• Sonuç bulunamadı

Elisabeth (Peter Camenzind)

BÖLÜM 3. HERMANN HESSE’NİN ROMANLARINDAKİ KADIN

3.1. Hesse’nin 1904-1914 Yılları Arasında Kaleme Aldığı Eserlerindeki Kadın

3.1.1. İdealizen Edilen Ulaşılmaz Kadın

3.1.1.3. Elisabeth (Peter Camenzind)

Peter’in geçmişini geride bırakarak yeni bir hayata başladığı Basel şehrinde, yalnızlığının sebep olduğu hayattan el etek çekme durumuyla maruz kaldığı ruhsal çöküntüye çare aramak için göründüğü bir doktorun tavsiyesi üzerine, birçok entelektüel kesime kapısını açan profesörün evine söz konusu yalnızlığını sonlandırma gayesiyle gittiği bir gün Elisabeth ile karşılaşır. Bu karşılaşmayı şu şekilde ifade eder;

“Einmal kam ich an einem kalten Spӓtherbstabend hin. Ich fand einen jungen Historiker und ein sehr schlankes, dunkles Mӓdchen; sonst keine Gӓste. Das Mӓdchen besorgte die Teemaschine, sprach viel und war spitzig gegen den Historiker. Nachher spielte sie ein wenig Klavier. Dann sagte sie mir, sie habe meine Satiren gelesen, aber gar nicht goutiert. Sie kam mir gescheit, aber ein wenig allzu gescheit vor”(Hesse, 2007a: 82).

Peter’in Elisabeth ile ilgili ilk izlenimi fazla zeki biri olduğudur. Hesse’nin kahramanlarında sıkça rastladığımız sanatçı başkahramanın ilgi alanına giren kadın kahramanların da sanata eğilimli, entelektüel kişiliğe sahip karakterler olması, bu

130

zincirin ilk halkalarından olan Elisabeth ile yinelenir. Profesörün evine gelen ziyaretçilerden ve tarihçi bir beyle tartışıyor oluşu, Peter’in çalışmalarını okuduğunu ancak bunları beğenmediğini ifade edişi, ayrıca piyano çalmayı biliyor oluşu bu yöndeki iddianın delillerindendir. Yani Elisabeth, Peter’in çalışmalarını okuyup anlayacak ve kalitesini değerlendirebilecek kapasiteye sahip bir kimse olması dolayısıyla belli bir kültür seviyesinin üstünde bir kızdır. Elisabeth’in uzun boylu olması da yine Hesse’nin kahramanlarının ilgi duyduğu kadınların ortak özelliklerindendir. Peter’in bu ilk karşılaşmada Elisabeth ile ilgili izlenimleri yukarıdaki alıntıdan öteye gitmez, nitekim bundan sonra uzun bir süre hikâyenin akışında kızdan bahsedildiğini göremiyoruz.

Basel şehrinde ikamet ettiği sürece içkiye bağımlı hale gelen Peter sık sık akademisyen topluluklarını ağırlayan söz konusu profesörün evine girip çıkmış, onların arasında bulunsa da bu insanlardan biri olmaktan kaçınmıştır. Bu dönem içerisinde Elisabeth ile yine aynı ortamda buluşur, ancak bu sefer sohbetleri önceki türden olmayacaktır. Kalabalık bir ortamda yalnız oturmayı tercih ederek eline aldığı doğa resimlerini içeren albüme bakmakla zaman geçiren Peter’in yalnızlığı Elisabeth’in dikkatini çekmiş olacak ki yanına yaklaşıp ona yalnız oturmasının sebebini sorar, Peter kendisiyle ilgilenen Elisabeth’in bu davranışında başkalarından ilgi görememiş olmasını gerekçe görerek durumdan ilkin hoşlanmaz. Elisabeth’in Peter’le sohbet etme isteğinde ısrarlı olduğu, içinde bulunduğu topluluğa karışma girişiminden uzak Peter’e sorular yönelterek onu konuşturmasından anlaşılmaktadır. Yani aralarında oluşacak ilk etkileşim Elisabeth’in çabalarıyla olmuştur demek yanlış olmaz.

