• Sonuç bulunamadı

Hazreti Nuh’un Tebliği

Belgede Sevgili Okuyucularım; (sayfa 93-102)

6. Tufan ve insanlığın yaşı

7.2. Hazreti Nuh’un Tebliği

Hazreti Nuh’un 950 yıl süren tebliği de Tufan’ın bütün Dünya’da olduğuna bir delil olabilir. Bu konuya teferruatlı bir şekilde temas ettik. Ankebut-14. Ayeti kerimede “Andolsun ki; Biz, Nuh'u, kavmine gönderdik. Aralarında elli yılı müstesna olmak üzere bin yıl kaldı. Sonunda onlar, zulme devam edip dururken kendilerini Tufan yakalayıverdi”. Hazreti Nuh’un 50 yaşında peygamber olduğu hakkında Tevrat’ta bir haber vardır. Tevrat’taki İslam’a

94

aykırı olmayan, tarihten bahseden bazı haberler doğru olabilir. Ama o haber Tevrat’ta geçtiği için mutlaka doğrudur denemez.

“950 yıl kavminin arasında kaldı” ayeti Tufana kadar olan peygamberlik süresinin 950 yıl olduğunu bildiriyor olabilir. Yani peygamber olarak helak olan kavminin arasında 950 yıl kaldı. Buradan Tufan’dan sonra kavminin arasında kaldığı süre anlaşılmıyor. Helak olan kavminin arasında kaldığı süre olduğu açıkça bildiriliyor. Peygamberliği bildirilmeden önce “kavmi”

buyurulmazdı kanaatindeyiz.

Dolayısıyla ömrünün ilk 50 yılının peygamber olmadan önceki ömrü olduğu anlaşılabilir. Ömrünün bin yıl olduğu bildirilmiyor. Tufan’da bin yaşında olduğu bildiriliyor. Tufan’dan sonra ne kadar yaşadığını bilmiyoruz. Bir kaynakta 1350 yıl, başka bir kaynakta 1200 yıl yaşadığı rivayet edilir.

Tufan’dan çok sonra vefat ettiği muhtemeldir. Peygamber olduktan sonra 950 yıl kavmini imana davet etti, bunu net bir şekilde biliyoruz. Bu kadar uzun süren davete inat eden ve Hazreti Nuh’a saldıran kavmin tamamının yok edilmesinin hikmeti işte bu 950 yıl süren davette saklıdır. Allahu teala zıtlıkları bir arada yaratmıştır.

Tufan’dan önce yüksek teknolojinin varlığından dolayı o devirde de TV ve internet ve hatta daha fazlası vardı. Hazreti Nuh mutlaka yüzyıllarca TV’lerde bütün insanlığı hak yola davet etti. Müminler de TV, internet ve basın yolu ile dini yaymaya çalıştı. Hazreti Nuh’un kendi kanalı vardı ve bu kanaldan

dünyaya sesleniyordu. Hazreti Nuh’un tebliğini zamanında herkes işitti.

Elbette işitmeyen hiç kimse kalmadı. Çünkü ceza umumi geldi. Aksi halde işitmeyip boğulanların suçu neydi sorusu gündeme gelirdi.

Ankebut Suresi-14. Ayetinde Hazreti Nuh’un kendi kavmine peygamber gönderildiği bildirilmektedir. Yine İbrahim Suresi 4. Ayetinde "Biz, her peygamberi mutlaka kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara

(emredildikleri şeyleri) açıklasınlar" buyuruluyor. Hâlbuki Allahu Teâla’nın Muhammed aleyhisselamı bütün âlemlere, insanlara peygamber olarak gönderdiğine dair pek çok ayeti kerime var. Bunlardan bazıları; Araf Suresi-158. Ayetinde “De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah'ın resulüyüm.”

Enbiya Suresi-107. Ayetinde “ biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”

Hac Suresi-49. Ayetinde “De ki: "Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım."

Sebe Suresi-28. Ayetinde “Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler”.

