• Sonuç bulunamadı

Kur'an'ın saygınlığını ortadan kaldırıyorlar. Bu durum Kur'an ahkamıyla amel etmeyi terkeden tağutların da hoşuna gidiyor. Öylesine hoşuna gidiyor ki dahası onlar böyle icraatları teşvik ediyorlar.

"Bizim Uzzamız var, sizin ise yoktur."

Rasulullah (s.a.v.) de ona şöyle buyuruyordu:

"Onlara şöyle seslenin: Allah bizim mevlamızdır, oysa sizin mevlanız yoktur." (Buhari, Megazi: 17, 9, 20, Cihad: 164, Ebu Davud, Cihad: 116.)

Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince, Halid b. Velid'i Nahle denen yere gönderdi. Çünkü Uzza putu orada

bulunuyordu. Bu put üç ayak üzerinde dikilmişti. Ayaklan kesildi, dolayısıyla bu sütunlar ve ayaklar üzerinde duran bina da yıkılmış oldu. Daha sonra dönüp Rasulullah (s.a.v.)'a geldi durumu kendisine haber verdi.

Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Geri dön, çünkü sen hiçbir şey yapmadın."

Halid tekrar gittiği yere dönünce, bakar ki putun muhafızla-' n onu dağda gizlemeye çalışıyorlar ve şöyle sesleniyorlar:

"Uzza! Uzza!"

Halid oraya doğru gitti, bir de baktı ki saçı başı dağınık çıplak bir kadın, başına toprak serpiyor. Hemen kılıçla üzerine atıldı ve orada onu öldürdü. Sonra dönüp Rasulullah'a (s.a.v.) geldi, olanı biteni haber verdi. Rasulullah (s.a.v.) bunun üzerine dedi ki:

"İşte Uzza odur." (İbn Sad: 2/146)

İşte bu ve buna benzer daha büyük şirkler günümüzde aynen mezarlık ve türbelerin yanlarında işlenmektedir.

Menat

İbn Hişam Menat adlı putun Huzeyl ve Huza kabilelerine ait bir put olduğunu söyler.

Menat, Kadit yanında Müşellel denilen yerde Mekke ile Medine şehri arasında bulunuyordu. Huzaa, Evs ve Hazrec kabileleri bu puta önem veriyorlar ve Hac yapmak amacıyla bu putu ziyarete geliyorlardı.

Menat adlı bu putun isminin Yüce Allah (c.c.)'ın "Mennan" isminden alınma olduğu iddia edilmiştir.

Başka bir rivayete göre, bu putun yanında çok kurban kesildiğinden dolayı, "akıtılan" anlamında bu ad verilmiştir.

Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"O, Mekke ile Medine şehri arasında bulunan bir puttur." (Buhari, Tefsir: 288) İbn Hişam der ki:

"Rasulullah (s.a.v.), Fetih yılında Ali (r.a.)'yi bu putun olduğu yere gönderdi, o da bu putu yıktı."

Müşrikler Allah (c.c.)'a iftira Ediyorlar

"Şu ilahları gördün mü, onlar bir yarar veya zarar verir mi ki, Allah'a ortak koşulmuş olsun? Erkek sizin, dişi Allah'ın öyle mi?"

İbn Kesir bu ayet hakkında derki:

"Allah çocuk edindi" diyorsunuz, Allah'ın çocuğunu dişi, kendiniz için de erkek tercih ediyorsunuz öyle mi? O halde bu haksız bir taksim, yani bir zulümdür, batıl bir şeydir. Nasıl oluyor da Rabbiniz adına böyle bir taksim yaparsınız. Çünkü böyle bir bölüşme yaratılanlar arasında olsaydı, bu zulüm ve haksızlık olmaz mıydı?

Siz kendinizi kız çocuklarından tenzih ederken, bunu Allah hakkında reva görüyorsunuz?

Sizin zannettiğiniz ve uydurduğunuz tüm bu sapıklıklar tamamen sizin kuruntularınızdır. Çünkü siz sadece zanna uymaktasınız. Bir de geçmiş atalarınızın boş sözlerine aldanıyorsunuz.

