdir (İbnü’l-Esîr, 1986: XII/141; Cüveynî, 1988: II/279-280; Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 80; Köprülü, 1988b: 271; Kafesoğlu, 2000: 153; Boyle, 2001: 165). Bazı araştırmacılar kuşatma sırasında Ömer el-Mergânî şehirden ayrıldığını kaydetmişlerdir (Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 83). Tarihçilerin bir kısmı kuşatma tarihini 599/1202-1203 yılı olarak kaydetmişlerdir (Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 80; Kafesoğlı, 1984: 153; Kafesoğlu, 2000: 153; Bayrak, 2007: 319). Bu Hârezmşâhların şehri ele geçirmek için ilk denemeleridir. 600-

Ramazan/Mayıs-Haziran 1204 yılında Hârezmşâhlar Herât’ı muhasara etmişlerdir. Kafesoğlu bu muhasaranın tarihini Cemâziyelâhir-Receb 600/1204 yılının Mart ayının ortası olarak kaydetmiştir. Kuşatma sırasında surların tahribi için büyük mancınıklar getirilerek aynı yılın nisan ayı ortalarına kadar kuşatma sürdürülmüştür. Zaman geçtikçe ölen insan sayısı artmış, tahribat çoğalmıştır. Bu sırada Herât kumandanı olan Alp Gazi’nin hem hasta olması ve hem de şehri teslimin uygun olacağı düşüncesini taşımaktaydı. İbnü’l-Esîr bu muhasara sırasında Herât’ın Gûrlu Valisi Alp Gazi’nin öldüğünden bahsetmekte, ancak Cüveynî ise şehrin yönetiminin Alp Gazi’nin Hârezmşâh sultanının huzuruna çıkarak Gûrlularla Hârezmşâhlar arasında arabuluculuk yaptığından bahsetmektedir (İbnü’l-Esîr, 1986: XII/141; Cüveynî, 1988: II/281; Cüveynî, 1997: 321; Kafesoğlu, 1984, 2000: 156).

Sultan Alâeddîn Muhammed Merv’e geldiği zaman Gûrlular ile yapılan anlaşmanın kefili ve Gûrluların Herât Eyâleti Vâlisi Alp Gazi, Gûr hükümdarı Şıhabeddîn tarafından görevinden alınmış ve birkaç gün sonra ölmüştür (Cüveynî, 1988: I/42).

Cüveynî ise 1204 yılındaki kuşatmanın Mayıs ayında değil ocak ayında olduğunu, Hârezmşâhlar tarafından yapılan Herât kuşatması sırasında şehrin kalerinin burçlarının yıkıldığını, şehrin Gûrlu Vâlisi Alp Gazi’nin Hârezmşâh sultanının huzurunda yer öperek aman dilediğini ve Sultanın, Alp Gazi ve Herât halkını affettiğini, Alp Gazi’nin bu kabul sırasında sultana vaat ettiği vergiyi toplamak için halka zulüm yaptığını, sultanın bu olayı haber alınca vergileri kaldırdığından bahsetmiştir (Cüveynî, 1988: II/280; Kafesoğlu, 1984: 156; Kafesoğlu, 2000: 157). Ancak yapılan anlaşmadan üç gün sonra Alp Gazi ölmüş, Gûrlu Şihâbeddîn’in anlaşmaya yanaşmamış ve bir orduyla Hârezmşâhlar üzerine sefere çıkmak için Gazne’den hareket etmiştir

