• Sonuç bulunamadı

YANSIMALARI

Coğrafi keşifler, Fransız İhtilali, Sanayi inkılabı gibi dünya çapında önemli gelişmeler etkisini kısa sürede kendini Osmanlı İmparatorluğunda göstermeye başlamıştır. Osmanlılar, yaşanan bu gelişmelerin ilk etkisinden sonra yaşadığı şoku atlatmaya çalışarak yenidünyanın durumunu anlamaya ve bu yönde adımlar atmaya başlayacaktır. XIX. yüzyıl her yönü ile İmparatorluğun en uzun yüzyılı olacaktır. Devletin birçok alanında yeni bir anlayışla düzenlemeler yapılacaktır. II. Mahmut saltanatında yeniliklerin her alanda yoğun bir şekilde yürürlüğe konduğu bir dönem olacaktır.

264 Moltke, a.g.e, s.245

i-Tanzimat Dönemi ve Yansımaları

II. Mahmut döneminde İmparatorluğun iktidarının zayıf göründüğü her yere asker göndererek bölgedeki yerel güçlere son verme çalışması bir anlamda Tanzimat dönemi için bir ön yol temizliği olarak görülebilir. Tanzimat dönemi devlet ve yönetilen halk için tecrübe edilmemiş yeni bir dönemi ifade eder.

Reşit Paşa ve Hafız Paşa komutasında Osmanlı ordusunun bölgede giriştiği asker hareketin akabinde devletin ilan ettiği Tanzimat Fermanı Kürtlerde tedirginlik ve memnuniyetsizlik yaratır. Kürtler bu yenilikleri, kendi geleneksel özgürlüklerinin ilgası, merkeziyetçi iktidar politikasının yeniden dayatılması ve vergi yükünün artırılması olarak algılamışlardır. 266 Osmanlı Devleti’nin yeni dönemde yerel

iktidarları tasfiye süreci kolay gerçekleşmeyecektir. Müslüman bölge halkı gelişmelerden kaygılıdır. Tanzimat’ın hemen sonrasında 1840’lı yıllarda Botan Beyi olan Bedirhan öncülüğünde patlak isyan dönemi anlamak açısından önemli bir olaydır. Tanzimat sonrası Osmanlının tüm güçleriyle bölgeye girmesinin yarattığı bir öfkenin sonucu Kürtler Bedirhan Bey öncülüğünde isyan ederler. Sason bölgesine kadar genişleyen, bu isyan bölgenin Müslüman halkının Tanzimat dönemi icraatlarına karşı rahatsızlığının bir cevabı gibidir.267

Bölgede en önemli artı değer toprak görülmektedir. Osmanlı Tanzimat ile başlayan çalışmalarında toprak temelli yerel iktidarları önemli oranda tasfiyede eder. Yüzyıllardır Osmanlı Devlet’i Kürdistan’da birleştir yönet politikasını izliyordu. Bölgede kendine muhatap alacak bir unsur bulunsun diye yerel Kürt Beylerini himaye ediyor ve muhatap alıyordu. Bu politika yüzünden bölgede devletin otoritesi sözde kalıyordu. Tanzimat ile bu politika değişir. Osmanlı bölgede sözde değil özde ve kesin bir iktidar kurmaya çalışır. Bu yönde Kürt Mîrlerini tavizsiz bir şekilde itaat altına almaya çalışır. Bu politika sayesinde esnek bir ilişki sayesinde asırlardır bölgede yaşamını idame eden Müslüman Kürtlerin Osmanlı Devlet’i ile ilişkileri gergin durum almaya başlar. Bölgede toplumsal piramidin tabanı, Müslüman ve Hristiyan kökenli köylülerden oluşuyordu. Köylü reaya Kürt aşiretlerini oluştururdu. Aşiretler bir üst iktidar olarak Kürt Mirliklerine bağlıydılar. Kürt Mirleri, Beylerbeyi aracılığıyla

266 Lazarev, a.g.e, s.136; Oran, a.g.e, s.21 267 Özer, a.g.e, s.178-185

merkeze bağlanıyorlardı. Tanzimat ile beraber piramidin üst basamaklarında yer alan Kürt Mîrleri tasfiye olur. Osmanlı Devleti, bölge Kürtleri ile aracısız direk temas kurmak için kendi devlet adamlarını ilişki ağının merkezine koymuştur.268

Tanzimat sonrası, bölgede iktidar değişiminde Ermenilerin tavrı net değildir. Bölgede Kürtler büyük oranda bu dönemde devlet karşı birçok yerde fiili bir direniş içerisinde oluyorlar. Sason ve Zeytun dağlık bölgelerinde yarı bağımsız yaşamış olan dağlı Ermeniler, Kürtler ile beraber direnişe katılıyorlardı. Böylece alışmış oldukları özerk durumlarını korumak istiyorlardı. Diğer Ermenilere bakılırsa bir kısmı Bağımsız

Ermenistan için bütün ümitlerini Avrupa devletlerinin desteğine bağlarken, aynı

zamanda pratikte Kürt feodal beylerinden gördükleri haksızlıklardan kurtulmak için şikâyetlerini devamlı olarak Bab-ı Ali’ye bildirerek Osmanlı idaresine itimat etmeye devam ediyorlardı.269

ii-1858 Arazi Kanunnamesi ve Etkileri

1847 yılında Diyarbekir ve çevresi, Musa Çadırcı’nın ifadesi ile “bölge yeniden

fethedilmiş gibi kabul edilerek,” yani yeniden tanımlanarak “Kürdistan Eyaleti” adı ile

