• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: İLMİ TARTIŞMA YÖNTEMİ OLARAK CEDEL

1.3. Cedelin Benzer İlimlerle Münasebeti

1.3.3. Hilâf/Hilâfiyât ile Cedel Münasebeti

1.3.3.1. Hilâf ve Hilâfiyâtın Tarifi

Sözlükte “karşı gelmek”, “zıtlaşmak” gibi anlamlara gelen hilâf kelimesi,184 terim olarak oldukça geniş bir yelpazede kullanılagelmiştir. İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren aynı kökten türeyen “ihtilaf” kelimesi ile birlikte yer yer aynı anlamda kullanılsa da genel tavır, ihtilafın görüş ayrılığına düşmek anlamında, hilâfın ise birbirine zıt iki görüşten

183 Fulûsî, el-Cedel ‘inde’l-usûliyyîn, s. 158.

birini benimseme ve karşı tarafa tavır alma anlamında kullanılması olmuştur.185 Yine benzer bir kavram olarak karşılaştığımız hilâfiyât da hilâf ile kimi açılardan benzer manalarda kullanılmıştır. Aslında birbirinden farklı olduğu için cedel ile müstakil başlıklar altında mukayese edilmesi gereken hilâf ve hilâfiyât ilimlerini tek başlık altında ele almamızın sebebi, bunların üçünün aynı anda birbiriyle kıyas edilmesinin pratik açıdan daha faydalı olacağını düşünmemizdir.

Bir ilim olarak ilm-i hilâf, tarihi süreç içerisinde çeşitli ilimlerle bağlantılı olarak ele alınmıştır. Terim olarak “Kesin deliller ileri sürerek şer’î hüccetlerin nasıl ortaya

konulacağı, şüphelerin ve delilleri çürütecek mahiyetteki eleştirilerin nasıl def edileceğinin kendisiyle bilindiği ilim”186, “İcmâlî ve tafsîlî delillerden yapılan ve her

birini bir grup ulemanın benimsediği ihtilaflı istinbât yollarını inceleyen ve bunları ibrâm ve nakz açısından araştıran ilim”187 gibi tarifler yapılmıştır.

Çoğu zaman hilâf ile birlikte değerlendirilen hilâfiyât hakkında ise İbn Haldûn “Edille-i

şeriyyeden istinbât edilen fıkıhtır ve anlayış ve bakış açılarındaki farklılıklardan dolayı müçtehitler arasında bu konuda pek çok ihtilaf bulunmaktadır”188 şeklinde açıklama yapmış, buna ilaveten hilâfiyât ilminde uzmanlaşan fakih ile müçtehit arasında fark bulunduğuna işaret etmiştir. Buna göre müçtehitte olduğu gibi hilâfiyât âliminin de kendisiyle hüküm istinbâtı yapılan kuralları bilmesi gerekmektedir. Ancak müçtehit, bu kuralları delillerden hüküm çıkarmak için bilmeli iken hilâfiyât âlimi istinbât edilen bu hükümleri savunmak için bilmelidir.189

Burada üzerinde durulması gereken mesele, hilâf ve hilâfiyât ayrımıdır. Yapılan kimi tariflerden yola çıkılarak hilâf ve hilâfiyât ile kastedilen mananın aynı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte hilâfiyât terimi daha ziyade mezhepler arası ihtilafları bilme

185 Hilâf ile ihtilaf arasındaki farklara değinen Kefevî, bu farkları şu şekilde sıralamıştır:

a) İhtilafta amaç tek, yöntem ise farklıdır. Hilâfta ise her ikisi de farklıdır.

b) İhtilaf delile dayanır. Hilâf ise delile dayanmaz.

c) İhtilaf rahmet eseridir. Hilâf bidat eseridir.

d) Hâkim hilâfa göre hüküm verse ve bu hüküm bir üst mahkemeye taşınsa, bu hükmün feshi mümkündür.

İhtilafa göre hüküm verildiğinde ise bunun feshi mümkün değildir. Zira hilâf, hakkında ictihadın caiz olmadığı bir alanda gerçekleşen ve Kitap, sünnet ve icmaya aykırı olan şeydir (Kefevî, Eyüb b. Musa,

el-Külliyyât, nşr. Adnan Derviş ve Muhammed Mısrî, Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, ty, s. 60-61).

186 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 721.