Oysa ki Allah (c.c), onları karanlıklardan aydınlığa çıkartmak için, kesin hüccet olan ve kendilerine gerçekleri ulaştıran Rasuller gönderdi. Buna rağmen onlar Rasullerin getirdiklerine tabi olmadılar ve onlara itaat etmediler.

Burada geçen "Zan" kelimesinden amaç, müşriklerin kendi velilerine karşı olan zanlarıdır."

Müşriklerin Batıl inançları

Müşriklerin kendi itikadlarına göre o veliler onların dualarını işitir ve dualarına karşılık verir. Oysa onların bununla ilgili hiçbir delilleri ve belgeleri yoktur. O veliler kendilerine dua edenleri duymaz ve onların çağrılarına cevap veremezler.

Türbedarların ve oralarda hizmet verenlerin kendi kazançlarında bir eksilme olmaması için sürdürdükleri batıl adetlerdir, bunlar.

Cahillerin Allah (c.c.)'ı bırakıp böyle olmadık şeyleri dilerine veli edinme inançları çok yaygındır. Meşru sebeplere sarılmaksızın ihtiyaçlarını kendi heva ve istekleri doğrultusunda kolayca ve yorulmadan elde etmek istiyorlar. Onlar kendi hevalarına uyarak ölülere saygı gösteriyorlar, bir ölüden ötekine gidip geliyor ve böylece şirk içerisinde ömürlerini tüketiyorlar. Onlar isteklerini bir ölüden elde edemeyince hemen bir öteki ölüye başvururlar. Çünkü gittikleri yeni velinin makam ve bereket yönünden daha üstün olduğunu zannederler. Oysa bunlar sadece kendi heva

ve heveslerinin boş zanlarına uymaktadırlar. Onların velileri ve salihleri sevme iddiaları da tamamen boş ve asılsız iddialardır."

Burada konu başlığının ayetlerle uygunluk sağlaması, bu putperestlerin bunlara saygı göstermeleri, onlara dua etmeleri, yardım istemeleri, istediklerini vereceklerine ilişkin olarak bunlara güvenmeleri, bunlardan bir bereketin gelebileceğine inanmalarındandır.

Onlar bereket ve şefaati Allah (c.c.)'tan başkalarından bekliyorlar. Lat gibi daha önce yaşamış ve ölmüş salihlerin kabirlerinden teberrükte bulunuyorlar, Uzza ve Menat gibi ağaçlardan beklenti içinde oluyorlar. İşte bütün bunlar puta tapan müşriklerin eylemlerindendir. Kim böyle yaparsa, bir kabir, taş veya ağaç hakkında doğru olmayan bir itikada sahip bulunursa, bunlarda tıpkı müşrikler gibi putperesttirler.

Müşrikler Uzza ve Menat ile teberrükte bulunurlarken bunlar sadece birer taş oldukları için bunu yapıyor değiller.

Onlar bunlardan bereket bekliyorlar. Çünkü onların inançlarına göre, veli diye kabul ettikleri bir kadın burada bulunuyormuş ve ölünce bunun yanına gömülmüş. Sonunda da buna Menafin adını vermişlerdir. Tıpkı günümüzdeki bazı kimselerin Hüseyin (r.a.)'in ve Zeyneb (r.a.)'in kabri başına giderek diktikleri bakırlar gibi. Onlar salihler hakkında böyle aslı olmayan bid'atlar ihdas etmişler ve halen de bu bid'atlarını sürdürmektedirler. Çünkü cahiliye inançlarına göre onlar bununla teberrükte bulunuyorlar."

Zat-ı Envat Hadisi

Ebu Vakid el-Leysi (Ebu Vakid, Haris b. Avf sahabidir. 85 yaşında iken h. 68 de vefat etmiştir.) diyor ki:

Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte Huneyn seferine çıktık. Biz küfür ve şirk aleminden henüz yeni ayrılmıştık. Müşriklerin

"Zatı Envat" dedikleri ve kutsal saydıkları bir ağaçları vardı. Silahlarını o ağacın altında kuşanırlar, ona ibadet ederlerdi.