Elinde tuttuğu eskizi kendisine uzattığı Elisabeth için Peter’in “…baktım, böyle bir şeyi

elinde nasıl tutacağını biliyordu”(Hesse, 2008: 113) şeklinde düşünmesi, Elisabeth’in

Peter’e yabancı kılıkta biri olmayacağına işaret etmektedir. Ayrıca Elisabeth’in Peter’den eskizde yer alan tasviri anlatmasını istemesi ve yine Peter’in açıklamalarını büyük bir dikkatle dinlemeye gönüllü oluşu Aglietti gibi onun da aynı doğrultuda bir karakter olduğunu yine vurgulamaktadır.

“Ich dachte nach. Die ernste, herbschöne Landschaft trat vor meinen Blick, und ich schloβ die Augen halb, um sie festzuhalten. Es dauerte eine Weile, ehe ich zu sprechen begann, und es tat mir wohl, daβ sie still blieb und wartete. Sie begriff, daβ ich nachdachte”(Hesse, 2007a: 90).

131

Peter’in kendisiyle paylaştığı doğa manzaraları hakkındaki söylemlerinden yola çıkarak onun sanatçı yaradılışta biri olduğu kanısına varan Elisabeth’in bu çıkarımı, Aglietti’nin ilk bakışta onu müzisyen sanmasına benzer, ancak Elisabeth’in tahmininin Aglietti’nin düşüncesinden gerçeğe daha yakın olduğu, yazar olan Peter’i şair olmakla nitelendirmesinden anlaşılmaktadır:

“Sie sind ein Dichter,… Nicht weil Sie Novellen und dergleichen schreiben. Sondern weil Sie die Natur verstehen und liebhaben. Was ist es anderen Leuten, wenn ein Baum rauscht oder ein Berg in der Sonne glüht? Aber für Sie ist ein Leben darin, das Sie mitleben können”(Hesse, 2007a:

90).

Peter’in sanatçı kişiliğini anladığını ifade eden Elisabeth’in bu sözleri ile Peter’i can kulağı ile dinliyor oluşu, onunla Peter arasında ortak bir anlaşmanın varlığına delil olarak değerlendirilebilir. Gerek Elisabeth’in Peter’in duygu ve düşüncelerini Aglietti’den daha çabuk anlamasını, gerekse Peter ile sohbet etmede içten oluşunu, Elisabeth’in Peter’e etkisinin Aglietti’ninkinden daha kalıcı oluşuyla ilişkilendirmek yanlış olmaz.

Peter ilk anda kızın ona yakınlaşmasını kendi sıkılmışlığına sebep olarak değerlendirdiğinde kızın güzelliğine dair bir söylemde bulunmaz, ancak kızdaki içtenliği fark ettiğinde, bakış açısını hemen değiştirmiş ve kızın görselliğindeki detayları fark etmeye başlamıştır:

“Indes ich sprach und mich ihres geduldig stillen Aufmerkens freute, begann ich sie zu betrachten. Ihr Blick war auf mein Gesicht gerichtet und wich dem meinen nicht aus. Ihr Gesicht war ganz ruhig, hingegeben und von der Aufmerksamkeit ein wenig gespannt. Wie wenn ein Kind mir zuhörte. Nein, sondern wie wenn ein Erwachsener im Zuhören sich vergiβt und, ohne es zu wissen, Kinderaugen bekommt. Und wӓhrend des Betrachtens entdeckte ich allmӓchlich mit naiver Finderfreude, daβ sei sehr schön war” (Hesse, 2007a: 91).

İlk karşılaşmada kızın fazla zeki olduğunu düşünen, aradan geçen zaman sonrası tekrar karşılaştıklarında ise kendisiyle sohbet etmede kız kadar gönüllü olmayan Peter’in,

