• Sonuç bulunamadı

Sevgili Okuyucularım;

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Sevgili Okuyucularım;"

Copied!
354
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

(2)

2

Değerli okuyucularıma saygılarımla,

Dr. Yavuz ÖRNEK

Kasım 2020

Sevgili Okuyucularım;

Biz bu kitabı 200 kadar kaynaktan istifade ederek yazdık ve kaynakları ekledik.

Kaynak vererek kitaptan alıntı yapabilirsiniz.

Aksi mali kaybınıza sebep olur.

Bu kitabın içindeki bazı konular Destanların Sultanı Tufan,

Mars’ın Ölümü kitaplarımızda ve

Youtube videolarımızda bulunmaktadır.

Mars’ın Sırları

Dr. Yavuz ÖRNEK

(3)

3

©Copyright

Bu eserin bütün dillerde yayın hakkı Dr. Cihan Yavuz Örnek’e aittir.

Her dilde her türlü yayın hakkı saklıdır.

All rights reserved for all languages.

Kitabın tamamı veya bir bölümü hiçbir şekilde kopyalanamaz, çoğaltılamaz, dağıtılamaz, internette yayınlanamaz. İzinsiz hiç bir dile çevrilip çoğaltılamaz, basılamaz, internette yayınlanamaz. Kitaptaki senaryoların aynı veya benzerleri izinsiz sinemaya aktarılamaz, filmlere, çizgi filmlere, dizilere konu edilemez. Aynı veya benzer senaryolar başka bir eserde kullanılamaz.

ISBN: 978-605-67332-3-9

İletişim:

dryavuzornek@gmail.com www.yavuzornek.com

@Dryavuzornek10 f: yavuz.ornek.58

www.youtube.com/channel/UCOx2pB05-LHkv6XBFQkB4Vw

(4)

4 Dr. Yavuz ÖRNEK

Dr. Yavuz Örnek 1958 Erzurum İli, İspir İlçesi doğumludur. Dr. Örnek evli ve iki çocuk babasıdır. İlkokulu İspir-Petekli Köyü’nde, Liseyi

Gebze’de, üniversiteyi 1981’de Erzurum’da tamamlamıştır.

Kimyacı olmakla birlikte bilimin pek çok dallarında fikir ve çalışmaları vardır.

1983 sonlarında Van YY Üniversitesine asistan olarak atandı. Burada bitki hormonları üzerine yüksek lisans yaptı. 1990 yılında ABD’ye gitti. ABD’de New York Syracuse Üniversitesi’nde yüksek lisans ve Washington American Üniversitesi’nde doktora yaptı ve orada kaldı. 2010’da kesin dönüş yapıp İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü’nde Yrd. Doç.

Dr. olarak göreve başlamıştır, halen bu görevdedir.

Yosun kimyası, ilaç sentezi, meteor organik kimyası üzerine teorik ve

deneysel çalışmaları bulunmakla beraber ömründe her zaman su kaynakları üzerine çalışmalar yapmış, Tufan’ı dünyada ilk kez bilimsel açıdan

incelemiştir. Ülkemizde bir kaç üniversitede Yosun Araştırma Merkezlerinin açılmasının önemini vurgulamaktadır. TÜBİTAK bünyesinde yalnız ilaç geliştirmeye yönelik, kimya, tıp, eczacılık, diş hekimliği fakülteleri ve diğer ilgili birimlerle ortak çalışan tam teşekküllü tek bir merkez açılmasını önemle tavsiye etmektedir. Kalkınmanın ve hayatta kalmanın bilim ve maneviyata sahip çıkmakla mümkün olacağını, teknolojide maneviyatsız kalkınmanın öncelikle ülkesine, bölge ve Dünya’ya yıkım getirebileceğini vurgulamaktadır.

1973 yılından beri şiir yazmaktadır. Kendisine mahlas olarak “Şems-i Şuara”

ismini seçmiştir. Eserlerini “DEDİLER” isimli bir kitapta toplamıştır.

Kalem bitti, kâğıt kalmadı elde Aşk hikâyesi hiç bitmez dediler

(5)

5

İçindekiler

1. Önsöz 2. Giriş

3. İnsanlığın yaşı

4. Bilimsel kaynaklar ve insanlığın yaşı 4.1. Sümer tabletleri ve insanlığın yaşı 4.2. Aborjinler

4.3. Baigong Boruları

4.4. Fransa Bruniquel mağarası 4.5. Endonezya’daki kalıntılar 4.6. Sibirya tohumları

4.7. Amerika’ya ilk yerleşim 4.8. Hazreti Âdem köprüsü 4.9. Afrika ve insanlığın yaşı

4.10. Hint metinleri ve insanlığın yaşı 4.11. Dillerin çıkışı ve insanlığın yaşı 4.12. İnsanlığın kökeni

5. İslam kaynakları ve insanlığın yaşı

5.1. Hazreti Âdem ile hazreti Nuh arasındaki zaman 5.2. Resul ve Nebilerin sayısıve insanlığın yaşı

5.3. Hazreti Nuh zamanında nebi peygamber var mıydı?

5.4. Kâbe ve insanlığın yaşı

5.5. Dünyaya kaç kişi tamamen hâkim oldu 6. Tufan ve insanlığın yaşı

7. Tufan bütün dünyada mı oldu 7.1. Konu ile ilgili ayetler

(6)

6 7.2. Hazreti Nuh’un tebliği

7.3. Tufan’da dünyanın nüfusu

7.4. Dünya ne kadar nüfus barındırabilir 7.5. Kültürler ve küresel Tufan

7.6. Çok yüksek rakımlarda yaşayan omurgalı hayvanlar 7.7. Dağlar gibi dalgalar, yerden ve gökten gelen su 7.8. Tufan ile canlı hayatın devamı sağlandı

8. Tufan’ın oluşmasının bilimsel sebebi 8.1. Roche Sınırı ve Tufan

9. Su nereden geldi 9.1. Mantodan gelen su

9.2. Kuyruklu yıldızdan gelen su 10. Tufan ne zaman oldu

10.1. Tufan’da meydana gelen doğal olaylar 10.2. Buzullar ve Tufan’ın yaşı

10.3. Volkan patlamaları ve Tufan’ın yaşı 10.4. Kuyruklu yıldız ve Tufan’ın yaşı 10.5. Tufan’ın yaşını bulmak için en iyi yol 10.6. Peygamberlerin sayısı ve Tufan’ın yaşı 10.7. Tufan’ın bütün kültürlerde bulunması 10.8. Tufan’ın yaşı için muhtemel rakamlar 11. Tufan ve karşı fikirler

12. Geçmişte ileri teknoloji

13. Bilimsel kaynaklar ve geçmişte ileri teknoloji 13.1. Çin sismograf cihazı

13.2. Baigong boruları 13.3. Dünyadaki piramitler 13.4. Baalbek Blokları

13.5. Mahabharata destanı ve nükleer silah

13.6. Hindistan 12.000 yıl önce atom bombasına sahipti

(7)

7 13.7. Hindistan’da geçmişte Nükleer savaş

13.8. Hindistan ve Pakistan’da radyoaktif kalıntılar 13.9. Dogon kabilesi

13.10. Bağdat pili

13.11. Antikythera mekanizması 13.12. Mısır’daki kalıntılar

13.13. Shoria Dağı’ndaki bloklar 13.14. Maya astronotu

13.15 Japon heykelleri

13.16. Baltık Denizindeki gizemli cisim

13.17. Çöllerdeki camlaşmış kumlar, tektitler 13.18. Simya ilmi ve geçmişte ileri teknoloji

13.19. Mars’taki görüntüler ve geçmişte ileri teknoloji 13. 20. Sümer tabletlerinde atom bombası

14. Kuranı kerimde geçmişte ileri teknoloji 14.1. Tufan zamanındaki yüksek teknoloji

14.2. Ahkâf suresi ve geçmişte yüksek teknoloji 14.3. Hazreti Zülkarneyn’in sahip olduğu teknoloji 14.4. Hazreti Süleyman’ın sahip olduğu teknoloji 14.5.Geçmişteki teknoloji ve insanlığın yaşının önemi 15. Kuran ve Bilim

15.1. Okyanus akıntıları 15.2. Yosunlar

15.3. Rüzgârlar oksijeni okyanus yüzeyinden karalara taşır 15.4. Sönmüş yıldızlar

15.5. Dünya Küçülüyor 15.6. İki Doğu ve İki Batı 15.7. Doğular ve Batılar

15.8. Dünya’ya indirilen demir

15.9. Kalbimiz nükleer enerji ile çalışıyor

(8)

8 15.10. Evrenin genişlemesi

15.11. Evren başlangıçta gaz halindeydi 15.12. Big Bang ve Kuran

15.13. Evren, Arapça Elif harfi gibi bir şekilden yaratılmış olabilir 15.14. Güneş ve ay yörüngelerinde dönüyor

15.15. Gök cisimleri kendi etrafında ve yörüngelerinde hareket ediyor 15.16. Yedi katlı sema vardır

15.17. Bu evrenin dışına çıkamayacağımız bildirilmektedir 15.18. Denizler birbirine karışmaz

15.19. Evrenin sonu

15.20. İnsanın çamurdan yaratılması.

15.21. İnsanın oluşumu

15.22. Atmosferin koruyucu tabakaları 15.23. Herkesin farklı bir parmak izi vardır 15.24. Firavunun bedeni korunacak

15.25. Hazreti Nuh'un gemisi bulunacaktır 15.26. Birçok şey çiftler halinde yaratıldı 15.27. Bitkiler rüzgârlar tarafından aşılanır 15.28. Yağmur toprağa hayat verir

15.29. Çok yüksek yerlerde yaşamak mümkün değildir 15.30. Bilimsel konulardan bahseden diğer ayetler 16. Hazreti Âdem zamanında dünyanın nüfusu

17. Dünyanın nüfusu ilk kez ne zaman bir milyara ulaştı 18. Bütün insanlık hazreti Âdem’in soyundandır

19. Cennet lisanı ve Cennetteki harfler 20. Dünyada ilk konuşulan dil

20.1. Hazreti Âdem’in konuştuğu dil

21. İslam Harfleri yer ve göklerden önce vardı 22. Bütün kitaplar İslam harfleri ile inmiştir

22.1. İslam harfleri ile yazılı olmayan kitap ilahi kitap olamaz.

