• Sonuç bulunamadı

kendisini her halükarda destekleyen eşiydi. Buhari ve başka hadis kaynakların da bu, gayet açıkça belirtilmektedir. Bu durumu vefatına kadar da .sürmüştür. Hadice (r.a.) hicretten önce vefat etmiştir.

Aişe (r.a.) ise ilim, hadis ve ahkam bakımından Hadice'den (r.a.) oldukça üstün idi. Rasulullah'ın (s.a.v) durumunu en iyi bilendi. Kur'an'ın nüzulü hakkında olsun, helal ve haramlar konusunda olsun Rasulullah'ın hanımlarının en bilgini idi.

Rasulullah'ın (s.a.v) vefatından sonra sahabe -Allah (c.c.) onlardan razı olsun- içinden çıkamadıkları meselelerde gidip ona danışırlardı. Doğru olan rivayete göre H. 57 de vefat etmiştir.)

Adağı Yerine Getirmek

"Kim Allah'a itaat etmeyi adadıysa, itaat etsin."

Allah'a (c.c.) itaat amacıyla olan adağını yerine getirsin. Alimlerin icmaına göre, bir kimse, herhangi bir şarta bağlı bir adakta bulunursa, örneğin "Hastamın iyileşmesi durumunda şunu tasadduk edeceğim" vb. derse şartı yerine

geldiğinde, adağını yerine getirmesi vacip olur.

Ebu Hanife şöyle demiştir:

"Adak, ancak cinsiyle eda olunur. Şeriatın aslında vacip ne ise adak onunla vaciptir. Mesela oruç tutmak gibi. Fakat bu türden değilse, mesela itikaf gibiyse buna uyması vacip değildir."

"Kim Allah'a isyan etmeyi adadıysa, sakın isyan etmesin."

Tahavi buna ilave olarak derki:

"Yemininden dolayı keffaret versin. Alimlerin icmaına göre, masiyet üzere olan bir adak için keffaretin yerine getirilmesi gerekmez."

Hafız da der ki:

"Masiyetle ilgili olarak yapılan bir adağın haramlığında ittifak vardır. Ancak ihtilaf, bundan dolayı keffaretin gerekip gerekmeyeceği konusundadır. Bu, daha önce geçmişti."

Mubah olan bir şeyde hadis delil olarak kabul edilmiştir. Ahmed ve benzerlerinin mezhebi böyledir.

Amr b. Şuayb'tan onun da babasından, onun da dedesinden rivayet etmişlerdir:

"Bir kadın dedi ki: "Ey Allah'ın Rasulü! Ben, senin başına tef çalmayı adadım. Rasulullah (s.a.v.):

"O halde adağını yerine getir." dedi.(Ebu Davud, Nüzur: 27.)

Ahmed'e göre öfke sebebiyle olan adak yemin hükmündedir.Kişi bunu yerine getirmekle yemin keffareti ödemek arasında muhayyerdir. Çünkü İmran b. Husayn'dan gelen hadis bunu göstermektedir. Bu merfu hadis şöyledir:

"Öfke halinde adak yoktur. Bunun keffareti tıpkı yemin keffareti gibidir." (Nesai, Nüzur: 41.)

Eğer baskı altında istemeyerek boşanmayı veya benzer bir şeyi adarsa, bundan dolayı keffaret vermesi müstehaptır.

Adağını yerine getirmez.

"İstiaze: İltica ve sığınma anlamındadır. Bu bakımdan kendisine sığınılan şeye sığınak veya ilticagah denmektedir.

Allah'a (c.c.) sığınmak denince, eza veren ve helaka sürükleyen şeylerden Rabbe iltica etmek anlaşılır. Çünkü Allah (c.c.) Rabbimiz, sahibimiz ve malikimizdir. Dolayısıyla tek sığınak olarak O'nu tanımak ve O'ndan medet beklemek gerekir. Bu bir temsildir. Yoksa asıl iltica kişinin Allah'a (c.c.) gönülden sığınması, O'na bağlanması, Rabbinin önünde eğilmesi, O'na muhtaç olduğunu ifade etmesi, O'na karşı tezellülüdür. Bu öyle bir iştir ki, kelimelerle ifadesi mümkün değildir."

İbn Kesir de şöyle diyor:

"İstiaze: Allah'a (c.c.) iltica etmek, sığınmak, kötülük gelebilecek tüm şeylere karşı O'nun zatından yardım istemektir.

