• Sonuç bulunamadı

Davetin İlanına Hazırlık Dönemi (Müjdeleme Dönemi)

Bir fırkanın tarih sahnesine çıkmadan önce belli oluşum aşamaları geçirmesi olağan, hatta zorunlu bir durumdur. Bununla birlikte gerek İslâm Mezhepleri Tarihi ve gerekse tarihi kaynaklar incelendiği zaman görülmektedir ki fırkaların bu oluşum dönemleri hakkında ya herhangi bir bilgi bulunmamakta ya da oldukça sınırlı ve birbiriyle çelişkili bilgiler nakledilmektedir. Bu durumun, özellikle İslâm Mezhepleri Tarihi’nde gali fırkalar267 olarak nitelendirilen Sebeiyye, Keysaniyye, İsmailiyye, Müşebbihe gibi sırri fırkalarda daha bariz bir şekilde ortaya çıktığı görülmektedir. Fırkaların tarih sahnesine çıkmadan önce geçirmiş oldukları hazırlık safhalarıyla ilgili bilgiler ise daha çok fırka mensupları tarafından yazılan eserlerden elde edilmektedir ki bu bilgilerin objektif olmayacağı aşikârdır. Bununla birlikte fırka mensupları tarafından ortaya konulan bu bilgilerin, dönem hakkında açıklamalar içeren diğer kaynaklarda yer alan nakillerle tashih edilmesi mümkündür.

İslâm Mezhepleri Tarihinin klasik kaynaklarında gulat içerisinde zikredilen İsmailiyye fırkasının gali bir kolu olarak nitelendirebileceğimiz Dürzîliğin tarih sahnesine çıkmadan önce geçirmiş olduğu hazırlık safhaları hakkındaki bilgilerde de durum aynıdır. Bu dönem hakkında tarihi kaynaklarda herhangi bir bilgi zikredilmemektedir. Buna karşılık gerek Dürzî kutsal risalelerinde yer alan bilgi kırıntılarından ve gerekse muasır araştırmacılar tarafından yapılan tahlillerden dönem hakkında az da olsa bir bilgi sahibi olmaktayız.

Dürzîliğin hazırlık safhaları, sırri fırkaların genel özelliğine uygun olarak, gizli bir şekilde yürütülmüştür. Bu gizliliğin temel sebebi, fırkanın ortaya koyduğu dini yaklaşımların Sünni ve İsmaili çevrelerde rahatsızlık uyandırmasından duyulan kaygı olmalıdır. Özellikle yeni davetin temel akidesi olan “Tanrı’nın, el-Hâkim bi-Emrillah’ta tecelli ve zuhur268 ederek kendisini yine kendisinin anlattığı” düşüncesinin, içerisinden doğduğu Müslüman çevre tarafından tepki ile karşılanması kaçınılmazdır. Bunun yanında İsmaili fırkası içerisinden neşet eden Dürzîliğin, davet sistematiği olarak İsmaili davet metodunu benimseyerek ilk aşamada gizli davette bulunması da olağan karşılanabilir.

267 Gali fırkalar hakkında daha detaylı bilgiler için bkz. Öz, Mustafa, “Galiye”, DİA, İstanbul 1996, ss. 333-337. 268 Bizim bu ifademiz Resâilü’l-Hikme ile şekillenen akideye göredir. Ancak tarihi kaynaklarda yer alan

bilgilerde, Dürzîliğin insanları “Tanrı’nın, el-Hâkim bi-Emrillah’a hulul ettiği” düşüncesine davet ettiği bildirilmektedir.

Bu dönemin başlangıç zamanı hakkında farklı rivayetler bulunmakla birlikte sona erdiği tarih H. 408 senesidir. Davet, bu dönem zarfında insanları kurmuş olduğu gizli teşkilatlarla, ortaya koyduğu dini hakikatlere iman etmeye davet ediyordu.

