• Sonuç bulunamadı

el-Hâkim bi-Emrillâh’ın Ölümü İle İlgili İddialar

el-Hâkim bi-Emrillâh 27 Şevval 411 (13 Şubat 1021)’de, saltanatının yirmi beşinci senesinde, 36 yaşında iken Mukattam Dağında bir göl246 kıyısında ortadan kayboldu. Ortadan kaybolan el-Hâkim bi-Emrillah’ın akıbeti hususunda kaynaklarda pek çok rivayet nakledilmektedir.

Tarihi kaynaklarda el-Hâkim bi-Emrillah’ın düşmanları tarafından planlı bir şekilde öldürüldüğü yönündeki rivayetlerin yaygın olduğu görülmektedir. Hatta Kalkaşendi, el- Hâkim’in “öldürüldüğünden şüphe edilmedi” diyerek diğer bütün iddiaları kesin bir dille reddetmektedir.247 el-Hâkim bi-Emrillah’ın düşmanları pek çoktu. Bunların önde gelenleri ise

onun tarafından öldürülen üst düzey devlet adamlarının yandaşları; el-Hâkim’in Ehl-i Beyti tarafından mescitlerde bile kendileri için kötü söz sarf edilen Sünniler; zor şatlar altında yaşamaya zorlanan Kıptiler; Dürzîliğin, el-Hâkim bi-Emrillah tarafından desteklendiğini ileri süren Şiiler ve özellikle İsmaililer; onun yönetiminden hoşnut olmayan Araplar, Berberiler, Farslar, Türkler ve Mısırlılar ile el-Hâkim’in tasarruflarından hoşnut olmayan veya hırslarından dolayı kendisi ile ters düşen ailesidir.248

Sünni ve Kıpti kaynakların büyük çoğunluğu el-Hâkim bi-Emrillah’ın öldürülmesi ile ilgili olarak kardeşi Sittü’l-Mülk’ü (Sittü’n-Nasr olarak da isimlendirilmiştir) sorumlu tutmaktadırlar. Bu kaynaklardaki rivayetlerde Sittü’l-Mülk’ün, el-Hâkim’i öldürme planları yapmasının sebebi olarak iki olay gösterilmektedir: 1- Zeki ve akıllı bir kadın olan Sittü’l- Mülk’ün el-Hâkim’in dengesiz davranışlarından dolayı ülkenin çöküşe geçtiğini fark etmesi

244 Resâilü’l-Hikme, Kitâb fîhi Hakâik, 11/98-99.

245 Bu konu “er-Rızâ bi-Fi’lihî Keyfe mâ Kâne (Nasıl Olursa Olsun Tanrı’nın Bütün Fiillerine ve Hükümlerine

Razı Olmak)” başlığı altında detaylı bir şekilde ele alınmıştır.

246 Bkz. Dannâvî, Muhammed Ali, Tarihu Lübnana ve'l-Mıntıka, Dâru’l-Eyman 1985, s.203; Şenzeybek, a.g.e.,

s. 65.

247 Bkz. Kalkaşendî, Ahmed b. Ali, Subhu’l-A’şâ fi Sınâati’l-İnşâ, şerh ve ta’lik: Muhammed Hüseyin

Şemseddin, Beyrut 1987, 3/494.