(9)

9 23. Kaç tane ilahi kitap geldi

24. Hazreti Âdem’e verilen ilim

25. Hazreti Âdem’in torunlarının teknolojiye erken ulaşmasının sebepleri

26. Cinniler ve teknoloji

26.1. Cinniler ve geçmişte teknolojinin erken gelişmesi 27. Dünyada ilk kez teknolojinin gelişmesi

27.1. Ay ve Mars’a ilk kez insansız uzay araçlarının gönderilmesi 27.2. Mars’ta yaşanabilir bir atmosferin oluşturulması

27.3. Mars’ta bir medeniyetin kurulması 27.4. Mars ve uzayda Arapça konuşulması 27.5. Mars’ta çok yüksek teknolojiye ulaşılması

27.6. İnsanlığın tarihi ile ilgili kaynaklar Mars'ta bulunacaktır 27.7. Hazreti Nuh Mars’ta yaşayanları da dine davet etti mi?

27.8. Hazreti Nuh Mars’a gitti mi?

28. Tufandan önce ve sonra uzaya gönderilen uzay araçları 29. Geçmişte uzaydan getirilen nesneler

Elmas, altın ve nadir elementler uzaydan getirilmiştir.

30. Gezegenlerin telefon kodları 31. Mars neden helak oldu

32. Tufan ve Mars

33. Mars’ta İslam harfleri ile yazılı kalıntılar 34. Güneş sistemindeki kalıntılar

35. Güneş sisteminin dışındaki kalıntılar

36. Uzayın derinliklerinden gelen Arapça sinyaller 37. Mars kalıntıları fuarları

38. NASA’yı açıklamaya davet ediyorum 39. Gelecekteki muhteşem keşifler

39.1. Mars’ta yaşanabilir atmosfer oluşturulacak 40. Sonuç

(10)

10 1. Önsöz

Sevgili okuyucularım;

Bu kitabımızda dünyada bugüne kadar gündeme hiç gelmeyen, çok önemli ve çok ilginç bir konudan bahsedeceğiz.

Mars’ta İslam harfleri ile yazılmış kalıntılar var mıdır?

Aşırıya kaçan, pes doğrusu dedirten, çok uçuk bir iddia gibi görülse de bu iddiayı haklı kılacak bilimsel senetler vardır. İşin mahiyetini bilmeyen milyonlar bu iddiaya soğuk bakarlar. Dudak bükerler ve ciddiye almazlar.

Konuyu gerekli olan bütün yönleriyle bilimsel olarak ve detaylı bir şekilde incelediğimize değer vermezler. Bilim insanı olduğumuza bakmazlar. Ezber bozan söze itiraz ederler.

İnsanlığın tarihi ile ilgili eğitim kurumlarında öğrendikleri fakat hakikatte gerçeklerle, bilimle bağdaşmayan bilgileri beyinlerinden bir şekilde

atayamayan ve bu iddianın kaynağını bilmeyen milyonlarca insan, bilimsel çalışmalara uygun, ezber bozan bu konuya son derece soğuk bakıyor, kabul edilemez buluyor ve hemen reddediyorlar.

Bir insana istemediği, şiddetle reddettiği bir şeyi vermek çok zordur. Fakat ondan bir şey almak o kadar zor değildir.

Ve biliyorum ki beyinlere ezber bozan bir şey kazımak çok zordur. Hele bu yüzyıllardan beri gelen bir inanış ise ve hele bu bazı dinlere aykırı ise hepten zordur azizim.

Evet, bu söz ezber bozuyor, kalıpları kırıyor, beyinleri uyandırıyor. Çünkü kitaplardaki pas tutmuş, değiştirilemeyen yanlışlara temas ediyor. Bu eser tabuları yıkıyor. Doğruları haykırıyor, duyan var mı?

Bu kitap hem günümüz teknolojisinin ulaştığı bilgilere hem de ayeti kerimelere temelden aykırı olan birçok mesnetsiz fikirleri gün yüzüne çıkarıyor. Yine yüzyıllardan beri sürüp gelen birer hayal ürünü olan kandırmacalara ve saplantılara sarsılmaz cevaplar veriyor.

Bu kitap beyinleri uyanmaya davet ediyor. Senin dedenin maymun değil âdem aleyhisselam olduğunu ispat ediyor. Elbette Mars’ta insanlığa ait kalıntılar bulununca evrim çürüyecektir. Aslında hep çürüktü, şimdi çöpe atılacaktır. Mars’taki kalıntılar insanlığa hazreti Âdem’i hatırlatacaktır.

(11)

11

Bu kitabın ana konusunu önemle belirtelim.

Bu kitap Mars’ta sadece İslam harfleri ile yazılı kalıntıların olduğunu haber vermiyor. Mars’taki en eski kalıntıların İslam harfleri ile ve Arapça lisanı ile yazılı olduğunu senetlere dayanarak bildiriyor.

Hazreti Âdem’den günümüze kadar bu dünya en az yüz kez zirveye çıkıp sonradan teknolojiyi bir vesile ile kaybetmiştir, belki sıfıra inmiştir.

Teknolojiler yükselince insanoğlu uzaya Mars’a gitmiştir. Bu iş o kadar da kolay mı diyeceksiniz. Bu teknolojiye 400 yılda ulaştık. Bu kitapta

göreceksiniz ki insanlığın yaşı en az 400 bin yıldır ve hazreti Nuh ile hazreti Adem arasında 20 bin yıl vardır.

Mars’ta on binlerce, yüz binlerce yıl önceye ait terkedilmiş ve kaybolmuş alfabeler ve diller vardır.

Geçmiş kavimlere ait yüzlerce çeşit alfabe ve dil Mars kalıntılarında saklıdır.

Bunlardan yalnız biri İslam harfleri ve Arapçadır. Tufan’dan sonra Mars’a gidenler farklı dil ve alfabe kullanmış olabilirler. Yaklaşık 6000 yıl önce

yaşayan hazreti Zülkarneyn zamanında çok ileri teknoloji vardı. O kavimlerin dili de alfabesi de farklı olabilir ve onlar Mars’a gitmiş olabilir. Bu kalıntılarla insanlığın yaşı ve tarihi hakkında çok kıymetli bilgiler elde edeceğiz.

Ben çıkmaz sanılan sokakları çok severim.

O çıkmaz sanılan sokaklarda ne nimetler, ne hikmetler var bilir misiniz?

O çıkmaz sanılan sokaklarda yüksek teknolojiye ulaşıldı. Aya çıkıldı, atom bombası keşfedildi.

Göz kamaştıracak, akıllara durgunluk verecek keşifler o “Çıkmaz Sokaklarda” saklıdır.

Oralarda kolaylık yoktur. Sabır ister, emek ister, her şeyden önemlisi KAVUŞACAĞINA İNANMAK ister. Bir gün biz de bir çıkmaz sanılan sokağa girdik.

Bütün dünyaya sesleniyorum.

Ruhumda bu satırlarımı adeta Güneş karşısında ayna gibi parlayan, ışığı ile gözleri kamaştıran cihanı aydınlatan demirden yüce bir dağa çeliği eriterek döküp yazıyorum. O Anka kuşunun yuva yaptığı demir dağdan saçılan parlak ışıklar belki reddeden beyinleri aydınlatır. Bu satırlar gelecekte asla

reddedilemeyecek gerçeklerdir.

(12)

12

Bu kadar gayretli konuşmamızın sebebi bilime olan sevgimdir. Onda öyle bir tad var ki kim doymuş ki, onda öyle bir sevda var ki kavuşmuş ki. Bilim ufuktaki bir Anka kuşudur. Ufka varınca Anka uzaktaki ufukta görünür. Bu böyle sonsuza kadar gider. Bilimde her keşfedilen şey bilinmeyen yeni kapıları aralar. Onun sonu yoktur. Sonsuz olmasaydı tadı olmazdı. Ne güzel yaratmış Allahu teala, bilim bitmeyen bir aşk, bitmeyen bir heyecan,

bitmeyen bir yoldur.

Yüz binlerce yıl önce vuku bulmuş olayları gün yüzüne taşıyorum.

İyi dinleyiniz.

Binlerce, hatta on binlerce hatta ve hatta yüz binlerce yıl önce insanoğlunun Mars’a gittiğinin, orada yaşadığının ispat edilmesi Mars’ta İslam harfleri ile kalıntıların bulunduğunun kesin bir şekilde ispatıdır. Elbette ispatıdır. Niçin derseniz cevabı bu kitapta vardır.

Bu kitapta göreceksiniz ki günümüze kadar insanoğlu değişik dönemlerde pek çok kez yüksek teknolojilere ulaşmıştır. Fakat şu da bilinmeli ki

insanoğlu en yüksek teknolojiye Tufan’dan önce ulaşmıştır.

Tufan’dan önce yeryüzünde yalnız Arapça konuşuluyordu ve yalnız İslam harfleri kullanılıyordu. Diğer bütün diller ve alfabeler Tufan’dan sonra ortaya çıkmıştır. Kati olarak inanıyorum ki eğer Tufan’dan önce Mars’a

gidilemediyse sonradan da hiç gidilememiştir, hiç biz zaman da

gidilemeyecektir. Burada Tufan’dan önceki çok yüksek teknolojinin varlığına vurgu yapıyorum. Elbette Tufan’dan önce de sonra da binlerce yıl arayla Mars’a gittiler. Tufan’dan önce gidenlerin bıraktıkları kalıntılar İslam harfleri ile Arapça yazılmıştır. Tufan’dan on binlerce yıl sonra Mars’ta gidenler İslam harflerinden başka alfabe ve Arapçadan başka dil kullanmış olabilirler.

Mars insanlığın tarihini barındıran muhteşem bir müzedir.

Yani Mars Âdem aleyhisselamdan bugüne kadar insanoğlunun kullandığı bütün alfabeleri ve Mars’a gidenlerin dillerini ihtiva eden muhteşem bir

müzedir. Bu evrende insanoğlunun hazreti Âdem’den bugüne kadarki geçmişi hakkında kalıntı barındıran Mars gibi ikinci bir yer yoktur.

Mars dünyalının yaylasıydı, yine yaylası olacaktır.

Mars’taki insanlığa ait kalıntılar insana nereden geldiğini hatırlatacaktır.

Senin deden mağarada değil ama belki Mars’ta yaşamış olabilir diyor. Yüz binlerce yıl önce yaşamış dedenin sahip olduğu teknikten çok uzaksın diyor.

O deden senin bunu inkâr edeceğini bilseydi gülerdi diyor.

(13)

13

Biliyor musunuz bilimsel temellere dayanan bu cevaplara, bu cesur çıkışlara, bu bütün kalbi ile inanan haykırışlara neler diyecekler. Ben almıyorum, senin olsun diyecekler. Bu ne içiyor, biz de ondan içelim derler.

