• Sonuç bulunamadı

ALLAH (C.C.)'TAN BAŞKASI İÇİN ADAK ADAMAK

Kurretul Uyun'da şöyle denmektedir:

"Müşrikler, türbeleri bayram yerlerine çevirdiler. Buralarda Allah (c.c.)'tan başkasına tapınıyorlar ve bunlara bayram adını veriyorlar. Mısır'da Bedevi için mevlid töreni düzenlemeleri gibi. Oysa bu gibi şeyler en büyük şirklerdendir.

Müşriklerin cahiliye adetlerinin iz ve kalıntıları bulunan yerlerde ibadet etmek yasaktır. Çünkü buralarda çeşitli şirk ve haramlar işlenmektedir. Hatta bu gibi yerlerde adak kesmekten de kaçınmak gerekir. Çünkü bu ve benzeri yerler için bir engelleme olmazsa, ileride buralara, camiler, türbeler ve mescitler inşa edilir. Bu da oldukça rahatsızlık doğurur. Bu gibi yerlerden kesinlikle kaçınmak gerekir."

Eğer bu gibi şeylere engel olunmazsa, şirke ve harama pirim verilmiş olur. Bunlar yasaklanmalıdır ki, kötülüklerin önü alınmış olsun.

Hadiste "adağını yerine getir" ifadesiyle, İbn Teymiye'nin de belirttiği gibi, orada müşriklere ait herhangi bir kalıntının olmadığının belirlenmesinden sonra kastedilmiştir."

Allah (c.c)'a İsyan Konusunda Adanan Adak

"Allah'a isyan edilen yerde adak olmaz."

Alimlerin icmaıyla Allah'a (c.c.) isyan konusunda adanan adağı yerine getirmek caiz değildir. Ancak yemin keffareti gerekip gerekmediği noktasında ihtilaf vardır.

İbn Mesud, İbn Abbas, İshak b. Rahuye, Hanefiler ve Hanbelilerin tercih ettiği görüşe göre keffaret gerekir.

Aişe'den (r.a.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Masiyet konusundaki bir şeyde adak olmaz. Bunun keffareti tıpkı yemin keffareti gibidir." (Tirmizi, Nüzur: 1, Ebu Davud, Eyman: 23.)

Mesruk, Şa'bi ve Safîlere göre keffaret gerekmez. Bunlar Sabit b. Dahhak hadisini delil olarak getirmişlerdir. Bu hadiste keffaret zikredilmemiştir.

Buna şu şekilde cevap verilir:

Keffaret önceki hadiste geçmiştir. Mutlak olan bir hüküm mukayyed olana hamledilir.

Kişinin Sahip Olmadığı Bir Malı Adaması

"Kişi kendi malı olmayan birşeyi de adayamaz."

Şerhulmesabih'te (Ebu Davud Süleyman b. Esas b. İshak es-Sicistani (r.a.), alimlerin büyüklerindendir. H.275'te vefat etmiştir.) şöyle denir:

"Eğer adak, belirli bir şeye izafe olunursa, mesela:

"Eğer Allah (c.c.) hastalığıma şifa verirse, falan köleyi azadetmek Allah (c.c.) için boynumun borcu olsun" gibi kendisine ait olmayan bir şey için söylenmişse, kişi o adağı yerine getirmek zorunda değildir.

Ancak, eğer bir şeyi zimmete gerçirmeyi zorunlu kılarsa mesela şöyle derse:

"Eğer Allah (c.c.) hastama şifa verirse, bir köle azad etmek boynumun borcu olsun" bu kimse böyle bir durumda buna eğer sahip değilse ve kıymetine de (ödeyebilecek miktara da) sahip değilse, hastasının şifa bulması durumunda, bunu yerine getirmesi gerekir.

"Adaklarını yerine getirirler ve Fenalığı yaygın olan bir günden korkarlar." (İnsan: 76/7) Adak adamak bir ibadet olduğu için Allah'tan (c.c.) başkası için adak adamak şirktir.

Ayet, adağı yerine getirmenin vücubunu ve Allah'a (c.c.) yaklaşmak için O'nun emrini yerine getirenin de övgüye layık olduğunu belirtmektedir:

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor;

"Harcadığınız nafakayı ve adadığınız adağı, şüphesiz ki Allah bilir. Zulmedenlerin hiç yardımcıları yoktur." (Bakara:

2/270)

İbn Kesir diyor ki:

"Allah (c.c.) ister adak, ister nafaka türünden olsun, kim ne hayır işlerse onu bildiğini bu ayetle haber veriyor ve bununla Allah'ın (c.c.) rızasını arayanlar için de en büyük mükafatı vaadediyor."