Çünkü asıl sığınmanın gayesi, şerri ve kötülüğü önleyerek bunun önüne geçmek ve hayrı, iyiliği aramaktır."

Derim ki: "Sığınma, Allah'ın (c.c.) kullarına emrettiği ibadetlerdendir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Şayet sana şeytandan bir kışkırtma gelecek olursa, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir." (Fussilet: 41/36) Kur'an'da bu anlamdaki ayetler oldukça fazladır. Nitekim Felak ve Nas sureleri de bunlardandır.

İbadet yalnızca Allah'a (c.c.) yapılır. İbadet türlerinden herhangi birini Allah'tan (c.c.) başkası için yapmak şirktir.

Kim ibadetleri, Allah'tan (c.c.) başkası için yaparsa, onu ibadette Allah'a (c.c.) ortak koşmuş olur.

Bu hususta Rabb oluş bakımından Allah (c.c.) ile tartışmaya, ilahlığında ortaklığa girişmiş olur.

Tıpkı Allah'tan (c.c.) başkası adına namaz kılanın Allah'a (c.c.) değil de o şeye ibadet etmiş olması gibi. Bu bakımdan bunlar arasında hiçbir fark yoktur.

Bu konu ileride etraflıca anlatılacaktır.

Cinlere Sığınanlar

Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"İnsanlardan bazısı, cinlerden bazılarına sığmıyorlardı da onlar, onların kibir ve azgınlıklarını arttırıyorlardı." (Cin: 72/6) Kurretul Uyun da şöyle deniyor:

"Ebu Cafer İbn Cerir (r.h.) tefsirinde bu ayetle ilgili olarak der ki:

İbn Abbas şöyle demiştir:

"Cahiliye döneminde birtakım insanlar geceleyin vadide yattıklarında 'Bu vadinin efendisine sığınırım.' derlerdi. Böyle söylemeleri günahlarını artırırdı.

Kimisi de cinlere sığınırken, yakarışına cin ve insanları da ekler ve 'Her ikisinin efendisine' derlerdi. Bu, onların günahlarını daha çok artırırdı."

Mücahid de şöyle der:

"Bu, kafirlerin azgınlık ve sapkınlıklarını daha çok artırırdı.

İbn Zeyd de:

"Cin onların korkularını daha çok artırırdı." der İbn Kesir bu ayetle ilgili olarak der ki:

"Cinler, insanlardan üstün oldukları iddiasında idiler. Çünkü insanlar herhangi bir vadiye, bir yere veya korkulacak bir noktada ve yerde bulunmaları halinde onlara sığınırlardı. Nitekim araplar cahiliye dönemlerinde, kaldıkları yerde başlarına bir kötülük gelmesin diye gidip geceledikleri yerin ulusuna, cinlerin liderine sığınırlardı. Tıpkı bir düşman ükesine giren herhangi bir kimsenin, o bölge halkının büyüğünün veya liderinin sığınması altına girerek böylece

düşmanlarından sakınıp korunması gibi. Cinler, insanların bu gibi hallerde gelip kendilerine sığındıklarını, korkularından dolayı kendilerinden sığınma istediklerini görünce, giderek onların korkmalarına, cinlerden daha çok endişe ve sıkıntı hissetmelerine neden oldular. İşte aşırı derecedeki bu korku ve şiddet onların sığınmalarını daha da artırırdı.

Bu konuda Ebul Aliye, Rebi ve Zeyd b. Eşlem Onlardan korkularından böyle yaparlardı demektedirler.

Avfi de İbn Abbas'tan rivayetle der ki:

"Bu, onların günahlarını daha da çok artırırdı." Nitekim bu aynı zamanda Katade'nin de görüşüdür."

Araplardan herhangi bir kimse, boş bir arazide, vadide veya çölde gecelemek zorunda kaldığında, kendi canından endişe duyduğu taktirde:

"Bu vadideki ayak takımından bu vadinin efendisine ve liderine sığınırım." der, bunları söylerken de, oradaki cinlerin büyüğüne sığınmayı murad ederdi. Oysa ki İslam alimleri Allah'tan (c.c.) başkasına sığınmanın caiz olmadığında ittifak etmişlerdir.