Elhamdülillah ki giyotin yoktur. Fakat azizim bazen sözler giyotin gibi acıdır.

Sabırlı olun.

Bizi ciddiyetten uzak bulanlara sesleniyorum.

İnsanoğlu Mars’a gitsin bakın neler olacak. Cep telefonu, bilgisayar, uzay aracı, radar, uçan arabalar, günümüzdeki teknolojiden çok daha ileri teknoloji ile imal edilmiş pek çok ürüne ait binlerce kalıntı Mars’ta tespit edilecektir. Birkaç yıla kalmaz bunlar gerçek olacaktır. O gün bu gerçeği görmemek ve duymamak mümkün olmayacaktır. Yoksa bunların hepsi yalan mı diyecekler. Suç kimde biliyor musunuz?

Yüzyıllardan beri batı ülkeleri insanlığın yaşı ve teknolojiye ilk kez ulaştığımız hakkında yanlış bilgiler verdiler. Çünkü geçmişte ileri teknoloji kutsal

kitaplarına, dinlerine aykırıdır. Geçmişte yaşanmış yüksek teknolojiyi

reddederler ve insanlığın yaşının on bin yıl civarında olduğunu iddia ederler.

Buna bugün dahi inanırlar. Geçmişte Dünyanın döndüğüne de karşı

çıkmışlardı. Şimdi de geçmişte yüksek teknolojinin varlığını reddederler. Tabi ki geçmişte teknolojinin varlığına inanan milyonlarca insan da vardır. Fakat bunlar genel toplamın yüzde birkaçıdır. Dünya nüfusunun büyük bir kısmı batı kaynaklı bu iki yanlışa maalesef hala inanmaktadır.

Doğu kültürlerinin özünde bu inanış yoktur. Bu mantık günümüzün bilimine aykırıdır. Batılı aydınlar da bu yanlışı reddediyorlar.

Uyan ey gençliğim, yiğidim, kızım. Beynini bir kafes içine alan o yanlışları bırak. O yanlışlar senin maneviyatına temelden aykırıdır. İnsanlığın yaşı 400 bin yıldan az değildir. Çok sağlam senetler vardır. Değil on bin, yüz binlerce yıl önce insanoğlunun günümüzdekinden çok daha yüksek teknolojilere ulaştığı senin dinine değil aykırı olmak bizzat inandığın kitapta bildiriyor.

Mars’a insanın gittiği o teknolojinin yanında bir hiç kalır.

Burada şunu önemle ifade edeyim ki; Bütün dünyadaki milletlerin, kavimlerin, inançların savunduğu, ayağı yere değmeyen, bilime aykırı fikirlerine asla tevessül etmeyiz. Biz bilimsel konularda doğruları

söylemekten çekinmeyiz. İşitip reddedenlerin, tenkit edenlerin sözlerine aldırmayız.

Şunu önemle vurgulamak isterim ki; Kuranı kerimdeki ayetler hayal dahi edemeyeceğimiz çok yüksek teknolojilere geçmişte insanlığın ulaştığını haber veriyor. Ayetlerde çok yüksek hızlardan üstü kapalı bahsediliyor. Bu hızın

(14)

14

yanında ışığın hızı yaya kalır. Günümüzdeki tekniğin; yaklaşık 400 bin yıl önce vuku bulmuş olan hazreti Nuh Tufanı zamanındaki tekniğin yanında bir hiç olduğu ayetlerden açıkça anlaşılıyor.

Mars’a gitmek için gerekli teknolojinin yüz binlerce yıl önce mevcut olduğunu haber veriyor. O teknoloji hem Mars’ta bir medeniyet kurmak için, hem de Güneş sisteminin dışındaki gezegenlerine, Şira yıldızına ve hatta ötelerine, Samanyolunun içlerine insanlığın gitmesi için elbette yeterliydi.

O teknoloji zamanında uzay araçlarının gazları yakması ve itmesi ile araçlar uzayda yol almıyordu. Manyetik alanla veya bilmediğimiz bir teknoloji ile gittiler. Yalnız bu evreni değil, yedi kat semayı ışık hızının çok üstünde bir teknikle tarayıp keşfettiler. Kanaatimce insanlı uzay araçları ile ışık hızını geçtiler. Biz o teknolojinin yanında geri kalmış bir medeniyetiz. Bunu anlayınca geçmişimize bakıp utanacağız. İnsanoğlu geçmişte yüksek

teknolojilere kavuştuğu dönemlerde günümüzdeki gibi geçmişi hakkında kör ve sağır değildi. Bu sözümüz gelecekte ispat edilecektir.

Geçmiştekiler kendilerinden önce kaybolmuş teknolojileri inceleyerek

teknikte ilerlediler. Merak etmeyin insanoğlu Mars’ta bulduklarından istifade ederek çok yüksek teknolojilere kısa sürede ulaşacaktır. Hindistan’da ve başka yerlerde bulunacak kalıntılar da bu iş için kullanılacaktır. Geçmişte yüksek teknolojilerin varlığına yalnız ayetler değil başka kaynaklar da vardır.

Yeryüzünde ele geçen kalıntılar ne sırlar taşımaktadır. Görmeyen bilim

insanının inadı aklını örtmüştür. Peki, sen ne zaman uyanacaksın yiğidim. Ne zaman gerçeği göreceksin. Bilimi bırakıp niçin masallara inanıyoruz.

Yanlışı doğru diye benimseyen toplumlar, doğrulara hep karşı çıkarlar.

Bu şaşmaz bir gerçektir. Kafalardaki birçok yanlışı kırmak için eldeki

kaynaklar onların nazarında yeterli görülmemektedir. Bunun bazı sosyolojik sebepleri vardır. Maalesef gelişmiş bir ülkede dahi bir bilim insanı bu gibi sosyolojik ve kültürel baskılardan kurtulamıyor. İnanmadığı halde en çok inananlardan biri olarak görünüyor.

Günümüz tekniğinin ulaştığı bir gerçeği söylüyorum.

İnsanlığa ait kalıntılar Mars’ta vardır ama getirilmesi yıllar alacaktır.

Getirilince ülke ülke gezdirilip ücret karşılığı gösterilecektir. Milyarlarca dolar kazanacaklardır. Yüz binlerce yıl önce insanoğlu Mars’a elbette gitti. Orada bir medeniyet kurdu. Günümüzde bu iddianın net bir şekilde ispat

edilebilmesi için Mars’a insanın gitmesi şarttır.

(15)

15

Mars’a yeni gönderilen uzay araçlarından renkli fotoğrafların gelmesi de bu iddiamızı ispat etmeye yeterli olacaktır. Mars’taki kalıntılardan insanın Mars’a ilk kez ne zaman gittiği anlaşılacaktır. Bu tahmini olarak 400 bin yıl veya çok daha fazladır. Daha sonraki dönemlerde de insanoğlu Mars’a gitti. Yani

teknolojiler kaybolup tekrar yükseldikçe Mars’a gidildi. Kanaatimce sonra gidenler hiçbir zaman Mars’a ilk gidenin kendileri olmadığını biliyorlardı.

Bu devir hariç. Sen ilk değilsin. Sadece kaybolan teknolojiden sonra yükselen teknoloji ile giden ilksin. Tabi ki bu da büyük bir gururdur. Bu devranda ilk giden sen olacaksın. Fakat insanlık tarihinde ilk gidenin sen olmadığını yine ilk önce sen anlayacaksın. Başkası değil. Çünkü Mars’ta geçmişteki insanlığa ait kalıntıları yine ilk sen göreceksin.

Ümit ederim gördüğün her şeyi dürüstçe paylaşırsın. İslam harfleri ile yazılmış kalıntıları da. Sakın saklama, yarınlarda rezil olursun. İtibarın sıfırlanır. O harfleri senin dedelerin de kullanıyordu.

Bu kitap okuyucusuna neler sunacaktır

Bu kitap bugüne kadar dünyada yazılan en ilginç kitaplardan biridir.

Kanaatimce en ilgincidir.

Bu kitap Mars’ta insan kalıntılarından bahseden ilk kitaptır.

Bu kitap ilk insanların hangi dili konuştuğu, hangi alfabeyi kullandığını bildirmektedir.

Bu kitap Mars’ta insanoğlunun geçmişte kullandığı fakat günümüze kadar ulaşmayan dillerin ve alfabelerin Mars kumlarında saklı olduğunu haber vermektedir. Bunun varlığı hakkında kaynaklara geniş bir şekilde temas edecektir.

Bu kitap ezber bozacaktır. Bilinmeyen doğrulara kapılar açacaktır.

Gerçek kaynaklara dayanarak geçmişte yüksek teknolojinin varlığını ispat edecektir.

Bu kitap dünya nüfusunun ilk kez milyarlara ulaşmadığını gözler önüne serecektir.

Bu kitap daha ilk 3000 yılda dünya nüfusunun milyarlara ulaştığını ispat edecektir.

Bu kitap insanlığın ilk 5000 yılda uzaya gittiğine dair senetler sunacaktır.

Ve bu kitap ilk 25 bin yılda dünyada yalnız Arapçanın konuşulduğunu ve yazı için yalnız İslam harflerinin kullanıldığını sağlam senetlere dayanarak ispat edecektir.

Bu kitap birçok bakımdan dünyada bir ilktir. Eşi ve benzeri yazılmamıştır.

(16)

16

Bu kitap bir roman değildir. Bir bilim kitabıdır.

Bu kitap geçmişi tanıtarak gelecekte neler olacağına işaret edecektir.

Bu kitap Mars ve uzayda insan kalıntıların bulunduğunu ispat edecektir.

Bu kalıntılarda İslam harflerinin bulunabileceğine değinecektir.

Bu kitap uzayın derinliklerinden Arapça sinyallerin gelmekte olduğunu vurgulamaktadır.

Bu kitap insanlığın yaşının 400 bin yıldan fazla olduğunu bir milyon yıla da çıkabileceğini vurgulamaktadır.

Bu kitap hazreti Âdem’in çok güzel bir surette yaratıldığını ilk insan olduğunu ispat edecektir.

En az 400 bin yıllık insanlık tarihinde kıtalara, coğrafyalara, denizlere, okyanuslara, göllere, dağlara, hayvanlara, bitkilere, Ay’a, Güneşe, gezegenlere, yıldızlara, atmosfere, atoma, elektrona ve bu gün

isimlendirdiğimiz her şeye insanlık tarihinde farklı teknoloji dönemlerinde farklı isimler verilmiştir. 5000 yıl önce Amerika kıtası biliniyordu. Ama adı başkaydı. Pasifik okyanusunun adı başkaydı. Biz teknolojide birçok kez zirveden sıfıra indik. Yine inebiliriz. Her şeyi kaybedip atomu yeniden keşfedip ona başka bir isim verebiliriz.

