• Sonuç bulunamadı

Hamza b Ali b Ahmed ez-Zûzenî

B. Dürzî Davetinin İlanı ve Kurucu Dailer

3. Hamza b Ali b Ahmed ez-Zûzenî

Dürzî fırkasının müessisi olarak kabul edilen Hamza b. Ali’nin doğum tarihi hakkında tarihi kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak Dürzîler onun 23 Rabiü’l- Evvel 375/15 Ağustos 985 Perşembe akşamı doğduğunu iddia ederler ki bu tarih aynı zamanda el-Hâkim bi-Emrillah’ın da doğduğu tarihtir.352 Dürzîlerin haftalık dualarını

Perşembe akşamları yapmalarının sebebinin bu olması muhtemeldir.353 Hamza Doğu İran'ın Horosan vilayetinin Zûzen kasabasında doğmuştur. Kasabanın tanınmış ailelerinden birine mensup olan Ali b. Ahmed'in erkek çocuğudur. İpek tüccarı veya keçe imalatçısıdır.354

Araştırmacılar, Hamza'nın Mısır'a yerleştiği tarih konusunda görüş birliğine varamamışlardır. Bazıları onun Mısır'a gelişini 395 (1004) senesine355, bazıları bu seneden

çok öncelerine‚356 büyük çoğunluk ise 405 (1014) ya da biraz evveline dayandırırlar.357 Bir görüşe göre de Hamza, bugünkü batı Afganistan bölgesinden 407 (1016) senesinde Kahire’ye gelen İranlı‚ İsmâilî bir dâîdir.358

Hamza b. Ali’nin dai olup olmadığı hususunda da görüş farklılıkları bulunmaktadır. Mustafa Galib’in bildirdiğine göre Hamza b. Ali İsmaili, te’vili hikmet meclislerine katılmak için sık sık Daru’l-Hikme’yi ziyaret eden İranlı dailerin arasına katılır. Hemen ardından onların temsilcisi konumuna yükselir ve el-Hâkim bi-Emrillah ile dailer arasındaki ilişkileri

350 Resâilü’l-Hikme, es-Subhatü’l-Kâine, 19/203. 351 Resâilü’l-Hikme, es-Subhatü’l-Kâine, 19/202.

352 Bkz. Makarem, The Druze Faith, s.18; en-Neccâr, a.g.e., s.123; Obeid, a.g.e., s. 81. 353 Bkz. en-Neccâr, a.g.e., s.123.

354 Bkz. ez-Ziriklî‚ a.g.e., 2/310.

355 Bkz. Galib, el-Harekâtü’l-Bâtıniyye fi’l-İslâm, s. 241; en-Neccâr, a.g.e., s. 123. 356 Bkz. el-Fevzan‚ Ahmed, ‘Advâ alâ’l- Akîdeti'd-Dürzîyye, Beyrut 1979, s.28. 357 Bkz. en-Nüveyrî, a.g.e., 28/197; İnan, a.g.e., s.113; ez-Ziriklî‚ a.g.e., 2/310. 358 Bkz. Betts, a.g.e., s.10.

düzenler. el-Hâkim de onu maiyetine alır ve sarayına yerleştirir. Galib, bazı gizli İsmaili vesikalarda Hamza b. Ali’nin, sürekli olarak imamın maiyetinde olan ve onun yönetim merkezinden ayrılmayan “erbaatü’l-hurum” dailerden biri olduğuna işaret edildiğini bildirir.359 Şii yazar Cafer es-Sübhâni ise Hamza b. Ali’nin Batıniyye’nin ileri gelenlerinden biri olduğunu vurgular.360

Kamil Hüseyin ise Hamza b. Ali’nin İsmaili dailerden biri olduğuna dair iddiaları reddeder. Yazar bu görüşünün delili olarak da İsmaili dailer tarafından kaleme alınan eserlerdeki belağat ve ilmi derinliğin Hamza b. Ali’nin risalelerinde bulunmamasını gösterir. Hüseyin’e göre Hamza b. Ali, el-Hâkim bi-Emrillah’ın özel hizmetçilerinden biridir. Bununla birlikte o, zeki, becerikli, hayal gücü geniş, kurnaz ve üretken bir kişiliğe sahiptir. Sarayda işinin gereklerini yerine getirirken te’vili hikmet meclislerindeki konuşmaları dinlemiş ve buradaki konulardan pek çoğunu ezberlemiştir. Yazara göre Hamza’nın saraydaki İsmaili davet kitaplarını okuması da muhtemeldir. Hamza b. Ali okuyarak ve dinleyerek elde ettiği birikimleri daha sonraları kendi hedefleri ve hırsları doğrultusunda kullanmıştır.361