187 Taşköprîzâde, Miftâhu’s-se’âde, I, 283.

188 İbn Haldun, Mukaddime, II, 202.

ve mukayeseli hukuk anlamında kullanılmaktadır. Bu yönüyle genel anlamda bir bütün içinde mezhep görüşlerini ve ulema arasındaki ihtilafları bilmek anlamında kullanıldığında ilm-i hilâf tabiri ile hilâfiyât kastedilmektedir. Ancak görüşlerini savunmak ve hasmı susturmak için cedel yönteminin kullanıldığı hilâf ilmi daha teknik bir kullanımdır ve bu kullanımı itibariyle hilâfiyâttan ayrılmakta, cedel ile birleşmektedir.190

Dolayısıyla hilâfın kullanım alanı oldukça geniş bir yelpazeye sahiptir. Teknik anlamdan uzak, basit kullanımı itibariyle mezhep görüşlerini bilme ve mukayese etme anlamında kullanılabildiği gibi cedel yöntemiyle hasmı susturmak, bu yöntemle kendi mezhep görüşünü savunmak ve hasmın görüşünü çürütmek amacıyla mezhepler arası ihtilafların gerekçelerini bilme anlamında teknik bir kullanıma da sahiptir.191 Öte yandan hilâf kelimesi basit kullanımıyla her türlü ihtilâfı ifade eder bir bağlamda da kullanılabilmiştir. Saçaklızâde’nin, fukahânın tasarrufta bulunduğu cedele hilâf adının verileceğine dair açıklamaları192 dikkate alındığında ise, teknik anlamıyla bir ilim olan hilâfın dar kullanımıyla genelde tüm dini ilimlere, özelde fıkıh usulüne uygulanan cedel ile aynı anlama geldiği ve dolayısıyla bunun usul-i fıkıh ile yakın ilişki içinde olduğu söylenebilir. Zira teknik anlamdaki ilm-i hilâfın amacı; hüccet, burhân ve deliller getirerek mezhep imamlarının görüşlerini teyit etmek, onların içtihat ve istinbât ederken dayandıkları kuralları ve usulü açıklamak, mezhebe yönelik şüpheleri def etmek ve bu itirazları hasma yöneltmektir.193

Hilâfa benzer bir kullanımı olan hilâfiyâtın ise fıkhın füruu ile ilgili olduğu söylenebilir. Nitekim İbn Haldun’un hilâfiyâtla ilgili olarak “Hilâfiyât, edille-i şeriyyeden istinbat

edilen fıkıhtır ve anlayış ve bakış açılarındaki farklılıklardan dolayı müçtehitler arasında bu konuda pek çok ihtilaf bulunmaktadır”194 şeklindeki beyanı ve Saçaklızâde’nin hilâfiyât ile kastedilen şeyin, fıkhî meseleler üzerinde varit olan tartışmalar olduğuna yönelik ifadeleri195 bunu destekler niteliktedir. Dolayısıyla hilâfiyât, fıkhî meseleler

190 Şükrü Özen, “Hilâf”, DİA, XVII, 528.

191 Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn, I, 721; Taşköprîzâde, Miftâhu’s-se’âde, I, 283.

192 Saçaklızâde, Muhammed b. Ebû Bekir, Tertîbü’l-ulûm, nşr. Muhammed b. İsmail, Beyrut:

Dâru’l-Beşâiru’l-İslâmiyye, 1988, s. 143.

193 Zühaylî, Muhammed, el-İmâmü’l-Cüveynî İmâmü’l-Harameyn, Dımaşk: Dâru’l-Kalem, 1992, s. 185.

194 İbn Haldun, Mukaddime, II, 202.

üzerinde cereyan eden tartışmaların, daha genel bir ifadeyle fıkhî ihtilafların ele alındığı bir ilmi ifade etmektedir.