ve onu bu konuda uyarması. Buna içerleyen el-Hâkim’in ise onu öldürmekle tehdit etmesi.249 2- Abû’l-Farac Tarihi’nde nakledilen şu olay da Sittü’l-Mülk’ün kardeşi el-Hâkim hakkında öldürme planları kurmasının bir diğer sebebi olarak kabul edilmektedir. Bu rivayete göre Mısır halkından bir grup hilekâr kendi aralarında anlaşarak halifeye ve eşlerine hakaretler eden mektuplar yazıyor, sonra bu mektupları mühürleyerek geceleyin dolaşmayı adet edinen halifeye vererek kaçıyorlardı. Yine bir gün bu adamlar tahtadan bir kadın yapmış, üzerine kâğıttan elbiseler giydirmiş ve eline de bir mektup yerleştirerek halifenin geçeceği yol güzergâhına bırakmışlardı. el-Hâkim kadını görünce fena kızmış ve onu kılıçla parçalamaları için kölelerine emir vermişti. Köleler kadına yaklaşınca, onun tahtadan yapılmış bir iskelet olduğunu görürler, elindeki mektubu da alarak durumu halifeye aktarırlar. Halife mektupta bakire kardeşi Sittü’l-Mülk hakkında ağır sözler yazılı olduğunu görünce büsbütün kızmış ve kölelerine rastladıkları Mısırlıyı öldürmelerini, evleri yağmalamalarını ve çarşıları yakmalarını emretmiştir. Mısırlılarla köleler arasında üç gün boyunca çatışma çıkmış ve iki taraftan da pek çok kimse ölmüştü. el-Hâkim, siniri yatıştıktan sonra kız kardeşi Sittü’l- Mülk’e mektup göndererek “senin yüzünden Mısırlılar bana hakaret dolu mektuplar yazıyor ve benimle dalga geçiyorlar. Bunlar senin bir takım erkeklerle düşüp kalktığını iddia ediyor ve buna benzer bir sürü sözler söylüyorlar” 250 dedi. Sittü’l-Mülk, el-Hâkim’e bu durumun bir iftira olduğunu anlatarak onu bir dönem sakinleştirdiyse de halife şüphelerini gidermek için ona sık sık ebeler göndererek bekâretini kontrol ettirirdi.251 Her iki olaydan dolayı el- Hâkim’in kendisini öldürmesinden endişe eden Sittü’l-Mülk daha önce davranarak, yaptığı planla el-Hâkim’i öldürtmüştür.

Abdü’l-Mün’im Mâcid, yukarıda zikrettiğimiz iki sebepten başka olaylar da nakletmektedir. Bu rivayetlerden ilkine göre Sittü’l-Mülk en başta el-Hâkim bi-Emrillah yerine kendisine karşı duygusal hisler beslediği amcasının oğlu Abdullah’ın halife olmasını içinden geçiriyordu. Ancak Bercevan buna mani olmuş ve el-Hâkim’e biat etmeye çağırmıştır. Bir başka rivayete göre ise el-Hâkim bi-Emrillah, Sittü’l-Mülk’ü kendisi için arzuluyordu ve bu sebeple onu evlenmekten menediyordu.252

Tarihi kaynaklarda Sittü’l-Mülk’ün, el-Hâkim bi-Emrillah’ı öldürme planı ve planını hayata geçirmesi ana hatlarıyla şu şekilde anlatılmaktadır:

249 Bkz. İbn Tağrîberdî, a.g.e., 4/185; İbnü’l-Esîr, a.g.e., 9/310; İbnü’l-Cevzî, a.g.e., 15/140; ez-Zehebî, el-Iber,

2/219; İbnü’l-İmâd, a.g.e., 3/193; el-Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ, 2/115-116; Öz, Mustafa, “Dürzîlik”, MÜİFD, sy. 7-10, yıl: 1989-1992, s. 489.

250 el-Makrîzî, Sittü’l-Mülk’ün hamile kalmakla suçlandığını da ifade etmektedir. Bkz. el-Makrîzî, İtti’âzü’l- Hunefâ, 2/115.