Bu dünyada ilk kez DSÖ, uzay araştırma merkezleri, uluslararası paktlar, barış antlaşmaları, çevre koruma, spor organizasyonları, bilimsel başarılara ödül veren kurum ve daha onlarca çeşit organizasyon ilk kez kurulmadı. Yüz binlerce yıl içinde pek çok defa kuruldu. Çünkü bu dünya teknolojide belki yüzden fazla zirve yaptı ve sonra sıfıra indi. Önemle ifade edeyim ki belki ilk kez bu zamanda yani bizler geçmişte yüksek teknolojiyi kabul etmiyoruz.

Geçmiş kavimler kendilerinden önce yüksek teknolojiye ulaşıldığını, Ay’a Mars’a gidildiğini muhtemelen biliyorlardı.

Demek ki son teknoloji zamanında çok büyük bir yıkım yaşanmıştır. Bu yıkım hazreti Süleyman’dan hemen sonra olması muhtemeldir. Çünkü o dönemde, yani yaklaşık 2500 yıl önce çok yüksek bir teknoloji vardı. Niçin kayboldu bilmiyoruz. O dönemde bu teknoloji bütün dünyada değil belki bölgeseldi.

Belki yalnız Ortadoğu ve yakın coğrafyalar ileri teknolojiye sahipti.

Bilim dünyasının dışındakilere önemle sesleniyorum İyi dinleyiniz.

Geri kalmış bir ülkede siyasetçiler muhaliflerine çamur atmak için her yolu denerler. Bizi alakadar etmez. Fakat kitabımızdaki bu konuyu bahane edip muhaliflerine saldıran siyasetçileri şiddetle men ederim. Biz bilim insanıyız.

(17)

17

Muhatabımız siyasetçiler değil, bilim insanlarıdır. Bir siyasetçinin ezberleri bozan, anlamadığı, garip karşıladığı bilimsel bir açıklamaya cevap vermeye hakkı yoktur. Asla yoktur. Fen bilimlerinde akademisyen olmayan bir

siyasetçi bir bilim insanına cevap veremez. Asla sataşamaz. Bir bilim insanının açıklamasından dolayı muhaliflerine saldıramaz. Siyaseti herkes yapabilir ama bilimi her siyasetçi yapamaz.

Biz bir bilim insanıyız. Muhatabımız bilim insanlarıdır. Buyursun onlar cevap versin. Buyursunlar konuşalım. İlk sözleri ne olacaktır. Bu konu dini bir mesele, sen fencisin ne anlarsın. Konu dini mesele ama çözüm için fen bilimlerinin birçok dalının ortaklaşa çalışması gerekir.

Birisi de çıkıp ben bir yaratıcıya inanmıyorum diyecektir.

Şunu önemle vurguluyorum. Hangi dinde olursa olsun. Bir yaratıcıya inanmayandan bilim insanı olmaz. Asla olmaz. Onlar taklitçilerdir. Onlar başkalarının çalışmalarını yürüten tiplerdir. Onlar mahalle baskılarından çekinen tiplerdir. Bir yaratıcı yoksa bu âlem nasıl oluştu. Cevabı “Big Bang patladı.” Peki, o patlayan şey neydi. Batıda Big Bang’ı methedenler şimdi ona karşıdır. Bu evren Big Bang gibi bir hadise ile oluşmadı. “Big Bang”

kitabımızda bu konuya geniş bir şekilde temas ettik. Big Bang’ın olmadığını ispat eden bir senet sunayım. Patlayan bir şey bütün yönlerde eşit dağılır.

Big Bang’a göre bu evrenin küre şeklinde olması lazımdır. Fakat bu evren disk şeklidedir. İşte sadece bu Big Bang’ı çöpe atmaya yeterlidir.

Bilimsel konularda muhatabım asla siyasetçiler değildir.

Biz bu kitapta ne dediğimizin farkındayız. İçtiğimiz de çaydır, alkol değil.

Siyasetçiler sizin yorum yapma hakkınız yoktur. Millet böyle diyor. Milletin kafası karışık demeye de hakkınız yoktur. Milletin kafası karışıksa suç bilim insanlarındadır, siyasetçilerdedir. Bilim insanlarının üzerinde mahalle baskısı var. Doğruları söylemekten haklı olarak çekiniyorlar. Benim çekinmemi gerektirecek hiçbir şey yoktur. Değil siz bütün dünya, bütün şeytanlar ve cinler insanlığın geçmişi hakkında araştırmalarla ulaştığım gerçekleri

söylemekten bizi men edemez. Mahalle baskıları o baskıyı yapanlarla birlikte mahallede kalır. Yarınlarda ayıplanır. Mert insanlar gerçeği söyleyen

dostlarını kalplerinde taşır.

Bir konuda bütün dünyayı bir kişi uyandırır. Geçmişte yüksek teknolojinin olduğunu, Hazreti Nuh’un elbette bir iletişim vasıtası kullandığını, Tufan’dan önce çok yüksek bir medeniyetin ve teknolojinin var olduğunu, insanlığın yaşının 400 bin yıldan fazla olduğunu bütün kalbimle söylüyorum. Bunlar için bilim insanı için reddedilemez senetler vardır.

(18)

18

Siyasetçi bizi susturamaz. Ama ben siyasetçiyi sustururum. Yanlış yolda isek bizi ancak bilim insanı susturur.

Ve değerli editörümüz Sayın Ramazan Mercan beye;

Kitabımızın bazı kısımlarının editörlüğünü yapan emekli subay Sayın Ramazan Mercan beye burada çok teşekkür ediyorum. Geniş ufuk sahibi, bilimi esas alan olaylara bakış üslubu ile takdire şayan bir yorumcudur.

Bilimden taviz vermeyen, doğruyu araştıran, gerçeğe ulaşmak için fikir yürüten bir kabiliyete sahiptir. Gerek Tufan kitabımız, gerek Mars’ın Ölümü kitabımız ve gerekse bu kitabımız için yapmış olduğu yapıcı tenkit ve

yorumlardan şunu çok iyi anladım. Yıkıcı bir üslup sahibi değildir, yapıcı, cesaret veren, moral aşılayan bir üsluba sahiptir. Fakat dostu da olsa bilimsel konularda doğruyu söylemekten çekinmeyen mümtaz bir kişidir.

Araştırmacının gayretini kırmaz fakat yapıcı, faydalı, araştırmacının ufkunu açan tenkitten de çekinmez. Bilen için bu çok kıymetlidir. Kendisine ve sevdiklerine sağlıklı uzun ömür dileklerimi sunuyorum.

Credit: Courtesy NASA/JPL-Caltech

(19)

19

Hatırlatma.

Konuya girmeden önce görülen lüzum üzerine çok önemli bir açıklamada bulunmak istiyorum.

Dolayısıyla dünyada ilk kez burada bahsedildiğinden ve hiçbir kaynakta bulunmadığından dolayı buradaki konuların bilim dışı olduğu iddia edilemez.

Çünkü bu eser bilimsel kaynaklar esas alınarak hazırlanmıştır.

Bilimsel kaynaklar esas alınarak; Bugüne kadar hiç işitilmemiş herhangi bir olayın vuku bulmuş olabileceğini söylemek onun olmadığı anlamına gelmez.

Kaynak varsa reddi zan ile mümkün değildir.

Reddi ancak bilimle mümkündür.

Yakında Mars’ta insanlığa ait kalıntıların varlığı açıklanacaktır.

Bu açıklamayı, NASA, ESA veya başka bir kurum, herhangi bir ülkedeki bir bilim insanı veya bir siyasetçi yapabilir.

İşte o gün bu videoda bahsedilen konuların hepsinin veya bir kısmının vuku bulduğu anlaşılacaktır.

Bazı beşeri olayların da vuku bulmuş olabileceğine işaret edecektir.

İşte öyle bir açıklama kaynakları esas alarak ileri sürdüğümüz fikirlerin doğru olduğuna senet olacaktır.

Buradan herkese sesleniyorum.

Bu kitapta bahsedilen konuların sorumluluğu tamamen şahsıma aittir.

Çalıştığım devlet kurumu asla mesul değildir.

Herhangi bir siyasetçinin, akademisyenin, araştırmacının, sosyal medya mensuplarının bu videoyu bahane ederek kurumuma veya devlet

kurumlarına dil uzatmasına tahammülüm yoktur.

Ben buradayım. Fikirlerimin arkasındayım.

Yanılıyorsam buyursun bilim insanları yanıldığımızı ispat etsin.

Evet, iddia ispat sahibine düşer, haklısınız.

Fakat yaratılışı, Allahın varlığını, İslam dininin hak din olduğunu inanmayana ben cevap veremem.

Çünkü bu Kitabımızdaki kaynakların büyük bir kısmı İslami kaynaklıdır.

(20)

20

“İslam dinini bilimde niçin kaynak gösteriyorsun” diyenlere kitapta geniş bir şekilde cevap verdim.

Tek bir misal vereyim.

1400 yıl önce bu evrenin genişlediğini bildiren Kuranı kerimde bugünkü teknoloji ile çözülememiş daha pek çok bilimden üstü kapalı bahsediliyor.

Burada net bir şekilde ifade ediyorum.

Önemle vurguluyorum.

Bu videodaki konuları bahane ederek etik dışı, şahsımı ve başka makamları rencide etmeniz durumuna karşı bütün hukuki haklarım saklıdır.

Yarınlarda Mars’ta insanlığa ait kalıntıların varlığı gelişmiş ülkelerden herhangi biri tarafından açıklandığında hukuki haklarımı sonuna kadar kullanırım.

Gün gelir Avrupa mahkemelerinde hesap verirsiniz.

Hesap da veremezsiniz uçuk miktarda tazminatlar ödersiniz.

Bizim muhatabımız siyasetçiler değildir, bilim insanlarıdır.

Lütfen buraya dikkat ediniz.

Batı ülkelerinde herhangi bir bilim insanının toplumu hayrete düşürecek bir açıklamasına siyasetçiler tepki göstermez.

Gelişmiş ülkelerin siyasetçileri sınırlarını bilir.

O açıklamayı yapana ya kurumu ona sahiplenir veya yol verir.

Batıda herhangi bir siyasetçi bir bilim insanına saldırdığında halk bilim insanına sahip çıkar.

