• Sonuç bulunamadı

3.3. Psikolojik Teoriler

3.3.2. Genel Kişilik Özellikleri ve Suç

Psikolojik suç teorilerinde suçun sebepleri arasında gösterilen bir diğer önemli etken de kişilik özellikleridir. Kimi insanların başkalarına göre daha agresif ve saldırgan oluşu, şiddete daha fazla başvurması ve diğerlerinden daha çok suçlu eylemlerde bulunmasının sebebi olarak bu kişilerin sorunlu kişilik yapıları

45

gösterilmiştir. Bu hususta ani ve tepkisel hareket etme, kişilik özellikleri, negatif duygusallık ve psikopati ön plana çıkmaktadır (Dolu ve diğerleri, 2012:40).

Psikiyatride gerçek akıl hastalıkları psikozlardır. Karakter anormallikleri ise, psikopatlar, nevrozlar şeklinde gruplandırılmaktadır (Demirbaş, 2005:118). Psikozlar ile nevrozlar arasında “gerçeklerle olan ilişkiler” yönünde farklılıklar vardır; nevrozlularda gerçeklerle ilişkiler tam olarak kopmamıştır. Nevroz hastası olan bir kişi; geçmişi, şimdiki durumu ve geleceği konusunda gerçeklerle ilişkilidir. Bunun karşılığında psikozlu bir hastanın ise, gerçeklerle olan ilişkisi büyük oranda azalmış ve kopmuştur. Yani, bir hayal dünyasında ve gerçeklerden uzak bir şekilde yaşarlar; mesela, psikozlu bir hasta, hastalığından önce ne iş yaptığını doğru bir biçimde cevaplasa da, sonrasında “komutan” ya da “peygamber” olduğunu iddia etmekte tereddüt yaşamaz (Demirbaş, 2001:112).

Ani ve Tepkisel Hareket Etme, Deneysel kriminolojiye göre suçlu davranışların en önemli psikolojik belirleyicileri arasında ani ve tepkisel hareket etme bulunmaktadır. İnsanlar normalde, yapmayı istedikleri bir davranıştan önce arzu ve isteklerini düşünerek ve değerlendirmelerden geçirerek, sonucunda ortaya çıkması olası neticeleri hesaplayarak eylemde bulunurlar. Ancak, ani ve tepkisel davranan kişiler, normal kimselerden değişik bir tarzda, içlerindeki istek ve arzularını davranışa dökmeden önce sağlıklı bir şekilde bilişsel değerlendirme süzgecinden geçirmeden hareket ederler. Yani, girdi ve çıktıların merkezinde bulunması gereken zihinsel değerlendirme aşamaları bu kimselerde oldukça kısa sürmekte veya hiç bulunmamaktadır. Bu sebeple de yapacakları olası hata ve riskleri hesaplayamadıkları gibi, eylemleri sonucunda asla tahmin edemeyecekleri hatta kendilerinin bile şaşıracağı neticelerle de karşılaşabilmektedirler. Tam olarak burada sapma ve suç oluşturan eylemler, çoğunlukla bireyin isteyerek ve bilerek yaptığı kasti davranışlar biçiminde değil, bundan ziyade gelişi güzel ve kontrolsüz davranmasının doğal bir neticesi olarak meydana gelmektedir (Jones ve Lynam, 2009).

Negatif Duygusallık, Deneysel suç biliminde suçun diğer önemli psikolojik belirleyicilerinden birisi olarak değerlendirilen negatif duygusallığı: İnsanın devamlı olarak dünyaya olumsuz tavırlarla, öfkeyle ve kızgınlıkla yaklaşması şeklinde tanımlayabiliriz. Araştırmacılar, şiddet ortamında ve ailesinde huzursuzlukların ve sorunların sıklıkla yaşandığı bir ortamda yetişen bireylerde sıklıkla karşılaşılan bu halin, bireyin yaşamış olduğu bu kötü deneyimler sonucunda zaman içinde insanın

46

beyin kimyasında bozulmalara neden olarak serotonin seviyesinin düşmesine sebep olduğunu iddia etmektedirler (Caspi ve diğerleri, 1994). Serotonin, kişinin ruh halini, sosyal ve cinsel davranışlarını düzenlemesine etki etmekle birlikte bu hormon düzeyinin düşüklüğü ise anksiyete, depresyon ve birtakım kişilik bozuklukları gibi durumlara neden olmaktadır.

