• Sonuç bulunamadı

HALKLARIN BOZULAN İLİŞKİLERİ: TOPRAK VE SU KARDEŞLİĞİNİN SONU

Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşayan halklar aynı havayı, suyu toprağı paylaşarak yüzlerce yıl bir şekilde ortak yaşam iradesini oraya koymuşlardır. Kimi zaman aralarında ufak tefek sürtüşmeler yaşanmış olsa dahi sorunlar milliyetçi bir zemine hiçbir zaman kaymamıştır. Erzurum’da valilik görevini yürütmüş olan Celal Bey Müslüman, gayrimüslim halkların geçmişteki ortak yaşamı ile ilgili şu ilginç tespiti yapmaktadır.273

“…Farklı gruplar arasında esaslı bir çatışma yok, bilakis Türkler ve Kürtler ile Ermeniler arasında asırlardan beri oluşmuş bir dostluk, karşılıklı bir güven mevcut. Hamallık, bekçilik etmek üzere İstanbul’a, İzmir’e giden Kürtler çoluk çocuğunu komşusu Ermeni’nin koruması altına ve ticaret için Rusya’ya, Amerika’ya giden Ermeniler de ailelerini Türk ve Kürtlerin korumasına tevdi ediyorlar ve iki tarafta bu emanetleri iyi bir şekilde muhafazaya çalışıyor…”

XIX. yüzyıla gelindiğinde dünyada yaşanan sarsıcı gelişmeler ve olayların Osmanlı Devleti’nde içerde yaratacağı durumlar bu halklar arasında süren uyumun sonunu getirecektir. Değişen dünyanın bir parçası haline gelebilmek ve bu değişimlerin kendilerine de yararlı olmasını sağlayabilmek için Ermeniler komşularından ve özellikle de Kürtlerden uzaklaşmaya başladılar. Kürtler, feodal yapının muhafazasının en büyük teminatı olarak gördükleri mevcut duruma sıkı sıkıya bağlı kaldılar. Kürtler varlıklarını sürdürmek için Osmanlıya bağlı kalıp yeni ittifaklar

272 Yener Koç, “Tanzimat Dönemi Osmanlı Devleti’nde Göçebe Aşiretleri Kontrol Etmek”, Kürt Tarihi, 2016, sayı 24,s.13-16

geliştirdiler. Ermeniler ise rüyasını gördükleri hayatın gerçek olması için yeni ittifaklar arıyor ve doğal olarak Batıya yöneliyorlardı. Böylece Ermenilerin ve Kürtlerin günlük yaşam seviyeleri, en azından yerleşik olanlar için aynı kalmakla birlikte geleceğe yönelik hayalleri için farklı politik seçimler yapmış olmaları bu sakin komşuluk hukukunun uzun süre devam etmeyeceğini gösterecektir.274

Anadolu’da Müslüman halk ile gayrimüslim halk arasında mevcut ortak yaşamın yara almasına sebep olan önemli kırılma noktaları bulunmaktadır. Yüzyılın ilk yarımında Sason başta olmak üzere bölgeyi merkezi devletin himayesi altına almak için yola çıkan Osmanlı ordusu sefer dönüşünde ardında siyasi bir iktidar keşmekeşliği bırakarak başkente döner. Bu yeni durum Kürt Beyleri için bir anlamda sonun başlangıcı olur. Bu dönem geldiğimizde Osmanlı Devleti tarafından Kürt Beylerinin siyasi güçlerinin çoğunun askeri yöntemler sayesinde yok olduğu görülür. Baskın Oran’ın değişiyle Kürt Beyler için “altın yumurtlayan tavuk” konumunda olan Ermeniler siyasi ortamın keşmekeşliği sayesinde 1830’lu yıllarda Kürt Beylerinin himayesinden çıkmaya başlarlar. Bu doğan siyasi boşluk dini kesim mensubu olan şeyhler tarafından doldurulacaktır.275