(Kafesoğlu, 1984: 157). Bu kuşatmada Herât Hârezmşâhların eline geçmemiş ve Muhammed Meragânî şehre yönetici olarak geri dönmüştür (Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 83). Muhasaradan sonuç alamayan Hârezmşâh Alâeddîn Muhammed, Gûr hükümdarı Gıyâseddîn’in ölümünü de fırsat bilerek Herât Bölgesi’nin önemli şehirlerinden olan Bâdgîs civarını yağmalamıştır (W. Barthold, 1977: 372; Köprülü, 1988b: 271; Taneri, 1993: 32). Hârezmşâh Alâeddîn Muhammed’in Gûrlulara karşı Kara Hıtaylar ile işbirliği yapması neticesinde Horâsân’ın büyük bir kısmını almışlar ve Gûrluların elinde sadece Herât civarı kalmıştır (Taneri, 1977: 14; Köprülü, 1988b: 272). Karahıtaylar bir süre sonra da Hârezmşâhlarla Gûrlular arasında abuluculuk yapmıştır. Karahıtaylar’ın arabuluculuğu ile Gûr-Hârezmşâh devletleri arasında anlaşma yapılmıştır. Herât hariç Horâsân’ın tamamı Hârezmşâhlara bırakılmıştır (Bayrak, 2007: 319). Bazı tarihçiler Herât’ın Hârezmşâhlar tarafından alınış tarihi olarak 586/1200 yılını vermektedirler. Belki de böyle bir düşüncenin sebebi Hârezmşâh hükümdarının 1200 yılındaki Herât kuşatması sırasında bir miktar para veya vergi karşılığında kuşatmayı kaldırıp buradan ayrılmasının buranın Hârezmşâh kontrolüne girdiği yorumunun bir sonucudur (D’ohsson, 2001: 185; Howorth, 2008: 7). 1204 yılında Hârezmşâhların Gûrluları yenmesi onlar üzerinde Hârezmşâhların nihaî olarak üstünlüğünü sağlamıştır (Devletşâh, 1997: II/188; Grousset, 1970: 168).

Gûrlu Hükümdarı Sultan Şıhabeddîn ölünce ona bağlı vâliler bulundukları yerlerde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bir rivâyete göre Şıhabeddîn Herât’ta İsmailîler tarafından katledilmiştir.83

Daha önce Hindistan’da ve Delhi’de vâlilik yapmış olan Kutbeddîn İl Tutmuş, Gûrlu Devleti’nin tahtına oturarak Şemseddîn unvanını aldı. Gûr Hükümdarı Gıyâseddîn’e başkentlik yapmış olan Herât ve Firuzkûh, oğlu Mahmud

tarafından alınmış, ancak oğul Mahmud buraları idare edecek meziyetlerden yoksun, eğlence ve içkiye düşkün birisi olduğundan halk onun beceriksizliğini anlayarak alayhine faaliyete başladılar. Daha önce Herât’ta yöneticilik yapmış olup şehrin ileri gelenleri arasında yer alan Harmîl’in oğlu İzzeddîn Hüseyin (Cüveynî, 1997: 328) ülkeyi korumak için Hârezmşâh Muhammed’e 603/1206-1207 yılında teslim olacakları haberini yollamıştır (Cüveynî, 1998: II/48-49; Algül, 1986: IV/82). Şehir Hârezmşâhlar tarafından 1207 yılında alındı ve Harmîl de Herât yöneticiliğine atandı (Cuzcânî, 1955: 257-258; Cüveynî, 1998: II/48-49; Saunders, 1971: 41; Brandenburg, 1977: 27; Algül, 1986: IV/82; Taneri, 1993: 34).

Daha önce değinildiği üzere Herât’ın alınması için Hârezmşâhların şehre davet edilmesinde öncü olan Harmîl, Hârezmşâh sultanı tarafından şehrin yönetimine tayin edilmişti (Cuzcânî, 1955: 257-258; Cüveynî, 1988: II/290; Cüveynî, 1997: 332). Harmîl Herât’ta görev yaptığı sırada şehre girişilecek herhangi bir muhasaraya karşı şehri mükemmel bir şekilde donatmış, şehirde dört ayrı müstahkem sur yaptıktan sonra etrafına hendekler kazdırmış, ayrıca şehri yiyecek maddeleriyle doldurmuştur. Daha sonra Harmîl, şehrin ancak şehre gelen suların önce kesilip biriktirildikten sonra şehre salınması ile alınabileceğini bahsetmiştir. Ancak şehrin etrafını da bataklık haline getirmiştir (Cuzcânî, 1955: I/375; İbnü’l-Esîr, 1986: XII/212-217). Şu halde Harmîl her ne kadar Hârezmşâh egemenliğini kabul etse de Herât’ta müstakil bir idare kurmanın peşinde olduğu yaptıklarından kolayca anlaşılmaktadır.

