• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. HERMANN HESSE’NİN ROMANLARINDAKİ KADIN

3.1. Hesse’nin 1904-1914 Yılları Arasında Kaleme Aldığı Eserlerindeki Kadın

3.1.1. İdealizen Edilen Ulaşılmaz Kadın

3.1.1.4. Gertrud (Gertrud)

Romana ismini veren Gertrud, Hesse’nin ilk romanı Peter Camenzind’deki Elisabeth ile aynı doğrultuda kurgulanmış bir kahramandır. Ancak Elisabeth’e göre bir takım hem

142

olumlu hem de olumsuz yönde farklılıklar gösterir. Bu özellikler de yine Hesse’nin tecrübeleri ışığında şekillenmiştir.

Annesi olmayan ve babası ile “…zamanla büyümüş kentin orta yerinde, eski bahçelerini

hala olduğu gibi koruyan az sayıdaki…eski ve gösterişli asilzade evlerinin birinde,…”

(Hesse, 2012: 76) oturuyor olmaları, onların zamana ayak direyerek geçmişini koruyan ve asaletini kaybetmemiş bir aile olduklarına işaret eder. Bu bağlamda Getrud ve babası Bay Imthor’un evlerinin görünümüne benzer kişiliklere sahip oldukları yine ev için

“alçakgönüllü”(Hesse, 2012 76) betimlemesi ile de vurgulanır.

Başkahraman Kuhn’un dul bir adam olan Imthor’un kızı Gertrud ile tanışması sanatının beğeni kazanmasıyla olacaktır. Nitekim şarkılarını beğenen Imthor kızının da bundan memnunluk duyacağını ifade ederek Kuhn’u evlerine davet eder. Kuhn’un Gertrud’u ilk kez görmesi romanda şu şekilde anlatılır;

“Da ging zuhinterst im Saal eine Tür, und es kam durch den erst halb erleuchteten Raum eine hellgekleidete Dame geschritten. Die beiden Herren begrüβten sie mit Auszeichnung, ich sah, daβ es die Tochter Imthors sei.” (Hesse, 2006: 76)

Salona misafirlerden sonra gelmesi ve gelişiyle iki bey tarafından büyük saygıyla karşılanıyor oluşu, “koyu kumral saçları neredeyse siyah”(Hesse, 2012: 77) görünen Gertrud’a atfedilecek yüceliğin ilk işareti olarak kabul edilebilir, nitekim bu durum onun diğer kadınların aksine saygıya şayan biri olarak yansıtılmasına ilk örnektir. Kuhn’un salondakiler gibi kendisinde saygı uyandırdığı Gertrud için:

“Das schöne Mӓdchen hatte mir gleich bei ihrem Eintritt Eindruck gemacht, nun klang ihre Stimme so hell und gut, daβ ich die dargebotene Hand herzhaft drückte und dem Frӓulein vergnügt in die Augen sah, die mich lieb und freunschaftlich begrüβen” (Hesse, 2006: 76).

Kuhn’un yukarıda ifade ettiği sözler, Gertrud’u ilk gördüğü an ona içten bir yakınlık duyduğunun işaretidir. Gertrud da aynı şekilde ona karşı yabancılık hissetmez; Gertrud’un “sizi tanıyorum,… Bay Kuhn’sunuz değil mi? Hoş geliniz”(Hesse, 2012: 76) demesi, Kuhn’u karşılaşmanın öncesinde tanıdığını gösterir ve kızın Kuhn’a yabancı biri olmadığına ve ona başta aşinalık duyduğuna tanıklık eder. Bu noktada Gertrud’un

143

daha önce üzerinde durduğumuz Elisabeth ve Aglietti ile benzer bir karakter olduğunu görüyoruz. Onlar gibi Gertrud da başkahramana yakınlık duyar, ancak onun yakınlığı, Elisabeth ve Aglietti’nin yakınlığından daha erken, tanışmadan önce oluşmuştur. Ayrıca Kuhn’un Peter’den farklı olarak “Müziğim adeta aklımdan çıkmıştı. Salonun

arkalarında Bayan Gertrud’u aradı gözlerim, bir kitaplığa yaslanmış, loş ışıkta oturmaktaydı.”(Hesse, 2012: 77) sözleri ile sanatını icra etmek üzere bulunduğu

toplulukta tek dikkate değer bulduğu Gertrud’dan etkilendiğini Kuhn ifade eder. Daha önce Peter’de (Rösi dışında) buna benzer ilk görüşte bir etkileşimden söz edemiyoruz. Ayrıca Kuhn Gertrud’u ismiyle ilk defa yukarıdaki alıntıda zikreder.