1839 yılında ilan edilen Tanzimat Fermanı ve 1856 tarihli Islahat Fermanı sonrası düzenlemeler bölge insanı üzerinde farklı şekilde tesir etmiştir. Müslümanlar bu durumu kabul etmede zorlanırken Ermeniler bu gelişmeleri daha kolay benimsemişlerdir. Bu fermanlar doğrultusunda 1863 yılında kabul edilen Ermeni Nizamnamesi Müslüman mahallesinde kafaların daha da karışmasına vesile olacaktır. Bu Nizamname ile Ermeniler bir nevi devlet içinde muhtariyet alan bir halk haline gelmiş oluyorlardı. 1876 yılında kısa süren I. Meşrutiyet ve devamında yaşanan 93 harbi meselenin farklı bir mecraya taşınmasını sağlamıştır. Savaş sonrasında imzalanan antlaşma ile Ermeni Meselesine Avrupalı devletlerde müdahil olmaya başlarlar. Ermeni Meselesi dosyası, Avrupa diplomasisinin çıkarları için bazen açılıp bazen kapanmayı gerektiren bir dosyadan ibarettir. Berlin Antlaşmasının 61.maddesinde Ermenilerin, Kürt ve Çerkez saldırılarına karşı korunması gerektiği

274 Naci Kutlay, 21.Yüzyıla Girerken Kürtler, Peri Yayınları,2.baskı, İstanbul 2011, s.317 275 Oran, a.g.m, s.21

ifadesinin yer alması bölgede yaşayan Müslüman ve gayrimüslim insanlar arasında ilişkinin artık geri dönülemez bir yola girişinin resmi ilanı olacaktır.276

Berlin Antlaşması ile Ermenilere vaat edilen iyileştirme ve reformlar, muhtemel bir Kürt devletinin imkânsızlığını ima ederken aynı topraklar üzerinde kurulacak bir Ermeni devletine dair olumlu izlenimler taşımaktaydı. Osmanlıları ve bölgede bulunan Kürtleri dışlayarak Ermenilere beklenmedik ayrıcalıklar verilmesi Kürtlerin, Hristiyanlara ve reformların garantörü olan hükümete karşı birleşmesini bu yönde tepki vermesi sonucunu doğuruyordu.277

Rusya’nın Erzurum Konsolu olarak görev yaparken Sason başta olmak üzere bölgede yaptığı incelemeler sonrası düzenlediği raporda General Mayewski Kürt ve Ermeniler arasında yaşanan duygusal kopuşu ve nedenleri ile ilgili ilginç tespitler yapmaktadır. Mayewski ’ye göre, Ermenileri isyan etmeleri yönünde teşvik edenler bölgedeki durumu hakkıyla bilmiyorlardı. Bilseydiler Kürtleri Ermenilere karşı kışkırtma yoluna gitmez onları teşrik-i mesaiyeye sevk ve imale etmeye çalışırlardı. Çünkü bölgenin dağlık bölgesi başta olmak üzere Kürtlerin büyük kısmı Hükümet-i Osmaniye’ye karşı hiçbir zaman tam olarak kalben bağlı olmamışlardır. İyi bir çalışma ile Ermeni ve Kürtlerin birlikte kıyam etmeleri işe başka bir şekil verirdi. Çünkü öyle Ermeni köyleri vardır ki Kürtçeden başka bir lisan konuşamazlar. Her iki kavimde devleti pek sevmezlerdi. Ermeni komiteciler ve Avrupalı destekçilerinin en büyük yanlışı bu oldu. Ciddi anlamda Kürt köylüsünü hareketlerine katmaya çalışmadılar. Eğer ki, Avrupa’da ve İstanbul’da Ermenistan kelimesi yerine Kürdistan kelimesi kullanılmış olsaydı bütün Kürtler Ermeni ihtilalcilerine yardımcı olurlardı. Bu birliktelik sonucunda Kürdistan’da tatbik edilecek yeni idare tarzına birçok Kürt aşireti uymak mecburiyetinde kalacaktı. Ayrıca Ermeniler Kürtleri kendilerine düşman etmesiydiler doğuda İran hududunda istedikleri şekilde silah ve malzeme getirebileceklerdi. 278