Hârezmşâhların başına taze bir güç olarak geçen Alâeddîn Muhammed, Kaşgar hanının kızı ile evlenmiş ve Herât’ta onun onuruna büyük bir şenlik düzenlenmiştir

(Devletşâh, 1997: II/189). Kısa zamanda gücü ele geçiren Alâeddîn Muhammed Abbasî Halîfesi’nin adını hutbeden kaldırmışsa da bu Herât ve Hârezm’de uygulanmamıştır.84

Hârezmşâh Alâeddîn’in Mâverâünnehr’de fetih hareketlerine giriştiği sırada onun öldüğü haberinin Herât’ta yayılması üzerine Herât hâkimi Harmîl hutbeyi Gûrluların adına okutmuş, parayı onların adına bastırmıştır. Ancak haberin asılsız olduğu anlaşılıp Hârezmşâh hükümdarının Hârezm’e döndüğü haberi üzerine tekrar hutbede ve sikke de Hârezmşâhların adına yer vermesi kendisini kurtaramamıştır (İbn Kesîr, 1294: XIII/135-139). Artık Harmîl’in Herât halkı nazarında itibarı kalmamıştır. Çünkü hiçbir sebep yokken Hârezmşâh egemenliğine giren ve hiç bir sebep yokken bu egemenlikten Gûrlular lehine çekilen Harmîl artık şehirde sevilmez olmuştur. Öte yandan Herât halkı Harmîl’i, Hârezmşâh sultanına kötülemiştir. Onun için: “Herât bir orman ise Harmîl o ormanın aslanıdır, Herât bir deniz ise o da ejderhadır. Eğer O, başıboş bırakılırsa insanların akıllarını ve kalplerini çalabilir.” demişlerdir. Sultan da Herât’taki adamlarına Harmîl’i ortadan kaldırmalarını emretmiştir. Melik Kıvâmeddîn, Harmîl’i Havâf vilâyetindeki Selimek (Salumid) kalesine yollamış, bundan kısa bir süre sonra 604/1208 yılında öldürülerek kesik başı Hârezm’e yollanmıştır (Cüveynî, 1997: 334-335; Cüveynî, 1998: II/52, 290; Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 109-110; Köprülü, 1988b: 272; Kafesoğlu, 2000: 169). Harmîl’in öldürülmesinden sonra onun işlerini çekip çeviren Rindî, onun hazinelerini dağıtıp işsiz güçsüz bir sürü insanı zengin ederek yanına çekmiş ve ayaklanmıştı. Durum Hârezmşâh sultanına haber verilince Herât kuşatılmış, Rindî, sûfi elbisesi giyip kaçarken yakalanıp saçlarından çekilerek sultanın huzuruna çıkarılmıştır. Sonra Herât’tan el çektirilerek öldürülmüştür (Cüveynî, 1998: II/53; Kafesoğlu, 1984: 173; Kafesoğlu, 2000: 172). Herât bir ay süren bir

84 Uygulanmamasında bu bölgenin yüz yıllardır devam eden Abbasî Halîfeliği’ne manevî yönden bağlılık

kuşatmadan sonra Hârezmşâhlar tarafından alınmıştır. Sultan şehre girip bir müddet kaldıktan sonra Hârezmşâh büyük emîrlerinden dayısı (ihtimâl Kanglı kabilesi reislerinden) Hâcib Emîr Melik’i Herât’ta bırakarak burayı huzura kavuşturduktan sonra 605/1208-1209 yılında Hârezm’e dönmüştür (Cüveynî, 1998: II/172; Muhammed Abdul Ghaffur, 1960: 113; Kafesoğlu, 2000: 172; Çakmak, 2012: 262). Bu kumandan Herât’ı Sultan Muhammed’in ölümüne kadar yönetmiştir (Kafesoğlu, 1984: 172).

