• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. HERMANN HESSE'NİN HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE

2.3. Hermann Hesse’nin Romanlarına Genel Bir Bakış

2.3.2. Hesse’nin 1917 (Psikanaliz) Sonrası Yayınlanan Eserleri

2.3.2.4. Der Steppenwolf (1927)

Hermann Hesse’nin olgunluk çağında kaleme aldığı otobiyografik özellikleri oldukça ağır basan romanı Bozkırkurdu, onun diğer eserlerinden biçim bakımından farklılık gösterir. Çoğunluk bir takım bölümlemelere gidildiğini gördüğümüz biçim üslubundan farklı olarak burada yazar eseri bir bütün olarak yazmayı tercih etmiştir. Hikâyenin konusu bakımından da yine diğer eserlerinden farklı olduğunu söyleyebileceğimiz

93

soyutlamaya gidilen eserde konunun anlaşılmasına yardımcı olmanın ve gerçeklik kazandırılmasının amaçlandığını düşünebileceğimiz birden fazla anlatıcı bulunmaktadır. Bu anlatıcılar aracılığıyla başkahraman Harry Haller üç farklı açıdan ele alınır. Bunlar sırasıyla; kurgusal yayıncının önsözü(5-23), Harry Haller’in kendi notları (24-39), burada kesintiye uğrayarak üçüncü anlatıcı araya girer; Bozkırkurdu Üzerine İnceleme (40-62) ve tekrar Haller’in notlarıyla devam eder.

Söz konusu üç anlatıcının bakış açısıyla ele alınan Haller portresi şu şekilde okuyucuya sunulmaktadır:

Daha önce değinildiği üzere roman kurgusal yayıncının Haller ile ilgili izlenimlerine genişçe yer verdiği, aşağı yukarı yirmi sayfadan oluşan bir anlatıyla başlar. Söz konusu yayıncı başkahraman Haller’in kendisine oda kiralamak üzere gittiği ev sahibesinin yeğenidir. Bir büroda çalıştığını anladığımız yayıncı, Bozkırkurdu Haller’i onunla yakın ilişki kurmaksızın “yalnızca bir görgü tanığı olarak” (Hesse, 2010b: 11) okuyucuya aktarır. Ev sahibesi teyzesinin gönlünü daha ilk tanışmada çelen Haller, anlatıcıda aynı duyguları uyandırmamış, taşıdığı gizem ve yalnızlığı onda ilk olarak ona karşı

“nefret”(s.11) hissettirmiştir. Haller’in “ne idüğü belirsiz bir kişi olarak” (s.8)

evlerinde oda kiralamasına başta karşı çıkmış ancak teyzesini buna ikna edememiş, zaman geçtikçe de gerek birebir diyaloglardan gerek teyzesinden öğrendiği Haller’e ilişkin bilgilerden ve gerekse odasına girerek “casusluk” (s.9) yapmak suretiyle yaşantısıyla ilgili önemli ölçüde bilgiler edinmiştir. Onun belli bir işinin olmadığını gündüzleri uyuyarak geçirmesinden, “bir düşün ve kitap adamı”(s.13) olduğunu da odasının genel görümünden çıkarır. Nitekim odasının bir yığın kitapla dolu olduğunu bu betimlemelerden anlıyoruz. Ayrıca duvarlarda çeşitli tabloların asılı olduğu, sık sık yenileriyle yer değiştiren dergilerden kesilip yapıştırılan resimlerin arasında sevgilisi olduğu düşünülen genç ve hoş bir kadının resmi de yine odasını süslemektedir. Oldukça dağınık başıboş denilecek bir hayat süren Bozkırkurdunun odasını işgal eden bir başka şey de etrafa saçılmış içki şişeleri, puro atıkları ve odayı ağır bir şekilde saran tütün kokusudur. Ruhsal durumunun yansıması olarak düşünebileceğimiz yaşadığı mekânın karamsarlığının yanı sıra Haller’in beden sağlığı da yerinde değildir. Nitekim

“merdivenleri hayli zahmetle çıkmasına yol açan bacaklarındaki tutukluk dışında”(s.14) müptelası olduğu başka rahatsızlıkları da vardır.