Böyle ulu bir ağacın altından geçiyorduk. Rasulullah (s.a.v.)'a:

"Ey Allah'ın Rasulü! Bize de onların Zatı Envat'ı gibi bir ağaç tayin et." dedik. Rasulullah (s.a.v.):

" Allahu Ekber! Yine aynı yol. Yemin ederim ki, İsrailoğullarının Musa'ya "Ey Musa! Bunların ilahları gibi bize de bir ilah yap" dedikleri gibi diyorsunuz. Şüphe yok ki siz, sizden önceki kavimlerin yolundan yürüyeceksiniz" cevabını verdi.

(Ahmed: 5/218, Tirmizi Fiten: 18) Sahabelerin Teklifi

Daha önce müslüman olanlar, bu sahabelerin bilmediği bu gerçekleri biliyorlardı.Çünkü bir kimse kalben alışık olduğu bir batıldan henüz yeni dönünce, kalbinde en azından eski itikadına ait kalıntılar kalır. Müşriklerin bu tür yerlerde ibadet etmeleri, sırf onlara teberrük ve onları yüceltme Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

"Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?"

(Enbiya: 21/52)

Bu ayette onların yüceltme niteliğindeki ibadetleri anlatılmaktadır. Teberrük o yerlerde kalıp takılmaktır. İşte ağaç ve benzeri şeylere onlar böyle tapınırlardı.

Ebu Saade diyor ki:

"Onların Zat-ı Envat gibi bir şey istemeleri, bunun arzulanan ve Allah (c.c.) katında sevilen bir şey olduğunu

sanmalarındandır. Onlar bununla Allah (c.c.)'a yakınlaşmayı istemektedirler. Çünkü onlar böyle sanmasalardı, kesinlikle Allah Rasulü'ne muhalefet etmeyi akıllarına getirmezlerdi. Onlar bunun farkında olan kimselerdi."

Hayret ve Tenzih Amaçlı Tekbir Getirmek

Allah Rasulü'nün tekbir getirmesi veya tesbih söylemesi, Allah (c.c.)'ı yüceltme ve noksanlıklardan tenzih içindir.

Şirkin hangi türü olursa olsun, Allah'ı (c.c.) bundan beri kılmak içindir. Çünkü Allah (c.c.)'tan başkasından istekte bulunulmaz ve O'ndan başkasına yönelinmez.

Bu gibi hayret ve şaşkınlık durumlarında Rasulullah (s.a.v.) Allah (c.c.)'ı tenzih için tekbir ve tesbih getirirdi.

Rasullah (s.a.v.) Allah (c.c.)'ın layık olmadığı bir şeyle yad edilmesine asla rıza göstermezdi.

Şirkten Sakınma

Rasulullah (s.a.v.) sahabesinin yanlış isteklerini İsrailoğullarının yanlış sözlerine benzetmiştir. Çünkü her ikisinde de Allah (c.c.)'tan başkasının ilah edinilmesi söz konusudur. İsim değişse de sonuç birdir. Burada şirkten korkma vardır.

Çünkü insan, herhangi bir şeyin kendisini Allah (c.c.)'a yaklaştırdığını sanabilir.

Bununla birlikte o istediği şey, rahmet bakımından Allah (c.c.)'a oldukça uzak ve Allah (c.c.)'ın gazabını da insanın üzerine çeken bir şey olabilir. Kişi bu gerçeği göremez.

Günümüz Cahiliyesinin Şirkleri

Acı olan şudur ki, günümüzde alim geçinenlerin çoğu kabirci kimselerle aynı safta yer almaktadır. Onlar bu konuda aşırı gidiyorlar. Ne var ki, bu yaptıkları ile iyilik yaptıklarını da sanıyorlar. Oysa ki yaptıkları şey eğer tevbe etmezlerse bağışlanamayacak büyük bir günah olan şirkten başka bir şey değildir.