132

onunla ilgili ayrıntılara dikkat etmesi için her iki taraf için de zevk uyandıracak bir sohbetin gerekliliği göze çarpar. Nitekim aralarında ortak yön ve etkileşimin kendini hissettirmesinden sonra Elisabeth Peter için kayda değer bir anlam taşıyacaktır. Bu bağlamda Elisabeth’in Peter üzerinde bıraktığı izlenimin önem arz etmesi belirleyici bir takım sebepler gerektirmektedir. Elisabeth’in onu dinlerkenki sabırlı ve meraklı hali ve saf görüntüsü Peter ’in onun güzelliğini fark etmesine ya da onu olduğundan güzel görmesine sebep teşkil ediyor olabilir. Nitekim onun Peter’in sözlerini dikkatle dinlemesi, muhatabı olan kişiye duyduğu saygının göstergesi olmasının yanında söz konusu dikkatinin, konuşanın karşısında onu adeta çocuk görünümüne sokan içtenliği de içinde barındırması ona beğeni kazandırmada katkı sağlamıştır. Yani Elizabeth bu tavrı ile içinde bulundukları yapaylığı Peter’i sıkan topluluktan kendini ayrı tutmaktadır. Kısaca Elizabeth anlatılanlar ışığında Peter’e yabancı tabiatlı bir tip değildir. Bu bağlamda Elizabeth’in Peter için ifade ettiği ve edeceği anlamı onun Peter tarafından algılanış biçimine bağlı olduğu çıkarımı yerinde olacaktır. Nitekim Peter onla ruhsal bir yakınlık kurmadan onun güzelliğinden söz etmemiş, ancak bu andan itibaren onun güzel biri olduğunu düşünmeye başladığını ifade etmiştir. Yani burada Elizabeth’in tamamıyla Peter’in algısına göre şekillendiği açıktır. Ancak Elizabeth Aglietti gibi Peter’e başlangıçta itici görünmemiş, kendisiyle ilgili yerecek ya da övecek bir söylemde bulunulmamıştır. Söz konusu durumu Peter’in gelişim serüveniyle ilişkilendirecek olursak, onun kendi kişisel gelişimine paralel olarak başlangıçtaki ön yargılı tavrından sıyrıldığını görürüz. Ama Peter henüz ilk bakışta güzelliği dikkatini çekecek bir kadına rastlamamıştır, ya da kendisi algısını bu yönde kullanmamaktadır.

Elizabeth’in varlığının Peter’in algısına bağlı bir durum arz etmesine bir diğer delil de Peter’in kızla ismen sohbetin sonunda tanışmış olmasıdır. Peter’in kızın ismini sohbet bittikten sonra sorması ve bunu, “adınızı öğrenebilir miyim acaba? Dedim işte

öylesine.” (Hesse, 2008: 115) şeklinde ifade etmesi, kızın kimliğinin öncesinde

kendisini ciddiye alarak dinlemesinin geldiğini gösterir. Ayrıca Elisabeth’in kendisinden sonra tekrar topluluğa dönmesi ile “Elisabeth deminki kadar güzel

görünmedi gözüme”(Hesse, 2008: 115) demesi kızın görsel anlamının tamamen Peter’in

133

Peter’in Elizabeth’in güzelliği ve yakınlığı ile ilgili ifadelerinin kendi algısına bağımlı olduğuna dair belirtiler yukarıda anlatılanlarla sınırlı değildir. Bu kanıyı destekleyecek tutum ve davranışların yanı sıra düşünceler de sıkça eserde vurgulanır. Profesörün evindeki toplantılardan uzaklaştıktan sonra bir iki kez dışarıda karşılaştığı Elizabeth’i bu sefer önceki sözlerinin aksine, “genel olarak sevimli biriydi ama güzel

sayılmazdı”(Hesse, 2008: 116) şeklinde tanımlayan kahraman onun görüntüsüne ilişkin

algıladığı çelişkiyi ifade eder. Ayrıca ilk sohbetin ardından evden ayrılırken Elizabeth ile yakınlaşmalarının bir takım dedikodulara sebebiyet verdiğini gören Peter kızla duygu ve düşüncelerini paylaşmaktan ötürü pişmanlık duymuştur.

“Es fiel mir plötzlich ein, daβ ich, fast wider Willen, diesem fremden jungen Mӓdchen intime Erinnerungen und ein ganzes Stück meines inneren Lebens preisgegeben hatte. Wie kam ich dazu” (Hesse, 2007a:

91)?

Peter bu sözlerle kıza güvenmekle hataya düştüğünü sanarak aslında kendisinin içinde bulunduğu ruhsal yetersizliği açığa vurur. Mahrem diye tanımladığı sözlerin belleğinde biriktirmiş olduğu doğa manzaralarından ibaret olduğu aralarındaki diyalogdan anlaşılıyor. Bu bağlamda pişman olmasına gerekçe, kıza sunduğu anılarından ziyade bunları aktarırken söz konusu doğanın ruhunda canlandırdığı coşkuyu açığa vurması ve bu yüzden duygusal yani zayıf nitelendirilebilecek yanını yeni tanıştığı kimseye göstermesi varsayılabilir.