“Eğer Muhammed aleyhisselama inanmayanlar helak olsaydı yeryüzündeki herkesin helak olmasını anlardık ama Hazreti Nuh sadece kendi kavmine

95

peygamber gönderilmiş. Bütün insanlık niçin helak edilsin. Nasıl olur da bütün insanlık yok olur. Ankebut Suresi-14 ve İbrahim Suresi-4. Ayetleri Hazreti Nuh’un bütün dünyaya dinini yaymasıyla tezat teşkil etmiyor mu sorusu sorulacaktır.“

Bu soruya net bir cevap verilmediği sürece Tufan’ın küresel boyutta olduğu ve gemidekiler hariç herkesin ve bütün canlıların helak olduğu fikri

inandırıcılığını kaybeder. Bu soruya iki şekilde cevap verelim. Araf Suresi-188. Ayetinde Muhammed aleyhisselam için buyuruyor ki “ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim".

Muhammed “aleyhisselam” buradan anladığımız manada sadece “bir kavim için uyarıcı” değildir. Kıyamete kadar gelecek herkes için uyarıcıdır. Bu ayette geçen “kavim” kelimesinin manasının “millet ve topluluk” olduğu bildirilmiştir. Yukarıda verdiğimiz ayetlerden bu anlaşılıyor. Yani kavim kelimesi aynı zamanda millet ve topluluk, bütün insanlık manasına

gelmektedir. Gelmeseydi Araf Suresi-188. Ayeti yukarıdaki diğer ayetlerle çelişirdi. İkinci bir cevap;

Kuranı kerimde geçen “kavim” bir millet, ırk demekle birlikte kendini işiten herkes demektir. Burası çok önemlidir. Bir peygamberin kavmi kendi davetini işiten herkestir. Bir peygamberin daveti vefatından sonra ikinci bir hak

peygamber gelinceye kadar geçerlidir. İkinci bir peygamber geldiğinde Ona inanıp öncekinin peygamberliğini de tasdik etmesi imanın esaslarındandır.

Müslümanım deyip Hazreti Âdem’in peygamberliğine inanmayanlar bulunmaktadır.

Biz Muhammed aleyhisselama ve Kuranı kerimde bildirilen ve bildirilmeyen önceki peygamberlerin hepsinin varlığına da iman ettik. Bugün kazılarda hiç değiştirilmemiş Tevrat, İncil, Zebur ve Muhammed aleyhisselamdan sonra Allahu Teâla’nın indinde en yüksek yaradılışlı olan Hazreti İbrahim’e indirilen kitap elimize geçseydi hiç birisine uyup ibadet yapamazdık. Onlar hükmü kaldırılmış kanun maddelerine benzer. Bu dünyada dahi hiç bir suçlu “ beni eski kanuna göre yargıla” diyemez.

Allahu teala bütün güzellikleri Kuranı kerimde toplamıştır. Muhammed

aleyhisselam peygamberliğini ilan ettikten sonra imanın manası Resulullaha iman ve Ona uymaktır. Resulullaha uymayan hakikatte nefsine uymuştur.

Her alanda her zaman doğruluğu mutlak olan bir şeyi inkâr eden nefsine uymuştur. Her doğru için bu geçerlidir. Mutlaka dini bir konu olması gerekmez.

Buradan anlaşılıyor ki kavim kelimesinin diğer bir manası da yeryüzünde yaşayan bütün milletlerdir. Hazreti Nuh bütün milletlere ve insanlığa peygamber gönderilmiştir. Muhtemel ki Hazreti Nuh zamanına kadar

96

insanoğlu bugünkü manada kavimlere ayrılmamıştı. Tek bir ortak veya farklı dilleri kullanan tek bir millet fakat farklı devletler, İmparatorluklar vardı.

Bugün toplam nüfusu 400 milyonu aşan 21 ülkenin anadili İspanyolcadır.

Bunlar çoğunlukla İspanyol’dur. 13 Arap ülkesi ve kısmen Arap olan 9,

toplam 22 Arap ülkesi vardır. Dünyada 1,5 milyar insanın anadili İngilizcedir fakat hepsinin milliyeti İngiliz değildir. Dünyada 7 bağımsız Türk devleti 13 özerk cumhuriyet bulunmaktadır. Avusturya almandır, Almanca konuşur ama bir araya gelmezler, aralarında derin uçurumlar vardır. Hazreti Nuh

zamanında da tek bir millet ve fakat pek çok ülke bulunabilir.