Hanefi alimlerinden Molla Aliyyulkari derki:

"Cinlerden sığınma isteğinde bulunmak caiz değildir. Allah (c.c.) kafirleri bu nedenle yermiştir:

"Onların tümünü toplayacağı gün: "Ey cin topluluğu insanlardan çoğunu (ayaıtıp kendinize kullar) edindiniz" (der).

İnsanlardan onların dostları derler ki: "Rabbimiz, kimimiz kimimizden yararlandı ve bizim için tesbit ettiğin süreye ulaştık." (Allah) Diyecek ki: "Allah'ın dilediği dışta olmak üzere, ateş sizin içinde süresiz kalacağınız konaklama yerimizdir." Şüphesiz Rabbin, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir." (En'am: 6/128)

İnsanların cinlerden faydalanmaları; ihtiyaç hallerinde, onların emirlerine ve gayptan verdikleri haberlere bağlı kalmaları, sığınma istemeleri ve huzurunda eğilmeleriyledir. Cinlerin insanlardan faydalanma isteğinde olmaları ise;

cinlerin bizzat insana saygı duymalarındandır.

Muhammed b. Abdulvehhab derki:

"Kendisine sığınılan bir şeyin dünyada fayda vermesi yahut bir kötülüğü karşılaması böyle yapmanın şirk olmadığına delil değildir."

Allah (c.c)'a Sığınmak

Havle b. Hakim'den (r.a.) (Havle binti Hakim b. Ümeyye Selemiyye, Ümmü Şür'eyk (veya Şerik) diye bilinir. Nefsini Rasulullah'a (s.a.v) bağışlayanlardandır. Bundan önce ise Osman b. Mazun'un eşi idi. İbn Abdulberr, bu hanımın saliha ve fadıla bir hanım olduğunu söyler.) Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor:

"Kim bir yerde konaklar da 'Yarattıklarının şerrinden Allah'ın tam olan kelimatı (Kur'an) ile Allah'a sığınırım.' derse, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez." (Müslim Zikir: 2708, Tirmizi Deavat: 40, İbn Mace Tıb: 46,Darimi İstizan: 48, Muvatta İstizan: 34, Ahmed: 6/377,489)

"Kim bir yerde konaklar da 'Yarattıklarının şerrinden Allah'ın tam olan kelimatı (Kur'an) ile Allah 'a sığınırım.' derse..."

Hadisinin bu ifadesiyle, müslümanların, sadece Allah'a (c.c.) sığınmaları ve O'ndan sığınma isteğinde bulunmaları istenmektedir. Yoksa cahiliye döneminde insanların cinlerden sığınma istedikleri gibi yapma konusunda nehiy vardır.

Yine Allah (c.c), kendi adı ve sıfatlarıyla kendisine sığınmanın meşru olduğunu bildirmektedir."

Tam Olan Kelimat Kurtubi der ki:

"Söylendiğine göre bunun manası:

"Öyle kamil manalar ki, İnsan sözlerinde olduğu gibi kendisinde asla bir eksiklik ve ayıp bulunmaz." şeklindedir."

Başka bir ifadeye göre de bunun manası:

"Yeterli şifa veren ve bize yeten" demektir.

Başka bir yoruma göre de "Kelimat" burada Kur'an demektir.

Nitekim Allah (c.c.) şöyle bildirmektedir:

"O, diriltir ve öldürür. Ve O'na döndürüleceksiniz." (Yunus: 10/57)

"Kur'an'da müminler için şifa ve rahmet olan şeyleri indiriyoruz. Oysa o, zalimlere kayıplarından başkasını artırmaz."

(İsra: 17/82)

"Eğer biz onu A'cemi (Arapça olmayan bir dilde) olan bir Kur'an kılsaydık, herhalde derlerdi ki: "Onun ayetleri açıklanmalı değil miydi? Arap olana, A'cemi mi?" De ki: "O, iman edenler için bir hidayet ve bir şifadır. İman etmeyenlerin ise kulaklarında bir ağırlık vardır ve o (Kur'an), onlara karşı bir körlüktür. İşte onlara (sanki) uzak bir yerden seslenilir." (Şuara: 41/44)

Kur'an için "O hidayettir ve şifadır" diye buyurulmaktadır. Hadisteki bu emir aslında irşad yoluyladır. Bu da kendisiyle her türlü eziyetin önlenmesi demektir. Madem ki Allah (c.c.)'ın sıfatlarıyla istiaze mendup olan ve rağbet olunan bir şeydir. Buna göre Allah'a (c.c.) sığınan, isimleri ve sıfatlarıyla istiazede bulunan kimsenin iltica ettiği varlığı tasdik etmesi de gerekir. Her bakımdan Allah (c.c.)'a tevekkül etmesi icabeder. Bunu her an kalbinde hazır bulundurmalıdır.

