• Sonuç bulunamadı

3.4. Sosyolojik Teoriler

3.4.2. Sosyal Süreç Teorileri

3.4.2.3. Etiketleme (Damgalama) Teorileri

Bu teori, sembolik etkileşimcilikten ilham alınarak geliştirilmiştir. Durhkheim'dan başlayarak sosyal bilimlerde önemli bir sorun oluşturan ve temelde anomi kavramıyla incelenen “sosyal normlardan sapma” meselesindeki önemli bakış

73

açılarından biridir. Durkheim'ın “sosyal yoğunluk arttıkça, moral yoğunluk azalır” tezi, farklı sosyal ve ekonomik ortamlarda yetişmiş kişilerin bir grup ya da kurumun kurallarının dışında kalan eylemlerinin, öncelikle “sapma” olarak nitelenmesini ve yeni sapma kategorilerinin toplum tarafından oluşturulmasıyla, giderek nüfusun daha büyük bir kesimine yaptırım uygulanması sürecini ele almaktadır (Göksu ve Karakaya, 2009).

Etiketleme teorisi, suçluluğa yaklaşım biçimiyle, önceki kuramlardan temelden ayrışmaktadır. Önceki teoriler, insanın neden suç işlediği sorusuna yanıt ararken; etiketleme teorisi ise, belirli davranışların neden sapma olarak tanımlandığı sorusuna cevap arama çabasındadır (Marshall, 1999:212). Etiketleme teorisi özellikle, hukuk sistemini ve insan davranışlarının sınırlarını tayin eden ilkeleri sorgular. Yani, bu kuram, suçlu eylemde bulunan bireye değil, kuralları koyanlar üzerine odaklanmıştır. Genel anlamda değerlendirildiğinde, bu teori, iki temel sorunun cevabını aramaktadır: 1.Sosyal sapmanın nasıl oluştuğu, kuralları kimin veya kimlerin koyduğu 2. Kişinin etiketlenmesinin, davranışları üzerinde nasıl sonuçlar doğurduğu (Kızılçelik, 1996:150).

Etiketleme teorisinin önemli isimlerinden biri olan Becker; suç olgusunun, toplumda güçlü konumda olanların veya toplumdaki egemen sınıfların çıkarları çerçevesinde yapılandırılmış bir tanımlama biçimiyle ilintili olduğunu belirtmiştir. Bu yaklaşıma göre suç, davranışsal bir özellik olmaktan ziyade, hukuki bir tanımlama ile ilgili bir olgu olarak görülmektedir. Başka bir ifadeyle Becker; toplumdaki bazı gruplar tarafından, bireylerin damgalanmasında kullanılacak sapmaya ilişkin bazı kuralların konulduğunu ve insanların bu kurallara olan adaptasyon düzeylerine göre, onları uyumlu ya da sapkın kişiler olarak etiketlediklerini söylemektedir (Vito ve Holmes, 1994:189-192). Öyleyse, Becker'e göre suçlu olmayanla suçlu arasındaki fark, suçlu olanın yalnızca damgalanmış oluşudur (Walklate, 1998:24-25).

Etiketleme teorisyenleri şu soruların cevabını vermeye çalışmıştır: Bireyin sapkın olarak damgalanan eyleminde, damgayı, hangi kişi, hangi kişilere ve hangi belirleyicileri esas alarak uygulamaktadır? Etiketi hangi süreçler yapıştırmakta ve uygulama yollarını belirlemektedir? (Sezal, 2002:658). Bu sorulara Becker: “toplumda daha çok güçlü insanların kuralları koyduğunu; yani, egemen sınıflarca kuralların konulduğunu ve konulan bu kurallara uymayan bireylerin sapkın olarak” damgalandıkları cevabını verirken; hangi davranışların sapkın davranış olarak

74

değerlendirileceğinin ise, bu davranışın kim tarafından yapıldığına bağlı olduğunu ifade etmektedir (Kızılçelik, 1996:152-153). Böyle bir ifadeden suçun; sınıfsal bir temele dayandırıldığını, sınıfsal özellikler taşıdığını anlamamız mümkün olmaktadır. Örnek olarak; orta veya üst sınıf mensubu gençlerin tutuklanma oranının, alt sınıftakilerle kıyaslandığında daha düşük olduğu görülmektedir. Giddens'a göre bu durumun sebebi, üst sınıf mensubu kişilerin çocukları herhangi bir hırsızlık olayına karıştığında bu hırsızlık vakası, kolluk kuvvetleri ya da mahkemelerce masum çocuk oyunları şeklinde görülmekteyken, alt sınıf mensubu kişilerce ya da yoksulluğun olduğu yerlerde gerçekleşen bu fiiller, hırsızlık vakaları olarak görülmekte ve yapılan işlemler de bu yönde olmaktadır (Giddens, 2000:189).

Becker, olaya bakanın gözüyle sapmanın olduğunu savunarak; olaylar değerlendirilirken kiminin sapma olarak gördüğü bir eylemi, bir başkasının sapma olarak görmediğini söylemektedir. Sapma, onaylanmayan davranışlara denilir. Onaylamamanın yasalar tarafından yapılması durumunda ise, bu sapma suç sayılmaktadır. Becker’e göre, bireyler, iki şekilde sapıcı davranışta bulunurlar:

1. Etiketleyenler, etiketlenen kişiyi sürekli takip eder ve etiketlemeyi sürdürürler.

2. Etiketlenen kişi bu durumunu özümseyerek kendini sapmış kabul eder ve sapıcı davranışlarını sürdürür. Suçluluk her iki halde de artar (Sokullu Akıncı, 1999).