Bir peygamber kendi milletinden başkasını imana davet edemez mi. Sen benim milletimden değilsin, sen bana inanmak zorunda değilsin diyebilir mi.

Hazreti İbrahim, Hazreti Musa ve Hazreti İsa Ortadoğu’da yaşadı. O devirde bir Çinli tüccar buraya gelseydi bu peygamberler o Çinlidir bize inanmak ve iman etmek zorunda değildir mi diyeceklerdi. Hayır, ona da tebliğ etmeleri emrolundu. O Çinli bu daveti kabul edip inansaydı ebediyen cennette olurdu, inanmasaydı ebediyen cehennemde olurdu. Kavimden maksat sadece bir millet, ırk değildir, kendini işiten herkes, ulaştığı herkes kavmidir.

Çok önemli bir konu da şudur. Muhammed aleyhisselamın bir kavme değil bütün insanlığa peygamber gönderildiğini biliyoruz. Allahu teala Muhammed aleyhisselama inanmadıkları için Tufan’da olduğu gibi inananlar hariç bütün insanlığı bir bela ile yok etseydi “işitmeyenlerin ne suçu vardı” derlerdi.

Çünkü teknoloji yoktu, Arabistan ve civar yerler işitti. İşitmeyen çok daha fazla idi. Bütün Dünya’yı helak eden böyle bir olayın zihinlerde soruya mahal vermemesi için o tarihte Dünya’da bulunan herkesin Muhammed

aleyhisselamı işitmesi gerekirdi.

Tufan’dan önce de yeryüzünde yaşayan herkesin Nuh aleyhisselamı işitmiş olması lazım gelir. Bu insanlara nasıl ulaşıldı, yüksek teknoloji ile. Bir

peygamberin dinini yayması için mevcut bütün vasıtaları kullanması

sebeplere yapışmaktır. Sebeplere en çok peygamberler yapışır. Muhammed aleyhisselam zamanında teknoloji yoktu. Fakat bedenen ulaşamadıklarını mektupla dine davet etti. Eğer teknoloji olsaydı elbette bu teknolojiyi

kullanarak bütün insanlığı sonsuz saadete, kurtuluşa ve hepsinden önemlisi Allahu Teâla’nın rızasını kazanmaya davet edecekti.

Bir peygamber bir kişiyi sonsuz azaptan kurtarmak için mevcut helal bütün sebeplere yapışır. Necaşi bir mektupla imana geldi. TV olsaydı elbette onu da kullanacaktı. Hazreti Nuh zamanındaki mevcut teknolojiyi kullanarak

Dünya’da herkese TV ve sosyal medya ile ulaşmıştır, herkese tebliğ etmiştir, herkesi imana davet etmiştir. Bütün Dünya’daki insanlar Onun, aleyhisselam, kavmi idi yani daveti herkese ulaştı.

97

Bir hak peygamberin davetini işiten herkes için bu böyledir. Hak

peygamberin dedik çünkü Kezzap gibi sahteleri de vardır. Kuranı kerimdeki ayetlerden gemidekiler hariç bütün insanların ve canlıların helak olacağını anlıyoruz. Canlı hayatın gelecek beladan kurtulması için bugünkünden daha yüksek teknolojinin gerektiğini de anlıyoruz. Yani Tufan’da yüksek teknoloji olmasa olmazdı. Peki, yüksek teknolojinin sağladığı imkânları yani radyo, TV, internet, gazete velhasıl bütün sosyal medyayı Hazreti Nuh’un dinini yaymak için kullanması lazım gelmez mi. Elbette teknolojiyi kullandı hem de 950 yıl.

Bu teknoloji ile yeryüzündeki herkes Hazreti Nuh’un kavmi konumuna geldi.