Dürzîliğin ilanından sonra Hamza b. Ali’nin faaliyetleriyle ilgili olarak tarihi kaynaklarda zikredilen bilgiler birbirinden kopuk ve çelişkilidir. Dürzîler tarafından ortaya konulan kurgular ise daha kronolojik olmakla birlikte subjektif olması yönüyle şüpheyle karşılanmaktadır. Yine de her iki kaynakta zikredilen bilgilerin telif edilmesi mümkündür.

Daha önce de işaret ettiğimiz üzere, Dürzîler tarafından ortaya konulan kurguda davet, 1 Muharrem 408 senesinde, el-Hâkim bi-Emrillah tarafından yayınlanan bir sicille tarih sahnesine çıkmış ve Hamza b. Ali, sicilin yayınlandığı günün gün batımında yeni davetin imamı olarak ilan edilmiştir. Bununla birlikte tarihi kaynaklarda ne el-Hâkim bi-Emrillah tarafından yayınlandığı iddia edilen böyle bir bildiriden ne de Hamza b. Ali’nin davetin imamı olarak ilan edildiğinden bahsedilmektedir. Muhtemelen bu iddia Hamza b. Ali’nin davetteki konumunu sağlamlaştırmak gayesiyle Dürzîler tarafından ileri sürülmüştür. Çünkü Hamza b. Ali’nin davetin açık olarak ilan edildiği günün gün batımında yeni davetin imamı olarak ilan edilmesi onun, davetin hazırlık safhası veya Dürzîlerin ifadesiyle “müjdeleme döneminin” de lideri olduğunun açık bir göstergesi kabul edilebilir.

Tarih kaynaklarında, yeni davetin ilan edildiği tarih ve kurucu dailerin gerek davetin ilanında ve gerekse davetin ilanından sonra üstlendikleri roller hakkında çelişkili bilgiler nakledilmektedir. el-Hâkim bi-Emrillah döneminde yaşamış olan el-Antâkî (ö. 458/1066),

359 Bkz. Galib, el-Harekâtü’l-Bâtıniyye fi’l-İslâm, s. 241.

360 Bkz. es-Sübhânî, Cafer, Buhûs fi’l-Milel ve’n-Nihal, Kum 1418 (1998), 8/358. 361 Bkz. Hüseyin, a.g.e., s. 73.

Dürzîliğin ilk olarak H. 408 senesinde ed-Derezî tarafından ilan edildiğini; Hamza b. Ali’nin ise ed-Derezî’den sonra ortaya çıkarak insanları onun söylediklerine iman etmeye davet ettiğini açık bir şekilde ifade etmektedir.362 el-Antâkî’den sonra yaşamış olan İbn Zâfir (ö. 613/1216) yeni davetin H. 409 senesinde, ilahın el-Hâkim’e hulul ettiği iddiasıyla ortaya çıkan el-Ahram tarafından açık bir şekilde ilan edildiğine; el-Ahram’dan sonra önce Hamza b. Ali daha sonra da Neştekin ed-Derezî tarafından davetin devam ettirildiğine işaret etmektedir.363 el-Makrîzî (845/1441) ise H. 408 senesi olaylarını anlattığı satırlarda el-Hâkim

bi-Emrillah’ın uluhiyeti iddiasıyla önce ed-Derezî’nin daha sonra da Hamza b. Ali’nin ortaya çıktığını bildirmektedir. Tarihçi, İbn Ebi Tayy’dan naklettiği rivayette ise Hamza b. Ali ile el- Ferğani’yi birbirine karıştırmıştır.364 İbn Tağrîberdî’nin (874/1469) İbn Sabii’den yaptığı alıntıda el-Hâkim bi-Emrillah’ın aklına uluhiyet fikri gelince bu iddiasında ona el-Ahram’ın yardımcı olduğunu belirtir. Mir’âtü’z-Zaman isimli eserden yaptığı nakilde ise bu kişinin ed- Derezî olduğuna işaret edilmektedir. Ancak İbn Tağrîberdî Hamza b. Ali’den hiç bahsetmez.365 İbnü’l-İmâd (1089/1679) ise yalnızca el-Ferğani’den bahsetmekte buna karşılık ed-Derezî ve Hamza’dan bahsetmemektedir.366

