• Sonuç bulunamadı

MUSKA VE NAZARLIKLAR

AĞAÇ VE TAŞ Vb. ŞEYLERİ KUTSAL SAYMAK ALLAH (C.C)'TAN BAŞKASI ADINA KURBAN KESMEK

ALLAH (C.C.)'TAN BAŞKASI İÇİN KURBAN KESİLEN YERLERDE, ALLAH ADINA KURBAN KESMEK ALLAH (C.C.)'TAN BAŞKASI İÇİN ADAK ADAMAK

ALLAH (C.C.)'TAN BAŞKASINA SIĞINMAK ALLAH (C.C.)'TAN BAŞKASINDAN YARDIM İSTEMEK ALLAH (C.C) DİLEMEDİKÇE KİMSE YARDIM EDEMEZ

KAHİNLER VE GAYB BİLGİSİ ŞEFAAT

SEN HER SEVDİĞİNE HİDAYET EDEMEZSİN SALİH KİMSELER HAKKINDA AŞIRI GİTMEK

SALİH KİMSELERE, VEYA ONLARIN KABİRLERİ YANINDA ALLAH (C.C.)'A İBADET ETMEK SALİH KİMSELERİN KABİRLERİNDE AŞIRI DAVRANIŞLAR ONLARI PUTLAŞTIRIR

TEVHİDİN KORUNMASI VE ŞİRKE GİDEN YOLLARIN KAPATILMASI

HALKA VEYA KURDELA TAKMAK

Allah (c.c.)'tan Başkası, İnsanlara Fayda veya Zarar Veremez Müşriklerin İlahlarının Batıllığı

Tevhid ve Kader

Fayda Sağlamak Ya da Zararı Gidermek İçin Takı Takmak Şirktir Cehalet Mazeret Değildir

Şirkten Sakınmak

Nazar Boncuğu vb. Şeyler Takmanın Şirk Olmasının Sebebi Şifa İçin İp Bağlamak Cahiliye Adetlerindendir

Cahiliye Adetlerine Karşı Mü'minin Tavrı

Müşrikler Kendisine Çağırıldıkları Tevhidin Anlamını Biliyorlardı Allah (c.c.)'tan Başkası, İnsanlara Fayda veya Zarar Veremez

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Andolsun ki, onlara 'Gökleri ve yeri kim yarattı' diye soracak olsan, elbette ' Allah' diyecekler. De ki: "Söyleyin bakalım; eğer Allah bana bir zarar vermek istese, Allah'ı bırakıp da taptıklarınız onun zararını giderebilirler mi? Ya da bana bir rahmet vermeyi istese, O'nun rahmetini önleyebilecekler mi?" De ki: "Allah bana yeter, tevekkül edecek olanlar O'na tevekkül etsinler." (Zümer: 39/38)

İbn Kesir (r.h.) eliyor ki:

"Allah (c.c.)'tan başkasının hiçbir şeye gücü yetmez. Allah (c.c.) kendisine tevekkül eden kişiye elbette yeter. Tevekkül edenler, ancak O'na dayanıp güvenmelidirler. O'ndan başka dayanılacak, güvenilecek ve tevekkül edilecek bir başkası yoktur.

Hud (a.s.), kavminin kendisine karşı söylediklerine şu şekilde cevap vermişti:

"(Hud'un kavmi ona şöyle dediler:) 'Biz, bazı ilahlarımız seni çok kötü çarpmıştır, demekten başka bir söz söylemeyiz.' ( Hud) Dedi ki: 'Allah'ı şahit tutarım, siz de şahitler olun ki, gerçekten ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım. O'nun dışındakilerden artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre de tanımayın. Ben gerçekten

benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun alnından yakalayıp denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir." (Hud: 11/54-56)

Mukatil Zümer: 39/38 ayetiyle ilgili olarak şöyle diyor:

"Nebi (s.a.v.) onlara sordu da, sükut ettiler. Yani onlar buna inanmıyorlardı."