Kuhn’un bu davette müziğini dinleyen ev sahibesi Gertrud’a duyduğu duygusal yakınlık, yerini çok geçmeden güçlü bir sevgiye bırakır:

“Ich gab ihr meine Musik und meinen Atem, meine Gedanken und meinen Herzschlag hin,… Zugleich mit dem Wohlgefühl und wachsenden Schwall der Töne trug und erhob mich ein verwundertes Glück darüber, daβ ich nun so plötzlich wisse, was Liebe sei” (Hesse, 2006: 77).

Karşılaşmanın öncesinde her iki tarafın da birbiri hakkında malumatının olması, arada kurulacak dostluğun kalıcılığı ve içtenliğine ilişkin zemin hazırlanmasında olanakları kuvvetlendirir. Buna dair bir açıklamaya romanda rastlamayız, ancak önceki kahraman Peter’in Elisabeth ile başlayan ilişkisiyle bir karşılaştırma yapacak olursak söz konusu durum göze çarpmaktadır. Peter Kuhn gibi Elisabeth’i önceden tanımış değildi. Ancak tanışma ortamı ve şartları bakımından oldukça paralelliğin varlığı yadsınamaz. Her iki kahraman da sanat ve akademik çevrelerde bulunduğu mekânlarda duygularına dolayısıyla sanatlarına yön verecek kadınlarla karşılaşırlar. Elisabeth gibi Gertrud da başkahramanın sanatından anlamaktadır, dolayısıyla kahramanın zihinsel etkinliklerini anlayabilecek düzeyde bir kadındır.

Kendisine yabancı olmayan ve onu güçlü şekilde etkileyen Gertrud’u Kuhn, Peter’in Elisabeth’i ilk gördüğünde edindiği izlenimin yüzeyselliğinin aksine şu şekilde betimler:

“Getrud war damals kaum über zwanzig Jahre alt, schlank und gesund wie ein junger feiner Baum, und war aus dem Kram und Schwindel des

144

üblichen Jungmӓdchentums unberührt hervorgegangen, ihrem eigenen noblen Wesen folgend wie eine sicher schreitende Melodie. Mir war im Herzen wohl, daβ ich ein solches Geschöpf in der unvollkommenen Welt lebendig wuβte” (Hesse, 2006: 79).

Gertrud’u anlatırken onun sıra dışılığına vurgu yapan kahramanın sevdiği kadına yücelik atfetmesi Peter’in çocukluk aşkı Rösi’ye biçtiği değere benzer. Nitekim kadındaki güzelliğin, soyluluğun eseri oluşu ve onu diğerlerinden ayırarak ona mükemmellik kazandırması, Hesse’nin idealize ettiği kadınların ortak özelliklerindendir. Gertrud da bu bağlamda Hesse’nin ilk dönem eserleri arasında idealize edilen kadınların en önemlisidir. Gertrud’la tanışmış olmayı “…yüreğim doğru

yolu bulmuş hissediyordu kendini.”(Hesse, 2012: 80) şeklinde ifade eden Kuhn bu

noktada Gertrud’un kendisi için taşıdığı anlam ve önemine vurgu yaparak onun konumunu belirler. Gertrud’un daha önceki kadın kahramanlar gibi kahramanın gereksinim duyduğu duygu yoğunluğunun açığa vurulması için olmazsa olmaz önem arz etmesini yine Kuhn şu sözler ile dile getirir: “Duygularımdaki bu düşsü açıklığı ve

sıkışık zenginliği yakalayıp yoğunlaştırmak ve bir isimle donatmak geçti içimden, aklıma Gertrud ismi geldi.”(Hesse, 2012: 80).

Kuhn’un sanatından anladığını daha önce ifade ettiğimiz Gertrud’un, kahramanın ruhunun bir yansıması olarak değerlendirilebilecek nitelikte bir kadın oluşu, onunla nerdeyse birebir uyum sağlamasının oldukça göze çarpıyor olmasındandır. Nitekim Kuhn’un Gertrud’u sanatıyla ahenkli birliktelik içinde betimlemesi buna örnektir:

“Meine Gedanken an die Musik und meine Gedanken an Gertrud Imthor flossen rein und ohne Störung zusammen… schön und stetig floβ die Musik dâhin und nahm mich mit, einen goldenen Weg zu Gertrud hin” (Hesse,

2006: 76).