Dürzîliğin hazırlık dönemi hakkındaki derli toplu bilgilerin Dürzî araştırmacılardan Sami Nasib Makarem tarafından ortaya konulduğu görülmektedir. Makarem, Muhtasaru’l-

Beyân ve Umdetü’l-Ârifin isimli yazmaları kaynak göstererek bu dönem hakkında özet bir kurgu ortaya koymaktadır. Buna göre el-Hâkim bi-Emrillah, hilafet makamına geçtikten 3 ay sonra etrafa “hak devrin” başlayacağı yeni bir çağın geleceğini müjdeleyen dailer göndermiştir. Bu yeniçağda hak ortaya çıkacak, insanlığın yaratıldığı andan beri kendilerini bu devire hazırlayan kimseler için Tanrı’nın tevhidinin gerçek bilgisi açık bir şekilde ilan edilecektir. Bu yeni dönemin alt yapısını hazırlamak üzere 3 kişi seçilmiştir. Bunlardan ilki

Selâme b. Abdilvehhab’tır. O, müjdelenen yeni dönemi başlatmakla görevlendirilmiştir. Selâme, etrafa gönderdiği dailerle 7 yıl boyunca görevini sürdürmüş, yedinci yılın sonunda görevini, el-Hâkim bi-Emrillah tarafından seçilen ikinci lider olan Muhammed b. Vehb el-

Kuraşî’ye devretmiş ve kendisi de Vehb’in emrinde basit bir dai olarak çalışmaya devam etmiştir. Muhammed b. Vehb de insanları müjdelenen yeni döneme hazırlayarak ve onlara vaazlarda bulunarak selefinin görevini devam ettirmiştir. O da 7 yıldan biraz fazla bu görevde kalmıştır. Bu sürenin sonunda el-Hâkim tarafından görevlendirilen üçüncü kişiye liderliği devretmiş ve kendisi de onun emrinde basit bir dai olarak çalışmalarını sürdürmüştür. el- Hâkim’in görevlendirdiği üçüncü lider ise İsmail b. Muhammed’dir. O da kendinden önce gelen iki selefinin çalışmalarını devam ettirdi. Bu dai, beklenen yeniçağın gelişinin müjdelendiği dönemin sonunda görevlendirildi ve 7 yıl boyunca gerçek tevhidin ortaya çıkacağı yeni dönem hakkında insanlara vaazlar vererek onları bu döneme hazırladı. Lübnan’ın güçlü emirleri olan Tenuhi liderleri bu dailerin çağrılarını ilk kabul edenler arasındaydı. Her üç dai, 21 yıl devam eden müjdeleme döneminin sona erdiği H. 407 senesinin Cemaziye’l-Evvel ve Receb ayları arasında, emirleri altında çalışan diğer misyonerlerle birlikte Kahire’ye gelmişlerdir. Davette kendilerinden daha kıdemli ve Kahire’de yerleşik olan Hamza b. Ali ve diğer liderle Mescid-i Reydan’da bir arayan gelen bu davetçiler, Hamza b. Ali’nin talimatları doğrultusunda yeni davetin ilanı ile ilgili faaliyetlere giriştiler.269 Abû İzeddin de aynı kurguya kısaca işaret ederek bu senaryonun Dürzîler tarafından kabul edildiğini bildirir.270 Tarihu’l-Muvahhidîn ed-Dürûz es-Siyasi fi’l-Meşrıki’l-

Arabî isimli eserde de aynı mahiyette bilgiler nakledildikten sonra Mescid-i Reydan’ın, bütün

269 Bkz. Makarem, The Druze Faith, 15-16.

dailerin davetin ilanını beklediği yer olması sebebiyle “Daru’l-Hicreti’l-Camia” olarak isimlendirildiği bildirilmektedir.271