Kurratü'l-Uyun adlı kitapta şöyle denilmektedir:

"Müşriklerin Allah'tan (c.c.) başka ibadet ettikleri ve kendilerine dua ettikleri varlıklar, Allah'ın (c.c.) kulları için dilediği herhangi bir zararı önleyemezler ve indireceği rahmetin de önüne geçemezler. Bu da göstermektedir ki, insanların yegane ve tek mabutları sadece Allah'tır (c.c.)."

Müşriklerin İlahlarının Batıllığı

Kurratü'I-Uyun adlı kitapta şöyle denilmektedir:

Allah (c.c), kendi zatı hakkında İbrahim'le (a.s.) çekişen kimseden haber vererek şöyle buyurmaktadır:

"Allah kendisine mülk verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışmaya giren kimseyi görmedin mi? Hani İbrahim:

"Benim Rabbim diriltir ve öldürür" demişti. O da: "Ben de öldürür ve diriltirim" demişti. İbrahim: "Şüphe yok ki, Allah güneşi doğudan getirir, hadi sen de onu batıdan getir" deyince, o kafir böylece afallayıp kalmıştı. Allah, zalimler topluluğuna hidayet etmez." (Bakara: 2/258)

Böylece Allah (c.c), müşrikler aleyhine hüccetini ortaya koyarak, onların şirklerini iptal etmiş, bu konuda örnekler vererek, ibadet noktasında başkalarını Allah'a (c.c.) denk tutmanın doğru olmadığını bildirmiştir. Bu türden örnekler Kur'an'da oldukça çoktur.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Ey insanlar! Bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında dua edip çağırdıklarınız -hepsi bunun için bir araya gelseler dahi- gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey alıp kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de." (Hacc: 22/73)

"Allah'tan başka veliler edinenlerin durumu, kendisine ev yapan örümceğin durumuna benzer. Gerçek şu ki, evlerin en dayanaksız olanı örümceklerin evidir. Bir bilselerdi. Allah, onların kendisi dışında hangi şeyi çağırdıklarını şüphesiz bilir.

O Azizdir, Hakimdir. İşte örnekler! Biz bunları insanlara veriyoruz. Ancak bilen kimselerden başkası bunlara akıl erdiremez." (Ankebut: 29/41-43)

"Onların Allah'tan başka yakardıkları hiçbir şey yaratamazlar, üstelik kendileri yaratılmışlardır. Onlar ölüdürler, diri değillerdir ve ne zaman dirileceklerinin farkında da değiller." (Nahl: 16/20-21)

Tevhid ve Kader

İmad b. Kesir (r.h.) son ayetle ilgili olarak şöyle söylemektedir:

"Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'dan Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Sen Allah'ı koru ki, Allah da seni korusun. Sen Allah'ın haklarını gözet ki, O'nu karşında bulasın. Sen O'nu bolluk döneminde tanı ki, O da seni sıkıntı döneminde tanısın. Bir şey isteyeceğin zaman sadece Allah'tan iste. Yardım beklediğin zaman sadece Allah'tan yardım bekle.

Bil ki, eğer insanlar sana bir zarar vermek için bir araya gelseler, o zararı Allah sana yazmamışsa, onlar asla sana zarar veremezler. Eğer insanlar sana bir fayda sağlamak isteseler, o faydayı Allah sana yazmamışsa, onlar sana hiçbir fayda sağlayamazlar.