Gertrud’un Kuhn’un sanatı ile birbirini adeta bütünlemesi, bize, Gertrud’un Kuhn’u sanatına ulaştıracak bir vesile ile kahramanın sanatsal ve düşünsel dünyasındaki ilerlemesine yardımcı olacağını düşündürür. Ayrıca bu bütünleşme bir noktadan sonra,

“onu göremiyor, görmeyi de doğrusu istemiyordum”(Hesse, 2012: 77) diyecek bir

145

Gertrud’un Kuhn’un bir benzeri, yansıması olduğu Gertrud tarafından da bilinir, bu doğrultuda Kuhn’un sözleri buna işaret eder:

“Auch sie spürte unverweilt in mir den freundschaftlich reinen Widerklang ihres Wesens und hatte von der ersten Stunde an das ruhige Vertrauen, sich mir eröffnen und unverstellt zeigen zu können und weder Miβverstӓndnis noch Vertrauensbruch fürchten zu müssen” (Hesse, 2006:

78).

Hem Gertrud hem de Kuhn’un birbirleriyle böyle “kısa sürede o kadar sıcak bir

dostluk”(Hesse, 2012: 79) kurmuş olmaları her ikisinin de birbirlerine akraba ruhlara,

hatta birbirlerinin birer yansıması olduğuna delildir. Gertrud’un Kuhn’u anlayabilen biri olduğu, yine onun “zaten siz çalarken de, çaldığınız şeyin nerede gerçekten

içindeydiniz, nerede değil, seziliyordu”(Hesse, 2012: 79) sözleri ile somutlaştırılır.

Kuhn’un Gertrud’la arasında kurulan dostluk her iki tarafın da gereksinim duyduğu birliği oluşturmuş ve bu dostluk Kuhn’a öyle güven vermiştir ki, o zamana kadar izini sürdüğü bütünlüğü Gertrud’da yakalayabileceğine inanır. Gertrud ona birliğin, mutluluğun kapısını aralayacak kişi olması bakımından onu aradığı bütünlüğe ulaştıracak karşı yansıması olarak ilerde değineceğimiz ruhunun bir başka yanı olan animası5

olarak değerlendirilebilir.

“Und von jenem Abend an wuβte ich, daβ irgendwo meinem Verlangen nach Einheit und zartester Harmonie Stillung zu finden wӓre und daβ jemand auf der Erde lebe, auf dessen Blick und Stimme jeder Puls und jeder Atemzug in mir rein und innig Antwort gab” (Hesse, 2006: 78).

Kuhn’un Gertrud’la yaptığı müzik çalışmaları büyük bir uyum içinde sürer, bestelediği aryaları seslendiren Gertrud, kendisi için “hayatımda bu kadar güzel şarkı söyleyen

birine rastlamamıştım”(Hesse, 2012: 86) diyen Kuhn’u kendine güçlü bir bağla bağlar.

Yaşadığı duygu yoğunluğunu Kuhn şu sözlerle anlatır:

“In mich aber drang die Stimme wie der Südsturm in ein beschneites Tal, und jeder Ton zog eine Hülle von meinem Herzen, und wӓhrend ich selig war und zu schweben meinte, muβte ich kӓmpfen und mich hart machen,

5 Jung'un analitik psikolojisinde Erkeğin bilinçdışındaki kadın ilktipi. Dünyaya sunulan kişiliğin veya personanın içsel karşılığı. Nihai anlamda Eros'un ve yaşamın kendisinin bir ilktipi olan bu 'içerideki kadın, ego ile bilinçdışının derin katmanları arasında bir köprü, yol gösterici ve aracı olarak iş görür.

146

denn die Trӓnen standen mir in den Augen und wollten mir die Noten verlöschen” (Hesse, 2006: 85).

Gertrud’a olan duygularını doğayla özdeşleştirerek ifade etmesinden, Kuhn’un biri önceki kahraman Peter gibi romantizmin etkisinde kalan melankolik bir genç olduğunu anlıyoruz. “Gertrud’la aramızda sorun çıkmıyordu, aynı ırmakta sürüklenip gidiyor,

aynı eser üzerinde çalışıyorduk… Benimle eserim arasında ayrım yapmıyor, ikimizi de seviyordu Gertrud, aynı zamanda ikimizindi” (Hesse, 2012: 89) sözleri de yine