Berlin Antlaşması ile Batılı devletler, Osmanlıda yaşayan Ermeni ve diğer Hristiyan toplulukların güvencelerinin sağlanmasını ve yaşam düzeylerinin

276 Ternon, a.g.e, s.89-92 277 Jwaideh, a.g.e, s.171-177 278 Mayewski, a.g.e, s.56-57

yükseltilmesini istediler. Oysa aynı bölgede komşu halk olan Kürtlerinde yaşam koşulları iyi değildi. Ermeniler kendi meselelerinin uluslararası bir platformda ilk kez dile getirilmesinin mutluluğunu yaşıyordu. Komşu halk olan Müslümanlarda ise bu antlaşma büyük bir öfke yaratır. Kürdistan’da yaşayan halkta ve Müslümanların yeni lider kesimi kabul edilen şeyhlerde tedirginlik yaratır. Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi Ermenilere bazı ayrıcalıklar sağlayacak şekilde düzenlenmesi, Kürt ve Çerkezlerin Ermenilere baskı yaptığı konusundaki ifadeler Kürt halkını kötü günlerin beklediği yönündeki söylentilerin kısa sürede bölgede yayılmasına yol açacaktır. O tarihe dek bölgeye yönelik politikalara genellikle kayıtsız kalan Kürtler, varlıklarına yönelik tehdit ihtimali karşısında beklenmedik tepkiler verdiler. Şeyh Ubeydullah gibi dini-siyasi liderlerin öncülüğünde Kürtler örgütlenmeye ve reformların uygulanmasını engelleme yolunda bir Kürt Birliği’ni kurma yolunda bir harekete giriştiler. Başta sadece Berlin Antlaşması hükümlerine karşı koyma amacı ile oluşan bu hareket, kısa sürede büyük güçlerin bölgeye yönelik politikaları ve çıkarlarına muhalif bir set oluşturma amacına dönüşecektir. Osmanlının o dönemde yapmaya muktedir olamadığı bu karşı koyuşu devlet geleneğinden uzak, düzensiz, aşiret çelişkileri ve kan davası cehaletinden sıyrılamamış Kürtler gerçekleştirmeye girişeceklerdir.279

Bölgede Ermeni egemenliği korkusu, aşiret çekişmeleri yüzünden kolay kolay bir araya gelemeyen Kürtleri ittifak kurma zorunda bırakacaktır. Dönemin en önemli Kürt liderlerinden kabul edilen Şeyh Ubeydullah’ın Berlin Antlaşması sonrası duyduğu rahatsızlığı göstermek için 1880 Temmuzunda Başkale Mutasarrıfına yazdığı mektup önemlidir.280 “Bu duyduğum nedir; Ermeniler Van’da bağımsız bir devlet

kuracaklarmış, Nesturîler ise İngiliz Bayrağı çekecekler ve kendilerini İngiliz vatandaşı ilan edeceklermiş? Kadınları silahlandırmak zorunda kalsam da asla buna izin vermeyeceğim.”

Bu Ermeni Meselesi söylentileri ardından bölgeye askeri ateşe ve misyoner gibi Avrupalı yabancıların gelmeye başlaması ve bölgedeki farklı çalışmaları Kürtlerin korkularında haklı olduğu kanısını güçlendirir. İngiliz Clayton’a göre başta Van olmak üzere Avrupalı ataşelerin varlığı Kürtleri hareket geçirir. Bu durumu öfke ve