Sayfalar dürüldü ve kalemler kaldırıldı. Yakin içinde Allah'a şükürle amel etmeye devam et. Şunu iyice bil ki,

hoşlanmadığın bir şeye sabretmekte pek çok hayırlar vardır. Çünkü yardım sabırladır, rahata kavuşmak da sıkıntıdan sonradır. Çünkü her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır." (İbn Ebi Hatim)

Müşrikler putlara taparlarken onları Allah (c.c.) ile kendi aralarında aracı ve şefaatçi kabul ediyorlardı. Yoksa onların sıkıntılarını giderdiğine veya darda kalan bir kimsenin yardımına yetiştiğine inanmıyorlardı. Çünkü o müşrikler bütün bunlara yalnızca Allah'ın (c.c.) gücünün yettiğini ve bu gibi işlerin sadece O'nun kudreti dahilinde olduğunu biliyorlardı.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Nimet olarak size ulaşan ne varsa Allah'tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda ancak O'na yalvarırsınız. Nihayet O sizden zararı kaldırdığında ise, içinizden bir grup Rablerine ortak koşuverirler." (Nahl: 16/ 53-54)

Bu ve benzeri ayetler bize; bir yarar sağlamak veya bir zararı önlemek için Allah'tan başkasına yönelmenin batıl olduğunu bildirmektedir. Çünkü böyle bir yönelme, Allah'a (c.c.) şirk koşmak manasına gelir.

Allah (c.c), müşrikleri, Allah'tan (c.c.) başkasına yönelmekle nitelendirmiştir. Oysa rağbet yalnızca Allah'a (c.c.) olmalı, kullar sadece O'na yönelmeli ve O'na tevekkül etmelidirler. Tüm ibadet çeşitleri yalnızca Allah'a (c.c.) yapılmalı, O'ndan başkasına yapılmamalıdır. Kitap ve Sünnete göre, bu ümmetin ilk döneminde yaşayan müslümanların ve müçtehit alimlerin görüşleride bu şekildedir."

Fayda Sağlamak Ya da Zararı Gidermek İçin Takı Takmak Şirktir

İmran b. Husayn (r.a.) (İmran b. Husayn Hayber senesinde müslüman olan bir sahabidir, Basra'da hicri 52'de ölmüştür) şöyle rivayet ediyor:

"Rasulullah (s.a.v.), bileğine sarı halka takmış olan bir adam gördü. O'na:

"Bu nedir?" diye sordu. Adam:

"Uğurdur. Bana cesaret verir ve kuvvetimi artırır." dedi. Rasulullah (s.a.v.) ona şöyle buyurdu:

"Hemen çıkart at. O senin ancak aczini artırır. Şayet sen o üzerindeyken ölseydin asla kurtuluşa eremezdin." (İbn Mace Tıbb: 39, Ahmed: 4/445, İbn Hibban Mevarid: 1410-1411.

İmam Ahmed (r.h.), çağının imamı, fıkıh ve hadiste en bilgini, en çok vera sahibi ve Sünnete de en fazla bağlı olan bir imamdır. Ahmed b. Hanbel, Bağdat'ta hicretin 164. yılında Rebiul Evvel ayında doğmuştur. Ahmed, İmam Malik'in öldüğü (H.79) tarihte ilim öğrenimine başlamıştır. Kendisi Mekke, Basra, Küfe, Bağdat.Yemen ve benzeri bir çok yerde, Hüseyni, Cerir b. Abdulhamid, Süfyan b. Uyeyne ve Muhammed b. İdris eş-Şafii gibi zatlardan ilim almıştır. İki oğlu Salih ve Abdullah kendisinden hadisler rivayet etmişlerdir. Buhari, Müslim, Ebu Davud vb. zatlar da ondan çeşitli rivayetler yapmışlardır. Ali b. Medeni ve Yahya b. Main de İmam Ahmed (r.h.)'in çağdaşlarındandır. Rebiulevvel ayında cuma günü 241'de 77 yaşında vefat etmiştir)

"Eğer bu üzerinde iken ölürsen, ona havale edilirsin." (Sahihi İbn Hibban. Hakim ve Zehebi bu hadis için sahih dediler) Ebu Saade İbnu'l Esir (544/606) şöyle diyor:

"Vahine İnsanın omuzunda ve elin tamamında bulunan bir damardır ki, bundan rukye yapılır.