Görüldüğü üzere Hamza b. Ali hakkında açıklamalarda bulunan tarihçilerin sayısı sınırlıdır. Bu tarihçilerden biri olan el-Antâkî’nin verdiği bilgilere göre Hamza b. Ali, ed- Derezî’den sonra ortaya çıkmış ve “el-Hadi” olarak lakaplandırılmıştır. Kahire’nin dış mahallelerinden birinde bulunan Mescid-i Teber’e367 yerleşen Hamza b. Ali, insanları ed- Derezî’nin görüşlerine davet etmeye başlamıştır. Etrafında dailerden meydana gelen bir cemaat oluşturan Hamza, bu daileri Mısır ve Şam’ın çeşitli bölgelerindeki davet işlerini yürütmek üzere bir düzene sokmuştur. Dailer de ibaha ve ruhsat görüşlerini (dini yasakları mübah kılma) yaymaya başlamışlar, anne, kız kardeş ve kız çocuklarla evlenmeye izin vermişler; namaz, zekat ve hac da dahil olmak üzere bütün dini mükellefiyetleri iptal etmişlerdir. Halktan pek çok kimse dailerin bu görüşlerine icabet etmiştir. Davetin halk nezdinde yayılmasından cesaret alan Hamza ashabı Dâî’d-Duât Hotkin’in ashabı ile karşılaştıklarında birbirlerini lanetlemeye ve her bir grup diğerini küfürle itham etmeye başlamıştır.368 362 Bkz. el-Antâkî, a.g.e., s.334, 342. 363 Bkz. İbn Zâfir, a.g.e., s. 51-53. 364 Bkz. el-Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ, 2/113. 365 Bkz. İbn Tağrîberdî, a.g.e., 4/183-184. 366 Bkz. İbnü’l-İmâd, a.g.e., 3/194-195.

367 Mescid-i Teber hakkına bkz. el-Makrîzî, el-Mevâ’iz ve’l-İ’tibâr, 2/413. 368 Bkz. el-Antâkî, a.g.e., s. 342-343.

el-Antâkî’nin buraya kadar verdiği bilgilerden özellikle İsmaililer ile Hamza b. Ali grubu arasında bir zıtlaşmanın meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bize göre bu zırtlaşmanın muhtemel sebepleri şunlardır: 1- Hamza b. Ali ve ed-Derezî’nin İsmaili öğretileri tahrif etmeleri ve insanları ahlaki bozukluğa götürecek uygulamaları mübah saymaları. 2- Dürzîliğin İsmaili davetten kopması ve ileri gelen dailerin yeni davete icabet etmesi neticesinde İsmaili davetin kan kaybetmesi.

el-Antâkî’nin şu ifadeleri ise el-Hâkim bi-Emrillah’ın yeni davete olan desteğini, Hamza b. Ali ile olan ilişkisinin derecesini göstermesi ve özellikle de o dönemde davete icabet edenlerin sayısını vermesi bakımından önemlidir: “el-Hadi’nin (Hamza b. Ali) ashabı her gün, Karafe’de, selamlamak için el-Hâkim’i karşılıyordu. O (el-Hâkim), el-Hadi’ye (Hamza b. Ali) özen gösteriyor ve ona evinde toplanan davet ehlinin sayısını soruyordu. Pek çok defa da onunla istişare ediyordu. Dürzî mezhebi halk arasında yayıldı ve el-Hâkim’in ilah olduğuna inanan mezhebin listesi 16.000 kişiye ulaşmıştı.”369

el-Antâkî tarafından zikredilen liste, o dönemde başlayan ve günümüze kadar devam eden, Resâilü’l-Hikme’de Mîsâku Veliyyi'z-Zamân ismiyle yayınlanan ve imzalayan kimsenin ahiret gününde Muvahhid olduğunu ispatlayarak kurtuluşa ereceği mîsâkların listesi olmalıdır.370

el-Makrîzî’nin Hamza b. Ali hakkında verdiği bilgiler, el-Antâkî’nin açıklamalarıyla büyük ölçüde örtüşmektedir. Tarihçinin bildirdiğine göre Hamza b. Ali tarafından Mısır ve Şam bölgelerinde görevlendirilen dailerin çalışmaları neticesinde Sayda, Beyrut ve Şam sahilindeki bölgelerde Dürzîlik büyük taraftar kitlesi kazanmıştır.371