251 Bkz. Abû’l-Farac, a.g.e., I/283. 252 Bkz. Mâcid, a.g.e., s. 180.

Akıllı ve zeki bir kadın olan Sittü’l-Mülk, el-Hâkim'i yapmış olduğu dengesizlikler ve zulümler konusunda “Ey kardeşim! Devleti kendi ellerinle yıkacağından endişe ediyorum” diyerek uyardı. Ancak el-Hâkim ona ağır hakaretlerle cevap verdi ve onu ölümle tehdit etti. Sittü’l-Mülk’e yazdığı bir mektupta da onu erkekleri evine alıp onlarla zina etmekle suçladı ve yine ölümle tehdit etti. Bunun üzerine Sittü’l-Mülk, el-Hâkim'i öldürmeyi planladı. Bu düşüncesini ve planını yine el-Hâkim ile arası açık olan ve onun tarafından öldürülmekten çekinen Kutame şeyhlerinden Seyfü’d-Devle İbn Devvas'a anlattı. Ona el-Hâkim'in ulûhiyet iddiasından, yaptığı kötü işler ve halka uyguladığı baskı nedeniyle halkın isyan noktasına geldiğinden, eğer halk isyan ederse devletin yıkılmasından endişe ettiğinden bahsettikten sonra el-Hâkim'in kendileri hakkında hiç de iyi düşünmediğini de ilave ederek onu öldürmeyi teklif etti. İbn Devvas da bu teklifi kabul etti. Plana göre‚ el-Hâkim geceleyin Mukattam Dağı’na çıktığı zaman İbn Devvas tarafından görevlendirilen iki kişi tarafından öldürülecekti. el-Hâkim öldürüldüğü gece, adeti olduğu üzere sarayın etrafını dolaştı. Sonra saraya döndü ve gecenin son üçte birlik dilimine kadar uyudu. Sonra uyandı, merkebe bindi, rikâbdar ve çocukla beraber Mukattam Dağı’na gitti. Rikabdarını yolda rastladığı bir kervana armağan vermesi için saraya geri gönderdi. Çocukla beraber Mukattam Dağı’na vardığı zaman İbn Devvas tarafından görevlendirilen iki kişi üzerine saldırdı ve hem el-Hâkim'i hem de yanındaki çocuğu öldürdüler. Cesedi bir rivâyete göre kuyuya atıldı, diğer bir rivâyete göre ise Sittü’l-Mülk’un evine getirildi. O da cesedi gizlice gömdü. Adet olduğu üzere halk, Şevval ayının sonuna kadar el-Hâkim'in dönüşünü bekledi. el-Hâkim geri dönmeyince bir heyetle onu aramaya çıktılar. Ancak heyet el-Hâkim'den geriye yünden dokunan elbisesini düğmeleri çözülmemiş ve üzerinde bıçak ve kan izleri olduğu bir halde buldu ve onun öldüğüne kesin kanaat getirdi. el-Hâkim’in öldüğü kesinleşince yerine oğlu Ali “ez-Zâhir li-İ’zazi Dinillah” (411-427/1021-1036) lakabıyla hilafet makamına getirildi. Ali döneminde Sittü’l-Mülk’ün devletteki etkinliği arttı. İbn Devvas'a birçok hil'at giydirildi, devlet kademesindeki yeri yükseltildi. Ancak daha sonra, Sittü’l-Mülk tarafından hazırlanan bir planla İbn Devvas da öldürüldü.253 Abû’l-Farac Tarihi’nde yer alan açıklamalarda, el-Hâkim bi-Emrillah’ın geri dönememesi üzerine Sittü’l-Mülk’ün, İbn Devvas ve el-Hâkim’i öldürmekle görevlendirdiği iki adamını yakalatarak hepsini kazığa oturttuğu ve halka “efendilerine ihanet ederek onu öldürenler bunlardır. İşledikleri cürmün cezasını buldular” dediği rivayet edilmektedir.254

253 Bkz. İbn Tağrîberdî, a.g.e., 4/185-191; İbnü’l-Esîr, a.g.e., 9/310; İbnü’l-Cevzî, a.g.e., 15/140; ez-Zehebî, el- Iber, 2/219; İbnü’l-İmâd, a.g.e., 3/193; el-Yafii, a.g.e., 3/25-26; el-Makrîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ, 2/116-117; İbn İyâs, a.g.e., 1 (I. Kısım)/209-210; İbnü’l-İbrî, a.g.e., s.179-180.