Başka bir ifadeye göre de, pazuda bulunan bir hastalıktır ki, sadece erkeklerde olur, kadınlarda olmaz.

Cahil toplumların demir ve benzeri şeylerden kendilerine ve çocuklarına taktıkları halhal türünden takılar ve benzerleri de böyledir. Çünkü o cahiller bu gibi takıların çocuğu öteki kardeşleri gibi erken ölümden kurtaracağına inanırlardı.

Bereket amaçlı ya da basur hastalığından korunmak için gümüş yüzük takmak da böyledir. Taşları bulunan bir takım yüzüklerin cinlerden korunmak niyetiyle takılması da bu türdendir. Müşrikler, bu takıları taktıklarında acı, ızdırap, elem ve kederlerin gideceğine inanırlardı.

Rasulullah (s.a.v.) ümmetini bu gibi batıl inançlardan sakındırmıştır. Çünkü bu takılan takan kimseler bunlardan fayda ummaları ve bunların rahatsızlıklarını önlediğine inanmaları sebebiyle Allah (c.c.)'a şirk koşmaktadırlar.

Müşrik bir kimse kalbinde taşıdığı batıl inancı sebebiyle Kıyamet gününde yargılanacaktır. Çünkü o müşrik, kalbini kendisine hiçbir yarar ve zarar getirmeyen bir şeye bağlamıştır.

Sıradan sarı bir bakır halkadan fayda ve zarar beklemenin hükmü bu olursa, ya türbe, kabir ve çağırdığı zaman

kendisini asla işitme imkanı olmayan gaiplerden fayda ve zarar beklemenin hükmü ne olur? Bu konuyu iyice düşünmek gerekir."

"Hemen çıkart at. O senin ancak aczini artırır."

Rasulullah (s.a.v.) bu hadislerinde bu kişinin takmış olduğu takının hiçbir yarar ve zarar getirmediğini bildirmiştir. Bu türden olan tüm yasaklamalar, genellikle insana hiçbir fayda getiremeyeceğinden dolayıdır. Çünkü böylesi batıl inançlar insanın ruh ve itikad dünyası için bir yıkımdır, tahribattır.

Cehalet Mazeret Değildir

"Eğer bu üzerinde iken ölseydin, asla kurtuluşa eremezdin (veya sen ona havale edilirsin)."

Muhammed b. Abdulvehhab şöyle diyor:

"Böyle şeyler taktıkları halde ölen kimseler, sahabe dahi olsalar, ebediyyen kurtuluşa eremeyeceklerdir. Bu konuda

"Şayet o üzerinde olduğu halde ölseydin, ebediyyen kurtuluşa eremezdin." buyurmuştur.

Eğer bilmemek mazeret olsaydı, sahabenin bu konuda özür sahibi olması gerekirdi.

Şirkten Sakınmak

Kurratü'l-Uyun adlı kitapta şöyle deniyor:

"Hadiste temime takmanın şirk olduğu açıkça belirtilmiştir. Çünkü bunu takan kimse, kendisinden bir zararı defetme ya da bir yarar sağlama niyeti taşımaktadır. Bu ise ihlas ve tevhid kelimesine ve daha önce zikredilen ayete aykırıdır."

Gerçek anlamda tevhid inancı; küçük de olsa, büyük de olsa şirkin her çeşidinden sakınmakla elde edilir ve korunur.