Gertrud’la kurulan bağın kuvvetine, birbirleri ile sağladıkları uyuma ve bütünlüğe işaret eder. Kuhn’un “….hala bulunduğu yüce konumda süzülüp duruyordu.”(Hesse, 2012: 89) şeklinde gördüğü Gertrud’a olan sevgisi hayattaki en büyük kazancı gibi görülür. Kendisine yaşama sevinci kazandıran Gertrud’dan sonra Kuhn’un çevreye, geleceğe bakışı değişir adeta, bundan sonraki yaşamı ona yeni ufuklar, umutlar sunar:

“… das Leben hatte wieder einen Sinn, und die Ferne war morgengolden… so freute ich mich von neuem auf alle Wege meines Lebens, die wie in einer jungen nagelneuen Sonne vor mir lagen, und die ich aufrecht mit hellen Augen und reinem Herzen zu gehen gesonnen war”

(Hesse, 2006: 80).

İdealize ettiği kadını Gertrud’da bulan Kuhn onu evlilik bağı ile kendine bağlanacak biri olarak göremez. Kutsallığın simgesi haline getirdiği genç kızı; “onu tutsak etmek, onu

sahiplenmek gibi bir düşünce benden uzaktı”(Hesse, 2012: 80) sözleri ile onu somut bir

birliktelikten arınmış gördüğünü ifade eder. Gertrud’dan beklentisinin sadece dostluğu olduğunu, “başından beri onun candan dostları arasında yer alayım yeter ki, başka şey

istemeyecektim.”(Hesse, 2012: 80) şeklinde ifade eden Kuhn, Gertrud’u evlilikten uzak

görür. Çünkü erkeğin ilham perisi tahtına oturttuğu kadın ile kurulacak gerçek bir ilişki (evlilik) aradaki büyüyü bozacak ve kadın ilham kaynağı olma özelliğini kaybedecektir. Bu doğrultuda Hesse’nin bir mektubunda Gertrud’u Kuhn’un ihtiyaç duyduğu bir sembol olarak aktarması, yani ruhsal gelişiminde gereksinim duyduğu itici gücü kendinde barındıran bir karakter olarak betimlemesi, söz konusu durumu açıklar (Karstedt, 1983: 153).

147

Gertrud’a duyduğu karşılıksız sevgi, Kuhn’un sanatı ve birlik amacı için ilham ve esin kaynağı olacağından evlilik idealize edilen aşka uygun düşmeyecek, dolayısıyla Gertrud’la bedensel bir yakınlık söz konusu olmayacaktır (Karstedt, 1083: 159).

Gertrud’u ilk andan beri seven Kuhn’un piyano çalışmaları sırasında kalkıp Gertrud’u öpmesi üzerine tepki göstermeyen ve bu olayla ilgili hiçbir söz etmeyen Gertrud, Elisabeth’in aksine Kuhn’un ona olan duygularından haberdardır. “Sanırım, piyano

başında geçirdiğimiz o saatten bu yana içimde neler olup bittiğini bilmekteydi, ama bu konuda ağzını açıp tek söz etmiyor, bana karşı davranışında hiçbir değişiklik sezilmiyordu”(Hesse, 2012: 91).

Gertrud’un böyle bir arzulama ve tutkudan uzak bir tabiata sahip olduğuna kendini inandırmak isteyen Kuhn onun sevgisine bu yüzden cevap vermediğini düşünmeye çalışsa da, “…duygularım, sevginin onu da fırtına ve tehlikelerle yüz yüze getireceğini

bilecek kadar iyi tanıyordu Gertrud’u.”(Hesse, 2012: 92) demesi Gertrud’un Kuhn’a

duyduğu sevginin farklı bir boyutta olduğunu gösterir;

“Sie liebte nicht nur meine Musik, sie hatte mich selber gern und fühlte wie ich, daβ zwischen uns beiden ein natürlicher Einklang war, daβ jeder von uns des andern Wesen gefühlsmӓβig verstand und billigte. So ging sie neben mir in Eintracht und Freundschaft, doch ohne Leidenschaft”

(Hesse, 2006: 89-90).

Gertrud farkında olduğu Kuhn’un aşkına karşılık vermese de onun yanında olmasına zemin hazırlayacak sebepler üretir. Nitekim kendisini sürekli görmek isteyen Kuhn’a imkân tanır: “Bir öneride bulundu bana, şarkıları söylerken her zaman kendisine eşlik

etmemi istedi, ben de haftada iki üç kez ikindi üzeri evlerine gitmeye başladım”(Hesse,

2012: 95). Bu duruma bir başka örnek de, Kuhn’un duygularını açıkça dile getirdiği mektuba Gertrud beklenen cevabı vermese de, arkadaşlıklarının bozulmasından korktuğunu dile getirerek Kuhn’a kapıları tamamen kapatmamasıdır. Gertrud, Kuhn’la eskisi gibi arkadaşlık ilişkisini sürdürmeyi tercih eder ve bunun zarar görmemesine özen gösterir.