Markîzî, İtti’âzü’l-Hunefâ isimli eserinde, el-Hâkim’in öldürülmesi olayıyla kardeşi Sittü’l-Mülk’ü sorumlu tutmasına rağmen el-Mevâ’iz ve’l-İ’tibâr isimli eserinde bu iddianın el-Meşarika’ya yakın tarihçilerin kafalarında tasarladıkları bir senaryo ve te’vili imkansız bir vesvese olduğunu zikretmektedir. el-Makrîzî, el-Hâkim bi-Emrillah’ın ölümüyle ilgili olarak onun çağdaşı olan tarihçi el-Müsebbihi’nin rivayetinin daha gerçekçi olduğunu vurgulamaktadır. Bu rivayete göre H. 415 senesi Muharrem ayında es-Saidü’l-A’lâ’da, Beni Hüseyin’den bir adam yakalanır. Bu adam el-Hâkim bi-Emrillah’ı öldürdüğünü kabul eder ve el-Hâkim bi-Emrillah’ın başından kopardığı bir deri parçası ve o gün başına sardığı sarığından bir parça gösterir. Bu adama el-Hâkim’i niçin öldürdüğü sorulduğunda “İslâm ve Allah için öldürdüm” cevabını verir. Onu nasıl öldürdüğü sorulduğunda ise adam bir bıçak çıkartarak kalbine saplar ve “işte onu bu şekilde öldürdüm” der.255

el-Hâkim bi-Emrillah’ın öldürülmesi olayıyla ilgili olarak iki istisnai rivayet daha vardır. Bunlardan ilkine göre o, İbn Devvas’ın tek başına tasarladığı bir plan neticesinde öldürülmüştür.256 İkinci bir rivayete göre ise el-Hâkim bi-Emrillah, Endülüslü yöneticilerin teşvikiyle, el-Meğaribe’den olan Müsamede veya Mısır’daki çöl Araplarından olan Beni Kurre kabilesinden bir grup tarafından öldürülmüştür.257 Her iki rivayette yer alan, el- Hâkim’in öldürüldüğü yer, öldürülüş şekli ve Mısırlıların onları araması v.b. detay bilgiler Sittü’l-Mülk hadisesindeki bilgilerle aynilik arz etmektedir.

Enver Yasin’in, el-Hâkim bi-Emrillah’ın muasırı olan el-Enbâ Zaharya adındaki Kıpti bir patriğin hayat hikayesinin anlatıldığı Siyerü’l-Bey’ati’l-Mukaddese isimli kilise yazmasından naklettiği rivayette, el-Hâkim bi-Emrillah’ın kasıtlı olarak gizlendiği anlaşılmaktadır. Bu rivayette anlatıldığına göre el-Hâkim bi-Emrillah, bir gece yanında tek bir rikabdar bulunduğu halde dağa gezintiye çıkar. Hulvan’a ulaşana kadar gezintisini sürdürür. Sonra eşeğinden iner ve rikabdarına eşeğinin dizlerini kesmesini emreder, o da bu emri yerine getirir. Bunun ardından rikabdarına saraya geri dönmesini ve kendisini yalnız bırakmasını emreder. Bu emir üzerine rikabdar saraya geri döner. el-Hâkim ertesi gün saraya geri dönmeyince yöneticiler bu rikabdara el-Hâkim’in nerede olduğunu sorarlar. O da olanları yukarıdaki gibi anlatır. Bunun üzerine el-Hâkim’i aramaya giderler. Eşeği rikabdarın anlattığı gibi ayakları kesilmiş halde bulurlar. Ancak el-Hâkim bi-Emrillah hakkında ne bir habere ne de bir ize rastlarlar.258 Ebû Salih el-Ermeni’ye nispet edilen Tarihu’l-Kenâis isimli eserde aynı rivayet küçük farklılıklarla nakledilmektedir. Buna göre Hulvan nahiyesinde el-Hâkim bindiği