İşte bu yüzden Tufan’da boğulanlar masum değillerdi. Kendilerini yoktan var eden, yaratan rablerinin gönderdiği peygamberi 950 yıl reddettiler, Ona eza ve cefa ettiler. Peygamberler Allahu Teâla’nın indinde öyle insanlardır ki Onların herhangi biri için Allahu teala akıllara gelmemiş nice belalar verir.

Nitekim cehennemde sonsuz yanmanın cezası kendisine tebliğ eden bir peygamberi tasdik etmedikleri içindir. Bundan daha büyük ceza olur mu?

Hâlbuki o peygamberi tasdik etse sonsuz saadete kavuşacak.

İşte Allahu Teâla’nın katında peygamberin ne kadar üstün ve kıymetli olduğu buradan anlaşılmaktadır. Allahu teala kullarını gönderdiği peygamberlere inanmaya davet ediyor. Onlara inanmayanı affetmeyeceğini bildiriyor. Tebliğ eden peygambere inanmak için O’nun zamanında ve aynı bölgede yaşamak, O’nu görmek şart değildir. Buradan anlaşılıyor ki Allahu teala çok sevdiği Hazreti Nuh’a inanmayanları helak etti. Sevdiğini sevmeyenleri, Ona uymayanları, inkâr edenleri helak etti.

Bazıları çocukların ve işitmeyenlerin ne suçu vardı diyebilir. Sosyal medya vasıtası ile aklı olan herkes işitmişti. Aklı olmayana hesap zaten yoktur.

Çocukları ise 40 yıl olmamıştı. Yani kırk yaşın altında insan yoktu.

Basın ve yayın yolu ile Hazreti Zülkarneyn ve Hazreti Süleyman da dinlerini yaymaya çalışmış olmalılar. Çünkü onların zamanında da yüksek teknoloji vardı. Dünya’ya sayısını bilmediğimiz pek çok kavim gelmiştir. Ad, Semud, Lut, Eshab-ı Ress, Eshab-ı Medyen, Eshab-ı Eyke, Kavm-i Tübba ve Allahu Teâla’nın İbrahim suresinde “sayısını Allahu Teâlâdan başka kimse bilemez”

buyurduğu diğer kavimlerden bazıları zamanında da yüksek teknolojinin bulunduğu muhtemeldir. Yani peygamberlerden bazıları dinlerini yaymak için yüksek teknolojiden istifade etmişlerdir. Allahu Teâla’nın “sayısını kimse bilemez” ifadesinden bu kavimlerin çok olduğu anlaşılıyor.

124 binden ziyade (fazla) peygamber gelmiştir. Bazı kavimlere pek çok peygamber geldiği biliniyor. Yani Hazreti Âdem’den günümüze kadar 10 bin kavmin gelmiş olması muhtemeldir. Tabi ki bunlardan bazıları aynı zamanda ayrı bölgelerde yaşıyordu. Bu Dünya pek çok kez dolup boşanmıştır.

Boşandıklarından sadece birini yani Tufan’ı biliyoruz. Ama hiç biri Tufan

98

kadar yıkıcı ve Dünya çapında değildi. Bölgeseldiler fakat gelişmiş bir

medeniyete sahiptiler. Yok edilmeleri Dünya’da bilimin yeni baştan inşasına sebep olmuştur.

Hazreti Nuh mutlaka varlıklı idi. Çünkü bütün hayvanları ve bitkileri

toplaması için çok para harcaması gerekirdi. Ayrıca Tufan’a dayanabilen tek gemiyi yapabilmesi için çok masraf yapması da gerekliydi. Ayrıca yüksek bir eğitim seviyesine sahip idi. Marangozların piri olarak bilinir. Bu yanlış bir ifadedir. Gemiyi ağaçtan yaptığını zannedenler Ona bu ismi layık gördüler.

Hâlbuki kendisinin tecrübe sahibi bir gemi mühendisinin olması muhtemeldir.

Gelecekte kendisine gemi yapması emri verileceği için Allahu teala O’nun gençliğinde gemi mühendisi olmasını dilemiş olabilir. Dinde sebeplere

yapışılır. Oğulları ve gemiye alınmış olanlardan bazıları yüksek eğitim almış olabilirler. Gemiyi yalnız Hazreti Nuh’a inananların yapmış olması gerekmez.