94

Kendini Bozkıkurdu olarak niteleyen Harry Haller içinde bulunduğu burjuva hayatına kendisini hiçbir zaman ait hissetmemesinin yanında bu dünyaya ve ona ait kişilere karşı büyük bir özlem ve hayranlıktan kendini alamaz. Nitekim eve geldiği ilk anda evin düzeni ve temizliği ilgisini çekmiştir. Yabancısı olduğu burjuva insanına karşı tavrı ve tutumu son derece yumuşak olan ve insanlar tarafından sevilmeyi başaran Bozkırkurdunun kendisine karşı hep bir küçümseme ve nefretle dolu olduğunu yine anlatıcının onu bize yansıttığı şeklinden çıkarabiliriz. Nitekim anlatıcı onun karamsarlığını ve çelişkiler içinde acı çekmesini “dünyayı değil, kendi kendini

küçümsemesi”(s.12) temeline dayandırmaktadır. İnsan kendini sevmeden başkalarını

sevemez. Kendine karşı derin bir nefret beslerken başkalarına son derece yumuşak ve sevgiyle yaklaşmaya çalışması sonucunda kendini dipsiz bir mutsuzluğa hapseden Bozkırkurdu, bunun en tipik örneğidir. Anlatıcı onun kendisine karşı içinde büyütmüş olduğu olumsuz tüm duyguların kaynağı olarak onun çocukluk dönemine, topluma hâkim bir takım ahlak kurallarına, ezbere yaşanmaya çalışılan dindarlığa işaret etmektedir. Burada Hesse’nin öz yaşamıyla birebir bir bağlantının olduğunu görüyoruz, nitekim kendisi de hayatı boyunca maruz kaldığı katı kuralların doğurduğu sonuçlara birçok eserinde işaret etmiş ve söz konusu basmakalıp öğretilerin insanın kendini bulmasında yeterli olmadığını vurgulamıştır.

Genel hatlarıyla başkahraman Harry Haller’in yaşantısı ve ruh haliyle ilgili bilgiler veren sözde yayıncının anlatısından Haller’in bir süre sonra kimseye haber vermeksizin orayı terk ettiğini anlıyoruz. Kurgusal yayıncının anlatısının bittiği bu noktadan itibaren Harry Haller’in ona bırakmış olduğu ben anlatım biçiminde kaleme aldığı notları okuyucuya sunulur.

Harrry Haller’in kendi gözlemlerini ve duygularını içeren notları onun sıradan geçen bir günün tasvirini yapmasıyla başlar. Kitaplarla dolu odasında biraz kitap okumuş, sıklıkla maruz kaldığı ağrılarından kurtulmak için ilaç almış, gezintiye çıkmış vs. Olağan üstü bir olay ya da onu acılara sürükleyecek bir ruhi bunalım geçirmeksizin geçen bu günün ona hoşnutluk getirmesi gerektiğine inanmasına karşın içinde böyle sıradan zamanlara karşı bir tiksinti duymaktan kendini almaz. Burjuvanın halinden memnun tavrına, ideal yaşam olarak gördüğü sıradanlıklara karşı içinde büyüttüğü tepkisi de bu tiksintiye dayanır. Bir taraftan küçümsediği bir taraftan da özlem duyduğu, hiçbir zaman ne dâhil

95

olabildiği ne de tamamen kopabildiği bu hayat modeline karşı tedavisi mümkünsüz bir hastalığa itilir adeta. İçinde beslemiş olduğu söz konusu hayat tarzına karşı özlemi kendisinin de ifade ettiği gibi çocukluk dönemine dayanmaktadır. Belki de nefret ettiği bu dünyadan en çok ona çocukluğunu, yurdunu hatırlattığı için kopamayı başaramaz.

