• Sonuç bulunamadı

2. KUSURSUZ BİR YÖNETİM İÇİN HALKLA İLİŞKİLER

3.6. Halkla İlişkilerin Tek Yönlü İlişki Birimi Olarak Görülmesi

Amerikan Halkla İlişkiler Derneği Eğitim Bölümüne üye 291 kişiye, 1995’te yapılan bir araştırmada posta ve e-mail yoluyla sorular sorulmuş ve 127’si bu sorulara cevap vermiştir. Sorulardan biri bu üyelerin çalışmaları boyunca kullandıkları halkla ilişkiler modelinin ne olduğudur. Bu soruya cevap

verenlerin % 72’si farklı yöntemleri kullandığını, % 6’sı halkı bilgilendirme, % 2’si tanıtım, % 3’ü görüşme ve uyumlaştırma ve % 2’si de bütün modelleri kullandığını ifade etmiştir (Sallot ve diğerleri, 1997:203). Çalışmada vurgulanan nokta ikna yönteminin hiç kullanılmamasıdır. Ancak araştırmaya katılanların büyük bir bölümü tek bir yöntem belirlememesine rağmen ifade edilen halkı bilgilendirme, görüşme gibi yöntemlerin kullanılması iki yönlü iletişimin kullanıldığına kanıt olarak gösterilebilir. Bu nedenle halkla ilişkiler iletişiminin karşılıklı etkileşim çerçevesinde gerçekleştirilmesi gerektiği üzerinde durulmalıdır.

Kamu yönetiminde, kurum ve halkı arasında gerçekleştirilen ilişki türlerinde, kurumun açık bir üstünlüğü olabilmektedir. Bu durum yeniden yapılanmayı savunan bir çok araştırmacı tarafından eleştirilmektedir. Bu konuda, teorik çalışmalarda bulunan bilim alanları değil aynı zamanda uygulayıcı olan yönetim kolları da bu dengesizliğin giderilmesi yönündeki görüşleri kabul etmektedir. Ancak yöneticiler halkın istek ve düşüncelerini öğrenme konusunda çaba harcanmasından yana olmalarına ve çaba harcamalarına rağmen halkın etkisinin ve isteklerinin doğrudan doğruya yönetimin kararlarına yansımasına karşı çıkmaktadırlar (Kazancı,1997:182).

Yönetim ve yönetilenler arasındaki ilişkide dengeyi sağlayıcı danışma düzeneklerinin oluşturulması uygarlığın gereği olarak kabul edilebilir. Bu açıdan Türkiye’de böyle bir düzenekle

oluşacak yurttaş örgütleri aracılığıyla yönetime katılma genellikle söz konusu değildir. Aynı şekilde ombudsmanlık görevini üstlenecek bir kamu kuruluşuna da henüz yer verilmemektedir. Oysa sağlıklı bir yönetimin, yurttaşlarla hiç değilse bir bilgi alışverişine gereksinmesi vardır. Bu gereksinme Türkiye’de hissedilmiş ve en alt düzeydeki katılım yolu olarak halkla ilişkiler ortaya çıkmıştır (Ertuğrul,1991:144-145).

Böyle bir gereksinim sonucunda bir çok kamu kuruluşunda oluşturulan ve halende oluşturulmaya devam edilen halkla ilişkiler birimleri, halkın yönetime katılımı için önemli bir araç olarak görülebilmektedir. Buna karşın kurumlar kendi eylemlerini duyurmak ve kendilerini kendi oluşum tarzlarıyla, yani halkın istekleri doğrultusunda şekillenmeden halka kabul ettirmeyi isteyebilmektedirler. Kurumun kendisini halka anlatması halka karşı sorumluluğunun ve bu yöndeki kaygısının bir gereğidir. Bir çok yararları da olabilmektedir. Bunun için kamu kurumları halka götürdükleri hizmetleri anlatmalıdırlar. Hizmetin hangi şartlarda, ne tür çalışmalarla ve fedakarlıklarla gerçekleştirildiği kamuoyuna duyurulmalıdır. Aksi halde hizmetlerle ilgili olarak tahminler ölçüsünde değerlendirmeler yapılacak ve istenmeyen yanlış izlenimlerin ortaya çıkmasının önüne geçilemeyecektir (Erbay,1993:198). Ancak yönetimin halka yönelmesinde, danışman olarak görev yapan bu birimler tanıtımın yanında

tanıma işlevini de yönetimin geliştirilmesi açısından üstlenebilmelidir.

Bütün bu gerekliliklere rağmen Türkiye’de oluşturulmuş bir çok halkla ilişkiler birimi tek yönlü ilişki kurmada başarılı olurken halkın isteklerini yönetime yansıtmada başarısız olabilmiştir. Örneğin; Büyük kentlerde TODAİE bünyesinde idari danışma merkezleri kurulmuştur. Buradaki çeşitli bakanlık temsilcilikleri ile, yönetici ve yönetilen arasında kolay haberleşmelerin sağlanması ve yapılacak değerlendirme sonucunda yönetime tavsiyelerde bulunmak amaçlanmıştır. Bu birimlerin halkla ilişkilerin ilk aşaması olan bilgi vermeyi imkanları ölçüsünde yerine getirmiş olmalarına rağmen, kendisine yüklenen, yönetimi halkın istek ve şikayetlerinden haberdar etme ve bu konuda tavsiyelerde bulunma konularında başarılı olamamışlardır (Erbay,1993:199).