İbn Zâfir ise Hamza b. Ali hakkında şu açıklamalarda bulunur: “H. 410 senesinde onun372dailerinden olan ve kendisine Hamza el-Lebbad denilen Züzenli bir Acem (Farslı) ortaya çıktı. Vaktini Babü’n-Nasr dışındaki Reydan su kemeri yanında bulunan bir camide geçiriyordu. Bu zat ilahın el-Hâkim bi-Emrillah’ta hulul ettiğini iddia ederek insanları ona kulluğa çağırdı. İsmailiyye’nin galilerinden pek çok grup ona katıldı. Hadi’l-Müstecibin olarak lakaplandırıldı. Onun davetine girenler çoğaldı. Onun bu durumu halk arasında ağızdan ağıza dolaştı. el-Hâkim, o cihete (Mescid-i Reydan tarafına) gittiği zaman o (Hamza), halifeyi karşılamak üzere mescitten çıkıyor ve onu münferid kılan ifadeler kullanıyordu. el-Hâkim de

369 Bkz. el-Antâkî, a.g.e., s. 343.

370 Bu konu “el-Hâkim bi-Emrillah Tecellisini Tanrı’nın Diğer Tecellilerinden Ayıran Başlıca Özellikler” başlığı

altında detaylı bir şekilde incelenmiştir.

371 Bkz. el-Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ, 2/113.

372 Bağlıoğlu buradaki zamiri Hakim bi-Emrillah’a atfederek terceme etmiştir. (Bkz. Bağlıoğlu, a.g.e., s. 125).

Ancak, İbn Zâfir’in bu açıklamalarının hemen öncesinde el-Ferğani’den bahsetmesi buradaki zamirin el- Ferğani’ye raci olmasını mümkün kılmaktadır.

bineğini durdurarak onunla konuşuyor ve fikir teatisinde bulunuyordu. Bu melun, ona (el- Hâkim bi-Emrillah’a) askerlerin bir kısmının kendisini ölümle tehdit ettiğini ve onların kendisini el-Ahram gibi öldürmelerinden endişe ettiğini bildirmiştir. Bunun üzerine el-Hâkim bi-Emrillah da ona pek çok silah göndermiş ve Hamza da adamlarını silahlandırarak kendisini korumuştur. Bu adam işi ilerletti, kendisini yüksek bir konuma yerleştirdi ve kendisine özel lakaplarla lakaplandırdığı özel adamlar edindi. Bu özel adamlarından biri de sefiru’l-kudre373 olarak lakaplandırdığı ve kendisinin özel elçisi yaptığı adamdır.374

Yukarıdaki açıklamada görüldüğü üzere İbn Zâfir Hamza b. Ali’nin H. 410 senesinde ortaya çıktığını bildirmektedir. Dürzî inancında H. 410 senesi, Hamza b. Ali’nin H. 409 başlarında girdiği ilk gaybetten çıkarak açık davete yeniden başladığı tarihtir.

Kaynaklarda ihtilaf edilen bir başka konu ise Kâdî’l-Kudât İbn Ebî’l-Avvâm’ı yeni davete çağıran mektubun kendisine teslim edilmesi sırasında meydana gelen olaylar ve tarihleridir. Kaynaklarda bu olaylar ana hatlarıyla aynı şekilde rivayet edilmekle birlikte, tarih ve bu olaylara katılan insanların sayıları ve kimlikleri konusunda çelişkili bilgiler verilmektedir.