Siyasetçinin de işi biter.

Siyasetçiler ve sosyal medya mensuplarına sesleniyorum.

Her fikre, inanca saygım vardır. Bir beyin de onda var. Farklı düşünür, farklı inanır. Saygım var.

Bilimsel konularda muhatabım bilim insanları ve gerçek araştırmacılardır.

Siyasetçiler değildir.

Siyasetten uzak durmaya çalışıyorum.

Bizi siyasetin içine çekerseniz kaybedersiniz.

Unutmayın bir gün gelecek o cep tel patlayacaktır. Elbette patlayacaktır.

(21)

21

Fakat bilmiyorum acaba o birilerinin başında mı patlayacak, mezarının üzerinde mi patlayacak.

Bunu zaman gösterecek.

Bu nazik hatırlatmadan sonra konumuza gelelim.

Bu kitapta bilimsel ve İslami kaynakları esas alarak çok ilginç konulara ayrıntılı bir şekilde temas ettik.

Bunlar;

Mars’taki kalıntılarda İslam harfleri,

Uzayın derinliklerinden gelen Arapça sinyaller, İnsanlığın yaşı,

Geçmişte yüksek teknolojinin varlığı ve İlk 3000 yılda dünyanın nüfusudur.

Bu iki farklı kaynaktaki bilgileri teferruatlı bir şekilde inceleyince çok kıymetli sonuçlara ulaştık.

Şunu kesin olarak ifade edeyim ki İslami kaynaklardaki bilgiler bilimsel kaynaklarla tam bir uyum içindedir.

Yaratılışa inanmayan birçok bilim insanının ve araştırmacının bu konularla ilgili bazı iddiaları bilime aykırı olabilir.

Dolayısıyla İslami kaynaklara da aykırıdır.

İnsanın maymundan geldiğini iddia edenler bilimsel çevrelerde itibar sahibi oldukları için halk bunların sözlerine itibar ediyor.

Gerçeği gören ve bilen bilim insanları mahalle baskısından çekindikleri için susmayı tercih ediyorlar.

Fakat bu bilim insanları birilerinin yaratılışı reddeden, bilime zıt açıklamalarına cevap vermemekle belki yanlış yapıyorlar.

Maalesef bilim dünyasında insanın atasının maymun olduğunu iddia etmek, insanın atasının hazreti Âdem olduğunu söylemekten daha çok rağbet görmektedir.

Yaratılışa inanan bilim insanları belki bazı sebeplerle susmayı tercih etmektedirler.

Şimdi elde ettiğimiz sonuçlara bakalım.

Hem bilimsel hem de dini kaynaklara göre insanlığın yaşı 400 bin yıldan az olamaz.

(22)

22

Yine bu iki kaynağa göre geçmişte çok yüksek bir teknolojinin varlığı asla inkâr edilemez.

Peki, Tufan’da dünyanın nüfusu ne kadardı

Birçok ihtimali hesaba katarak yaptığımız hesaplara göre ilk 3000 yılda dünya nüfusu milyarlara ulaşmış.

Bunun için iki kaynağı esas aldık.

Bunlar Hazreti Âdem’in 41 çocuğunun olması ve 40 bin torununu görmüş olduğu rivayetidir.

Fakat 40 bin, çokluktan kinaye olabilir.

Bu rakam 400 bin de olabilir, 4 milyon da olabilir, hatta 40 milyon da olabilir.

Geçmişte milyon hangi kelime ile ifade ediliyordu bilmiyoruz.

Acaba o kelime unutulunca onun yerine 40 bin kullanılmış olamaz mı?

Yaptığımız hesaplar hazreti Âdem’in 40 binden çok daha fazla torununu görmüş olabileceğini gösteriyor.

Fakat biz hesaplarımızda 40 bini esas aldık.

Çünkü ihtimallerin içinde en güçlüsüdür. Fakat kesin değildir.

Tufan hazreti Âdem’den yaklaşık 20 bin yıl sonra olmuştur. Senetler var.

Hazreti Âdem’den 20 bin yıl sonra elbette dünyada milyarlarca insan yaşıyordu.

Yani Tufan bütün dünyada olmuştur.

İnsanoğlu ilk kez teknolojiye ne zaman ulaştı.

Hazreti Âdem Resul bir peygamberdi.

Elbette muhteşem bir zekâya sahipti.

Meleklerin bilmediğini biliyordu.

Peygamberlerin bilmesi yalnız beyinle değildir.

Allahu teala onlara sebepsiz verir.

Bu zekâ kısmen torunlarında da vardı.

Yani ilk insanların içinde süper zekâya sahip insanlar vardı.

Hazreti Âdem Cennette yaşadı.

Cenneti gören maddenin hakikatini bilir.

(23)

23

Biz bugün hazreti Âdem’in madde, uzay ve zaman hakkında bildiklerinin ancak zerresine sahibiz.

İlk iki bin yılda yeryüzünde yüz binlerce insan yaşadığında dünya boştu.

Gıda ihtiyacı yoktu. Gıda maddeleri çok boldu.

Beslenmek için çalışmaya gerek yoktu.

Her yer gıda maddesi ile dolu idi.

Ömürleri bin yılı buluyordu.

Zeki idiler ve bir meşguliyet aradılar.

Hazreti Âdem’den gelen bilgileri kullanarak çalışmalara başladılar. Bilimde ilerlediler.

İnanıyorum ki ilk 3000 yıllarında uzaya gidecek teknolojiye ulaştılar.

Tufan hazreti Âdem’den yaklaşık 20 bin yıl sonra olmuştur.

Bu rakam daha da fazla olabilir.

Tufan’daki teknolojiye insanoğlu 20 bin yılda ulaştı.

Daha 20 yıl önce günümüzün cep telefonlarını hayal edemiyorduk.

20 bin yılda neler yapılamaz ki.

Tufan’dan önce çok yüksek bir teknoloji vardı.

O teknolojiye insanoğlu ancak kıyamete yakın ulaşabilir.

Bu sözüm abartma değildir. Bilimsel bir gerçektir.

İnsanoğlu ne zaman uzaya gitti.

Tufan’dan önce hayal dahi edemeyeceğimiz çok yüksek bir teknolojinin bulunduğunu reddedecek elimizde bir kaynak yoktur.

Fakat bulunduğunu ispat eden bir kaynaklar vardır.

O kaynaklar bazı ayetlerdir.

Tufan günümüzden en az 400 bin yıl önce olduğuna göre İnsanoğlu en az 400 bin yıl önce uzaya gitti.

Mars’ta bir medeniyet kuruldu mu?

İnsanoğlu Mars’taki yaşamaya uygun olmayan atmosferi yaşanabilir hale getirmiş olabilir.

Peki, nasıl getirdi.

Teknoloji varsa zorluk yoktur.

(24)

24

Ya mevcut gazları reaktif kimyasallarla, radikallerle ve bakterilerle oksijen ve azota dönüştürdüler veya;

Jüpiter’den ve Satürn’den gerekli gazları manyetik alanla Mars’a taşıdılar.

Bakterinin yaşayabileceği bir basınç varsa bunun için özel üretilecek bakterileri kullanarak bir gezegende atmosfer oluşturmak mümkündür.

Mars’ta atmosferi yüz yılda oluştursalar da bu onlar için ömürlerine göre kısa bir zamandı.

Onların ömrü bin yıl kadardı.

Teknoloji varsa bir gezegende atmosfer oluşturmak zor bir iş değildir.

Allahu teala buyuruyor ki “her şeyi sizin için yarattım”.

Jüpiter ve Satürn’de o gazlar olmasaydı geçmişte insanoğlu büyük sıkıntılar çekebilirdi.

Çünkü ömürler yüzlerce yıl ve dünyanın nüfusu belki yüz milyar.

Mars’taki ve belki Venüs ve Merkür’deki medeniyetlerin her birinin nüfusunun Tufan’dan önce beş on milyar olabileceğini hiç düşündünüz mü?

Niçin bir iç gezegen olan Venüs’te gaz var.

Acaba yok edilmiş bir medeniyetin kalıntısı mı?

Neden olmasın.

Mars’ta niçin kalıntı bulunsun

İnsanoğlu son 400 bin yıl içinde değişik dönemlerde Mars’ta ve belki diğer gezegenlerde medeniyetler kurdu.

Tek bir kez kurulmadı.

İnsanoğlu sadece Tufan’dan önce yüksek teknolojiye ulaşmadı.

Günümüzden yaklaşık 6-7 bin yıl önce yaşamış olan Hazreti Zülkarneyn ve yaklaşık 3500 yıl önce yaşamış olan Hazreti Süleyman da Mars’ta bir

medeniyet kuracak yüksek teknolojiye sahiplerdi.

NASA’nın Mars’ta kaydettiği görüntüler insanoğlunun geçmişte Mars’a gittiğini ispat ediyor.

O görüntülerde hiç mi herhangi bir alfabe veya yazı yoktur.

Tabi ki vardır.

İslam harflerini NASA açıklayamaz. Açıklayan aforoz edilir.

Niçin İslam harfleri Mars’ta bulunsun

(25)

25 Hazreti Âdem Cennetten geldi.

Cennet lisanı Arapçadır.

Cennet alfabesi de İslam harfleridir.

İkisi de hadisi şerifle sabittir.

Tufan’a kadar ve Tufandan en az 3000 yıl sonrasına kadar dünyada yalnız Arapça konuşuldu ve yalnız İslam harfleri kullanıldı.

Yani Tufan’dan önce uzaya giden bütün uzay araçlarında bu ikisi kullanılıyordu.

Tufan’dan önce Mars’ta kurulan medeniyet de bu ikisini kullanıyordu.

Bir gün geldi herhangi bir sebeple Mars ve diğer gezegenler bir sebeple yerle bir oldu. Bu sebeplerin en önemlisi Asteroid ve meteor yağmurudur.

Veya Jeolojik olaylardır.

Diğer önemli bir sebep ise Mars’ta vuku bulan nükleer bir savaştır.

Tufan’da Mars da yıkıma uğramış olabilir.

Bu sebeplerden dolayı Mars’ın ve diğer gezegenlerin yüzeyinde devasa bir yıkım oldu.

Gezegenler yaşanabilir atmosferlerini kaybettiler.

Sularını kaybettiler.

Bütün canlılar yok oldu. Bakteriler dâhil hiçbir canlı kalmadı.

Gelecekte Mars’ın kumlarında insan ve hayvan iskeletleri, bakteri kalıntıları bulunacaktır.

İnanıyorum ki NASA tarafından çoktan bulundu da açıklanmıyor.