Peter’in kimi zaman hayranlık duyduğu kimi zaman ise yukarıda belirttiğimiz üzere tersi duygularla betimlediği Elisabeth’in güzelliğine ilişkin şüpheli oluşu ona gönülden bağlılık duyana kadar eserde aralıklarla tekrarlanır. “Fazlasıyla ince uzun vücudunun

devinimlerinde bir tuhaflık vardı, çoğu zaman onu bir mücevher gibi süsleyip bir üstünlükle donatıyor ama bazen de bir aşırılık ve yapmacıklık izlenimi uyandırıyordu”

(Hesse, 2008: 116).

Onu kendine yakın gördüğü ve ortak bir noktada buluştukları anlarda söz konusu şüphe yerini içten bir hayranlığa bırakmaktadır:

“Schön, überaus schön war sie damals in der Kunsthalle. Sie sah mich nicht… Sie stand in meiner Nӓhe vor einem groβen Segantini und war

134

ganz in das Bild versunken… Offenbar verstand Elisabeth diese Wolke, denn sie war ganz dem Anschauen hingegeben. Und wieder war ihre sonst verborgene Seele in ihr Gesicht getreten… Die Schönheit und Wahrhaftigkeit eines groβen Kunstwerkes zwang ihre Seele, selbst schön und wahrhaftig und unverhüllt sich darzustellen”(Hesse, 2007a: 92).

Doğaya ve sanata olan ilgisini açığa vuran Elisabeth Peter’in ilgi alanına girer, bu yönüne sadık davrandığı anlarda güzelliği şüphe götürmez bir gerçek olarak algılanır Peter için. Daha önce Peter’in doğa manzaralarını anlatırken onu sabır ve ilgiyle dinlemesi gibi şimdi de sanat galerisindeki tablo önünde onu içtenlikle seyre dalması Peter’i büyülemeye yetmiştir. Nitekim hikâyenin öncesinde bulutları kendine dost edindiğini sıkça vurgulayan Peter için kendisi gibi bulutları hayranlıkla seyreden Elisabeth, kusursuz bir kadın tipini sergilemektedir adeta. Ancak Peter’in ona hayranlık dolu bu bakışı sürekliliğini korumaktan henüz mahrumdur, onu sadece bu haliyle beğendiğinin farkında olan Peter daha önce topluluğa döndüğünde eski güzelliğini yitirdiği gibi tabloyu seyrine son verdiğinde güzel görünümünün aynı akıbete uğramasından korkarak kendini fark ettirmeden onu salonda o haliyle bırakır. Zihninde onun tablo karşısındaki durumunu korumak adına her an büyünün kaybolacağı endişesi taşıması, Elisabeth’i gerçekten beğenip beğenmediği konusunda şüpheler taşıdığının açık bir kanıtıdır.

“Ich saβ still daneben, betrachtete die schöne Segantiniwolke und das schöne von ihr entzückte Mӓdchen. Dann fürchtete ich, sie möchte sich umwenden, mich sehen und anreden und ihre Schönheit wieder verlieren, und ich verlieβ den Saal schnell und leise” (Hesse, 2007a: 92).

Peter’in Elisabeth’in güzelliğini sanatla ve kendi ilgilendiği nesnelerle yakından alakasına bağlı görmesi ve kızı kendisine davranışları ile yakınlığı ölçüsünde güzel bulması, yine Elisabeth’in gerçek kimliğinden ziyade Peter’in iç yaşantılarına hitap etmesine bağlı anlam ve önemini sürdürmesi, daha önceki kahramanlarla aynı doğrultuda oluşturulmuş bir kadın olduğuna işaret etmesi bakımından önemlidir. Elisabeth bu bağlamda sahip olduğu albeniyi kahramanın onu kendine yakın hissetmesine, onun duygularının dışa vurumu olmasının devamına borçlu olacaktır. Ayrıca bir noktaya daha vurgu yapmakta yarar var; Peter’in bir kadına âşık olabilmesi

135

ondaki kişisel güzellikten öte onunla ruhsal yakınlık kurmasıyla mümkündür. Nitekim hem Elisabeth’in hem de Aglietti’nin güzellikleri ile ilgili çelişik ifadelerin kullanılması, onların dış görünüşündeki mükemmellik konusunda kesinlik sağlanamaması, aşkın kaynağının görsellik olmadığının bir kanıtıdır.