Hıristiyan tarihçi el-Antâkî’nin bu olayla ilgili olarak yaptığı açıklama özetle şu şekildedir: el-Hadi’nin (Hamza b. Ali) ashabından 7 kişi bir mesajla birlikte camide bulunan İbn Ebî’l-Avvâm’ın yanına gelir ve mesajı Kâdî’l-Kudât’a verir. İbn Ebî’l-Avvâm kağıdı inceler ve orada Hamza b. Ali ve ashabını küfürle itham edecek pek çok şey bulur ve mesajda bildirilenlerden Allah’a sığındığını belirterek kendisine yapılan daveti kabul etmez. Orada bulunanlara mesajın içeriğini bildirdiği zaman onlar bu duruma çok kızar ve bu 7 daiyi, daha sonra da diğerlerini öldürürler. el-Hâkim bi-Emrillah, Kâdî’l-Kudât’a giden mesajda yer alan kendisi ile ilgili uluhiyet iddialarını reddeder. Ancak daha sonra Hamza ashabını öldüren Mısırlıları takibata tabi tutar ve onlardan 70 kişiyi öldürtür.375 el-Antâkî bu olayın tarihini açık

bir şekilde vermemekle birlikte zikredilen hadiseyi H. 410 senesi olaylarının hemen öncesinde anlatması bize bu olayın H. 409 senesi sonlarında meydana geldiği izlenimi vermektedir.

İbn Zâfir de bu olayı el-Antâkî’nin rivayeti ile aynı paralelde nakleder. Bununla birlikte İbn Zâfir bu olayın H. 414’de gerçekleştiğini bildirir. Yine İbn Zâfir, Kadı’ya mektubu 3 kişinin teslim ettiğini zikreder. Tarihçinin anlatımında cami hadisesi, Mısır halkının ve bazı askerlerin önce ed-Derezî’yi daha sonra da Mescid-i Reydan da mukim olan

373 Hududu’l-Hamse’den olan ve inançta el-Kelime’nin nâsûti sureti olan Vehb el-Kuraşi’dir. 374 Bkz İbn Zâfir, a.g.e., s. 52.

Hamza b. Ali’yi öldürmek gayesiyle çıkardıkları ayaklanmaların fitilini ateşleyen olay olarak lanse edilmektedir.

Gerek el-Antâkî ve gerekse İbn Zâfir, Kâdî’l-Kudât’a mesajı iletenleri isim belirtmeksizin, “Hamza b. Ali’nin tabilerinden bir grup” olarak nitelerken İbn Tağrîberdî’nin İbn Sabii’den yaptığı nakilde bu mesajın el-Ferğani liderliğindeki 50 kişilik bir topluluk tarafından Kâdî’l-Kudât’a verildiği bildirilmektedir.376 Bize göre bu iki rivayet birbirini tamamlar nitelikte kabul edilebilir. el-Antâkî ve İbn Zâfir’in zikrettiği grubun liderliğini İbn Tağrîberdî’nin bildirdirdiği üzere el-Ferğani’nin üstlenmiş olması muhtemeldir. Bu durumda el-Ferğani, yeni davette Hamza b. Ali taraftarı olan dailerden biri olarak kabul edilebilir.

Bu olayın sonucu hakkında da tarihi kaynaklarda farklı bilgiler zikredilmektedir. el- Antâkî, bu olaydan sonra Dürzîlerin Adem, Nuh, Muhammed ve diğer bütün nebilerle Ali’yi de lanetlemeye başladıklarını, mescitlere def-i hacetlerini yaptıklarını, kıbleyi dışkılarıyla kirlettiklerini, Kur’an mushafları üzerine küçük abdestlerini bozduklarını zikreder. el- Antâkî’nin bildirdiğine göre aynı dönemde Dürzîler, Kur’an yerine ikame ettikleri ve ed-

Düstur olarak isimlendirdikleri bir kitapla amel etmeye başlamış, kendi inançlarına muhalefet edenlere zarar vermiş, güçlerini arttırmış ve kendilerinden birine karşı yapılan herhangi olumsuz bir müdahele karşısında el-Hâkim’in idarecilerini kışkırtarak kendileri için bir koruma sağlamışlardır.377 el-Antâkî’nin verdiği bu bilgilerden camide, Hamza taraftarlarını öldüren Mısırlılardan 70 kişinin el-Hâkim tarafından öldürülmesinin Dürzîleri daha da cesaretlendirdiği ve gerek Sünni ve gerekse İsmaililerin daha fazla tepkisine yol açacak söylemler ve eylemlere giriştikleri anlaşılmaktadır. Ancak, el-Antâkî’nin açıklamalarında Mescid-i Reydan baskınından hiç bahsedilmemesi ilginçtir.