Haller “altından tanrısal bir yol”(s.29) olarak nitelediği, onu büyük mutluluklara ulaştıran çok kısa ama buna karşın çok değerli kimi zamanlar yaşadığından söz eder. Rahatına düşkün burjuva toplumunun böyle değerli anlardan habersiz kendilerini mutlu sanmalarından ve kendisinin de bunu fark eden nadir kişilerden olması dolayısıyla yalnızlığından yakınır. Kendini böyle yalnız hissettiği oldukça sakin tenha bir gecede şehrin ortasında ışıklı tabelalardan geçilmeyen caddede yürürken daha önce yanından geçip gittiği ancak sevgi duyduğu eski bir duvar ve önceden olup olmadığından emin olmadığı duvarda beliren kapı dikkatini çeker. Soğuk ve yağmurlu bir gecede duvara yaklaştığında duvar üzerinde ışıklı tabelalardan birinin buraya da asıldığını ona düşündürten belli belirsiz bir takım harflerin yanıp söndüğünü fark eder. Ancak biraz dikkat edince sözcüklerin “Sihirli Tiyatro Herkes giremez herkes için değil yalnızca

kaçıklar için”(s.31) şeklinde sıralandığını görür. Daha önce adı geçen fantastik olayların

başlayacak olmasını yanıp sönen sözcüklerin ona ansızın belirmesinden, ancak bu olayların henüz zamanının gelmediğini bunları yaşayacak olan Bozkırkurdunun adeta şu anda bir hazırlık aşamasında bulunduğunu da onun kapıyı zorlamasına rağmen açamamasına bağlayabiliriz.

Bir başka zaman yine eski duvarın önüne geldiğinde elinde pankartla panayır satıcılarına benzeyen bir adamın karşısında belirmesinden ürken Haller pankarttaki yazıya dikkat eder. Bunun gizemli eski duvardakine benzeyen bir içerikte yazı olduğunu görünce adamın peşinden giderek ondan bir şeyler satın almak istediğini söyleyince adam eline kötü kâğıda basılmış bir kitapçık vererek ortadan kaybolur. Bir dizi fantastik olaylara Bozkırkurdunu hazırladığını düşündüğümüz eline tutuşturulan kitapçığın başlığı ve içeriği de yine olağan üstü kabul edeceğimiz türdendir.

“Bozkırkurdu Üzerinde İnceleme” (s.40) şeklinde bir başlıkla başlayan yazı ile

Haller’in notları burada kesintiye uğrayarak bilimsel denilebilecek içerikte Bozkırurdu ile ilgili bir takım çözümlemelere yer verilen metin başlar:

96

Bozkırkurdu Haller üzerinde genişçe değerlendirmenin yer aldığı yazı ilk olarak Haller’in içinde kurt barındıran yarı insan yarı hayvan biri olarak görmesinin sebepleri üzerinde durur. Kendisini sürekli çelişkiler içinde acı çekmeye sürükleyen onun bu özelliğinin kimi zaman da ona bir avantaj sağladığına dikkat çekilir. Nitekim çatışma halindeki çift karakter aynı zamanda birbirlerinin olanaklarını da iki katına çıkardığından tanrısal mutluluğu yakaladığı anları Haller bu kurt-insan kişiliğine borçludur. Bozkırkurdunun karakteri üzerinde durulan incelemede onun son derece bağımsız ve bu bağımsızlığı için uzun süre uğraşmış olduğu en sonunda buna istediğinden fazla ulaştığı anlatılır. Öyle ki, hayatı boyunca bağımsızlığını, aradığı mutluluk olarak görmüş, bunu elde edince de bağımsızlık artık amaç olmaktan çıkıp bir mahkûmiyete dönüşmüştür. Şimdi istese de sıradan insanların arasına karışamıyor, yazgısı onu yüzeysel yakınlıkların dışında birine bağlanmaktan alı koyuyordur. Bozkırkurduna ait bir başka özellik ise onun gerçek anlamda intihar edenler arasında yer almasıdır. Gerçek intihardan kasıt kendi yaşamına bedenen son vermekten ziyade kendi Ben’ini yok edebilen kişiler anlatılmaktadır. Onlar yaşamlarına devam etmelerine rağmen aslında hayattan vazgeçmiş kişilerdir. Harry de bunlar arasındadır. Bozkırkurdunun burjuva toplumuna küçümsemeyle bakmasına karşın kendini ondan koparamayışına değinilen yazıda, burjuvanın varlığını Bozkırkurdu gibi yüksek derecede bireyselleşmiş insanlara borçlu olduklarına vurgu yapılır. Sayıları oldukça az olan burjuvadan sıyrılabilen ve yok olmayı başaran insanlardan farklı olarak burjuvadan yakasını kurtaramayan Bozkırkurdu gibi kişilerin sığınağı olarak mizahın gösterilmesi de yine eserin genel temasına işaret etmektedir. Nitekim yazıda hikâyenin ilerleyen yerlerinde Haller’in yaşam dönemeci sayılacak büyülü tiyatrodan bahsedilir ve burada öğreneceği mizah onu acılarından kurtaracak ve ruhunu şuan çektiği acılardan azat edecektir. Bir nevi esere ilişkin özet olabileceğini düşündüğümüz Bozkırkurdu üzerinde inceleme son olarak Bozkırkurdunun içindeki en büyük yanılgı olarak gösterilen varlığını iki kutuptan ibaret sanmasına işaret eder. Kendisinin kurt ve insandan oluştuğuna inanmasını onun “işi basite indirgeme amacına yönelik”(s.54) bir çaba içinde olmasına bağlar, Haller de işin aslının farkındadır yani “iki ayrı varlıktan değil,