Diğer bir etiketleme kuramcısı olan Lemert ise, birincil sapma ve ikincil sapma olarak sapmayı iki aşamada ele almıştır. Lemert, kişinin normları ilk defa ihlal ettiği durum olarak gördüğü birincil sapmayı, geçici bir durum olarak tanımlamaktadır. Normların bu halde ihlal edilmesi, kişinin suçlu kimliği almasına neden olan bir sapma değildir. Birey, suçlu kişiliğe ikincil sapmayla dönüşmektedir. Zira, ikincil sapmayla, kişinin sosyal normlar karşısındaki tepkileri güçlenmektedir. Damgalanan kişi, sapkın alt-kültürel gruplarla etkileşime girmekte ve suç kültürünün etkisiyle tekrar sosyalleşmektedir. Lemert, asıl suçluluğun, yeni olan bu sosyalleşme şekliyle oluştuğunu söylemektedir (İçli, 1998:113). Öyleyse, böylesi bir yaklaşımla; ıslah evleri, cezaevleri ve akıl hastanelerinin sapmayı arttırıcı fonksiyonları olduğu da söylenebilir.

75

Lemert’e göre, birincil sapma davranışı sonrasında bireyler, tutuklanmaları halinde, “hasta”, “suçlu”, “sakat”, “akıl hastası” vb. şekillerde sapıcı damgalamalara maruz kalırlar. Buna benzer etiketlerin kişinin kendi görünümünde, iş olanaklarında ve sosyal çevresinde olumsuz etkileri söz konusu olmaktadır (Beirne ve Messerschmidt, 2006, 380–381).

Dolu (2012), suç sonrası bireydeki değişimi bir etiketleme döngüsüyle açıklamakta ve “Baskın Statü”, “Geçmişe Dönük Yorum Yapma” ve “Kendini Gerçekleştiren Kehanet” başlıkları altında bu döngüyü ele almaktadır. Bu çerçevede etiketleme sürecinin işlediğini ve etiketlenen kişinin suçlu bir kimliğe büründüğünü belirtmektedir.

Baskın statü: Bir kişiye yüklenen “suçlu” etiketi baskın bir statüdür; bundan dolayı “suçlu” olarak nitelenen bir kişinin bu damgayı üzerinden atması oldukça zordur.

Geçmişe dönük yorum yapma: Suçlu bireylerin yaptığı yanlışlar ve hatalar zamanla ortaya çıktıkça diğer insanların dikkati ve ilgisi bu kişilere odaklanır. Böylelikle, suçlu bireylerin geçmişleri, edinilen bu yeni bilgilerle tekrar kıymetlendirilir. Bu kişilerin bulunduğu yerlerde olumsuz bir durum ortaya çıkmışsa ya da faili meçhul bir suç işlenmişse, hemen benzer türden olan diğer fiiller de bu insanların üzerine yıkılır.

Kendini gerçekleştiren kehanet: Bir insanın “ahlaksız”, “suçlu”, “kötü çocuk”, “işe yaramaz adam” şeklinde nitelendirmelerle birey ve toplum nezdinde kötülenmesi ve bu kişiye karşı “bundan adam olmaz”, “bir işe yaramaz” şeklinde onurunu ve cesaretini kıracak sözlerin söylenmesi, bu insana kendine verilen rolü oynamaktan başka bir seçenek bırakmaz. “Bir kişiye kırk kez deli dersen gerçekten deli olur” atasözü toplumun bireyin üzerindeki etkisini çok iyi açıklamaktadır (Dolu ve diğerleri, 2012:72-73).

Sapkın ya da suçlu davranışın, toplumdaki hâkim gruplar tarafından; yine toplumun zayıf ve güçsüz olan diğer üyelerine yönelik tanımlandığını, doğası gereği aslında hiçbir davranışın suç özelliği taşımadığını, yetişkinlerin özellikle de çocuk ve gençlerin “suçlu” damgası yemesinin ileriki yıllarda yeniden suça yönelmelerinde en önemli etken olduğunu belirten bu kuramın; alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı,

76

eşcinsellik, sokak çeteleşmeleri, akıl hastalığı gibi konularla alakalı davranışları açıklamada başarılı olduğu söylenebilir.

Ancak; sapkın davranışların kaynaklarını göz ardı etmesi, suçlu olarak etiketlenen herkesin etiketine uygun olarak suça ilişkin davranışları sergilemediği, hiçbir davranışın doğası gereği suç olarak görülmemesinin fazlaca iyimserlik olacağı, yapılan araştırmaların, kuramın iddia ettiği gibi damgalanmanın suçu artırdığı yönündeki savını desteklemediği yönleriyle kuram eleştirilmiştir (Regoli ve Hewitt, 1997:242). Yine, kuramın; suçluluğu yalnızca kişinin damgalanması ve yasal tanımlama şekliyle izah etmesi, suçluluğun sosyal, ekonomik ve kültürel kaynaklarının ihmal edilmesi, suçluluğun kişisel sorumluluğunu yadsıması ki; -adam öldürme, yağma, tecavüz, hırsızlık gibi birçok suç türü toplumların hemen hemen hepsinde suç kabul edilmektedir-, damgalanan bireylerin tümünün suç işlemediği gibi açıklayamadığı hususlar da söz konusudur (Kızmaz, 2005: 169-170).