Buna karşılık İbn Zâfir, cami baskını olayının üzerinden bir gün geçmeden el-Hâkim bi-Emrillah’ın saldırganlardan 40 kişiyi öldürmesinin özellikle Türkleri kızdırdığını, bunun üzerine Türklerin, ed-Derezî’nin evine saldırdığını bildirir. ed-Derezî’nin evden kaçarak el- Hâkim bi-Emrillah’a sığınması üzerine saldırganlar el-Hâkim’den, ed-Derezî’yi kendilerine teslim etmesini ister. el-Hâkim ise onlara önce ed-Derezî’yi yakalayıp kendilerine teslim edeceği sözünü verir. Bunun üzerine halk dağılır. Ancak daha sonra halifenin ed-Derezî’yi gizlediğini öğrenen halk ikinci defa halifeden ed-Derezî’yi kendilerine teslim etmesini ister. Bu defa da el-Hâkim onlara ed-Derezî’yi öldürdüğünü söyler. Bunun üzerine saldırganlar Hamza b. Ali’nin meskeni konumunda olan Mescid-i Reydan’a saldırır ancak Hamza b. Ali’yi

376 Bkz. İbn Tağrîberdî, a.g.e., 4/183. 377 Bkz. el-Antâkî, a.g.e., s. 344.

orada bulamadıklarından dolayı öldüremezler.378 İbn Zâfir’in anlatımında görüldüğü üzere cami baskını, ed-Derezî’nin evine saldırı ve Mescid-i Reydan çatışması birbiri ardına meydana gelmiştir.

Resâilü’l-Hikme’de bu olaylarla ilgili olarak yapılan açıklamalar İbn Zâfir’in anlatımını destekler niteliktedir. es-Subhatü’l-Kâine risalesinde, ed-Derezî ve adamlarıyla Mısırlı asker ve ahali arasında geçen çatışma “yevmü’l-kaine” olarak isimlendirilmektedir. Risalede bildirildiğine göre halifenin sarayının yakınlarında379 meydana gelen bu çatışmada

ed-Derezî ve adamlarının sayısı 500 civarındadır. Bu çatışmada ed-Derezî taraftarlarından 40 kişi öldürülmüş buna karşılık karşı taraftan bir kişi bile öldürülememiştir. Hamza b. Ali bu saldırıda, ed-Derezî ve ashabının tümünü yok olmaktan kurtaran amilin “Mevlânâ’nın rahmeti” olduğunu bildirir. Bu olayın ertesi günü -ki perşembe günüdür- Maşrikli, Mağripli, Acem ve Arap bütün askerler -atı olan atlarıyla, yayalar da atlıları destekleyerek- beraberlerinde yağ, ateş, merdivenler ve duvar delici aletler olduğu halde Hamza b. Ali ve beraberindekileri öldürmek için Mescid-i Reydan’a saldırır. Bu saldırı esnasında Hamza b. Ali’nin yanında 5’i savaşamayacak halde bulunan 12 adam vardı. Buna rağmen Hamza ve adamları saldırgan müşriklerden 3’ünü öldürürken sayılamayacak kadar çok miktardaki müşriği de okla yaralar.380

el-Ğaye ve’n-Nasîha risalesinde ise Mescid-i Reydan’a saldıran ordunun silah, zırh ve miğferle donatılmış, Türkler ve halktan oluşan 20.000’i aşkın kimseden oluştuğu bildirilmektedir. Bir gün boyunca süren çatışmada saldırganlar mescide taş ve ok atmış, yağ ve ateşle Hamza ve ashabını öldürmek istemiştir. Bu çatışmada Hamza’nın yanında bulunan 12 kişinin 5’i savaşamayacak kadar küçük çocuk ve yaşlılardan oluşmaktaydı. Bu savaştan kendilerinin galip çıktığını bildiren Hamza b. Ali, yanında bulunanların saldırganların çokluğundan ve gücünden dolayı kendilerine galip gelmesinden çok korktuklarını ancak kendisinin yaptığı konuşmalarla onları ümitlendirdiğini bildirir.381

Hamza b. Ali’nin Son Gaybeti

Dürzî akidesinde “gaybet” kavramı Tanrı’nın ve yardımcıları mahiyetinde olan ulvi hudûdun (el-Akl, en-Nefs, el-Kelime, es-Sâbık ve et-Tâlî) insalara, alışık oldukları bir surette Tanrı’nın gerçek bilgisini (ma’rifet) açıklamak gayesiyle tecelli ettikleri nâsutî (insan bedeni)

378 Bkz İbn Zâfir, a.g.e., s. 54.

379 Risalede bu olayın “inde’l-Hurum”da gerçekleştiği bildirilmektedir. el-Hurum ise el-Hâkim’in ikamet ettiği

yere verilen bir isimdir.