Ayetlerde anlatılanlar gerçek manasıyla bilinirse, Allah (c.c.)'tan başkası adına yapılan herşeyin ve beklenilen şefaatlerin kuşusuz ibadette şirk olduğu anlaşılır. Kabirler için de durum böyledir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"O'nun üretip türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar. Sonra kendi zanlarınca 'Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır.' dediler. Kendi ortakları için olan (pay) Allah tarafına geçmez. Ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar." (En'am: 6/136)

İbn Teymiye şöyle diyor:

"Putlar, güneş, ay ve benzeri şeyler ve kabirler adına adanan adaklar, yaratıklardan herhangi birine edilen yemin gibidir. Mahlukata yemin edenin bunu yerine getirmesi gerekmeyeceği gibi bunun için keffaret de gerekmez.

Mahlukata yapılan adaklarda böyledir ve bu amellerin her ikisi de şirktir. Şirkin ise saygınlığı yoktur. Ancak bunlardan dolayı Allah'tan (c.c.) mağfiret dilenmeli ve Rasulullah (s.a.v.)'ın söylediği gibi söylemelidir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"Kim yemin eder ve yemin ederken 'Lat ve Uzza adına' diye söylerse, hemen 'La ilahe illallah' desin." (Buhari, Tefsir:

287, Müslim, Eyman: 2, Ebu Davud, Eyman: 3, Tirmizi.-Nüzur: 17, Nesai, Eyman: 11.) İbni Teymiye devamla diyor ki:

"Kim gösteriş için veya benzeri maksatla herhangi bir kabir için yağ, kandil v.s. adarsa, bununla belli bir yerin aydınlanmasını isterse ve bir takım sapıkların dediği gibi 'O şey adağı kabul eder' derse, böylesi bir adak

müslümanların ittifakıyla masiyettir ve yerine getirilmesi caiz değildir. Kim de buradaki bakıcılara ya da komşularına veya burada ibadet için kalanlara mal adarsa, böyle bir yer için adanan şey, tıpkı Lat, Uzza ve Menat yanında kalanlara adanan gibidir. Bunlar bu şekilde halkın mallarını batıl yollardan yiyerek insanları Allah'ın (c.c.) yolundan alıkoyarlar.

Burada komşu olanların durumu da tıpkı, İbrahim'in (a.s) kendileri hakkında şöyle dediği kimseler gibidir:

"Dedi ki: "Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz." (Ta-Ha: 21/52) Musa'nın (a.s) kendilerini denizden geçirip kurtardığı ve Rabbimizin haklarında:

"İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "Siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz." dedi." (A'raf: 7/138) buyurduğu kimseler gibidirler.

Bu gibi yerlerde bekçilik ve hizmetkarlık edenlere bir şey adamak veya buralara adakta bulunmak, masiyet anlamındaki adaklardır. Bunlar tıpkı haçlıların ve komşularının bu-ralardakilere olan adakları veya Budistlerin Hindistan'da kendi mabedlerinde hizmet veren ve buralarda komşu olarak kalanlar adına yaptıkları adaklar cinsindendir."

Rafii "Minhac" adlı şerhinde derki:

"Türbelere, velilere, salihlere atfolunan yerlerdeki kimselere, türbedarlara, burada defnolunan kimseler adına yapılan adaklar veya onlara nisbet edilen tüm adaklar batıldırlar. Çünkü buralara gelip gidenler, buraların bazı özelliklere sahip olduğuna, belaları önlediğine, fayda sağladığına, yapılan adak nedeniyle şifa verdiğine inanmaktadırlar. Hatta kimileri taş ve ağaçlara bile bu anlamda adaklar adamakta, güya bunların yapılan adakları kabul etiklerine, şifa dağıttıklarına veya bunların sayesinde kayıp olan kimsenin ya da eşyanın geleceğine veya mallarının selamete ereceğine

inanmaktadırlar. Bu türden olan tüm adaklar, türbe ve kabirler için adanan yağ, mum ve benzeri şeyler mutlak anlamda batıldırlar. Nitekim İbrahim Halil'in (a.s), başka nebilerin, velilerin kabirlerine adanan ve yakılan mumlar da böyledirler. Çünkü adak adayan bununla teberrük ve saygıyı amaçlamakta, bunun Allah'a (c.c.) yakınlık olduğuna

inanmaktadır. Oysaki bunlar kesinlikle batıl şeylerdir ve orada birileri bundan yararlansın veya yararlanmasın hepsi de haramdır."