İbn Ebu Şame, "Kitabu'l-Bide-i ve'l-Havadis" adlı eserinde şöyle der:

Şeytan'ın sıradan cahil insanlar için allayıp pulladığı şeylerden olan, birtakım duvarlara ve direklere bir şeyler asmak, bazı belli yerlerde kandiller yakmak gibi batıl inançlar hemen her ülkede bulunmaktadır.

Örneğin; adam rüyasında filan yerde çok salih bir velinin olduğunu görür veya duyar. Hemen oraya gider, üzerinde yıkıntı halinde bir duvar varsa düzeltir, direkler diker. Tevhid başta olmak üzere Allah (c.c.)'ın farz kıldığı bir çok

hükümleri zayi etmek adına da olsa bu gibi şeyleri yapar. Giderek bu gibi yerlere kalplerinde öylesine bir saygı ve tazim yeri ayırırlar ki, hastaları için şifayı ve ihtiyaçlarını birtakım adaklar yoluyla buralardan beklerler. Bir takım ağaçları, duvarları, virane yerleri ve taşları böylesine kutsallaştırırlar.

Mesela; Şam'da bu türden çok yerler vardır. Toma kapısı dışında yer alan Uveynetul Huma, Küçük kapının içinde yer alan direk, aynı yerde Nasr Kapısı dışında lanetli ağaç gibi şeyler hep bu türdendir. Allah (c.c.) bunların tümünün kökünden sökülüp yok edilmesini nasip etsin. Doğrusu bu gibi şeyler ne kadar da Zatı Envat olayına benzerlik göstermektedir. Dahası, onlar bu yaptıklarıyla Allah (c.c.)'a yaklaştıklarını da sanmaktadırlar."

Nitekim bu tür rüyada görülen kabirlere Mısır'da da çok sık rastlanılıyor. Mesela; Hüseyin (r.a.)'le Zeyneb (r.a.)'e ilişkin kabirler, "Erbain" yani kırklar diye adlandırılan kabirlerin çoğu bu türden şeylerdir. Bunların hepsi ilk cahiliye

dönemindeki batıl inançlardır.

"Bir veli kırk tane bedende teşekkül eder" inancı da böyledir. Nitekim Mısır'da insanları böylesi şirke ve sapıklığa düşüren nice kabirler, ağaçlar ve taşlar vardır. Herhangi bir kimseye ait bir kabir birden fazla yerde var kabul edilir.

Yüce Allah (c.c.)'tan bu ülkeyi bu tür şirklerden bir an önce arındırmasını dileriz. Nitekim bu gibi şeyler Hicaz bölgesinde çok yaygındır.

İbn Kayyım (r.h.) da tıpkı Ebu Şame'nin anlattıklarına benzer şeyler zikretmiştir. Der ki:

"Müşrikler Allah (c.c.)'tan başka ne kadar çok şeyi kendilerine put ediniyorlar. Örneğin, "Şu ağaç, şu taş veya şu pınar adakları kabul eder" diye inanıyorlar. Buralarda Allah (c.c.)'tan başkasına olan ibadetlerin makbuliyetinden söz ediyorlar. Çünkü adak öyle bir ibadettir ki, adayan kimse bu sayede istediğini elde etmeye yaklaşır. Bu konu yeri gelince "Allah'ım benim kabrimi tapınılan bir tapınak yapma" hadisi bölümünde ayrıntılı olarak anlatılacaktır.