380 Bkz. Resâilü’l-Hikme, es-Subhatü’l-Kâine, 19/205. 381 Bkz. Resâilü’l-Hikme, el-Ğâye ve'n-Nasîha, 10/95.

suretlerdeki davet faaliyetlerini sona erdirmeleri anlamına gelir.382 Bu tarifte Tanrı’nın gerçek bilgisi ile kastedilen Dürzî tevhidi akidedir. Yukarıdaki tanımlamayı el-Hâkim bi-Emrillah ve Hamza b. Ali’ye uyarladığımız zaman gaybet, Tanrı’nın tecelli ettiği 72. nâsutî suret olan el- Hâkim bi-Emrillah, Hamza b. Ali ve ilk üç ulvi hudûdun tecelli ettikleri nâsutî suretler (insan bedeni) olan et-Temimî, el-Kuraşî ve es-Sâmirî’nin Dürzî davetindeki aktif faaliyetlerini sona eridirerek insanların gözünden uzaklaşmaları anlamına gelir.383

“Gaybet” teriminin ifade ettiği asıl anlam bu olmakla birlikte, Hamza b. Ali’nin içte ed-Derezî problemi, dışta diğer din ve mezheplerin baskılarından kurtulmak ve kendi tabileri arasındaki bağı güçlendirmek maksadıyla H. 409 senesi boyunca davet faaliyetlerine son vermesi onun birinci gaybeti olarak kabul edilir.

Hamza b. Ali’nin ikinci ve son gaybetinin el-Hâkim bi-Emrillah’ın, Dürzîlere göre gaybete girdiği, tarihçilere göre ortadan kaybolarak öldürüldüğü 27 Şevval 411 (13 Şubat 1021) tarihinden birkaç ay sonra gerçekleştiği kabul edilmektedir. Bu iddianın en açık delili ise Risâletü’l-Ğaybe’de yer alan şu ifadelerdir: “Bu risale gaybetten (el-Hâkim’in gaybetinden) birkaç ay sonra yazılmış bir uyarı risalesidir.”384 Hamza b. Ali tarafından yazılan bu risale Ebû Ya’la ile Şam beldesindeki Muvahhidlere gönderilmiştir. İçeriğinden anlaşıldığı kadarıyla risale, el-Hâkim’in gaybetinden sonra imanları sarsılan Muvahhidlerin imanlarını güçlendirmek, onlara sorumluluklarını hatırlatmak gayesiyle yazılmıştır. Risalede el-Hâkim’in gaybetinden sonra ilahlığın başka bir şahsa intikal edebileceği düşüncesinin yanlışlığı da ortaya konulmaktadır.385

Abdullah Neccar, el-Hâkim bi-Emrillah’ın gaybete girmesinden sonra Hamza b. Ali tarafından yazılan ilk risalenin, zi’l-Ka’de 411 tarihli Nüshatü's-Sicilli'l-lezî Vücide

Mu'allakan 'ale'l-Meşâhidi fî Ğaybeti Mevlânâ el-İmâmü'l-el-Hâkim (es-Sicillü’l-Muallak)

isimli risale olduğunu bildirir. Yazar bu risaleyi “Hamza b. Ali’nin yayınlamış olduğu tarihi bir menşur” olarak niteler.386

es-Sicillü’l-Muallak olarak da bilinen bu risale Besmele ile başlamaktadır. el-Hâkim bi-Emrillah’tan “Emiru’l-Mü’minin”, “Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve dostu” olarak

382 Bu konuya detaylı bir şekilde ikinci bölümde değinilecektir.

383 Tezimizin “Dürzî İnanç Esasları” başlıklı ikinci bölümünde detaylı bir şekilde açıklandığı üzere el-Hâkim bi-