Şeyh Kasım Hanefi "Durerul Bihar"şerhinde şöyle yazmaktadır:

"Bugün avam tarafından türbelere ve belli yerlere yapılan adaklar, mesela gaib bir zat için, bir hasta için veya bir ihtiyaç için yapılan adaklar şu şekilde olmaktadır:

Bunlar bazı salih kimselerin yanına gelir ve onun yanı başında kendileri için bir sütre edinirler. Sonra da şöyle seslenirler:

"Ey falan efendi! Eğer Allah (c.c.) yitiğimi geri gönderirse, hastamı ve hastalığımı afiyete erdirirse. eğer benim ihtiyacımı karşılarsa; sana ve senin adına şu kadar altın veya şu kadar gümüş dağıtacağım veya şöyle bir yemek yapıp yedireceğim veya şu kadar su dağıtacağım, mum, yağ vb. gibi şeyler vereceğim."

Bütün bu adaklar ne şekilde olursa olsun hepsi de icma ile batıldır. Çünkü bir yaratık adına adanmaktadırlar. Yaratık için yapılan adaklar ise caiz değildirler. Çünkü adak bir ibadettir. İbadet ise mahluka değil sadece Allah'a (c.c.) yapılır.

Ölü için yapılan adak ta böyledir. Zira ölü, hiçbir şeye sahip değildir. Ayrıca adakta bulunan kişi ölü bir kimsenin Allah (c.c.) dışında bir takım işler yapabileceği ve tasarruf sahibi olabildiği şeklinde yanlış bir inanca da sahip bulunmaktadır.

Oysa böyle bir inanç küfürdür. Dolayısıyla bunlardan alınan ve bu yoldan elde edilen paralar, mum, yağ ve benzeri şeylerin velilerin kabirlerine, türbelerine onlara yaklaşmak maksadıyla adanması, tüm müslümanların icmaıyla kesinlikle haramdır. Halk bu gibi şeylere, özellikle de Bedevi'nin Mevlid töreni gibi şeylere müptela olmuş durumdadır." (Bunları İbn Nuceym Bahrurraik, Mürşidi Tezkire adlı eserinde nakletmektedir.

Ahmed Bedevi, Tanta'da bulunmaktadır. Fakat hakkında doğru-dürüst bir bilgi bulunmamaktadır. Kendisiyle ilgili olarak ileri sürülen görüşler arasında çelişkiler bulunmaktadır. Doğru olan, bu adamın bir takım Berberi kabileler adına casusluk yaptığıdır. Kendisi tuzak ve aldatmada bir dahi idi. Bunun kabri tıpkı cahiliye dönemindeki büyük Hubel veya Lat putları gibi, Mısır'daki en büyük putlardan biridir. Bunun yanı başında türlü türlü şirkler icra edilmektedir. Bunun için bir çok adaklar adanmakta, çiftçiler ekinlerinin veya yiyeceklerinin yarısını veya dörtte birini buraya

vermektedirler. Hatta halk kız çocuklarının yarı mihrini bir sandık içine koyup buna getirir ve şöyle der:

"Ey Bedevi bu senin payındır." Yılda üç kez bunun için ihtifaller yapılır, Mısır'ın en ücra yerlerinden buraya halk akın akın gelir. Bu büyük putun yanında yaklaşık üçbinden fazla ziyaretçi olur. Dileriz ki Allah (c.c.) yakında hem buradaki hem de başka yerlerdeki putların yıkıldığını bizlere göstersin.)

Şeyh Sunullah Halebi kendisi bir hanefi alimidir. Bu kişi, veliler adına kurban kesmeyi ve adak adamayı mubah görenlere red mahiyetinde der ki:

"Eğer kesilen kurban ve yapılan adak, Allah'tan (c.c.) başka bir zat adına oluyorsa, bu batıldır. Çünkü Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur:

"Üzerinde Allah'ın isminin anılmadığı şeyi yemeyin; çünkü bu fısk'tır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına gizli çağrılarda bulunurlar. Onlara itaat ederseniz şüphesiz siz de

müşriklersiniz." (En'am: 6/121)

"De ki: "Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir." (En'am: 6/162) Allah'tan (c.c.) başkası için adak adamak da tıpkı Allah'tan (c.c.) başkası için kurban kesmek gibi şirktir.

İtaat ve isyan Olan Adak Aişe'den (r.a.)