yüz, hatta bin”(s.55) varlığı içinde barındırdığının bilincindedir. Ama o binlerce

kutuptan oluştuğunu kabul etmek istemez çünkü “ruhunun derinliklerinde bundan bir

97

olarak da ruhunu çektiği acılardan kurtarmayı bir türlü başaramamıştır. Bundan sonra Haller’e düşen görev söz konusu gerçeği kabullenip kendi kendisiyle yüzleşmek olacak, burjuva toplumundan kopamaması dolayısıyla işi artık gereğinden fazla ciddiye almadan ruhunu içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmaya bakacaktır.

Yazının sonunda içi daha fazla bir karamsarlıkla dolan Haller tam da incelemede değinildiği şekilde duygular içerisine girer. Şimdi önünde iki yolun olduğunu düşünür Haller, bunlardan birincisi kendini öldürmek suretiyle acılarına son vermek, diğeri de

“içebakışın ölümcül ateşinde eriyip bir değişim geçirecek, yüzündeki maskeyi çekip alarak yeni bir benlik kazanma sürecini gerçekleştirecekti”(64). Ancak daha önceleri bu

yolu tecrübe ettiğini ve sonunun hep bir hüsrana sebebiyet verdiğini umutsuzca dile getirir. Dolayısıyla çıkış yol olarak intihardan başka çaresinin olmadığına inanır.

Bir gün pankartlı adama tekrar rastlar, adam ona hayatında dönüm noktasını teşkil edecek olan “Kara Kartal meyhanesine”(s.70) gitmesini önerir. Nitekim burada kendisine yol gösterici olacak olan bir kadınla tanışacaktır. Ancak oraya henüz gitmeyecek bundan önce onu bu karşılaşmaya hazırlayacak daha büyük bir buhrana sebebiyet veren bir profesörün konuğu olacaktır. Söz konusu profesör Haller’i gördüğüne pek memnun olur ve onu aynı günün akşamında evinde yemeğe davet eder. Nazik davetini hiç istememesine rağmen geri çeviremeyen Haller’e bu davet için hazırlanmak dahi büyük bir yük olur adeta. İstemeye istemeye gittiği evde ilk olarak gözüne ilişen ve akşamın genel olarak nasıl geçeceğini ona hissettiren Goethe resmi dikkatini çeker. Resmi gerçeklikten uzak ve yapmacık bulan Haller, geldiğine daha baştan pişman olur. Yemek boyunca gerek profesörle gerekse eşiyle aralarında geçen muhabbet son derece zevksiz ve samimiyetten uzaktır. Çok geçmeden söz konusu Goethe gravürü ile ilgili düşüncelerini açığa vurmasının ardından şimdiye kadar söylediği tüm yalanları itiraf ederek evi terk eder. Bu geceyi “benim için son bir fiyasko

ve kaçış demekti, burjuva dünyasına, ahlak ve bilim dünyasına sırt çevirişti”(s79) diye

tanımlaması, profesörün evinde geçirdiği akşamla onun “burjuvaziye, törelere,

bilginliğe veda”(s.79) ettiğini ve hayatında yeni bir dönemin başlayacak olduğuna

işarettir.