Saadet asrında bile kimi sahabeler böylesi bir yanlışa düşebiliyorlarsa, ilim ve amel yönünden onlardan çok çok

gerilerde olan kimseler daha kolay ve daha çabuk şirke düşebilirler. Üstelik bu kimselerin imanı sahabenin imanı kadar da değildir. Tevhid ve şirk konuları ile ilgili tüm ayrıntılar ayet ve hadislerde açıkça belirtilmiştir.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Allah, gerçekten kendisinden başka ibadete layık ilah olmadığına, adaleti ayakta tutarak şahitlik etti. Melekler ve ilim sahipleri de (şahitlik ettiler). O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O Aziz ve Hakim'dir." (Al-i İmran: 3/18)

Nazar Boncuğu vb. Şeyler Takmanın Şirk Olmasının Sebebi

Ukbe b. Amir (Ukbe b. Amir meşhur, fakih ve faziletli bir sahabidir. Muaviye adına üç yıl Mısır'da valilik yapmış, yaklaşık altmış yaşlarında vefat etmiştir)

Rasulullah'ın (s.a.v.) şöyle dua ettiğini haber verir:

"Kim uğur getirsin diye bir şey takınırsa, Allah ona uğur getirmesin. Kim kendisini korusun diye bir şey takınırsa Allah onu korumasın."

Başka bir rivayette de şöyle buyurmuştur:

"Kim uğur getirsin, işi rast gitsin diye bir şey takarsa, şirk koşmuş olur." (Tirmizi, Tıbb: 24) Ukbe b. Amir diyor ki:

"Rasulullah'a (s.a.v.) bir heyet geldi. Rasulullah (s.a.v.) bunlardan dokuz kişinin biatını kabul etti. Sadece birinden elini çekti. Bunun üzerine:

"Ey Allah'ın Rasulü! Dokuzuyla biatta bulundunuz da diğerinin biatını niçin almadınız?" denildi. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Onda takı (temime) var."

Sonra onu eline alıp parçaladı, daha sonra o kişinin biatini kabul etti ve buyurdu ki:

"Kim temime takarsa şirk koşmuştur." (Ahmed: 4/310, Hakim: 4/417, İbn Hibban Mevarid: 1413, Elbani Ahadisu's-Sahiha: 492)

Takı ve mavi boncuk takmanın herhangi bir yarar ve zarar getirmesi mümkün değildir. Fayda ve zarar verecek olan sadece Allah(c.c)'tır.

Ebu Saade İbn Esir derki:

"Temaim" kelimesi, "temime" kelimesinin çoğuludur. Arapların göz değmesi ve benzeri durumlardan korunmak için takındıkları boncuklar bu türdendir. İslam bunları tevhid inancını bozdukları ve şirk vesilesi oldukları için yasaklamıştır.

Müşrikler, eza ve sıkıntıları önleyenin Allah (c.c.) olduğuna inanmıyorlar, kader olarak belirlenen ve yazılan şeylerin bu gibi işleri önlediğine inanıyorlardı. İşte nazar boncuğu vb. şeyleri takmanın şirk olmasının sebebi budur.

Hadiste bu gibi şeyleri takanlara beddua etmenin caiz olduğu anlaşılmaktadır.

Şifa İçin İp Bağlamak Cahiliye Adetlerindendir

(Huzeyfe b. Yeman (r.a.) ilk müslümanlardan olan meşhur bir sahabidir ve Rasulullah'ın (s.a.v.) sırdaşıdır. Babası da sahabi olan Huzeyfe, Ali'nin (r.a.) hilafetinin ilk yıllarında, hicretin 36. yılında vefat etmiştir.

Rasulullah (s.a.v.) Tebük seferi dönüşünde Huzeyfe'yi (r.a.) yanına almıştı. Münafıklar gizlendikleri bir gedikte Rasulullah'ın (s.a.v.) bineğiyle birlikte oradan geçeceği bir sırada onu ürkütüp, böylece Rasulullah'ı bineğinden düşürerek ortadan kaldırmak istiyorlardı. Allah (c.c), onların gizlendikleri yeri Rasulü'ne isimleriyle birlikte tek tek bildirdi. Rasulullah (s.a.v.) onların bulunduğu yerin yakınlarına geldiğinde kendilerine adlarıyla tek tek seslendi. Daha sonra Huzeyfe'den (r.a.) bu isimleri saklı tutmasını istedi. Çünkü bir fitne çıksın istemiyordu.