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Kim Allah'a itaat etmeyi adadıysa, itaat etsin. Kim de Allah'a isyan etmeyi adadıysa, sakın isyan etmesin." (Buhari Eyman: 28-31, Ebu Davud Eyman: 19, Nesei Eyman:27, Tirmizi Nüzur: 2, İbn Mace Keffarat: 16, Muvatta Nüzur: 8) (Aişe (r.a.), müminlerin annesi, Efendimizin hanımı ve Ebu Bekir'in (r.a.) kızıdır. Rasulullah (s.a.v) kendisiyle henüz o genç yaşta iken evlenmiştir. Rivayetlere göre hicretten bir yıl önce nikahları kıyıldı.Yaklaşık hicretten yedi ay sonra dokuz yaşında iken zifaf oldu. Mutlak anlamda kadınlar içerisinde en fakih kimse idi. Hadice (r.a.) dışında, Rasulullah (s.a.v)'ın en faziletli eşlerindendi. Gerçi bu konuda ihtilaf bulunmaktadır.

Kurretul Uyun'da şöyle denmektedir:

"Hadice efdal idi veya Aişe efdaldi denemez. Gerçek şu ki, vahyin geldiği ilk dönemlerde, Aişe'de (r.a.) var olmayan üstün bazı meziyet ve değerler onda mevcuttu. Çünkü Rasulullah'a (s.a.v) ilk iman eden, vahyin ilk dönemlerinde

kendisini her halükarda destekleyen eşiydi. Buhari ve başka hadis kaynakların da bu, gayet açıkça belirtilmektedir. Bu durumu vefatına kadar da .sürmüştür. Hadice (r.a.) hicretten önce vefat etmiştir.

Aişe (r.a.) ise ilim, hadis ve ahkam bakımından Hadice'den (r.a.) oldukça üstün idi. Rasulullah'ın (s.a.v) durumunu en iyi bilendi. Kur'an'ın nüzulü hakkında olsun, helal ve haramlar konusunda olsun Rasulullah'ın hanımlarının en bilgini idi.

Rasulullah'ın (s.a.v) vefatından sonra sahabe -Allah (c.c.) onlardan razı olsun- içinden çıkamadıkları meselelerde gidip ona danışırlardı. Doğru olan rivayete göre H. 57 de vefat etmiştir.)

Adağı Yerine Getirmek

"Kim Allah'a itaat etmeyi adadıysa, itaat etsin."

Allah'a (c.c.) itaat amacıyla olan adağını yerine getirsin. Alimlerin icmaına göre, bir kimse, herhangi bir şarta bağlı bir adakta bulunursa, örneğin "Hastamın iyileşmesi durumunda şunu tasadduk edeceğim" vb. derse şartı yerine

geldiğinde, adağını yerine getirmesi vacip olur.

Ebu Hanife şöyle demiştir:

"Adak, ancak cinsiyle eda olunur. Şeriatın aslında vacip ne ise adak onunla vaciptir. Mesela oruç tutmak gibi. Fakat bu türden değilse, mesela itikaf gibiyse buna uyması vacip değildir."

"Kim Allah'a isyan etmeyi adadıysa, sakın isyan etmesin."

Tahavi buna ilave olarak derki:

"Yemininden dolayı keffaret versin. Alimlerin icmaına göre, masiyet üzere olan bir adak için keffaretin yerine getirilmesi gerekmez."

Hafız da der ki:

"Masiyetle ilgili olarak yapılan bir adağın haramlığında ittifak vardır. Ancak ihtilaf, bundan dolayı keffaretin gerekip gerekmeyeceği konusundadır. Bu, daha önce geçmişti."

Mubah olan bir şeyde hadis delil olarak kabul edilmiştir. Ahmed ve benzerlerinin mezhebi böyledir.

Amr b. Şuayb'tan onun da babasından, onun da dedesinden rivayet etmişlerdir:

"Bir kadın dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben, senin başına tef çalmayı adadım. Rasulullah (s.a.v.):

"O halde adağını yerine getir." dedi.(Ebu Davud, Nüzur: 27.)

Ahmed'e göre öfke sebebiyle olan adak yemin hükmündedir.Kişi bunu yerine getirmekle yemin keffareti ödemek arasında muhayyerdir. Çünkü İmran b. Husayn'dan gelen hadis bunu göstermektedir. Bu merfu hadis şöyledir:

"Öfke halinde adak yoktur. Bunun keffareti tıpkı yemin keffareti gibidir." (Nesai, Nüzur: 41.)

Eğer baskı altında istemeyerek boşanmayı veya benzer bir şeyi adarsa, bundan dolayı keffaret vermesi müstehaptır.

Adağını yerine getirmez.