Görüldüğü gibi Harmîl’in sürekli taraf değiştirmesi, halkı ekonomik olarak sömürmesi hoşnutsuzluğa sebep olmuş ve en sonunda da başına buyruk hareket etmesi dolayısıyla Hârezmşâh sultanı şehre yürümüştür. Halk Hârezmşâh sultanını coşkuyla karşılamıştır. 1215 yılına gelindiğinde Herât Bölgesi ve Gûr’un tamamı Hârezmşâhların kontrollerine geçmiştir (Devletşâh, 1997: II/188; Grousset, 1970: 168). Gûrlulara karşı nihaî başarı Alâeddîn Muhammed zamanında kazanılmıştır (Özgüdenli, 2006: 28).

Sultan Muhamed Hârezmşâh; Bâmyân, Gûr ve Gazne Bölgesi’ni tamamıyle hâkimiyeti altına alarak, yani Gûr, Gârcistan, Zemindâver (Sistân-Gûr arası) memleketlere ta Hindistan’a kadar büyük oğlu Celâleddîn Hârezmşâh’ı getirmiştir. Ona Şemsü’l-Mülk Şihâbeddîn Alp Herevî’yi vezir yapmıştır. Ancak sultan onu çok sevip değerini takdir ettiği için yanından ayırmayarak bu oğlu yerine Kerber Melik’i nâib yapmış ve bu zat Moğol istilâsına kadar maharetle bölgeyi yönetmiştir (Kafesoğlu, 2000: 196).

Hârezmşâhlar ile Gûrlular arasında Herât Bölgesi’nde meydana gelen mücadeleler ve şehzâde kavgaları, sürekli savaşlar ve entrikalar bu bölgenin zaman zaman tahrip olmasına sebep olmuştur (Kafesoğlu, 2000: 200).

Alâeddîn Muhammed’in yerine tahta oturan Celâleddîn Hârezmşâh Moğollara yenilince Hindistan’a kaçmış ve orada toparlanarak mücadele etmek için tekrar dönmüştü. İşte bu sırada sultan bir dizi isyanla uğraşmıştır. Bu isyanlardan bir tanesi de 626/1228 yılında Herât’ta çıkmıştır. Gûr emîrlerinden Nusredüddîn Muhammed, Hârezmşâh Alâeddîn zamanında Herât vâliliğine tayin edilmişti. Bu vâli isyan edince Celâleddîn Hârezmşâh, Herât’ı kuşatmak üzere Kuli Han’ı yollamış, kuşatmanın üçüncü gününde Nusredüddîn aman elde ettikten sonra şehirden çıkmış, ancak Kuli Han onu öldürmüştü. Bu defa Nusredüddîn’in veziri Hasan, efendisinin öldürülmesi üzerine isyan etmiştir. Askerlerini coşturmuş ve savaş yeniden başlamıştır. Bu mücadelelerde her iki taraf da ağır kayıplara uğramıştır. Kuli Han Hârezmşâh Sultanının kendisini cezalandıracağından korkarak kendi askerlerini bırakarak kaçmış, Sultan da onun kendi askerlerine buldurarak öldürtmüştür. Bu olay kuşatmasının gevşemesine sebep olunca sultan bizzat Herât muhasarasına katılmıştır. Şehir üçüncü gün teslim alınmış ve Vezir Hasan öldürülmüştür (Taneri, 1977: 39).