Huzeyfe'de (r.a.) din konusunda gizli tutulan bir sır yoktu. Bu durum sapık tasavvufçuların ileri sürdükleri gibi değildir.

Çünkü İslam açıklık dinidir, onda hiçbir gizlilik yoktur. Asıl gizlilik hristiyanlıkta, kiliselerde, onların keşiş ve rahiplerindedir.)

Huzeyfe (r.a.), kendisini zararlı hayvanlardan (veya sıtmadan) koruması için koluna renkli kurdela bağlayan bir adam görünce, kurdeleyi kopardı ve şu ayeti kerimeyi okudu:

"Onların çoğu şirk koşmadan Allah'a inanmazlar." (Yusuf: 12/106)

Huzeyfe (r.a.) bir hastayı ziyarete gitti ve hastanın pazusuna dokundu. Baktı ki bileğinde bir ip var:

"Bu nedir?" diye sordu. O:

"Bununla bana rukye yapıldı" dedi. Huzeyfe (r.a.) hemen o ipi kopardı ve şöyle dedi:

"Bu senin üzerinde iken ölseydin, senin cenaze namazını kılmazdım." (İbn Ebu Hatim. İbn Ebu Hatim Ebu Muhammed Abdurrahman, hicretin 327. yılında vefat etmiştir.)

Cahiller mavi boncuk, ip ve benzeri şeyleri; sıtma vb. rahatsızlıkları önlemek amacıyla takarlardı.

Bu batıl inançlar, halen cahil halk kesimleri arasında yaygındır. Bunların öyle batıl inançları vardır ki, kimisi Cuma günleri, adı Muhamraed olan kimselerin ellerine ip bağlar, kimisi ipin uzunluğunu Kabe kapısı ölçüsünde tutarak adı Muhammed olan kırk kişiye kırk düğüm yaptırır. Her bir düğümde bir ihlas okuturlar. Bu düğümlerin çeşitli hastalıklara iyi geldiğine inanırlar. Onlardan kimisi yedi çeşit zahire alır ve bir keseye doldururlar, kesenin içine zahirelerle birlikte bebek göbeği vb. gibi şeyleri de koyarlar. İşte bu türden işler adı müslüman (!) olan birçok kesim arasında oldukça yaygındır. Bunlar Yüce Allah'a (c.c.) karşı büyük şirk suçunu işleyen cahillerdir. Doğrusu onların bu davranışları, sağırlığın, dilsizliğin ve körlüğün en son sınırıdır. La havle ve la kuvvete illa billah!

İslam bizi bu tür batıl inançlardan sakındırmıştır. Eğer bir kişi böyle batıl yönelişleri kendisi için başvurulması gereken sebeplerden biri olarak görüyorsa, bilmelidir ki bu sebeplerin meşruluğuna dair Allah (c.c.) hiçbir delil indirmemiştir.

Ancak Allah (c.c.) tarafından mubah kılınan vesilelerin caizliği söz konusudur. Bu meşru sebeplere de kesin olarak güvenmemek gerekir. Sonuç ve şifa sadece Allah (c.c.)'tan beklenmelidir.

Cahiliye Adetlerine Karşı Mü'minin Tavrı

Nazar boncuğu, ip vb. şeyler takmak, tılsım yapmak ve benzerleri genelde cahillerin yapageldikleri işlerdendir ve şirktir. Bu tür eylemlerin kesinlikle reddedilmesi, söz, tavır ve davranışlarla mutlaka bunlara karşı konulması

gerekmektedir. Bu takıları takan ve bu batıl inançlarını pratiğe aktaran kimseler karşı çıksalar ve izin vermeseler bile onlara karşı koymak gerekir.

Huzeyfe'nin (r.a.)12/105 ayetini okuması, muhatabı olan kişinin eyleminin şirk olduğunu göstermektedir. Burada, büyük şirk hakkında delil gösterilen ayetlerin, aynı zamanda küçük şirk hakkında da geçerli olduğu belirtilmektedir.