Uyan Dünya!

Üzerinde Arabi lisanla yazılmış, İslam harfleri bulunan bütün kalıntılar yazılı eşyalar, malzemeler Mars yıkıntılarının arasında insanoğlunu bekliyor.

Onlar yok olmadı

Mars’ta kumların içinde, üstünde İslam harfleri ile yazılı kalıntılar elbette vardır.

Hem de milyonlarca.

Yalnız Mars’ta mı?

Elbette değil.

(26)

26

Bütün gezegenlerde ve Güneş sisteminin dışında da benzer kalıntılar vardır.

İnsanoğlu geçmişte yalnız Tufan’dan önce mi yüksek teknolojiye ulaştı.

İnsanlığın yaşı olan 400 bin yıl boyunca insanoğlu teknolojide pek çok kez zirveye çıkıp sonra sıfırı görmüştür.

Muhtemelen her 5-10 bin yılda bir teknoloji yükseldi ve dibi gördü.

Teknolojide yükselmek zor ise de dibi bulmak çok kolaydır.

Teknoloji ne kadar yüksekse yıkımı da o kadar büyük olur.

Ultrason ses dalgaları beyinlere öyle bir hasar verir ki zekâ yok olur.

Hem de bütün dünyada.

Bir virüs her şeyi bitirir. Âlimler ölürse hayat zorlaşır.

400 bin yıl içinde insanoğlu her beş bin yılda bir yüksek teknolojiye ulaşmıştır.

Biz bu kanaatteyiz.

Son teknoloji çağından beri 3500 yıl geçmiştir.

Belki geçmişte teknolojiler son 2000 yıldaki gibi tamamen kaybolmadı.

Şimdi hep beraber bir fikir jimnastiği yapalım.

Düşünelim ve hayal edelim.

Mars’a gidip orada medeniyet kuran bir toplum acaba nelere şahit oldu.

Acaba hangi beşeri olaylar vuku buldu.

Şimdi bu imkân dâhilinde olan beşeri olaylardan sadece birinden bahsedelim.

Çok ama çok önemli birinden bahsedelim.

Bir ezberi daha bozalım.

Kalıpları kıralım.

Ruhumda sıkılıyorum.

Gerçekleri haykırmak istiyorum.

Peki, ne yaparlar.

Al pılını pırtını git derler, anlarsınız ya.

Beni vatandaşlıktan atsanız da susmayacağım.

(27)

27

İslam dininin ve bilimin bizzat desteklediği, geçmişte vuku bulmuş jeolojik, astronomik ve doğruluğuna inandığım diğer bilimsel olayları söylemekten asla çekinmeyeceğim.

Bize hoca bu tarihçilerin işidir diyenlere sesleniyorum.

Bu olayların on binlerce yıl önce olması olayın tarihçileri işi olduğunu göstermez.

Olay tarihi bir olay ama olay tarihçinin konusu değildir.

Olayı çözünce tarihçi kullanır.

Hangi tarihçi akademisyen Tufan’ı çözecekmiş. Olacak iş mi?

Tarihçi akademisyen ne anlar Mars’ta atom bombası patlamış mı, patlamamış mı? Yanına dahi yaklaşamaz.

Burada bahsedeceğimiz olayların mutlaka vuku bulduğunu iddia etmiyorum.

Olabileceği üzerinde beraberce düşünelim.

Gelin şu geçmişin karanlığına bir kibrit çakalım.

Aslında elimizde bulunan imkânlar geçmişe kibritten çok daha fazla aydınlatma sağlar.

Yarınlarda tabiri caizse atom bombası ile aydınlatılacaktır.

Buradaki iddialarımız Güneş gibi bir gerçek olacaktır.

Geçmişi gelecekte çok daha iyi tanıyacağız

Burada tarihin karanlığını aydınlatmak için bir kibrit çakacağız.

Misal acaba kendine yutturulan kaynakların dışına çıkmaktan utangaçlık duyan, yobaz damgası yemekten korkan, şöhretine leke gelmesinden endişelenen sosyetenin gözdesi bazı tarihçi “Deli Dumrul’lar” ne diyecek.

“Sen de nereden geldin.”

Kızma “Deli Dumrul”

Düşünen beyin kabına sığmaz.

Ben sabahtan akşama kadar, akşamdan sabaha kadar düşünüyorum.

Düşündükçe yol alıyorum.

Uyanın. Sizi uyandırmaya çalışıyorum.

Okuduğun gerçek tarihi yansıtmayan kitapların arasında kaybolup gitmişsin.

Boğulup kalmışsın.

(28)

28 Seni kurtarmaya çalışıyorum.

Anlayışlı ol.

Kimya bana az geldi.

Bilim sahanıza bütün kalbimle, kalemimle, bilgisayarımla şimşek gibi taarruz ettim.

Beni kim durduracak, göremiyorum.

Bütün tarihçiler gelsin.

Belki hepinizi uyandırırım.

Fakat sizi uyutmuşlar. Uyanmanız çok zor.

Ama ben kafanıza vurarak uyandıracağım.

3000 yıl öncesinden, 500 bin yıl öncesine kadar, belki bir milyon yıl öncesine kadar.

Yani Âdem aleyhisselamdan hazreti Süleyman’a kadar olan bütün tarihi bir feth-i mübinle fethettim.

Kılıçla, topla, tüfekle atom bombası ile değil Deli Dumrul.

Kalemle fethettim.

Ebediyette kadar fethettim.

Kıyamete kadar fethettim.

Geri almak ne mümkün.

Geri almayı hayal dahi edemezsin.

Toprağı geri alırsın ama bunu asla geri alamazsın.

Son üç bin yılını sana verdim.

Kaybettin sosyetenin yıldızı Deli Dumrul, ebediyen kaybettin.

Ya toplumda pek nadir bulunan ve etiketi akademisyen tarihçi olan şu zombi kafalılar ne yapacak şimdi acaba.

Hani mucizeyi bilimden ayıramadığımı söyleyen eblehler.

Tarih okumak, tarihi “doğru bilmek” demek değildir Deli Dumrul.

Tarih okuyan doğru veya eğri yalnız okuduğunu bilir.

Tarihçinin her okuduğu doğru olamaz.

İyi dinle Deli Dumrul.

(29)

29

Bir kimyacı bütün insanların, bütün dünyanın beyin kimyasını değiştirmeye yeterlidir.

Ne yapalım ben de böyle yaratılmışım.

Kabıma sığmıyorum.

Fikir büyük, beden küçük, sığmıyor azizim.

Konumuza dönelim Deli Dumrul.

Yalnız Deli Dumrul’u değil bütün dünyayı, herkesi dikkatle dinlemeye davet ediyorum.

Dikkat buyurunuz.

Kalıpları kırıp dışarı çıkalım. Bir ezberi daha bozalım.

Kafaları zonklatacak bir fikir ortaya atalım.

Tabi ki bu fikir bir temele dayansın.

Atomu üzüm kadar büyütmeyeceğiz.

Elektronları top mermisinde kullanmayacağız.

Deveyi iğneden geçirmeyeceğiz.

Elimizdeki verilere göre vuku bulması mümkün olan bir konudan bahsedeceğiz.

Tekrar söylüyorum. Önemle tekrarlıyorum.

Olması muhtemel bir olaydan bahsedeceğiz.

Olabilir veya olmayabilir.

Geçmişte on binlerce, yüz binlerce yıl önce çok yüksek bir teknolojinin mevcut olduğu bir zamana gidelim.

Dünyalılar Mars’ta bir atmosfer oluşturmuş ve milyarlarca insanın yaşadığı yüksek bir medeniyet kurmuş.

Çok yüksek bir teknolojiye sahip öyle bir medeniyet günümüzün teknolojik ürünlerini antik olarak kabul eder.

Yani muhteşem TV’leri, internetleri, uzay araçları vardı.

Mars’a gitmek en fazla bir hafta alıyordu.

Mars’ta milyarlarca insanın da yaşadığını varsayalım.

Olmaz mı, elbette mümkündür.

Bu bilimsel olarak imkânsız değildir.

(30)

30 Dikkat buyurun.

Buna imkânsız diyen vatandaşın değil, akademisyenin beyni zehirlenmiştir.

O beyin fikir üretemez.

O beyinden hayr gelmez.

O beyin sahibi akademisyen eblehtir.

İnsan medenice sorar.

Hocam senedin nedir.

Bilim insanına bu yakışır.

Gıyaben hakaret eden bir gün gelir o mesnetsiz, o hakaret içeren sözünün altında ezilir. Elbette ezilir.

Hem de rezil rüsva olur.

Batı ülkelerinde hiçbir bilim insanı bir fikre kaynağını göstermeden “olmaz”

demez, diyemez.

Bilir ki bir gün gelir kafadan attığı o söz kendini yakabilir.

Burası Türkiye ama Edirne’nin ötesine açılmış kapılar da var.

Ben buradayım.

Ben o Edirne’nin ötesine açılan kapıları daha çok açarım.

Evet, çok iyi biliyorum ki bilim zandan ibaret değildir.

Bir bilim insanının kafasında bilimsel konuda bir zan oluşabilir.

Bilim insanına o zannı hatırlatan bilimsel bir kaynak varsa o zan artık boş bir zan değildir, o zan bilimin içindedir.

Hiç düşündünüz mü acaba?

Geçmişte nice zanlar bugün reddedilemez gerçek oldu.

Mesnetsiz medyaya konuşan akademisyenlere, araştırmacılara bir tek sözüm var.

Onlar eblehtir anlamaz.

O beynin sahibi ordinaryüs profesör ise o makama hakkı ile değil o makama bir ihsan ile gelmiştir.

Benim onlarla işim olmaz.

Onları bilim insanı kabul etmem.

İsterse isminin önünde değil ordinaryüs Prof.

(31)

31 Yüzlerce şatafatlı isim olsun.

Şimdi soruyorum ey dünya iyi dinleyiniz.

Farz edelim ki insanların Mars’ta medeniyet kurduğu tarihte dünyada bir Resul peygamber bulunuyordu.

Bu sadece bir farz, bir hayal, bir düşüncedir.

Fakat olamaz mı elbette olur.

Benim açımdan bu temelinde bilimsel bir kaynak olan güçlü bir ihtimaldir.

Elbette o Resul peygamber dinini Mars’ta yaşayanlara da duyurmakla mükellefti.

Resullerin görevi dinini bütün insanlara duyurmaktır.

Şira yıldızında insan yaşıyor olsaydı ve teknolojik imkânlara sahip olsaydı onlara da dinini tebliğ etmekle mükellefti.