Osmanlı idari teşkilatında yer alır. Fakat eyaletin adı 1867 yılında tekrar değiştirildi ve tekrar Diyarbekir Vilayeti oldu. Önceki yüzyıllarda, Kürt Beylerinin egemenliği altındaki topraklarda sıradan Hristiyan köylü belli bir koruma hizmeti aldığı için, evini ve toprağını koruyan Kürt Beylerine vergi verirlerdi. Osmanlı Devleti’nin merkeziyetçi politikası neticesinde, Kürt, Türk, Ermeni ve Süryani köylüleri Kürt Beyleri dışında başkent İstanbul’dan gönderilen vergi tahsildarlarını ve mültezimleri görmeye başladılar. Bölgenin reayasının verdiği verginin adresinin değişmesi bölgede değişen iktidar gücünün göstergesidir. Yüzlerce yıldır vergiyi toplayan Kürt Beylerinin bu durumu kabullenmesi güç olacaktır.270

Osmanlı Devleti’nin 1858 yılında kabul ettiği Arazi Kanunnamesinin uygulanmaya başlanması önemli değişimlere neden olur. Osmanlıda yüzlerce yıldır toprak miri arazi olarak devletin tasarrufundaydı. Bu yasa ile Osmanlı Devleti,

268 Özoğlu, a.g.e, s.85-90; Bayraktar, a.g.m, s.131-132 269 Sasuni, a.g.e, s.91-92

270 Ayhan Aktar, Abdülhamit Kırmızı, “Diyarbekir 1915”, Diyarbakır Ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı (11-13 Kasım 2011), Hrant Dink Vakfı, İstanbul 2013, s.290-291

tebaasına toprak üzerinde “tasarruf hakkı” tanıyarak fiilen bir tür özel mülkiyete izin veriyordu. Yasada, toprağın ortak kullanım hakkının sınırlanmış olması, Osmanlı Devleti’nin aşiret yapılarını kırma ve göçerleri toprağa zorla yerleştirerek bir anlamda

vergi mükellefi yapma niyeti olarak okunabilir. Ayrıca, yasa doğrultusunda tapu

belgesinin kolayca dağıtılıyor olması, göçerlerin merkeze doğru akışını hızlandırır. Bu yeni kanun ile işlediği toprağı resmi olarak elde etme hakkı kırsal insanı için yeni ve cazip bir durumdur. 1870’li yıllardan itibaren Doğu Anadolu’da birçok mera ve otlak şahısların üzerine mülk olarak kayıt edilmeye başlandı. Aşiret ekonomisi geriler. Devlet ile bir şekilde ilişkide olan birçok aşiret reisi resmiyette sahibi belli olmayan geniş arazileri fırsattan istifade üzerine tapular. Tapuya kaydedilen bu arazilerin üzerinde yüzlerce yıldır yaşayan Müslüman ve Ermeni köylüler birden kendilerini bu topraklar üzerinde kiracı veya yarıcı olarak buldular. Bu bölgede şimdiye kadar görülmemiş bir durumdu. Ermeni ve Kürt köylüsü bu duruma çareler arama yoluna gitti. Özellikle Ermeni nüfus, Kürt bölgesinde can ve mal güvenliğinin kalmadığını düşünecek; mültezim baskısı ve Kürt aşiretlerinin yağma saldırıları gündelik sıradan bir olay görüldüğü yeni bir dönem başlar.271 1858 tarihli Arazi kanunu sonrası toprağın

el değişimi ile ilgili bölgede yaşanacak bu kargaşa dönemi ilerde Sason’da Ermeni– Müslüman Kürt çatışmasını tetikleyen önemli unsurlardan biri olacaktır.

Arazi Kanunnamesi, Vilayet Nizamnamesi (1864) gibi kanunnameler ile nüfus sayımı, emlak, arazi ve temettü tahrirleri, telgraf ve demiryolları inşâsı devletin bölgeye ciddi bir şekilde nüfuz etme çabasının sonuçlarıdır. Devletin bu merkezileşme çabaları bölgede özellikle göçebe yaşam süren Kürt aşiretleri üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Kürdistan Eyaleti ve Erzurum Eyaletleri arasında konar-göçer şekilde yaşayan Bekiran, Reşkotan, Pencinar ve Alikan gibi aşiretler 1850’lerden sonra devletin müdahalesine maruz kalacaklardır. Eyaletler arasında bu Kürt göçebe aşiretlerin zorunlu iskâna tabi tutulması yönünde bir hayli yazışmalar yapılmıştır. Devlet, bu göçebe aşiretlerin hareket alanlarını daraltarak bunları ulaşılabilir, vergilendirilebilir ve asker alınabilir kısaca kontrol altına alınabilir bir konuma getirmeye çalışıyordu. Bu amaçla devlet aşiretlerin ıslah ve tedibi için askeri önlemlere başvurur. Bekiran Aşireti üzerine asker gönderir. Yaşanan çatışmada bir zaptiye

çavuşu yaralanır. 1866 yılında Erzurum Valisi’nden Kürdistan Eyaleti’ne ve Sadarete gönderilen yazıda Diyarbakır’dan Muş yaylalarına gelen Bekiran ve Pencinar aşiretlerinin Kürdistan Eyaleti dahilinde uygun yerlerde iskan edilmeleri ve Muş tarafına göç etmelerinin kat’i suretle engellenmesi talep ediliyordu. Erzurum Vilayeti bu Kürt konar-göçerlerin hareketini engellemek için 86 bin kuruş masrafla Muş civarında 600 askerin ikame edebileceği bir askeri kışla inşası öneriyordu.272

3-XIX. YÜZYILDA SASON’DA ERMENİ VE MÜSLÜMAN

HALKLARIN BOZULAN İLİŞKİLERİ: TOPRAK VE SU KARDEŞLİĞİNİN