Ücret karşılığı geminin yapımında çalışanlar olabilir. Gemi ağaçtan değil belki bu gün dahi henüz keşfedilmemiş çok yüksek basınca dayanıklı çelikten yapılmıştır.

2011 Japon tsunamisinde bir kaç metrelik dalgalar evleri, gemileri

sürüklüyordu. Bir medeniyetin bütün izlerini taşıyan dev bir geminin dağlar gibi dalgaların arasında selametle gitmesi için bu geminin mükemmel bir teknoloji, mimarlık, bütün mühendislik dallarının, tıbbın yani bütün bilimlerin desteği ile yapılmış olması gerekmektedir. Bugün böyle bir gemi yapılacak olsa sağlık bilimleri, fen bilimleri ve sosyal bilimlerin hemen hemen bütün dallarından bilim insanlarının ve uzmanların bir araya gelmesi gerekir.

Buradan şunu anlıyoruz. Geminin inşasında inanmayanlar da ücretli olarak çalıştılar. Ayrıca hizmet ve ürün olarak bazı ihtiyaç malzemelerini satın aldılar. Gemide yüksek teknoloji ürünleri ile donatılmış, bugün daha

keşfedilmemiş tıp cihazları ile donatılmış tam teşekküllü bir hastane vardı. Bu hastane Tufan’dan sonra uzun yıllar insanlara hizmet etti.

Teknolojinin yüksek olması insanların imana gelmesini engellemiş olabilir.

İmana gelmeyenler de basın ve yayın yolu ile Hazreti Nuh’un dininin yayılmasına engel oluyorlardı. Gelişmiş teknoloji ile her istediklerini elde edeceklerine inanıyorlardı. Ömürleri de bugüne göre çok uzundu.

Görünmeyen bir yaratıcıya ihtiyaçlarının olmadığına inanıyorlardı. Maddecilik, sefahat, ihtiyaçsızlık, eğlence ve nefse tatlı gelen diğer meşguliyetler onların iman etmesini engelliyordu.

Hazreti Nuh’un hapsedilmiş olma ihtimali de vardır. Veya belirli bir bölgeden çıkmaması için tedbir alınmış olabilir. Hazreti Nuh’u davasından

vazgeçmediği halde taşlayacaklarını bildiriyorlar. Burada taşlayarak kovmak veya şehit etmek anlaşılmakta ise de yüksek teknolojinin bulunduğu bir devirde taşlamanın hakaret etmek, bölgeden uzaklaştırmak, elindeki mal

99

varlığını almak ve hatta hürriyetini kısıtlamak, hapsetmek manaları da olabilir. Hazreti Nuh bunlarla tehdit edildiğine göre kendisi onların gözünde yüksek itibar sahibi, varlıklı ve aydın bir kişi olduğu aşikârdır. Aksi takdirde tehdit etmelerine gerek kalmazdı.

Tufan’ı bütün yönleri ile anlamak için Dünya’daki o zamanın siyasi,

ekonomik, kültürel, teknolojik, coğrafi ve daha pek çok değerlerinin nasıl olabileceğine bakmak lazım. Ansiklopedik bilgilerle Tufan anlaşılamaz. Pek çok soru cevapsız kalır ve Tufan bölgesel bir cezalandırma olmaktan öteye gidemez. Çünkü pek çok soru cevaplanamaz.

Hazreti Nuh zamanında da tek bir devlet veya devletler vardı ve farklı

dillerde konuşurlardı. O zamanki diller şimdiki kadar çok değildi. Başka dilleri kısmen anlayabiliyordu. Diller bir ana dilin şiveleri gibi idi. Tufan’dan sonra bölgesel dillerde büyük farklılıklar oluştu. Hazreti Nuh kendinden sonraki ilk resul peygambere kadar bütün Dünya’ya peygamber gelmiştir. Hazreti Âdem de bütün Dünya’ya peygamber gelmiştir, sonra gelen ilk resule kadar dini devam etti. Hazreti Nuh’dan sonra peygamberler bölgelerdeki kavimlere gelmiş olmalı. Muhammed aleyhisselam ise bütün Dünya’ya ve kıyamete kadar herkese peygamber gelmiştir.