Yukarıdaki açıklamalarda da görüleceği üzere Dürzîler, yeni davetin hazırlık döneminin başlangıcını el-Hâkim bi-Emrillah’ın tahta geçtiği H. 386 senesine dayandırmaktadırlar. Bize göre, ortaya konulan bu iddianın pek çok yönden eleştiriye tabi tutulması mümkündür. Her şeyden önce bu dönemin şartları gereği el-Hâkim bi-Emrillah’ın zikredilen türden faaliyetlere girişmesi oldukça zayıf bir ihtimaldir. Çünkü bu tarihte halife yaklaşık olarak 12 yaşında bir çocuktur ve vesayet altındadır. Yine halifenin küçük yaşta tahta geçmesinden istifade etmek isteyen el-Meğaribe ve el-Meşarika grupları arasında şiddetli bir iktidar mücadelesi mevcuttur. el-Meğaribe tarafından desteklenen İbn Ammar yönetimi ele geçirmiştir ve halifeyi öldürtmesi hususunda destekçileri tarafından şiddetli baskılara maruz kalmıştır.272 Halife, bu durumdan haberdar olan ve İbn Ammar’ı devirmek isteyen vasi Bercevan tarafından sıkı bir gözetim altında tutulmuştur. Tarihi kaynaklarda belirtildiği üzere İbn Ammar’ın iktidardan uzaklaştırılmasından sonra devlet idaresini ele geçiren Bercevan, el- Hâkim üzerindeki baskı ve denetimlerini oldukça arttırmıştır. Bercevan tarafından ata binmesinden hediye dağıtmasına kadar pek çok konuda kendisine sınırlama getirilen el- Hâkim bi-Emrillah’ın yukarıda zikredilen faaliyetlere girişmesi ise hemen hemen imkansız gibidir. Yine, el-Hâkim bi-Emrillah’ın tahta geçtiği tarihte, Fatımî devletinin içinde bulunduğu sosyolojik ve dini yapı göz önünde bulundurulduğunda kurgulanan bu senaryonun yanlışlığı ortaya çıkmaktadır. Bilindiği üzere Fâtımî Devleti, İsmaili dailer tarafından kurulmuştur. Bu sebeple İsmaili öğretiler devlet tarafından benimsenmiştir. İsmaili dailerin de sarayda büyük bir nüfuza sahip olduğu görülmektedir. Müslüman halk arasında ise İsmaili ve Sünni mezhepleri yaygındır. Henüz devlet yönetiminde söz sahibi olmayan ve bu sebeple halk arasında pek tanınmayan el-Hâkim’in vesayet altında bulunduğu ilk dönemlerde uluhiyetini izhar etmesi gerek Sünniler ve gerekse İsmaililer tarafından tepki ile karşılanması gerekirdi ki tarih kitaplarında böyle bir bilgi mevcut değildir. Bu da el-Hâkim’in vesayet altında bulunduğu dönemde uluhiyetini izhar ettiği görüşünü çürüten bir durumdur.

Dürzîlik ve İsmaililik fırkaları üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan Muhammed Kamil Hüseyin’e göre de, yeni davete çağrıda bulunan dailerin çalışmalarını uzun müddet gizlilik içerisinde yürüttükleri, pek çoklarının daveti uygun bir zamanda ilan etmek için hazırlandıklarından şüphe yoktur. Yazar, Dürzî kutsal kitaplarında yer alan ilginç bir metinde geçen ifadelerden el-Hâkim bi-Emrillah’ın lâhûtunu ilk defa H. 400 senesinde izhar ettiğinin

271 Bkz. Yasin v.d., Beyne’l-Akl ve’n-Nebiyy, s. 168. 272 Bkz. İbnü’l-Esîr, a.g.e., 9/118.

anlaşıldığını iddia eder. Ancak bu metnin hangi risalede geçtiğine dair herhangi bir bilgi vermez: “Dürzî kutsal kitaplarında yer alan ilgi çekici bir nastan el-Hâkim bi-Emrillah’ın lâhûtunu ilk defa H. 400 senesinde izhar ettiği anlaşılmaktadır. Bu da bizim el-Hâkim bi- Emrillah’ın uluhiyet fikrinin tesiri altında olduğu ve yeni fırkasının dailerinin bu tarihten (H. 408) önce onun yanında bulunduğu yönündeki görüşümüzü desteklemektedir.”273

Kamil Hüseyin’in isim vermeden zikrettiği bu risale, özel kütüphanemizde bulunan ve Kemal Canbolat tarafından, Resâilü’l-Hikme mecmuası içerisinde yer almayan ancak son dönemlerde keşfedilerek kutsal metinlerden olduğu anlaşılan “kayıp risaleler”in toplatıldığı