Hilâf ilminin kurucusu olarak Debûsî’nin (430/1039) ismi zikredilir.196 Ancak ona nispet edilen hilâf ilmi ile ne kastedildiği, ona hilâf ilminin kurucusu olma vasfının ne açıdan verildiği net değildir. Zira hilâfın hem geniş ve basit kullanımı hem de dar ve teknik kullanımı esas alındığında bu kuruculuk nispetinin gerekçesi netleşmemektedir. Çünkü gerek müctehidlerin görüş ayrılıklarına dair eserler, gerek mezhepler arası ihtilaflar ve mezhep savunularına dair eserler Debûsî’den önce telif edilmiş ve şöhret kazanmış durumdaydı. Örneğin Ebû Yusuf’un (182/798) er-Red alâ Siyeri’l-Evzaî’si ve Tahâvî’nin (321/933) İhtilâfu’l-ulemâ’sı gibi fukahânın ihtilaflarına dair eserler, Debûsî’nin döneminden çok önceleri telif edilmişti. Yine Kudûrî’nin (428/1037) mezhep müdafaasına dair 405/1014 yılında telifine başladığı et-Tecrîd’inin de Debûsî’nin eserlerinden önce kaleme alınmış olması kuvvetle muhtemeldir. Ebû Ali et-Taberî’nin (350/961) el-Muharrer adlı eserinin teknik anlamdaki hilâfa dair eserlerden olduğu da göz önüne alındığında Debûsî’nin ilk olarak İbn Hallikân tarafından ifade edilmeye başlayan bu “hilâf ilminin kurucusu” vasfına hangi açıdan layık görüldüğü net olarak anlaşılamamaktadır. Ancak onun Te’sîsü’n-nazar adlı eserinde fıkıh bablarını değil de doğrudan ihtilaf eden müçtehitleri esas alarak bir sınıflandırma yapılmıştır. Ortaya koyduğu bu yeni sistem sebebiyle ona hilâf ilminin kurucusu vasfı verilmiş olabileceği söylenebilir.197 İzmirli İsmail Hakkı’nın ifadeleri de ona kuruculuk vasfının veriliş sebebinin bundan kaynaklandığını sezdirmektedir.198 Bununla birlikte Debûsî’nin cedeli bir yöntem olarak uyguladığı müsellemdir. Hatta ikinci bölümde inkıtâ sebepleri arasında zikredeceğimiz, tartışma esnasında gülme vb. hareketlerin cedel meclisine aykırı hareketler olduğuna dair ifadelerin Debûsî tarafından da benimsendiği görülür. Nitekim o, münazarada bulunduğu kişiyi her ilzam ettiğinde hasmının gülümsemesi üzerine şöyle bir beyit söylediği aktarılır: “Ne oluyor da onu bir delille her ilzam edişimde bana gülerek

196 İbn Hallikân, Ahmed b. Muhammed, Vefeyâtü’l-a’yân ve enbâu ebnâi’z-zamân, nşr. İhsan Abbas, Beyrut: Dâru

Sâdır, 1994, III, 48; Taşköprîzâde, Miftâhu’s-se’âde, I, 284.

197 Debûsî, Ebû Zeyd Abdullah b. Muhammed, Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi, trc. Ferhat

Koca, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2009, s. 8-9.

198 İzmirli’nin bu konudaki ifadeleri şöyledir: “İhtilaflı meselelerin alakalı olduğu, farklı ve aynı görüşte olan fakihlerin

kabul ettiği usul ile ihtilaflı meseleleri zikretmek, en önce Ebû Zeyd ed-Debûsî tarafından tertip edilmiştir.” Bkz. İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 22.

ve kahkaha atarak karşılık veriyor! Şayet kişinin gülmesi fıkhından kaynaklansaydı, çöldeki ayı/çakal ne kadar da fakih olurdu!.”199

Fıkhî meseleler üzerinde varit olan tartışmaları ifade eden kullanımıyla hilâfiyâtın tarihsel süreçte bir yöntem ve içerik değişimine uğradığı gözlemlenmektedir. Hicri iki ve üçüncü asırlarda telif edilen ve fakihlerin ihtilaflarını toplamanın amaçlandığı eserler (Mervezî’nin İhtilâfu’l-ulema’sı vb.) ile herhangi bir mezhep savunusu amacı güdülmeksizin ihtilafların mukayese edildiği eserler (Ebû Yusuf’un İhtilâfu Ebî Hanîfe

ve İbn Ebî Leylâ’sı vb.) ve reddiye literatürü (Ebû Yusuf’un er-Red alâ Siyeri’l-Evzaî’si