Burada birtakım dersler de vardır. Bilindiği gibi ağaçlara, taşlara teberrük amaçlı bağlanmak, bunlar yanında ibadette bulunmak, bunlara kurban kesmek şirktir. Bu bakımdan cahil halk kesimindeki insanlara ve sapıklara aldanmamak gerekir. Şirk yalnızca başka ümmetlere ait bir hastalık değildir, bu ümmet için de söz konusudur. Nitekim sahabeden bazıları bile iyi niyetlerle Rasulullah (s.a.v.)'den böyle bir istekte bulunabilmişlerdir. Rasulullah (s.a.v.) onlara gerçeği açıklamış ve onlara İsrailoğullarının şu ifadelerini hatırlatmıştı:

" Allahu Ekber! Yine aynı yol. Yemin ederim ki, İsrailoğullarının Musa'ya "Ey Musa ! Bunların ilahları gibi bize de bir ilah yap" dedikleri gibi diyorsunuz. Şüphe yok ki siz, sizden önceki kavimlerin yolundan yürüyeceksiniz"

İsimler Değişse De Şirk Şirktir

Sahabeler bile yanlışlıkla böylesi bir istekte bulunurlarsa, ilim, fazilet ve değer bakımından onların kat kat gerilerinde olan kimseler, Rasulullah (s.a.v.)'in açıkladığı gerçeklerden habersiz olmaları sebebiyle ve cehaletin de galebe çalmasıyla, böylesi şirklerin içine niçin düşmesinler?

Bu konuda Rasulullah (s.a.v.) tarafından verilen hüküm isimlere göre değil, istenilen şeyin içeriğine göredir. Bu bakımdan Rasulullah (s.a.v.) onların isteklerini tıpkı İsrailoğullarının isteklerine benzetti. Buna Zatı Envat demiş olmalarına bakmadı. Müşrik her zaman müşriktir. O bunu nasıl adlandırırsa adlandırsın aslından bir şey değiştiremez.

Mesela ölülere bel bağlayıp da onlara yalvarıp-yakaranların, saygı ve sevgi gösterenlerin ve benzerlerinin durumları gibi. Çünkü bu, şirktir. Onlar buna ne türden bir ad verirlerse versinler, konunun içeriğini değiştirmezler. Diğer benzer şeyler de buna kıyaslanabilir.

Yahudi ve Hristiyanların Yoluna Uymamak Gerekir

"Yine aynı yol"

Bu öncekilerin, yahudilerle hristiyanların yoludur. Burada aynı zamanda nübüvvete ilişkin bir de mucize içerikli haber vardır. Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'in haber verdiği her şey olmuştur ve olmaktadır. Hadiste, cahiliye müşriklerinin ve kitap ehli müşriklerin üzerinde bulundukları şirklerden sakındırma ifadeleri yer almaktadır. Ancak İslam şeriatinin izin verdiği şeyler bundan müstesnadır.

Salihlerin Geride Bıraktıkları Eşyaları İle Teberrük Caiz Değildir, Bid'at'tır

Kimi kendini bilmezlerin "Salihlerin geriye bıraktıkları eserleriyle teberrük caizdir" demeleri çirkin bir bid'at'tır. Bunu bir kaç yönden şöylece belirtebiliriz:

1 - İlk sahabiler ve ondan sonra gelenler böyle bir şeyi yapmıyorlardı. Ne Rasulullah (s.a.v.) hayatta iken ve ne de onun ölümünden sonra müslümanlar böyle bir yanlışı yapmadılar. Eğer böyle bir şeyi yapmakta herhangi bir hayır olsaydı, hiç şüphe yok ki bizden önce onlar bu iş için yarışırlardı.

2 - Rasulullah (s.a.v.) henüz hayatta iken sahabenin en faziletlilerinden olan Ebu Bekir (r.a.), Ömer (r.a.), Osman ve Ali'nin (r.a.) cennetlik oldukları müjdelerini vermiş sahabeden ve tabiinden hiçbiri bu değerli sahabeler hakkında herhangi bir aşırılığa gitmiş değillerdir. Yine tabiin döneminde de ilim ye takva bakımından üstün olan, kendileri için örnek edinilen kimseler hakkında böyle bir tavır sergilenmemiştir. Kaldı ki bu ümmetten hiçbir kimse Rasulullah (s.a.v.) ile asla kıyaslanamaz. Rasulullah (s.a.v.)'ın hayatta iken kendisine özgü bir çok halleri vardı ki, hiçbir kimse bu konuda ona denk olamaz.