279 Jwaideh, a.g.e, s.175

tedirginlikle karşılarlar. Çünkü bu yeni durumun onlara ne getireceğini kestiremiyorlardı. Yabancılar notlarında, Kürtlerin bu rahatsızlığını tehlikeli olduğunu bu yönde bir çözüm bulunamazsa bu durumu Kürtlerin kendi vahşi yöntemleri ile çözme yoluna gidebilecekleri yönünde endişeleri vardı. Bu durumlar karşısında öfkeli ve endişeli olan Kürtler karşı çözüm olarak meydan okuyan bir tavır ve dil sergileme başlarlar. Clayton’a göre Muş, Bitlis gibi yerlerde bazı Kürtler soyup eziyet ettikleri insanlara gidip kendilerini yabancı elçilere şikâyet etmelerini söylüyorlardı.281

Bölgede yaşanan siyasi gelişmeler sadece Şeyh Ubeydullah gibi siyasi önderlerin tepkisini çekmiyordu. Büyük devletlerin her ne pahasına olursa olsun Kürtlerin komşuları olan Hristiyan Ermenilere amaçlarına ulaşmaları için ya da en azından Osmanlının boyunduruğunu sarsmaları için yardım ettiklerini sezen Kürtler arasında haklı korkular uyanmaktaydı. Bir başka deyişle Kürt aydını, konumunun düşmesinden çekinmekte; Kürt çiftçisi, tarlasını kaybetmekten korkmakta; Kürt ağa ve feodal beyi de egemenliğinin tamamen sona ereceği kaygısını taşımaktaydı. Ermeni meselesinin ciddi bir hal almaya başlaması ve Kürtlerin genelinde yarattığı olumsuz havayı Hacı Kadiri Koyi gibi o dönemin Kürt şairlerinin yazdıkları dizelerde de görmek mümkündür.282

Kürtçesi: Xaki Cızir û Botan, yani Wılati Kurdan, Sed heyf û sed mıxabin deyken be Ermenistan, Hiç xiretek nemawa sed car qesem be Quran Peydabê Ermenistan, namene yek le Kurdan

Türkçesi: Cizre ve Botan toprağını, Kürtlerin yurdunu

Ermenistan yapacaklar; yazıklar olsun!

Hiç gayret kalmamış, Kuran’a yüz kere ahd olsun ki

Hele bir Ermenistan kurulsun, Kürtlerden tek bir kişi kalmaz…

Büyük Devletlerin büyükelçileri Osmanlı Devleti ile görüşerek bölgede Ermeniler lehine bazı tedbirler alınmasını sağladılar. Sözgelimi göçebe Kürt aşiretlerinin dolaşımının kısıtlanması, Hamidiye Alayları süvarilerinin özel izin

281 Jwaideh, a.g.e, s.170 ;Bruinessen, Kürdistan Üzerine Yazılar, s.94-95

282 Kemal Mazhar Ahmed, I.Dünya Savaşında Kürdistan,(Çev. M.Hüseyin) Doz Yayınları, İstanbul 1996, s.249; Burkay, a.g.e, s.436-437

almadan silah taşımasının yasaklanması ve bunların herkes gibi devlet mahkemelerinde yargılanması gibi yalnızca Kürtleri etkileyecek nitelikteydi. Bu tür kararlar çabucak duyuldu. Çoğunluğu uygulanmasa da halk arasında korku saldı. Sason gibi dağlık bölgelerde göçebe Kürt aşiretlerin dolaşması gibi önemli konularla ilgili olanlar, belirli aşiretler için hayati bir öneme sahipti. Hacı Kadiri Koyi hiddetle bu durumu dizelerinde dile getirir.283

Kürtçesi Wa rêgatan debesrê êlati Caf û Bilbas

Ger mirdûn le german memnûe bicine kwêstan/

Türkçesi Böyle tutuldu yolu Caf ve Bilbas elinin

Yaylalara çıkmak yasak, artık ölürsünüz sıcaktan

Hacı Kadiri Koyi, Ermenilerin isteği üzerine Kürt aşiretlerine getirilen yayla yasağını şiddetle şiirinde eleştirirken şiirin devamında ise bu sefer Kürtleri Ermenilere karşı bir olamadıkları için eleştirir.284

Kürtçesi Hem heqyane Ermen xîretkeşin yek û du.