Herkesi hak yola yani bir Allaha inanmaya davet eder.

Şimdi günümüze kadar en yüksek teknolojinin yaşandığı Tufan’dan önceki duruma bir bakalım.

Hazreti Âdem’in hemen bütün torunları çok zekiydi.

Bu dünya biraz benzer durumu Tufan’dan sonra da yaşadı.

Fakat hazreti Âdem’den sonraki durum dünyada bir daha hiç yaşanmadı. O şartlar bir daha hiç mümkün olmadı.

Nüfus az, gıda boldu. Beslenmek için çalışmaya gerek yoktu.

Bir meşguliyet aradılar.

Uzayı merak ettiler, maddenin yapısı anlamaya çalıştılar.

Bilime sarıldılar.

Süper zekâ sahibi dedenin torunları kısa sürede teknolojide ilerlediler.

İnsanoğlu hazreti Âdem’den en fazla 5000 yıl sonra Mars’a gitmiş olabilir.

Buraya dikkat ediniz.

Biz bu teknolojiye 300-400 yılda ulaştık.

Süper zeki insanların bulunduğu zamanda 5000 yılda neler yapılmaz ki.

Tabi ki yaratılışa inanmayan ve insanı mağaradan çıkaranlara bu sözlerimiz ağır gelir. Altından kalkamaz.

Tufan’a kadar insanlar belki yaklaşık 15.000 yıldan beri Mars’ta yaşıyordu.

(32)

32

Hazreti Nuh kavmini 950 yıl dinine davet etti.

En zayıf ihtimalle 950 yılda veya bunun birkaç yüz yılında Mars’ta bir medeniyet elbette vardı.

Allahu teala Nuh suresinde buyuruyor ki “yedi kat semayı görmüyor musunuz, görmediniz mi?”

Bu niçin Nuh suresinde vardır.

Acaba onlar yedi kat semayı gören teknolojiye mi ulaştılar.

Kanaatimce evet.

Evliyadan bir zat buyurmuş ki; “insanoğlu Tufan’daki teknolojiye ancak kıyamete yakın ulaşır”.

Tufan’daki teknolojiye ömürleri bin yıl civarında olan insanlar 20 bin yılda ulaştı.

Sen 400 yılda teknolojide buraya kadar geldin.

Geriye 19 bin yıl kaldı.

Devam edince acaba hangi teknolojilere ulaşacaksın.

Hayal edebilir misin?

Biz daha birinci semanın belki onda belki yüzde birini tanıdık.

Diğer semalar hakkında elimizde zerre kadar bilimsel bir bilgi yoktur.

Bu teknoloji ile olması da asla mümkün değildir.

Akla hayale sığmaz bir teknolojiye ulaştığın zaman yedi kat semayı görebilirsin.

O teknolojinin yanında günümüzün teknolojisi bir hiçtir.

Peki bu konuda elimizde başka hangi kaynak vardır.

Sadece ayette bildirilen “gemi dağlar gibi dalgaların arasında giderken”

ifadesi Tufan’da yüksek teknolojinin varlığını elbette ispat ediyor.

Bugün aylarca dağlar gibi dalgalara dayanabilecek öyle bir gemi bu dünyada inşa edilmemiştir.

Dağlar gibi dalgaların olduğu okyanusların altı da çok hareketlidir.

Benzer dalgalar suyun altında da vardır.

Bütün denizaltıları karalara veya birbirine çarptırır, parçalar yok eder.

O şartlarda yüzeydeki gemilerin birkaç dakikalık ömrü vardır.

Bakın, dikkat edin.

(33)

33 Gemi dağlar gibi dalgaların arasında gidiyor.

Geminin yanında kimse olamaz. Olması mümkün değil.

Gemi ile altındaki kara arasında yüzlerce metre yüksekliğinde su var.

Gemi karada yapıldı.

Sular okyanusları aştı.

Karalarda sular yüzlerce metre yükseldi.

Hazreti Nuh oğlunu gemiye davet ediyor.

Oğlu durumu görmüyor mu?

Elbette o da dağlar gibi dalgaları görüyor.

Peki, gemiye niçin gelmedi.

Canını kurtarmak için yalandan iman ederdi.

Gelmezdi. Çünkü kendisini yüksek bir dağa çıkaracak muhteşem teknoloji ile yapılmış uçan bir aracı vardı.

Peki deseydi ki tamam baba geliyorum.

Yüzlerce km uzaktaydı.

Nasıl gelecekti.

Elbette uçan bir vasıta ile gelecekti.

Başka yolu yoktu.

O aracı ile dağa çıkacaktı. Ama çıkamadı.

Dağları aşan dalga onu sulara gömdü.

Aracı da dağa çarpıp parçalandı.

Başka önemli bir noktaya da temas edelim.

Dini kaynaklarda inanmayanların canlarını kurtarmak için gemiye geldiği hiç bildirilmemiştir.

Yoktur öyle bir bilgi.

Yakınlardaki milyonlarca insandan hiç biri canını kurtarmak için gemiye gelmiyor.

Ama devasa boyutta bir gemi yapıldığını biliyorlar.

Gelmediler. Çünkü kendilerinde de ileri teknoloji araçları vardı.

Onlara güvendiler.

O araçları olmasaydı yalandan iman eder gemiye binerlerdi.

(34)

34

Tufan’da çok yüksek teknolojinin varlığını hiç kimse reddedemez.

İşte o ileri teknoloji ile Mars’ta bir atmosfer oluşturdular.

Farz edelim ki Tufan’dan hemen önce Mars’ta nüfusu milyarları bulan bir medeniyet vardı.

Peki, Hazreti Nuh’un Mars’ta yaşayanları dinine davet etmesi gerekmiyor muydu?

Elbette gerekiyordu.

Hazreti Nuh dünyada dinini yaymaya çalışırken Mars’ta muhtemelen milyarlarca insanlar yaşıyordu.

Belki Venüs’te de yaşıyordu.

Peki, Mars’ta yaşayanları dinine nasıl davet etti.

Bu üç şekilde mümkündür.

Birincisi iletişim vasıtaları ile.

Peki, onlar nelerdir.

Henüz keşfedilmemiş hayallerin ötesindeki muhteşem iletişim vasıtaları ile.

Kişinin görüntüsü aynı anda havada önünde belirir ve konuşursun.

Günümüzün iletişim vasıtaları olan internet, TV, CEP Telin o teknolojinin yanında esamesi okunmaz.

İkincisi Mars’a gönderdiği müminlerle,

Yeri gelmişken burada çok ama çok önemli bir konuya temas edeceğim.

Yine bir ilk olacaktır.

Yine bir ezber bozulacaktır.

Bu konuya kitabımızda ayrıntılı bir şekilde temas ettik.

Hazreti Nuh zamanında başka peygamber var mıydı?

Hazreti Nuh zamanında Nebi peygamberler belki de vardı.

Aslında inancım o ki elbette vardı.

Yaklaşık her yüz yılda bir, bir nebi peygamber gelir.

Hazreti Nuh 1200 yıl kadar yaşamıştır.

Tufan’da tam 1000 yaşında idi.

Bu ayetle sabittir.

(35)

35

Ayette “bin yıldan 50 yıl eksik kavminin arasında kaldı” buyuruluyor.

Yani Tufan’da helak olanların arasında peygamber olarak bin yıldan 50 yıl eksik kaldı.

Bir peygambere peygamberlik verilince insanlar onun kavmi olur.

Demek ki 50 yaşında peygamber oldu.

Ve insanlar onun kavmi oldu.

950 yıl Tufan’a kadar insanları, kavmini dine davet etti.

Tufan’dan sonra 200 yıl daha yaşadığına dair kaynak vardır.

Hazreti Nuh kendi zamanının dünyadaki tek bir resul peygamberiydi.

Bir Resul zamanında başka resul gelmez.

Aralarında en az bin yıl fark vardır.

Hazreti Nuh’un yaşadığı o 1200 yıl içinde belki en az on Nebi peygamber de onun dinini dünyaya yaymak için çalışıyordu.

Yani hazreti Nuh zamanında dünyada en az on Nebi peygamber daha vardı.

Yani gemide başka peygamberler de vardı.

Hazreti Davud resul idi, oğlu Süleyman aleyhisselam nebi idi.

Muhammed aleyhimüsselamdan sonra peygamber gelmediği için bunlar bize garip gelebilir.

Geçmişteki nebi peygamberlerin vazifesini bu ümmette doğru yoldaki âlimler yapmıştır.

Tufan’dan önce yüksek bir medeniyet var idiyse nebilerin gidip Mars’takileri dine davet etmiş olması mümkündür.

Bu zannımdan dolayı bize saldıracaklara sesleniyorum.

Gidin NASA’nın Mars’ta çekmiş olduğu hiç değiştirilmemiş fotoğraflara bakın.

Bu dünyada geçmişte teknoloji defalarca yükselmiş ve sonra yerle bir olmuştur.

Teknolojiler tekrar yükselince kendilerinden önceki kavimlerin de teknolojide yükseldiğini anlamışlardır.

Bunu kabul etmişlerdir.

Ama belki dünya tarihinde ilk kez bu zamanda geçmişte yüksek teknolojinin varlığı reddediliyor.

(36)

36 Acaba bu da mı kıyamet alametidir.

Dünya tarihinde teknoloji de biz ilk değiliz.

Belki son da değiliz.

Bu dünyada teknoloji sıfırlanabilir.

Sonra tekrar yükselebilir.

Günümüzde teknolojide yükselmiş milletler geçmişte yüksek teknolojinin varlığını nasıl göz ardı ediyorlar.

Niçin saklıyorlar.

Bu durum da Galileo benzeri bir olaydır.

Yoksa onlar günü mü kurtarmaya çalışıyorlar.

Mars’taki İslam harflerini mi saklıyorlar.

Ama şunu çok iyi bilin ki, Kafalarınıza kazıyın ki Yarınlar günü kurtaranların değildir.

Yarınlar günün gerçeklerini görenlerindir.

Ve ona göre tedbir alanlarındır. Konumuza dönelim.

Üçüncü ve en önemli ihtimal nedir biliyor musunuz?

Hazreti Nuh Mars’takileri imana davet etmek için bizzat kendisi gitmiş olabilir.

Bunları yazarken sizin 9.9 şiddetindeki depreme yakalandığınızı hissettim.

Aman virüse yakalanmayın.

“Eyvah” demeyin. “Bu kadarı da fazla, yeter artık” demeyin.

Sakin olun, kafayı yemedik, elhamdülillah.