255 Bkz. el-Makrîzî, el-Mevâ’iz ve’l-İ’tibâr, 2/289.

256 Bu rivayetin detayları hakkında Bkz. Mâcid, a.g.e., s. 172-173. 257 Bkz. Mâcid, a.g.e., s. 173.

eşeğinden iner ve kendisine oraya kadar eşlik eden rikabdarından eşeğin ayaklarını kesmesini ister. Daha sonra tek başına çöle gider ve geri dönmez. Ne tarafa doğru gittiği ise hiçbir zaman bilinmez.259

el-Hâkim bi-Emrillah’ın ölümüyle ilgili olarak yalnızca Abû’l-Farac Tarihi’nde zikredilen rivayet ise oldukça dikkat çekicidir. Abû’l-Farac önce “el-Hâkim’in ölümü bu şekilde olduğundan birçokları onun Scete Çölü’ne giderek rahip olduğunu, hayatının sonuna kadar orada yaşadığını zanneder” dedikten sonra Şam’daki Mısırlı alimlerden işittiği şu rivayeti nakleder: “el-Hâkim’in Hıristiyanları tazyik ettiği sırada rabbimiz Mesih, Paulus’a göründüğü gibi ona da göründü, o da bu andan başlayarak iman etti. Gizlice çöle giderek orada öldü.”260

Abû’l-Farac’ın bu rivayetinden el-Hâkim bi-Emrillah’ın kaybolduğu geceden sonra ölene kadar rahip olarak hayatını devam ettirdiği görülmektedir. Ancak bu rivayetin yalnızca

Abu’l-Farac Tarihi’nde yer alması ve yazarın bir duyum olarak zikretmesi, diğer rivayetler yanında bu rivayetin oldukça zayıf olduğunun bir göstergesidir. Yukarıdaki rivayet, muhtemelen el-Hâkim’in son dönemlerinde kiliselere ve Hıristiyanlara karşı göstermiş olduğu müsahamanın bir tezahürü olarak Süryani ve Kıptiler arasında yaygın bir dedikodu olarak nakledilmekteydi.

İzmirli, aynı rivayeti daha detaylı bir şekilde nakletmektedir. Yazarın bildirdiğine göre bu rivayet Mısır Kıptîlerinden olup o zamanlar havadis yazanlardan bazıları tarafından ortaya atılmıştır. Bu iddiaya göre el-Hâkim bi-Emrillâh, Hıristiyanlık dini hakkında çok tartışır, Mesih'in Lâhût ve Nâsût'u, ölümü, ikinci defa dünyaya dönmesi hususlarında uzun uzadıya münakaşa edermiş. Gizli gizli Hıristiyan alimleri ile buluşur, bu konularda onlarla konuşur, hatta Halvette ibadet edermiş. Şimdi İbnü'l-Aziz (el-Hâkim bi-Emrillâh Halveti) diye bilinen halvet o dönemde kendisinin yaptırdığı ve Hıristiyanlığın öğretilerini tahlil ettiği halvetmiş. Hamza, o Hıristiyan öğretilerinden “din-i tevhid” olan “Dürzî” fırkasına birçok şey nakletmiştir. el-Hâkim, adeti olduğu üzere Mukattam Dağı’na çıktığı zaman bütün gününü veya gününün birçok zamanını Şehran Manastırındaki bazı rahiplerle geçirirmiş. Hıristiyan öğretilerinde anlaşılması güç meselelerde onlarla konuşur, sonra da geri dönermiş. Ancak bu durumu veziri Hamza b. Ali'den başka hiç kimse bilmezmiş. el-Hâkim, Şehran Manastırı’nda, inzivada iken eceliyle ölmüştür.261

259 Bkz. Mâcid, a.g.e., s. 175; Yasin v.d., Beyne’l-Akl ve’n-Nebiyy, s. 75. 260 Abû’l-Farac, a.g.e., I/285; De Sacy, a.g.e., 1/CCCCXVII.