Mushafü’d-Duruz isimli eserin Kitâbü’l-Hind adını taşıyan ikinci cildinde yer alan Risaletü İlcami’l-Cahidine’l-Mu’terizine ala’z-Zahidine min zevi’l-Mücahedeti’l-Muvahhidîn isimli yazma risale olmalıdır. Mukaddime kısmında Divanü’l-İnşa tarafından, Sefer 400 senesinde, Mısır’da yayınlanmış ve Hind, Sind, Irak ve Filistin’e kadar bütün beldelere gönderilmiştir”274 ifadelerinin yer aldığı bu risalede tasavvufi bir üslup kullanılarak el-Hâkim

bi-Emrillah’ın uluhiyetine işaret edilmiştir. Ancak bu risalede el-Hâkim’in uluhiyeti açık bir şekilde dillendirilmemektedir.275

Abu Izzeddin bu risalenin yayınlanma sebebini şu şekilde açıklar: “Davetin açıkça ilanından önce kendilerine, ruhi kulluğa dayalı bir din nisbet edilen bir takım kimseler, el- Hâkim bi-Emrillah’ın etrafında toplanmıştı. Bu şahıslar, hislerini dışa yansıttıklarından dolayı el-Hâkim bi-Emrillah’a şikayet edilmişlerdir. Ancak el-Hâkim, Risaletü İlcami’l-Cahidine’l-

Mu’terizine ala’z-Zahidine min zevi’l-Mücahedeti’l-Muvahhidîn risalesini yayınlayarak şikayette bulunanları azarlamıştır.” 276 Risalenin içeriğinde yer alan açıklamalar, Abu İzeddin’in bu açıklamalarını doğrular mahiyettedir.

Abdurrahman Bedevi de Dürzî davetçilerinin H. 408 senesinden önce gizli olarak davet faaliyetlerine başlamasının tabii olduğunu vurgulamakta ancak eldeki mevcut kaynaklarda davetin başlangıç tarihiyle ilgili herhangi bir bilgi bulunmadığını belirterek bunu tespit etmenin güçlüğüne dikkat çekmektedir. Yazar bu problemi halletmenin yolunun Dürzî fırkasının önde gelen dailerinin ve özellikle de bu dailere liderlik eden Hamza b. Ali, Neştekin ed-Derezî ve Hasan b. Haydara el-Ferğani’nin siretlerinin bilinmesiyle mümkün olacağını ancak bu şahıslar hakkındaki bilgilerin yetersizliği ve Dürzî davetindeki önceliklerini tesbit etmenin zorluğu sebebiyle bu yolun da kapandığını vurgular. Bedevi vakıayı bu şekilde ortaya

273 Hüseyin, a.g.e., s. 72.

274 Bkz. Kitâbü’l-Hind, Risâletü İlcâmi’l-Câhidîne’l-Mu’terizîne ala’z-Zâhidîne min zevi’l-Mücâhedeti’l- Muvahhidîn s. 164.

275 Bkz. Kitâbü’l-Hind, Risâletü İlcâmi’l-Câhidîne’l-Mu’terizîne ala’z-Zâhidîne min zevi’l-Mücâhedeti’l- Muvahhidîn, s. 164-179.

koymakla birlikte davetin başlangıcıyla ilgili herhangi bir tarih vermez.277 Yusuf el-Emir Ali de davetin hazırlık döneminin H. 400 senesinden başladığı yönündeki iddiaların tercih edilen görüş olduğunu bildirir.278

el-Antâkî’nin verdiği bilgilere göre H. 408 senesi içerisinde daveti kabul edenlerin sayısı 16.000’e ulaşmıştır.279 Heşşî ise Dürzî davetinin ilan edildiği H. 408 başlarında davetin sadık dailer tarafından Antakya, Haleb, Bilad-ı Şam, Vadi’t-Teym, Cebel-i Lübnan ve Beyrut sahilinde yayıldığını bildirmektedir.280

Dönemin sosyal şartlarını ve el-Hâkim bi-Emrillah’ın yukarıda açıkladığımız sert mizacını ve birbiriyle uyuşmayan uygulamalarını göz önüne aldığımızda 7-8 senelik bir hazırlık sürecinde davet mensuplarının sayısının 16.000 rakamına ulaşması makul kabül edilebilir. Bu sebeple, biz de davetin hazılık sürecinin H. 400 civarlarında başladığı kanısındayız.