Kaçarcasına çıktığı sokaklarda perişan bir halde koşturur, en sonunda kendisini daha önce pankartlı adamın ona önerdiği Kara Kartal adındaki eğlence yerinde bulur. Bu

98

meyhaneye girişi daha önce de dediğimiz gibi onun hayatında önemli bir dönemeçtir. Burada tanıştığı Hermine adındaki genç kız onun hayatına bambaşka bir boyut kazandıracaktır.

Hermine ile dans derslerine her ne kadar kendisini “bunun için gereken esneklikten

yoksun, fazla yaşlı”(s.111) görse de başlamayı reddetmez. Çok geçmeden ilerleme

kaydeder ve Hermine’nin ısrarıyla onun müzisyen arkadaşı Pablo’nun çalıştığı bara öğrendiği bu yeni becerisini uygulamak üzere giderler. Yakışıklı olarak nitelediği genç müzisyen Pablo’ya karşı hikâyenin sonuna ışık tuttuğunu düşüneceğimiz kıskançlıktan kendini alamaz. Harry sık sık nasıl eski benliğine karşıt tutumlar sergilediğini gördüğünde bu yeni durumuna kimi zaman hayıflanır. Kişiliğinin ezilerek yıkılmaya yüz tutmasıyla kendisini eskisinden daha objektif bir gözle görebilmeye başlar. Nitekim anlamaya başlamıştır ki, onun ölümden korkmasının temelinde aslında burjuva kimliği yatmaktadır. İki kutuptan oluştuğuna inandığı kişiliğinin bozkırkurdu ile ilgili incelemede ifade edildiği gibi birçok ruhtan oluştuğuna şimdi birebir şahit olmaktadır. Maria ile yaşayacağı yakınlık Haller için önemli bir gelişme olacaktır nitekim bundan sonra parçalara bölünmüş kişiliğinin bir araya geleceğine ümit getirmeye başlamış ve amacına yaklaştığını hissetmiştir. Maria’nın yanı sıra uyuşturucu ve keyif verici maddeleri yakın çevresine ikram eden Pablo ile yakınlık kurarak üç haftalık bir süre olduğunu anladığımız bu dönemde fantastik olayları yaşamasına adeta bir hazırlık içindedir Harry. “…bütün olup bitenler bir ön oyundu, bir hazırlıktı, her şey hızla

ileriye doğru koşuyordu, asıl önemli şeyle henüz yüz yüze gelmemiştim”(s.141). Harry

olağan üstü olayların sahnesi büyülü tiyatroya geçişin yeri olan Globus salonlarındaki maskeli baloyu bekler.

Harry eğlence ortamlarına hala yabancı hisseder kendini. Bu yüzden de daha girdiği ilk anda ortamdan hoşlanmamış ve kısa bir süre sonra buradan ayrılacağını düşünerek vestiyer numarasını cebinde kontrol edip durmuştur. Ancak pankartlı adamın eline verdiği incelemede olduğu gibi yine tuhaf bir şekilde numarasını kaybetmiş ve tanımadığı “şeytan kılığına girmiş ufak tefek biri”(s.157) tarafından eline tutuşturulan not onu geri çevirir. Notu görmesiyle tam vazgeçtiği bir anda olağanüstü bir güçle aynı yola yönlendirilir. Bu notla birdenbire silkinen Haller’in içinde şenliğe katılma arzusu uyanır. Öyle ki bunu “bırakıp kaçtığım kalabalığa bu kez çevik, genç ve ateşli biri

99

olarak döndüm yeniden”(s.158) şeklinde ifade eder. Bundan sonra kendisini tamamen

akışa teslim eder Harry. Ardından kendinden geçmesine yardım edecek uyarıcıları aldıktan sonra ruhunda barınmayan hiçbir görüntünün yer almayacağı Pablo’nun sihirli tiyatrosuna girmeden önce ona tuttuğu aynada kendi bozkırkurdu aksini görür. Söz konusu hayaller âlemine adım atabilmenin ön koşulu kendi benliğinden geçici de olsa sıyrılabilmesidir. Şimdiye kadar bunun için hazırlanmış Harry’nin en son yapması gereken “yalancı intiharı”(s.170) gerçekleştirmektir ki, bunun içinde yapması gereken aynadaki aksine kahkaha patlatmaktır. Ona gülmeyi öğretmeyi amaçlayan bu “mizah