İleriki bölümlerde detaylı bir şekilde ele alacağımız üzere Dürzîler nazarında el-Hâkim bi-Emrilah ne öldürülmüş, ne kendi eceliyle ölmüş ve ne de gizlenmiştir. O Tanrı’nın diğer tecelli mukamlarında olduğu üzere insanların tevhidi hakikatlere karşı duyarsız davranmalarına, günah işlemeye devam etmelerine ve Muvahhidlere zulüm etmelerine sinirlenerek gaybete girmiştir. Onun gaybeti aynı zamanda Muvahhidler için bir imtihandır. Dürzîler, el-Hâkim bi-Emrillah’ın kıyamet gününde, genel görüşe göre Mekke’de, yeniden el- Hâkim suretinde tecelli edeceğine inanmaktadır.

Farhad Daftary ise el-Hâkim’in ölümüyle ilgili olarak kaynak belirtmeksizin, Dürzî liderleri sorumlu tutan bir söylenti nakleder. Buna göre el-Hâkim bi-Emrillah, halifenin esrarlı bir şekilde ortadan kaybolmasının inançları için faydalı olacağını düşünen Hamza b. Ali’nin kışkırtmaları neticesinde, Dürzî liderler tarafından hazırlanan bir komplo sonucu öldürülmüştür.262 Daftary tarafından nakledilen bu söylentinin bir benzeri Avâcî tarafından da nakledilmektedir.263

Daftary’nin naklettiği bu söylenti, el-Hâkim bi-Emrillah’ın son dönemlerindeki din ve mezheplere yaklaşım açısını ortaya koyan tarihi bilgilerle ve Hamza b. Ali’nin hırslı kişilik yapısıyla bir arada değerlendirildiği zaman gerçeklik payı muhtemel bir rivayet olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce açıklandığı üzere el-Hâkim bi-Emrillah, ortadan kaybolduğu yıl olan H. 411 senesinde gayrı müslimlere hiç olmadığı kadar müsamahakar davranmış, daha önce zorla Müslüman yaptığı Hıristiyan ve Yahudilerin eski dinlerine geri dönmelerine izin vermiş, din değiştirmedikleri gerekçesiyle ülke dışına göçe mecbur edilen gayri Müslimlerin geri dönmelerine müsaade etmiş ve daha önce yıktırdığı kiliselerin onarılmasına göz yummuştur. el-Hâkim bi-Emrillah’ın karakter yapısını çok iyi bilen Hamza b. Ali’nin, bu tür davranışlarıyla halifenin kendi yörüngesinden çıktığı; yine müessisi olduğu davetin, inanç bazında odak noktasına yerleştirdiği el-Hâkim bi-Emrillah’ın bu davranışlarıyla yeni davetin varlığının ortadan kalkmasına sebebiyet vereceği v.b. endişelere kapılarak Daftary’nin naklettiği söylentideki gibi bir faaliyete girişmesi mümkündür.

Muhammed Ahmed el-Hatîb ise el-Hâkim bi-Emrillah’ın öldürülme sebebi hakkında farklı bir noktaya dikkat çekmektedir. Yazara göre el-Hâkim bi-Emrillah İsmailiyye fırkasının insanlardan gizlenen akidelerini ortaya çıkartarak kendi mezhebini, yani Dürzîliği ikame etmiştir. Nitekim yazara göre Dürzîlik İsmaili akidenin tahrif edilmiş şeklidir. Halifenin bu icraatı karşısında resmi Fatımi otoriteleri ve büyük dailer, el-Hâkim tarafından ilan edilen inançların bütün insanlara açıklanması caiz olmayan batıni hakikatler olduğunu, halifenin bu

262 Bkz. Daftary, The Ismailis, s. 200. 263 Bkz. Avâcî, a.g.e., s.204

inanca aykırı hareket ettiğini ileri sürerek halifenin ölümüyle neticelenecek olan bir tertip düzenlemişlerdir . Bu sebeple halifenin öldürülmesi devletin batıni mezhebi ile ilişkilidir.264