Wek ême nîn le gel yek dawa bikeyn be şûran

Türkçesi Hem haklıdır Ermeniler, çünkü birbirini tutarlar

Bizim gibi birbirlerine kılıç çekmezler.

Ermeniler, milliyetçi bir heyecan ile Osmanlıya ve bölgede yaşayan Kürtlere karşı bir mücadele başlatmışlardı. Aynı durum Kürtler için söz konusu değildi. Ermeni faaliyetlerine karşı tavır alan Kürtler genelde milliyetçi kimlik yerine, Müslüman ve Osmanlı kimliği sahibi olarak Ermenilere karşı tavır koymuşlardır. Dönemin Kürt şairi Haci Kadiri Koyi’nin dizelerinde de her ne kadar Ermenilere yönelik sert eleştiriler olsa da burada Kürt milliyetçiliğinden ziyade Müslüman ve Osmanlıcı bir karşı duruş sergilenmektedir.285

Siyasi gelişmeler doğrultusunda bölgede yaşayan Müslüman halk çok farklı duygular içindeydi. Sason ilçesinde yaptığımız saha çalışmasında geçmiş döneme ait berrak hafızaya sahip ve o dönemlere meraklı M.Şerif Özcan yaşanan siyasi gelişmeler neticesinde Ermeni ve Kürtler arasında yaşananlar ile ilgili bize şu ilginç anekdotları

283 Ahmed, a.g.e, s.253 284 Ahmed, a.g.e, s.255 285 Ahmed, a.g,e.s.251

paylaştı.286“Sason’da eskiden Ermeniler ve Müslümanlar beraber yaşıyordu. Kürt

ağaları kendi aşiret üyeleri ve Ermeni köylüsünü himaye ediyordu. Büyük sorunlar olmadan bu dağlarda iyi kötü yaşıyorlardı. Osmanlı zamanında devlet Meşrutiyet, Hürriyet diye bir kanun çıkarıyor. Ermeniler artık himaye karşılığı ağalara verdikleri BEŞ vergisini vermiyorlar. Artık Ermeniler çarşıda pazarda Müslüman komşularıyla konuşmaya bile tenezzül etmiyorlar. Bir defasında Kozluk tarafında bulunan Manera köyü tarafından gelen bir Kürt evinin önünde oturan bir Ermeni’ye (o dönemin bilinen bir Ermeni lideri) Kayabaşı (Koram) köyüne nasıl gidebileceğini sorar. Meşrutiyetin verdiği özgüvenle “Kör müsün?” diye Müslüman adamı tersler ve Kürt yolcuya hakaret eder. İki taraf arasında çıkan tartışma fiziki kavgaya dönüşür. Müslüman Kürt, çıkan kavga sonunda köylü Ermeni’yi öldürür. Osmanlının Ermeniler için yaptığı düzenlemeler Sason’da günlük hayatta söylenen şarkılara konu olur. O dönemlerde şöyle bir mısra söylenirdi.

Kürtçesi We gawe Dewlete Mıgırdiç hatiye,

wi gawe pazewî sere daderiye de, edî qûr jı naxo

(Tercümesi: Devlet artık Mıgırdiç’in devleti oldu. Bu zamanda artık onun koyunu dağ başında kalsa artık kurt bile ona karışmaz.)”