Hazreti Nuh zamanındaki devletler de Hazreti Nuh’a karşı idiler. Belki fikir hürriyeti kapsamında fiiliyata geçip susturmuyorlardı.

Cezalar alması muhtemeldir. Yani Hazreti Nuh kabile reisleri ile değil devlet içindeki sivil toplum kuruluşları, devletlerin bütün kurumları, ahlaki çöküntü içindeki birimler ile karşı karşıyaydı. Bütün yeryüzünde kendisine inananların sayısı Tufan’da 80 kişi olduğu bildiriliyor. Hazreti Nuh’a karşı sosyal medya aracılığı ile büyük bir propaganda ve karalama kampanyası vardı. 950 yılda sadece 80 kişi kendisine inanmıştır. Hakikaten Tufan büyük bir ibrettir. MS 600’lerde Arabistan’da insan hakları ve kanunlar olmadığı için Resulullah inanmayanlardan çok daha fazla çile çekmiştir. Resulullahın aleyhisselam çektiğini hiç bir peygamber çekmemiştir. Bunu bizzat kendisi buyurmuştur.

950 yılda çok az kişinin Hazreti Nuh’a inanmasının altındaki en önemli sebepler ömürlerin uzun olması, sağlıklı bir hayat, yüksek teknolojinin getirdiği ferahlık, zenginlik içinde sefahat ve ahlaksızlık, hiç bir sıkıntı

görmemeleri, doğal afetlerin olmaması, muhtemel ki Hazreti Nuh’a karşı olan çok güçlü lider ve iktidarların bulunması da olabilir.

Kuranı kerimde Nuh Suresinin 20. ayet-i kerimesinde mealen şöyle bildirilmektedir: “Kavmin ileri gelenleri hâkimiyetleri altındaki kimselere;

ilâhlarınıza ibadeti terk etmeyin. Hassaten, Vedd, Süva’, Yegûs, Ye’ûk ve Nesr isimlerindeki ilahlarımıza ibadeti terk etmeyin dediler.” Bunlar kimlerdir.

100

Hazreti Âdem ile Hazreti Nuh arasında yaşamış olan Hazreti İdris’in dinine tabi olan âlim zatlardan olan Vedd, Süva, Yegûs, Ye’ûk ve Nesr Hazreti

İdris’in dinini yaymaya çalıştılar. Halk arasında büyük itibara sahip bu âlimler çok seviliyordu. Urve bin Zübeyr Hazreti İdris’in eshabından olan ve

insanlara doğru yolu gösteren bu büyük âlimler hakkında Vedd, onların en büyüğü ve içlerinde en üstün olanı idi” buyurmuştur. Bu Allah dostları zaman içinde vefat edince sevenleri çok üzüldüler.

İnsanlar bu mübarek zatları unutmamak, tazim ve hürmet için heykellerini yaptılar. Yüzyıllar sonra insanlar bu heykellerin daha küçüklerini yapıp evlerine aldılar. Putlar bugünkü manada put değillerdi. Yani putlara tanrı olarak tapınmıyorlardı. Başlangıçta heykellerin dikiliş maksadı o mübarek zatlara hürmet iken sonradan heykellerin kendisine tazim etmeye başladılar.

Ve daha da ileri gidip yaptıkları heykellere ibadet etmeye başladılar, yani heykelleri putlaştırdılar.

Yüksek teknolojiye sahip bir millet veya milletler, toplumlar nasıl olur da kendisinde hiç bir üstünlük olmayan bir heykele tanrı diye tapar sorusunu mutlaka sormak lazım. Bu insanlar bilimin ışığında bir puttan nasıl medet umar. Bir bilim insanının ateist olmasını anlayabiliriz ama kendi eli ile yaptığı puta nasıl tapar. Bu soruya cevap veremezsek o devirde yüksek teknolojinin olmadığını kabul etmek zorunda kalırız ki Tufan’ı açıklamak belki imkânsız hale gelir.