Çünkü ayet, şirk diye adlandırılan tüm amelleri hükmü içine almaktadır. Daha önce bu ayetle ilgili geniş açıklamalar geçmişti. Sahabenin bu tür olaylar karşısındaki açıklamaları ve hassasiyetleri, onların tevhid konusundaki titizliğini göstermekte ve tevhidin kemalini bozan davranışlardan sakınma konusundaki gayretlerini ortaya koymaktadır.

Kurratü'l-Uyun adlı kitapta deniliyor ki:

"Eğer o altın dönemde bu türden durumlar olabiliyorsa, onlardan çok daha farklı dönemlerde yaşayan insanların bu olaylardan daha büyük ve daha tehlikeli durumlara düşmelerine kim bir güvence verebilir?

Günümüzde, cehalet sebebiyle Arap müşriklerini ve başka cahili sistemleri bile geride bırakacak derecede büyük bir tehlike içine girilmiştir. Hatta çağımızda birçok bilginler bile büyük şirk içine düşmüşlerdir. Oysa sahabe, şirkin küçüğünün bile karşısına dikiliyordu. Bunlarsa büyük şirkin içinde olan kimselere bile karşı durmuyorlar. Büyük şirke karşı çıkmayı bidat kabul ediyor, sapıklık olarak değerlendiriyorlar. Nitekim nebi ve rasullerin kavimlerinin durumları da böyle idi. Nebi ve rasuller, tevhidi ve bunda ihlası tebliğ ederlerken, onlar aksini yapıyorlardı. Nebi ve rasuller onları şirkten sakındırdıkları halde bunlar aksini işliyorlardı. Nitekim rasullerin sonuncusu Muhammed (s.a.v.) de tıpkı kendisinden önceki rasuller gibi bu görevle gönderilmişti. Ancak sonradan gelenler onun davetinin aksini yaptılar ve nehyolundukları şirke arka çıkarak, tevhidi inkar ettiler."

Müşrikler Kendisine Çağırıldıkları Tevhidin Anlamını Biliyorlardı

Rasulullah (s.a.v.) Kureyşlilere: "La ilahe illallah deyin, kurtuluşa eresiniz" diye buyurduğunda, onlar bu çağrının anlamını ve mahiyetini biliyor, bu çağrı ile neyin amaçlandığını anlıyorlardı. Zaten bildikleri ve anladıkları için tevhidi kabule yanaşmıyorlardı.

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"İlahları tek bir ilah mı yaptı? Doğrusu bu şaşırtıcı bir şeydir. Onlardan önde gelen bir grup: "Yürüyün, ilahlarınıza karşı (bağlılıkta) kararlı olun; çünkü asıl istenen budur." diye çekip gitti." (Sad: 38/5-6)

"(Cehennemin) İçinde onlar şöyle çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım."

"Size orada (dünyada) öğüt alabilecek olan bir kimsenin öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Sizi uyaran da gelmişti. Öyleyse tadın (azabı), artık zalimler için bir yardımcı yoktur." (Fatır: 35/37)

Herakliyus Ebu Süfyan'a, Nebi (s.a.v.) hakkında:

"Size ne emrediyor?" diye sorduğunda, Ebu Süfyan dedi ki:

"Bir tek Allah (c.c.)'a ibadet etmemizi, O'na hiçbir şeyi eş koşmamamızı, atalarımızın söylediği batıl sözleri bırakmayı, namaz kılmamızı, sadaka vermemizi, iffetli olmamızı ve akraba ziyaretinde bulunup yakınları gözetmemizi emrediyor."

(Buhari, Bedii'l-Vahy: 1.İman: 17, Şehade: 18,Cihad: 11, Cizye: 13, Edeb: 8, Ahkam: 40, Müslim, Cihad: 73, Tirmizi, İsti'zan: 24.)