Yeterli ileri teknoloji vardıysa Hazreti Nuh acaba Mars’a gitmiş olamaz mı?

Elbette gitmiş olması mümkündür.

Cep tele tepesi atanlar bunu işitince korkarım televizyona kafa atar.

Elindeki telefonunu duvara fırlatır.

Bu CEP TELE rahmet okuttu derler.

Siz ancak böyle uyanırsınız. Şok yaşamadıkça uyanamazsınız.

Size yutturulanları anlamazsınız, göremezsiniz.

Siz rahmet okuyor muydunuz?

(37)

37

Siz rahmet nedir bilir misiniz? Siz rahmete inanır mısınız?

Asıl ben size la havle okuyorum.

Bazılarına sesleniyorum.

Ama haşa “hazreti Âdem’den önce bu dünyada Âdemler vardı” deseydim çok hoşunuza giderdi, değil mi?

Fakat bu konuda elimizde zerre kadar senet yoktur.

Olmadığını da İslam dini bildiriyor.

Onu söylemek küfr alameti ya o yüzden hoşunuza gider, nefsinize tatlı gelir.

Bizin sözlerimiz size azap gibi gelir.

Buna rağmen öyle bir iddia hoşunuza gidiyorsa sizin gerçeklere tahammülünüz yoktur. Sizin yaratılışa inancınız yoktur.

Azizim dikkat buyurun.

Bir peygamber dinini yaymak için mevcut bütün vasıtaları kullanır.

Resulullah aleyhimüsselam zamanında teknoloji yoktu.

Mektup vardı. Krallara mektup gönderdi.

Telefon olsaydı onu da elbette kullanacaktı.

Bütün kalbimle şuna inanıyorum.

Azizim; bu dünyada hiç kimse, hiçbir şekilde, hiçbir işinde bir peygamberin dinini yayması kadar azimli olamaz.

Asla ve kata olamaz.

O yüksek azim yalnız peygamberlerde vardır.

Yeterli teknoloji varsa o muhteşem irade, kelimelerle ifade edilemeyen o harikulade gayret bir peygamberi Mars’a da gönderir.

Söylemesi kolay, 950 yıl boyunca kavmini dinine davet eden hazreti Nuh Mars’a gidip onları da dinine davet etmiş olabilir.

Kavim demek sadece bir millet demek değildir.

Bir resul peygamberin kavmi demek kendi zamanında veya vefatından sonra dinini işitebilecek yeryüzünde veya uzayda yaşayan herkes demektir.

Bir Çinli Ortadoğu’ya gelseydi. Bir peygamberi görseydi.

O peygamber ona da dinini bildirirdi.

Sen Çinlisin senin inanmana gerek yok demezdi.

(38)

38

Kavim demek işiten ve ilerde işitecek herkes demektir.

Dinde kavim demek, ümmet demektir.

Kavmin bir manası da budur. Yalnız bir millet değildir.

Bu konuda dini kaynaklarda bilgi vardır.

Gezegenlerde Nebi peygamber kabri var mıdır?

NASA’nın paylaştığı fotoğraflardan insanoğlunu geçmişte Mars’ta bir medeniyet kurduğu anlaşılıyor.

Venüs’te ve başka gezegenlerde hatta Güneş sistemi dışındaki gezegenlerde de bir medeniyet kurmuş olabilir.

Bu gezegenlerde belki milyarlarca insan yaşıyordu.

Nebi peygamberler bu ümmette âlimlerin yaptığını yapıyordu.

Yani dinlerin insanlar tarafından değiştirilmesini önlemeye çalışıyorlardı.

İnsanları irşad ediyorlardı.

Çünkü sözlerinde Rabbani tesir vardı. Yeni bir din getirmediler.

Muhammed aleyhisselamdan sonra başka bir peygamber gelmeyeceği için bu ümmette nebilerin işini âlimler yapmıştır.

400 bin yıldan çok fazla olan insanlık tarihinde başka gezegenlerde kurulan medeniyetlere de peygamber gelmiş olabilir.

Veya onları irşad için dünyadan o gezegenlere Nebi peygamberler gitmiş olabilir.

O gezegenlerde doğup o gezegenlerde vefat etmiş olabilir.

124 binden ziyade nebi peygamber gelmiş.

Bunların yüzlercesi o gezegenlerde yaşamış olabilir.

Kabirleri orada olabilir.

Mars’ta Nebi peygamber kabri bulunabilir.

Resuller de irşad için o gezegenlere gidip dönmüş olabilirler.

Resullerden bazılarının da kabri başta Mars olmak üzere o gezegenlerde olabilir.

O teknolojinin olduğu zaman Mars’tan dünyaya dönmek belki bir gün alıyordu.

(39)

39

Bütün bunların olup olmadığını gelecekte anlayacağız.

Bunları bilmek dinin hükümlerinden değildir.

Dolayısıyla olup olmadığı kaynaklarda bildirilmedi.

Fakat bildirilmemesi olmadığı anlamına gelmez.

Belki tozlu raflarda kalmış bazı İslam âlimlerinin ve İbni Arabi hazretlerinin eserlerinde belki buna dair izler vardır.

Yani bazı Nebi peygamberler başka gezegenlerde doğmuş orada vefat etmiş olabilir.

Bazıları bu dünyadan oraya gidip kalıcı veya geçici süre irşatta bulunmuş olabilir.

Resul peygamberlerden de o gezegenlere irşad için gidip dönenler olabilir.

Peki, o muhteşem teknolojiye ulaşan insanoğlu Dünyadan ve Mars’tan uzaya hiç uzay aracı göndermedi mi?

Elbette gönderdi.

400 bin yıl boyunca hem de yüz binlerce.

Peki, bu uzay araçlarının bazılarından şimdi bize sinyal geliyor olabilir mi?

Elbette geliyor.

Kanaatimce bunlar biliniyor.

Fakat Arapça olmaları açıklanmasına engel olabilir.

Peki, o uzay araçları şimdi neredeler.

Bazısı yıldızlara çarpıp parçalandı.

Bazısı Güneş sistemindeki ve Güneş sisteminin dışındaki gezegenlere indi veya çarpıp parçalandı.

Bazısı uzayın boşluğunda hala yol alıyor.

Hem gezegenlere inenler hem de uzayın boşluğunda yol alanlar sinyal gönderiyor olabilirler.

Bu sinyaller zayıf olduğu için tespit edemiyoruz.

Teknoloji gelişince veya uzaya büyük teleskoplar kurulunca tespit edeceğiz.

Uzaydan gelen her sinyal Arapça mıdır?

Tufan’dan önce gönderilen uzay araçlarından yalnız Arapça sinyaller gelir.

(40)

40

Sonra gönderilenlerden hem Arapça hem de başka dillerden geliyor olabilir.

Fakat o diller şimdi mevcut olmayabilir.

Araçlar nükleer yakıt kullandıkları için enerjileri yüz binlerce yıl yetebilir.

Şimdi uzayın boşluğunda yol alanlar vardır.

Eğer biz o araçlardan gelen sinyalleri alırsak 100 bin yıl gitmeden uzayın derinliklerinden bilgi alacağız.

Eskiler bize çalışmış diyeceğiz.

Tufan’dan sonra gönderilenlerden Arapça ve diğer dillerdeki sinyaller gelir.

Fakat o diller şimdi kullanılmıyor olabilir. Sümerce gibi.

Tufan’dan sonra oluşan ilk dillerin belki hiç biri bugüne kadar kalmamıştır.

100 bin yıl önce Arapça hariç inanıyorum ki bugünkü dillerin hiç biri yoktu.

Bugünkü milletlerin hiç biri de o gün yoktu.

Diller ve milletler Tufan’dan çok sonra yüz binlerce yıl içinde ortaya çıkmıştır.

Bu dünyaya binlerce millet geldi. Zaman içinde Hepsi yok oldu.

Nesilleri başka milletleri oluşturdu.

Diller ortaya çıktı, binlerce yıl sonra yok oldu.

Yenileri ortaya çıktı.

Bu dünya hem kavimlerle, hem dillerle hem de insanlarla dolup boşanmıştır.

Hiç dikkat ettiniz mi? Hiç aklınıza geldi mi?

İlk peygamber hazreti Âdem’in lisanı ve kullandığı alfabe son Resul Muhammed aleyhisselama da verilmiştir.

Allahu teala sonu başa yerleştirmiştir.

Çünkü Cennet lisanı da alfabesi de Arapça ve İslam harfleridir.

Bunun gibi kıyamete yakın, son insanın değil, bu dünyada son müminin de Resulullahın aleyhimüsselamın soyundan olacağına inanıyorum.

Ondan sonrakiler güneşin batıdan doğduğunu görürler.

Peki, Güneş batıdan doğar mı, elbette.

Bilimsel olarak Güneşin batıdan doğması mümkündür.

Bir ayette “iki doğu iki batı” buyuruluyor.

Bu ayetten geçmişte dünyanın doğusunun batı olduğu anlaşılabilir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gelinen noktada yeni dijital çağda, tüm gözetleme pratiklerinin yanında özellikle medya dördüncü kuvvet olarak iktidarı denetleyen bir araç konumundan; paradoksal

Kazanım: 12.3.6. Teknolojik gelişmelerin, bölgeler ve ülkeler arası kültürel ve ekonomik etkileşimdeki rolünü açıklar... İnsanın çevresini değiştirmek, doğayı

“Fizik İlkeleri I”, Çeviri editörü Kemal Çolakoğlu, Palme Yayıncılık, Ankara.. Mekanik Berkeley Fizik

Teknolojinin yaratugi beton yrgmlan arasmda dogal yerlesim alanlanndan ve dogal kosullardan uzaklasarak kendileri icin hie de dogal olmayan davraruslara yoneliyorlar,

– Otomatik olarak, hedef üzerinde herhangi bir değişiklik saptamak – Otomatik olarak, tedavi planını yeni hedefe göre adapte etmek – Planın nasıl değiştiğini,

Kuşların tüylerindeki, kelebeklerin kanatlarındaki, bazı kabuklu böceklerin, mürekkep balığının ve deniz yıldızları- nın vücudundaki yoğun, parlak, gözalıcı

Bu açıdan performans, sanatçıların geleneksel mekanlara, örneğin galeri ve müze gibi belli bir ideolojiyi barındıran ortamlara karşı muhalif bir tavrı dile

Bu çalışma yüksek teknoloji ürünü ve markası kavramını ortaya koymak ve yüksek teknoloji markaların pazarlama stratejisini hibrit / elektrikli otomobil sektöründe bir