vb.), hilâfiyâtın ilk nüvelerini oluşturmaktadır ki bu döneme Özen’in tespitlerine göre hilâfiyâtın ihtilaf ve reddiyeler dönemi adı verilebilir.200 Mezheplerin teşekkülünü takip eden dönemlerde hilâfiyât daha farklı bir yapıya doğru evrilmeye başlamış ve mezheplerin/mezhep imamlarının görüşlerinin karşılaştırıldığı ya da savunulduğu bir yapıya kavuşmuştur. Bu karşılaştırmalar kimi zaman mezhep içi görüş farklılıklarını konu edinirken daha ziyade iki farklı mezhebin mukayesesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Örneğin Debusî’nin Te’sîsü’n-nazar’ı ve Kudûrî’nin et-Takrîb’i mezhep içi ihtilaflara yer veren eserlerdendir. Yine Şîrâzî’nin en-Nüket’i ve Kudûrî’nin et-Tecrîd’i gibi eserler de mezhepler arası ihtilafları ele almaktadır. Bu iki eser gibi yalnızca iki mezhep arasındaki ihtilaflı meselelerin mukayese edildiği eserler yanında ihtilaflı konular yanında ittifak edilen konuların işlendiği İbn Rüşd’ün Bidâyetü’l-müctehid’i gibi eserler de hilâfiyât kapsamına dâhil edilebilir.

1.3.3.2. Hilâf/Hilâfiyât ile Cedelin Mukayesesi

Hilâfa dair yapılan tariflerden ilki bizzat cedel için de yapılmıştır.201 Öyle ki hilâf ve cedel arasında tam bir münasebet vardır ve genellikle bu iki ilim birlikte tedvin edilmiştir.202

Bu durum, hilâf ve cedel ilimlerinin birbiriyle olan iç içeliğini göstermesi açısından önemlidir. İki ilim arasındaki bu yakın ilişkiyi göstermesi açısından “İlm-i hilâfın ilkeleri

cedel ilminden alınmıştır. Ancak cedel madde, hilâf ise suret konumundadır”203

199". أ ءا ا ب ... ء ا ن نإ /// او ... أ اذإ " İbn Hallikân,

Vefeyâtü’l-a’yân, III, 48.

200 Şükrü Özen, “Hilâf”, DİA, XVII, 533.

201 Beydâvî, Mevdûâtü’l-ulûm, s. 97.

202 İzmirli, İlm-i Hilâf, s. 26.

yönündeki açıklamalar önem arz eder. Bu ifade hilâfın, fukahânın tasarrufta bulunduğu cedel olduğu yönündeki tanımla birlikte düşünüldüğünde, burada zikredilen cedelin tüm ilimlere uygulanabilen ve tartışmanın kurallarından bahseden genel tartışma metodu olan övülen cedel olduğu ve bu haliyle ilm-i hilâfın maddesini (kurallarını ve temel yapısını) oluşturduğu söylenebilir. Bu kural ve temel yapı üzerinde fukahânın tasarrufta bulunarak uygulamaları neticesinde ortaya çıkan yeni yapıya/surete ise hilâf adı verilmektedir. Hilâfa dair eserlere bakıldığında meydana çıkan bu yeni suretin de teorik bir ilim olduğu anlaşılmaktadır. Benzer bir kullanım olan hilâfiyât ise hilâftan ve cedelden ayrı olarak değerlendirilmelidir. Abdülmecid Türkî’ye göre, hilâfiyâtı hilâf ve cedelden ayıran ana unsur, söz konusu tartışmaların fıkhın hangi alanında cereyan ettiğidir. Buradan yola çıkarak o, cedel ile hilâfiyât arasındaki ilişkiye değinerek “Hilâfiyât füru-i fıkıh ile

ilgiliyken cedel usul-i fıkıh ile ilgilidir”204demiştir.

Cedel ile hilâf arasındaki iç içeliğin, bu iki kelimenin farklı anlam ve kapsamlarda kullanılmış olmasından kaynaklandığı söylenebilir. Buna göre cedel, geniş kullanımıyla tüm ilimlere uygulanabilen genel bir tartışma metodunu ifade ederken dar ve teknik anlamıyla, bu yöntemin genelde tüm İslami ilimlere, özelde ise fıkıh usulüne nasıl uygulanacağını gösteren teorik bir ilmi ifade eder. Hilâf da geniş kullanımı itibariyle genel olarak tüm görüş ayrılıklarını ifade eden bir kapsamda kullanılmaktayken dar ve teknik anlamdaki ilm-i hilâf, dar anlamdaki cedel ile aynı manada kullanılmıştır. Hilâfiyât ise füru-i fıkıh ile ilgilidir ve ihtilafları gerek savunu amacıyla gerekse bu amacı gütmeksizin ele alan bir ilimdir.