Sanatçı kişiliği dolayısıyla mutluluğu ve yakınlığı doğada arayan ve eser boyunca bunu sıkça yineleyen Peter, insanlardan soyutlanmışlığının sanatının tanınmasına ve insanlar tarafından istifadeye sunulmasına engel teşkil ettiğini fark ettiğinde artık insan arasına karışmanın vaktinin geldiğini düşünerek bu doğrultuda bir girişim arayışına girer. Peter daha önce kaçtığı ve şimdi uzlaşma yolu aradığı toplum ile kuracağı bağlantının, “iyi

ama, insan sevgisine götüren yolu nasıl bulacaktım”(Hesse, 2008: 122) diyerek bunun

ne şekilde olacağını bilmediğini gösterir. Peter, çok geçmeden bir yıldır uğramadığı profesörün evine gitmekle derdine çare bulacağına ve evin ona ilk olarak Elisabeth’i çağrıştırmasıyla da anahtarın Elisabeth’de olduğuna inanmaya başlar. İnsanlara kaba ve alaycı davranmakla kendini yalnızlığa iten Peter, bu noktada onlarla yeniden sağlıklı iletişim kurabilmeyi toplumun öngördüğü kurallara uymak olacağını düşündüğünden, birden bire evlilik fikri onu durumdan kurtaracak en yararlı araç olarak kendini gösterir. Bu noktada ise bir beğenip bir beğenmediği Elisabeth’i kendine kurtarıcı seçen Peter, kız ile ilgili çelişkilerden sıyrılarak ona dair olumlu izlenimlerine ağırlık verir:

“… so sah ich auch im Geist Elisabeth, schön, wie sie vor Segantinis Wolke gewesen war, und merkte plötzlich, wie sehr sie an meiner Sehnsucht und Schwermut teilhatte. Und es geschah, daβ ich zum erstenmal ernstlich daran dachte, ein Weib zu freien.” (Hesse, 2007a:

97-98)

“Göçebe, içkici, başına buyruk”(Hesse, 2008: 124) biri olmanın bundan böyle

kendisine yarar sağlamayacağına gelen kanaati Peter’i düzenli bir hayat kurmaya itmektedir. Söz konusu düzenin ise ancak evlilikle sağlanacağına inandığından

“…duyarlı ve soylu bir kişiliği olduğunu”(Hesse, 2008: 124) bildiği Elisabeth, bu

noktada onu söz konusu amacına götürecek en uygun araç olacaktır. Bunu şu sözlerle de doğrudan ifade etmektedir: “…artık yazgımın benden ne istediğini bildiğimi

sanıyordum: Yazgım, karşıma bir aşk evliliği çıkarıyor, bu yoldan benimle insanların dünyası arasında köprü kurmayı amaçlıyordu”(Hesse, 2008: 124).

136

Elisabeth ile kurmayı planladığı yuva öncesi evlilik için gerekli donanımdan oldukça yoksun olduğunu ifade eden Peter’in birden yaşadığı bu ani değişim Hesse’nin o dönemde aldığı evlilik kararıyla ilişkilendirilebilir. Nitekim Evlilik yoluyla düzene kavuşmayı amaçlayan Peter’in tutumu Hesse’nin ilk eşi Maria ile evliliğiyle paralellik arz etmektedir. Dolayısıyla söz konusu sebeplerin temeli tıpkı Hesse gibi Peter’in de artık yerleşik hayata geçmek istemesi, o zamana kadarki düzensizlikten bıkmış olmasında yatmakta olduğu iddiası bunu çürütecek aksi bir durum göze çarpmadığından doğru kabul edilebilir.

Peter’in nasıl böyle bir kanıya yani Elisabeth’in kuracağı yuvaya ortaklık edeceği düşüncesine vardığı ise somut bir sebepten yoksun görülmektedir. Nitekim Elisabeth’in onun için en uygun kişi olduğunu düşünmesine sebep olarak onun da kendisine ilgi duyduğunu iddia eden Peter’in bu inancını destekleyecek somut bir ilgiye eserde rastlayamayız. Söz konusu isteğine temel olarak; “San Clemente hakkında kendisiyle

konuşurken, sonra da Segantini’nin tablosunun önünde güzelliğinin nasıl bir dirimsellik kazandığını düşündüm”(Hesse, 2008: 124) sözlerinden başka destekleyici bulgu yoktur.