Muhammed Kamil Hüseyin ise el-Hâkim bi-Emrillah’ın, hilafeti boyunca kendilere baskı uygulayan halifeden intikam almak isteyen Yahudilerin çevirmiş olduğu entrikalar neticesinde öldürülmüştür.265

Bize göre el-Hâkim’in öldürülme hadisesi ile ilgili olarak ileri sürülen iddialardan en makul olanı, halifenin Sittü’l-Mülk-İbn Devvas işbirliği neticesinde öldürüldüğü yönündeki rivayettir. İleri sürülen diğer iddiaların bir kısmının yalnızca belli gruplar tarafından iddia edilmesi diğer bir kısmının da aratırmacıların kanaatlerinden ibaret olması bu rivayetin sıhhatini güçlendiren unsurlardan biridir. Ayrıca Bağlıoğlu’nun da belirttiği üzere el-Hâkim döneminde etkinliği çok zayıf olan Sittü’l-Mülk’ün onun ölümünden sonra yerine geçen oğlu ez-Zâhir’in naibeliği makamına geçmesi ve ülkeyi tek elden yönetmesi, yine İbn Devvas’ı el- Hâkim’in ölümünden sorumlu tutarak onu ortadan kaldırması bu rivayetin daha kuvvetli bir iddia olduğunun göstergesidir.266

Bununla birlikte Hüseyin ve el-Hatib’in ileri sürdüğü iddialar Sittü’l-Mülk’ün böyle bir faaliyete girişmesinin nedenleri olarak kabul edilebilir. Nitekim tarihi olaylar tek bir sebebe indirgenemez. Bu noktadan hareketle diyebiliriz ki el-Hâkim bi-Emrillah hilafet dönemi boyunca uyguladığı icraatler neticesinde Ehl-i Sünnet’in, Yahudilerin ve Hıristiyanların tepkisini toplamıştır. Son dönemlerinde Dürzî fırkasının ortaya çıkmasındaki etkin rolü sebebiyle de İsmaili dailerin kızgınlığına ve kendisinin imameti hakkında şüpheye düşmelerine neden olmuştur. Bir diğer ifadeyle el-Hâkim uygulamalarıyla toplumun bütün katmanlarında kendisine karşı nefret hissedilmesine sebep olmuştur. Bu nefret sebebiyle, zikredilen gruplar, Sittü’l-Mülk’ün halifeyi öldürme planına iştirak etmemiş olsalar bile en azından göz yummuş olmalıdırlar.

II. Dürzîliğin Teşekkül Süreci

Gerek tarihi kaynakların büyük çoğunluğu ve gerekse Dürzîler, fırkanın H. 408 senesi dolaylarında açıkça ilan edildiği hususunda ittifak halindedirler. Ancak özellikle tarih kitaplarında, Dürzîliğin açık davete başlamasından önce geçirmiş olduğu gelişim safhaları hakkında herhangi bir bilgi mevcut değildir. Hatta fırkanın ilanıyla ilgili olarak nakledilen rivayetler bile oldukça kısıtlı ve birbiriyle çelişir niteliktedir. Bu sebeple olsa gerek Dürzî

264 Bkz. el-Hatîb, Muhammed Ahmed, el-Harekâtü’l-Bâtıniyye fi’l-Âlemi’l-İslâmî, Amman 1984, s. 212-213. 265 Bkz. Hüseyin, Muhammed Kamil, Tâifetü’d-Dürûz Târîhuhâ ve Akâidühâ, Kahire 1960, s. 48.

fırkası üzerine yapılan araştırmalarda gerek davetin ilanından önceki gelişmeler ve gerekse ilan edildiği H. 408 senesiyle ilgili pek çok konunun yeterince aydınlatılmadığı görülmektedir. Yine de eldeki verilerden hareketle bazı sonuçlara ulaşmak mümkündür.