İşte kul, ne zaman böyle bir konuma erişirse, artık isteğinin ve günahlarının bağışlanmasının en son noktasına gelmiş olur."

Allah (c.c.)'ın Kelamı Mahluk Değildir İbn Teymiye der ki:

"Ahmed b. Hanbel gibi müçtehit imamlar ve başkaları, herhangi bir mahluktan istiazede bulunmanın caiz olmadığına ilişkin delil ortaya koymuşlardır. Bu da Allah'ın (c.c.) kelamının mahluk olmadığına ilişkin olan istidlalleridir. Demişlerdir ki:

"Rasulullah'tan (s.a.v.) sabit olduğu üzere, o (s.a.v.) Allah'ın (c.c.) kelimeleriyle istiazede bulunur ve bununla

emrederdi. Bu bakımdan alimler, manaları ve kavramları anlaşılamayan birtakım muğlak ifade ve tılsımlarla (Allah'a) sığınmaktan menetmişlerdir. Bunu men ediş sebepleri, şirke girmeleri endişesidir."

Şeytana İbadet İbni Kayyım der ki:

"Kim şeytan adına keser, ona istiazede bulunur ve dua ederse, sevdiği ve istediği şeylerle ona yaklaşmayı isterse, bu, ona ibadet etmiş demektir. Gerçi buna her ne kadar ibadet ismi verilmemişse de, istihdam (kendi hizmetinde kullanma) denmiştir. Bu gerçekten doğrudur. Böylece kendisi şeytanın hizmetinde olmakta ve ona kullukta bulunmaktadır. Bundan dolayı şeytan da ona hizmet etmektedir. Ancak şeytanın böyle bir kimsenin hizmetine girmesi,ona ibadet anlamında bir hizmet veya istihdam değildir. Çünkü şeytan bu manada insana boyun eğmez, onun şeytana kullukta bulunduğu gibi o, ona ibadet etmez.

Her manadaki kötülüklerden, hangi yaratıktan gelirse gelsin, ister hayvan veya başka bir varlıktan olsun, şerrin her türlüsünden, ister insan ve ister cinden gelsin veya bir baykuş ve bunun gibi uğursuz kuş sayılanlar türünden olsun, ister bir dabbe, rüzgar veya yıldırımdan kaynaklansın, kısaca dünya ve ahiretle ilgili ne türden bir bela, felaket ve musibet varsa bütün bunların şerrinden Allah'a (c.c.) sığınırım."

Kötü Varlıkların Şerrinden Sığınmak Gerekir

Hadiste yer alan "ma" edatı ilgi zamiridir. Bundan maksat mutlak manada böyledir demek değildir. Asıl amaç, kayda bağlıdır. Bu da vasfi bir kayıttır. Dolayısıyla mana "Kendisinde kötülük bulunan bütün yaratıkların şerrinden sığınırım"

şeklinde olur. Bu mana da vasfidir, yani "niteliği böyle olanlardan" demektir, yoksa Allah'ın (c.c.) yarattığı her tür varlığın şerrinden demek değildir. Çünkü bazı cinlerde, meleklerde ve peygamberlerde şer yoktur. Şer iki şey için söylenir:

Biri elem ve acı, diğeri de buna götüren şeydir."

Allah (c.c.)'a Sığınan Korunmuştur

"Oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez."

Kurtubi diyor ki:

"Bu doğru ve sahih bir sözdür. Biz şahitliğini ve doğruluğunu hem bilimsel ve deneyimsel olarak hem de delil yönünden biliyoruz. Ben bu haberi duyup öğrendiğimden bu yana, bunu terkedinceye dek bana hiçbir şey zarar vermedi. Bir gece beni mehdebe denilen yerdeki bir akrep soktu. Bunun üzerine kendi kendime düşündüm. Hemen, Allah'a (c.c.)

sığınılması gereken kelimelerle sığınmayı unuttuğumu hatırladım."