Psikopati, Gündelik hayatımızdaki konuşma dilimize kadar yerleşmiş bir kavramdır. Psikopati, suçluluk hissetmeme ve empati yoksunluğu gibi özellikleri ile öne çıkan ben-merkezci ve narsist bir kişilik yapısıdır. İçerisinde bulunmuş oldukları durumları manipüle ederek insanları devamlı bir şekilde kandırabilme yeteneği olan bu kişiler patolojik birer yalancıdır. Kendilerine hiçbir şekilde güven duyulmayacak bir tarzda, devamlı olarak, toplumsal kuralları canlarının istediği şekilde çiğneme ve beklentileri boşa çıkartma eğilimleri vardır. Sevme yetenekleri olmayan bu kişiler duygusal derinlikten de yoksundurlar (Cleckley, 1988). Kanadalı ünlü bir Psikolog olan Robert Hare, “Vicdansız: Aramızdaki Psikopatların Rahatsız Edici Dünyası” adlı ünlü eserinde, bu kişilerin sadece suçlu insanlar içinde bulunmadığını, aramızda yaşadıklarını ve her zaman karşılaşabileceğimizi belirtmektedir (Hare, 1999).

Psikopatların soğukkanlı, endişeye kapılmayan ve tehlikeyi seven bir kişilik yapıları vardır. Psikolojik uyarılma eşiklerinin bir hayli yüksek olması nedeniyle diğer insanların paniklediği veya korktuğu risk taşıyan durumlarda hiçbir ürkeklik göstermezler. Tam aksine böylesi durumlar onlar için heyecan vericidir. Bu nedenle, her anlarında bir heyecan ve macera arayışında olan psikopatlar, ani ve tepkisel davranmaları sebebiyle, düşüncesiz davranışlarda bulunurlar. Sadece kendilerini düşünmeleri sebebiyle de başkalarının çektiği acı ve sıkıntıların onlara göre hiçbir değeri yoktur. Bu kişiler, önceki deneyimlerden öğrenme becerileri en az olan kişilerdir; cezayla caydırılmaları da olanaksızdır. Bu sebeple de, tüm riskleri çekinmeden alırlar. Bu özellikleriyle psikopatlar, hem suç öncesinde suça mani olma, hem suç sonrasında cezayla durdurabilme, hem de iyileştirme programları ile değiştirilebilme ihtimali en düşük seviyedeki kimselerdir (Cima ve diğerleri, 2010).

Psikopatların uyarıcılar karşısında öteki insanlardan daha duyarsız olmaları nedeniyle bu tipteki kişilerin bir hususta dikkatlerini çekilebilmek için daha çok uyarıcının varlığına ihtiyaç vardır. Psikopatiye neden olan etkenlerin başında, anne ve babanın olmamasını veya ebeveynleri tarafından istenilmeyen kişiler olmalarını sayabiliriz. Psikopati güç de olsa kimi durumlarda iyileştirilebilmektedir. Psikopat bir

47

kişilik bütün suçların açıklanması için yeterince açıklayıcı değildir. Yalnızca suçlular içinde küçük bir grup psikopatik kişiliktedir (Sokullu Akıncı, 1999:173).

Hem psikopatinin çeşitli tanımlamaları, hem de farklı araştırma ve incelemelerden elde edilen oranların farklılığı, suçluluğun açıklanmasında psikopatik kişiliğin yeterli olmadığını, bu nedenle psikopat kişiliğin suçlular içerisinde yalnızca küçük bir bölümü oluşturduğunu söyleyebiliriz.

Nevroz, Bu türden kişilerde; iç gerilimler, çözüme kavuşmamış ihtilaflar ve ruhi karışıklıkların temelinde, kişinin kendinden uzaklaştırdığı doğal arzuları ve içgüdüleri yatmaktadır. Nevrotik hastalar rahatsızlığının farkındadır ve bu hastalığın tedavisi için bir şeyler yapamıyor olmanın sıkıntısını yaşamaktadırlar (Dönmezer, 1994:152). Nevroz hastaları korku hastalıklarına ve histeri krizlerine sahiptirler ve iftira, yalan şahitlik, suç üstlenme, kendi kendini itham gibi suçları işlemektedirler (Soyaslan, 1998:58).