Kendi kendine kurduğu hayaller ve tasarılar ile evlenmeye karar veren Peter bu evliliğin her ikisi için de yararlı olacağına oldukça kısa bir süre önce karar vermiş ve inanmıştır.

“Elisabeth’in de bana ilgi duyduğunu hissedip görmüştüm”(Hesse, 2008: 124) diyen

Peter’in böyle bir karara varmasında hikâyenin öncesinde somut bir sebep bulamıyoruz, nitekim ilk olarak bir iki kez profesörün evinde karşılaşmış, daha sonra onunla mahremini açtığına inanarak ettiği sohbetten pişmanlık duymuş ve bir de sanat galerisinde onu güzelliği ile baş başa bırakarak gitmişti. Bunun dışında da birkaç kez dışarıda kızla karşılaşır. Yani bu anlatılanlar ışığında Elisabeth’in onu sevdiğini düşündürecek (onu ilgiyle dinlemesinden başka) bir eylem göremiyoruz. Sonuç olarak doğayı kendine dost seçen ve insanlardan kaçan, ancak ilerde oluşturacağı büyük sanat eserinin ancak insanlara hitap edecek oluşu ve etmesi gerekliliği üzerine insan arasına karışmanın vaktinin geldiğini düşünen Peter ortada fol yok yumurta yokken Elisabeth’e âşık olmak ve onunla evlenmek için adeta kendini zorlar. Nitekim kendindeki bu ani değişimin o da farkındadır ve bunu biraz da küçümser:

“Seltsamerweise empfand ich das Komische meiner plötzlichen Verwandlung gar nicht. Ich Einsamer und Sonderling war über Nacht ein

137

Verliebter Fant geworden, der von Eheglück und von der Einrichtung eines eigenen Hauswesens trӓumt” (Hesse, 2007a: 98).

Aldığı kararı hayata geçirmek üzere her zaman gittiği profesörün evinde beklentisi üzere karşılaştığı Elizabeth’i bu sefer şu şekilde anlatır:

“Oh, sie war schön! Sie sah aus, wie ich sie mir als meine Geliebte vorgestellt hatte: schön und glücklich. Und ich genoβ eine Stunde lang die frohe Schönheit ihrer Gegenwart. Sie begrüβte mich gütig, sogar herzlich und mit einer vertrauten Freundschaftlichkeit, die mich glücklich machte.”

(Hesse, 2007a: 98)

Peter’in kıza yönelik değişken algısı öyle gösteriyor ki, o Elizabeth’i her zaman nasıl görmek istiyorsa öyle görmektedir. Kendisiyle yuva kurma fikrinin verdiği heyecanla şimdi kızı önceki zamanlara göre çok daha güzel ve cana yakın görmesi onun durumuna göre beklenen bir tavır olsa gerektir. Dolayısıyla Elizabeth’in gerçekten Peter’in dediği gibi bir davranış sergileyip sergilemediği, ya da gerçekten su götürmez bir güzelliğe sahip olup olmadığı hakkında kesin bir sonuca varamayız, okuyucuya aktarılanlar tamamıyla Peter’in görüşünü yansıttığından ve o da duygularının yönlendirmesi ile çıkarımlarda bulunduğundan bu iddiamızda haklı olduğumuzu düşünüyoruz.

İnsanlarla ilişkilerini canlı tutmasını sanatının anlaşırlığını sağlamak için gerekli gören, bunun için de evliliği ön koşul sayan Peter’in her adımı aslında sanatı için attığı açıktır. Nitekim sanat için insanlara yaklaşmak istemiş, insanlara yaklaşmak için de hayatında bir kadına gereksinim duymuştur. Bu bağlamda düğüm noktasını oluşturan sanat aşkı onun her hamlesinde itici gücü oluşturması bakımından Peter’in girişimlerinin Hesse’nin hayatı ile aynı doğrultuda seyir izlediği açıktır. Elizabeth bu noktada Peter’i ehlileştirecek ve onun insanlar tarafından kabul görmesini sağlayacak nesne olmaktan öte bir varlık olarak değerlendirilemez. Ancak Elisabeth ile kurulması planlanan yuva Hesse’nin Maria ile bağı gibi olumlu sonuçlanmayacak, Peter tam da ona evlenme teklifi edeceği günde onun yakın bir tarihte bir başkasıyla nişanlanmış olduğunu öğrenecektir.

Elisabeth’in nişanlanmış olması Peter’in onun hakkında kurduğu hayal ve düşüncelerin