Kamu kuruluşları içerisinde en demokratik ve olabildiğince halka dönük olmak zorunda olan belediyeler iki taraflı ve dengeli ilişki sürecini kurabilmelidir. Kaynağını halktan alan bir yönetim, yapıp etmeleri konusunda taraftar toplayabilmek için halkını bilgilendirmeli, onları ikna etme yoluna gedebilmelidir. Ancak kalıcı ve güvenilir bir iknanın gerçekleştirilmesi için bu yapıp etmelerde, halk kendi beklentilerinin de karşılandığını veya istekleri ölçüsünde, yapılan işlemlere yeni şekiller verildiğini görebilmelidir. Bu bağlamda Kazancı halkla ilişkilerin

çağdaşlığını ve son yüzyılın gereklerine uygun olmasının en önemli nedenini, ne ideoloji aşılamada ne de yönetileni aydınlatmada görmektedir. Ona göre halkla ilişkilerin en ayrıcı yönü besleyici yankıya (feedback) vermek zorunda olduğu aşırı önemdir.(Kazancı,67-68).

3.7. Halkla İlişkilerin Siyasal Amaçlar İçin Kullanılması Halka ilişkiler ‘karşılıklı’, ’örgütlü’, ‘iyi niyeti üretme’ işlevini yerine getirirken iletişim araçları ortamında haber, reklam, sponsorluk gibi yöntemlerle iletişimi kurarken, asıl başarısını iletişim ortamından çıkararak saptamaktır. Gerçekleştirdiği faaliyet ve düzenlemelerle yada sponsorlukla bireyi savunmasız olduğu boş vaktinde yakalayarak baskın ideolojinin temsil ettiği sisteme rıza göstermeyi sağlamaktadır (Yıldız,2003:38).

Halkla ilişkilerde kullanılan iletişim yöntemleri popülist yönetim anlayışına bağlı olarak siyasal çıkarların pekiştirilmesi ve geliştirilmesi açısından kullanılabilir. Siyasal rekabetin hakim olduğu belediye yönetimleri, genellikle bu iletişim zaaflardan yararlanabilmek için çeşitli fırsatların doğabileceği en müsait kurumlardandır. Bunun en önemli göstergesi olarak belediyelerde kurulmuş olan halkla ilişkiler birimi çalışanlarının her ayrı dönemde değiştirilebilmesi yada öncekilerin tamamen sönük bir

duruma getirilebilmesi örnek gösterilebilir. Böyle bir örgütlenme sonucunda da kamu kuruluşlarının en önemli sorunlarından olan, kamu görevlilerinin politik nedenlerle iş sahipleri arsında yani vatandaşlar arasında ayırım yapması durumu ortaya çıkabilmektedir (Erbay, 1993: 198).

Bu durum halkla ilişkiler açısından bilimsel olmayan ve en önemli ilke olan nesnelliğin gerçekleştirilemediği bir yapıyı doğurabilmektedir. Bu halkla ilişkiler çalışmaları açısından bazı sakıncaları doğurabilir. Çünkü salt siyasal dürtülerle yürütülecek halkla ilişkiler programlarında, sadece siyasal beklentiler ve çıkarlar ağır basacağı için halkla ilişkilerin temel ilkelerinden uzaklaşılmış olunacaktır (Yalçındağ, 1996:38).

Halkla ilişkiler düşünsel ve ekonomik anlamda toplumsal bir dengenin sağlanması için yönetsel sürecin aktif fonksiyonları arasında kabul edilebilir. Yaptığı çalışmalar, getirdiği öneriler ve ortaya koyduğu sonuçlar bakımından toplumsal dengenin sağlanmasını hedefler. Bu bakımdan refah toplumu ve kent çerçevesinde ele alındığında; halkla ilişkiler kamu yararının yalnızca elit çıkarlarını yansıtması, ikna sürecinde de bir çıkarın kabul ettirilmesi yada dayatılması değil, bu çıkarlarla toplumun diğer kesimlerinin çıkarlarının uzlaştırılmasını içerir. Bu çerçevede genel çıkarlarla elit çıkarları uzlaştırılır ve sonrasında bütünleştirilir (Uysal, 1998: 220-221). Diğer bir ifadeyle bu faaliyet alanı bir kurumun yönetim kademesinin yandaşlarından

öte, toplumun farklı çıkarlarını birleştirerek genel çıkarların oluşturulmasını ve toplumda bunlara meşruluk kazandırılmasını sağlayabilmektedir.

Bu anlamda yerel yönetimler gerçek güçlerini, bu birleştirme fonksiyonundan ve buna paralel olarak verdikleri hizmetlerden alabilmektedirler. Yerel yönetimlerin sorumluluk alanı içindeki hizmetleri verebilmeleri için her şeyden önce uzmanlara, gerekli bilgiye, etkili kurumsal yapıya, verimliliği sağlayacak kurallara ve karar alma prosedürlerine sahip olmaları gerekir (Kahraman ve diğerleri;1999;50). Aksi taktirde siyasal süreçlerle görevlendirilmiş uzmanlar, gerekli bilgiyi ve verimliliği sağlayamadıkları gibi kural ve kavramsal yapıya da sahip olamayacaklardır.

Demokratik bir toplumun oluşturulabilmesi, dolayısıyla refah düzeyinin yükseltilebilmesi için kent gerçeğinde siyasal söylemlerden uzak yerel yönetimler aracılığıyla yerel çıkarların bütünleştirilmesi sağlanabilmelidir. Çünkü kent yönetimleri demokrasi bilincinin kazanıldığı temel kurumlar olarak kabul edilebilir. Burada; yönetim, yönetilen ve çıkar grupları arasındaki dengenin kurulması görevi de halkla ilişkilere verilebilir.

4. HALKLA İLİŞKİLERDE BAŞARININ