Görüldüğü gibi yüzyılın son çeyreğinde Avrupalı Devletlerin baskıları sonucu Osmanlı Devleti’nin Ermeniler ile ilgili yaptığı düzenlemeler, Ermeni mahallesinde bir ümit yaratırken, Müslüman Kürt mahallesinde korku ve geleceğe dönük endişelerin artmasına sebep olmuştur. Kürt aşiretleri ve Kürt şeyhleri yüzyılın ikinci yarımında halen bölgede “paralel otoriteler” olarak hareket etmeye devam ediyorlardı. Bu durum XIX. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti eli ile gerçekleştirilmeye çalışılan bölgeyi merkeze bağlama ve iyi idare etme çabalarının büyük ölçüde başarısız olduğunu ispatlıyordu. Artık ufukta çok daha büyük bir tehlike beliriyordu. Osmanlı Hükümet çevrelerinde pek çok kişi, milliyetçi-devrimci Ermeni çalışmalardan dolayı Ermeni nüfusunun çoğunu, devlet otoritesine meydan okumakla kalmayıp, Rusları içeri sokacak bir Truva atı işlevi görebilecek bir unsur olarak görüyordu. Ermeni tehlikesinden dolayı II. Abdülhamit ile politika temelden değişir. Devlet diğer tehditlerle baş etmek için Kürt aşiretlerini aldı ve onu devlet otoritesine meydan

okuyan yerel bir güç olmaktan çıkarıp Kürtleri devlet aygıtının önemli bir parçası haline dönüştürmeye çalıştı. Osmanlı Devleti, aslında uzun süredir bastırmak istediği bir grubu -Kürtleri- güçlendirerek bir nevi devletin bölgedeki en önemli bir unsuru haline dönüştürdü. II. Abdülhamit dönemi kurulan Hamidiye Hafif Süvari Alayları bu kurulan yeni Kürt-Osmanlı ittifakının resmiyete dökülmüş somut hali olarak karşımıza çıkacaktır.287 Osmanlı Devleti’nde halklar arasında bir kaynak çatışması olarak

başlayan şey yüzyılına ruhuna uygun bir şekilde etnik bir kisveye büründü. Bunun tek nedeni, çatışmanın tam da halkların “imal” edilmekte olduğu, Osmanlı’nın ulus devlete geçiş anına rastlamış olmasıydı. Çatışma, çoğunluk ve azınlık kavramlarının belirmekte olduğu bir sırada ve Osmanlı Devleti ile (çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu) pek çok yerel Müslümanın Ermenileri azınlık olması gereken bir grup ve “demografik ve siyasi bir tehdit” olarak tahayyül etmeye başladıkları yerde çıktı. Bu yaşanan ayrışmada Kürt, Ermeni, Türk veya Osmanlı gibi kimliklere ahlaki ve siyasi

içerik de yüklendi. 288

Berlin Antlaşmasının Berlin Antlaşmasının 61. Maddesiyle Kürtler Ermenilere karşı dizginlenmesi gereken aşırı bir unsur olarak görülmesi bölgedeki siyasetin negatif anlamda yeniden şekillenmesine neden olacaktır. Kürtlerin gözünde coğrafyanın Ermenileşmesi şeklinde yorumlanacaktı. Kürtlerin şüpheleri iki yönlüydü. İlki toprak sorunu diğeri ise egemenlik meselesiydi. Önemli oranda Kürtler Rusya’nın yardımıyla Kürt-Ermeni hinterlandının Hristiyan Ermenilere verileceğinden kaygı duymaktaydı. Diğer önemli kaygı ise bölgede yöneten gücün Ermeniler olması korkusu vardı. O yıllarda bölgeye gelen Osmanlı Paşasına verilen cevapta o korkuyu görmek mümkündür. Osmanlı paşası Sadettin Paşaya Kürt ileri gelenleri “Atalarımızın ğulam (hizmetkar) olarak getirdikleri, başımıza ağa mı kesilecek” diye soran Kürtlerin bu cevabında zihinlerdeki korkuyu görmek mümkündür. 289

287 Janet Klein, Hamidiye Alayları İmparatorluğun Sınır Boyları ve Kürt Aşiretleri,(Çev. Renan Akman), İletişim Yayınları, İstanbul 2013, s.17-27

288 Klein, a.g.e, s.35

289 Fırat Aydınkaya,“Kürtlerde Ermeni/stan Korkusunun Kökenleri”, Kürt Tarihi,2016, sayı.23, s.21-22

ÜÇÜNCÜ ÖLÜM