Bunu anlamak için günümüze bakalım. Dünya’da bazı liderler zamanlarında veya öldükten sonra tabiri caizse putlaştırılmıştır. Firavun ve İran kisrası da aynısını yapmıştı. Ama onların zamanında yüksek teknoloji yoktu. Bir

yaratıcının varlığına inanmayanlar her devirde ister teknoloji olsun ister olmasın hak yolun önünü kesmek için ölü veya diri mutlaka birilerini

ilahlaştırmışlardır, putlaştırmışlardır. Bunu her zaman baskı aracı olarak da kullanmışlardır. Onların asıl maksadı zamanlarındaki dinin yayılmasının önüne geçmektir. Yoksa putlaştırdıkları kişiyi kendileri de pek önder kabul etmezler.

Japonya ve Çin günümüzde yüksek teknolojiye sahiptir ancak tapındıkları şeyler bilimin dışındadır. Aynı şekilde bu gün en yüksek teknolojiye sahip devletlerin, milletlerin dini ibadetlerinde de bir çeşit puta tapma merasimleri vardır.

Demek ki teknoloji ister olsun ister olmasın insanlar inanç konularında

bilimin dışına çıkıp duygusal olabiliyorlar. Kendilerine önceden gelen adet ve töreleri kolay kolay atamıyorlar. Hele bu dini bir konu ise atmak daha da zor oluyor. Teknolojide yükselmiş milletlerin dini konularda yanılabilecekleri buradan anlaşılmaktadır. Hazreti Nuh zamanındaki kavmin önderleri ki bunlar siyasi liderler olabilir aynı mantıkla hareket ederek hak dinin

101

yayılmasını önlemeye çalışmışlardır. Çünkü onlar hiç bir dine inanmıyordu.

Yeni bir din onların saltanatının sonu demekti. Saltanatlarına faydası olacağına inansalardı onlar da desteklerdi, fakat inanmayabilirdi.

İnsanların bu kadar basiretinin bağlanmasında acaba ne gibi sebepler vardır.

Kendilerinden önceki peygamberleri ret mi ediyorlardı. Demek ki Hazreti Nuh ile Hazreti Âdem arasında çok uzun zaman vardı. Bu zaman içinde insanlar dinleri tanımaz oldular. 1400 yıl geçmesine rağmen bugün Dünya’da 1,5 milyar insan Muhammed aleyhisselamın peygamberliğini tasdik etmektedir.

Nasıl oluyor da 950 yılda sadece 80 kişi Hazreti Nuh’a inanıyor. Bunun sebebi nedir.

Muhtemel ki kavmiyetçilik vardı. Habil’in soyundan olanlar iktidarda idi.

Hazreti Nuh ise Kabil’in soyundandı. İktidardakiler Hazreti Nuh’a inananların sayısının artmasından korkuyorlardı. İktidarlarının mutlaka ellerinden

gideceğini düşünüyorlardı. Bu yüzden Hazreti Nuh’a inananlara her türlü baskıyı yaptılar.

Mutlaka bilmediğimiz, duymadığımız ve görmediğimiz başka yollarla 950 yıl müminlere çile çektirdiler. Devlette işe almadılar. İşi olanların işlerini,

ticaretlerini bozdular. Sebepsiz olarak hapsettiler. Onları işe alan firmalara yaptırım uyguladılar. Dini duyurmak ve yaymak için çalışmalara engel oldular. Ekonomik ve diğer tehditlerle insanların Hazreti Nuh’a inanmalarını engellediler. Böylece en az 950 yıl din karşıtı siyasetlerini devam ettirdiler

ticaretlerini bozdular. Sebepsiz olarak hapsettiler. Onları işe alan firmalara yaptırım uyguladılar. Dini duyurmak ve yaymak için çalışmalara engel oldular. Ekonomik ve diğer tehditlerle insanların Hazreti Nuh’a inanmalarını engellediler. Böylece en az 950 yıl din karşıtı siyasetlerini devam ettirdiler

Belgede Sevgili Okuyucularım; (sayfa 93-102)