okulunda”(170) yaptığı ilk şey daha önce usturayla öldürmeyi istediği bozkırkurdu

kimliğini bir tek kahkahayla yok etmek olur. Pablo’nun ona tuttuğu yeni bir aynada daha önce bahsi geçen bin ruhtan oluşma halini birbirinden farklı Harry’lerin görüntülerinde canlı şekilde görür. Tiyatronun koridorlarında birçok kapı vardır Kendisini sayısız kapının bulunduğu tiyatronun koridorunda bulan Harry, her bir kapıda kişiliğinde eksik kalan yönleri bulur. Girdiği kapıların içinde gördüğü manzaralar karşısında dehşete kapılan Haller şimdiye kadar gördüğü tüm hayallerin kendi ruhunun bir parçası olduklarını daha önce kendinden uzak yabancı gördüğü şeylerin onun aslında varlığının parçaları olduklarını anlayarak önceki korkularından dolayı kendi kendine hayıflanır.

Hermine’nin ondan istediği son görevi hatırlatan karşısına çıkan “Sevgi için nasıl

öldürülür”(s.195) yazılı kapıyı görünce irkilir. Birden yapacağı işin dehşetini

hissederek kendini bulma yolunda yaptığı çabalarından başka yaptığı hiçbir şeyin, emeğin ve eserin ona fayda vermeyeceği bir an yaşar. Birden üzerinden yüz yıl kadar zamanın geçtiğini hissettiği maskeli baloyu hatırlar. Açtığı bir kapının ardında Hermine ve Pablo’nun çıplak uzanmış bedenlerini görünce hiç tereddüt etmeksizin Hermine’yi bıçakla öldürür. Böylece Hermine’nin söz konusu son isteğini yerine getirmiş olur. Aynı an içinde yanında Harry’nin nefret ettiği, kutsal müziği berbat ettiğine inandığı radyoyla yayın yapan Mozart belirir. Böyle bir işi bizzat Mozart’ın kendisinin yapması ile Harry’ye kutsal saydığı müziğin radyo ile değerinin düşürülemediği gibi hayatın da bir takım basitliklerle değerinden bir şey kaybetmeyeceği gösterilir. Yani şimdiye kadar Harry eleştirdiği şeylerde haksız çıkmış, asıl uğraşması gerekenden başka yönlere saparak kendini boş bir mutsuzluğa mahkûm etmiştir. Mozart’ın Hermine’yi neden öldürdüğünü sorması üzerine asıl sebebin kendinden kaynaklanmış olabileceğini

100

düşünür, nitekim onu öldürmek de Harry’nin kendi düşüncesinden başkası değildir. İşlediği bu suçtan ötürü cezalandırılmak istediğinde karşısında “Harry’nin

idamı”(s.206) yazısı belirir. Her türlü cezaya razı Haller’i savcı hayal dünyası sihirli

tiyatroyu gerçek sanarak davranması sonucu onunla alay edilme cezasının yanı sıra ömür boyu yaşamaya çarptırır.

Harry’nin hayattaki en önemli yanılgısı yaşadıklarını, çevresini kendinden bağımsız zannedip onları gereğinden fazla ciddiye almaktır. Bu tutumu onun ilk önce kendine yabancılaşmasına sebep olmuş ve dolayısıyla da umarsız bir yalnızlık içinde arkası gelmeyen mutsuzluklardan kendini kurtaramamıştır. Sihirli tiyatro aracılığıyla kendi iç âleminde yolculuk yapma imkânı bularak bilinçaltında yer eden huzursuzlukları açığa çıkmış ve bunların sebeplerini çözümleme imkânı bularak gülmeyi öğrenmiştir. Mizahın hayatın temel taşlarından birini teşkil ettiğine vurgu yapılan eserde söz konusu sihirli tiyatro hayatın oyunsallaşmış hali gibi düşünülebilir. Orada yaşanan olaylar ciddiye alınmaya değer görülmez. Öyleyse hayatın kendisi de bir oyundur, insanın da mutlu olabilmesi için bunun farkında olup ona göre kişilik taşlarını yerinde kullanması gerekir.