“Sie suchte nicht, sich mir zu entziehen, sie war wieder hӓufig mit mir allein, indem sie darauf vertraute, ich werde ihren Willen achten und

148

meine Werbung nicht wierderholen, ehe sie selbst mich dazu ermunterte”

(Hesse, 2006: 100).

Bu doğrultuda Kuhn’un “bir aryadan sonra birbirimize bakıp gülümsememiz, kardeşler

arasındaki birlik ve teklifsizliği içeriyordu”(Hesse, 2012: 95) sözleri de aralarındaki

bağın kusursuz bir uyumun sonucu geliştiğine işaret ettiğinden Gertrud’un ilişkilerini aynı doğrultuda devam ettirmek istemesi haklı görülebilir.

“Gertrud aber schien in reiner Zufriedenheit zu atmen und nichts anders zu wünschen, ja mir kam es oft vor, als bӓte sie mich, dieses stille Einvernehmen nicht zu erschüttern und unsern Frühling nicht zu stören”

(Hesse, 2006: 93).

Gertrud’un Kuhn’un kendisine beslediği duygusal yakınlığın arkadaşlık sınırını aşmasına müsaade etmemesi, bunun yanında arkadaşlıklarının da aynı seyirde hatta daha da güçlenerek devam ediyor oluşu, Kuhn’un kendi kişisel gelişimi için öngörülen bir durumdur. Kuhn’un kendisini aynı doğrultuda sevmeyen Gertrud’la bu yüzden ilişkisini sonlandırarak onun büyüleyici etkisinden mahrum kalması, ona her yönden zarar verecek bir gelişme olur. Nitekim ona duyduğu aşkla duyguları güçlenen ve sanatında başarı sağlayan Kuhn için bu telafi edilemez bir kayıp olacaktır. Ya da bunun tersi olarak Gertrud Kuhn’un duygularına karşılık verecek olsa, yani ulaşılmaz durumdayken artık elde edilmiş bir kadın olarak Kuhn’un hayatında yerini alsa, bu sefer de Hesse’nin Kuhn’un karşıt karakteri olarak yansıttığı Muoth gibi bir akıbete maruz kalabilme olasılığı olacaktır. Hesse’nin olmak istediği ancak olamadığı bir karakteri yansıtan Muoth, Gertrud’u sevmiş ve ona ulaşmıştır, ancak akıbetlerinin olumsuz sonuçlanmasını engelleyememiştir. Bu doğrultuda; “Gertrud’la nasıl öyle kardeş

kardeş düşüp kalkabildiğime, aradaki duvarı yıkarak Gertrud’u nasıl benden yana çekip almadığıma, nasıl bir kale gibi saldırıp onu ele geçirmediğime bir türlü akıl erdiremiyordum” (Hesse, 2012: 96) sözlerini söyleyen Kuhn’u böyle bir hamleden uzak

tutan, hiç şüphesiz ona fayda sağlayacak bir öngörüdür. Çünkü ideal kadın özelliklerine sahip “… kendisiyle tastamam anlaşabileceğim, mükemmel bir birlik ve beraberlik

oluşturabileceğim tek insandı” (Hesse, 2012: 99) dediği Gertrud’un dengine bundan

önce rastlamayan Kuhn için söz konusu durumun devamı onun ulaşılmazlığının devamına bağlıdır. “…tatlı sesi, aydınlık bakışı ve bütün o soylu ve özgür davranışıyla

149

etkisini üzerimde hissetmek içimi şenlendirdi” (Hesse, 2012: 102). Her ne olursa olsun

Gertrud’un yanında olmak kendisine acı verse de Kuhn için aynı zamanda huzur kaynağıdır. Gertrud’da bulduğu sevgi her ne kadar istediği yönde ilerlemese ve nihayete kavuşmayarak onu kaybettiğine inansa da kalıcılığını korur. Ona duyduğu sevginin yerini hiçbir kadının alamayacağını Kuhn şu sözlerle ifade eder:

“Aber die Liebe blieb und war immer bei mir, und ich wuβte, daβ ich niemals mehr einer Frau mit Begierde folgen und nach dem Kuβ eines Frauenmundes verlangen konnte, seit ich Gertrud im Herzen hatte.”

(Hesse, 2006: 146)

Daha önce kendileri için yanıp tutuştuğu kadınların aksine Gertrud’un “…içimdeki

sorulara bir yanıt, ruhumdaki karanlık, belirsiz istekler için bir avuntu oluşturacağınu”(Hesse, 2012: 150) düşünen Kuhn, Gertrud’un kendisi için taşıdığı

anlamı bu sözlerle özetlemiş olur. Aynı şekilde Gertrud’un kendi bakış açısıyla yansıtılmasa da onun tarafından da bu durumun onaylandığına eserde işaret edilir.

“Evlerine gelmemden Gertrud’un hoşlandığını görmek şenlendiriyordu içimi”(Hesse,

2012: 156). Gertrud’un Kuhn’a ruhsal açıdan kardeş bir yapıya sahip olduğuna, onunla görüşüp konuşmaktan zevk almaya devam etmesi tanıklık eder. Öte yandan arkadaşlığın ilerisinde bir yakınlığın aralarında gerçekleşmesi mümkün değildir: “Bir yanda Gertrud

vardı, bana yakın, ama yine de erişilmez, yalnız kalmak isteyen, beni kendisine ulaştıracak bir yolun bulunmadığı Gertrud” (Hesse, 2012: 171). Bu bağlamda o

bedensel yakınlığı kendisine yasaklayan ancak ruhsal beraberliklerinde özgürce ilerleyen kahramanın animasının en belirgin özelliklerini taşımaktadır.

Hesse’nin ilk dönem eserlerinde psikanaliz sonrası eserlerine nazaran belirginlikten uzak olsa da kadın karakterler kahramanın ruhunun birer yansımaları olan animalar kılığında karşımıza çıkmaktadır. Bu ilk dönem eserlerinde kadına verilen pasif rol dolayısıyla Hesse henüz kadın sorununa eğilmemiştir (Karstedt, 1983: 164). Psikanalizde yer alan ruhun karşıt cinsini yansıtan anima ve animus6

kavramları Hesse’nin kahramanlarında henüz bilinçli olarak kurguladığı bir özellik değildir. Bu ancak Demian ve sonrası eserlerdeki karakterlerde belirginlik kazanarak ve bu özellikleri doğrultusunda bilinçli olarak kurgulanacaklardır. Bu bağlamda ideal kadın

6 Anima bkz s. 146, Animus: Jung’a göre animus kadındaki erkek duygularını temsil eder ve kadında bu yön geri planda kalmıştır.

150

kategorisine koyduğumuz Rösi, Aglietti, Elisabeth ve Gertrud sık sık tekrarlandığı üzere Hesse’nin kendi kişisel gelişimi doğrultusunda seyir izleyerek oluşturulmuş kahramanlardır. Buna göre Rösi, platonikliğiyle ulaşılamaz, Aglietti ve Elisabeth de yine platonik ancak kendileriyle birebir ilişki kurabilme doğrultusunda kahramanın öncekine göre aşama kaydettiğini gösteren figürlerdir. Gertrud’da ise kahramanın içinde sakladığı duyguları aşikâr edecek özgüvene kavuşmuş olduğunu görüyoruz. Olumsuz bir tepkiyle reddedilmeyen kahraman, aşk ilişkisi dışında sevdiği kadınla arkadaşlığına tüm içtenlikle devam edebilecektir.

Ulaşılmaz hohe Frau (ulvi kadın) örneğinin en belirginleri olan Elisabeth ve Gertrud’un başkahraman nazarındaki değerlerini koruması, onların erişilmezlik özelliklerine dayanmaktadır. Bu bağlamda ulaşılmazlığı kutsanan Elisabeth bulutla özdeşleştirilirken, Gertrud da kahramanla arasındaki en önemli bağ olan müzikle buna erişir. Kadına duyulan sevginin evrensel sevgiye giden yolda bir basamak olarak görülmesi ve kadının ulaşılmazlığı bu amaca hizmet edeceğinden somut ilişkileri kahramanlarına yaşatmayan Hesse, ulaşılmaz kadınlara yöneltilen yoğun duyguları yok etmek yerine bir başka yöne yönlendirerek bundan yararlanmayı kahramanlarına öngörür, böylece nihayetsiz aşkları trajik sondan kurtarır. Peter Elisabeth’e duyduğu sevgiyi Boppi’nin şahsında insanlığa yöneltebilirken Kuhn, Gertrud’un ulaşılmazlığından kendine dost kazanmayı başarmıştır.