• Sonuç bulunamadı

4.5. Verilerin Analizi

5.1.1. Geleneksel Teoriler

5.1.2.6. Ekonomik Teoriler

Ekonomik teoriler, kadın suçluluğu konusuna nedensel açıklamalar getirmekte ve kadınların suç işlemesine öncelikli sebep olarak yoksulluğu ve kadının geçimini temin etmek zorunda olduğu ailelerinin varlığını göstermektedir. Böylelikle, konuya, toplumsal cinsiyet bağlamıyla yaklaşan diğer görüşlerden farklı bir boyut kazandırmaktadır (Canay, 2004).

116

Kadınlar, kriminoloji araştırmalarında her zaman, yalnızca cinsellikleriyle alakalı araştırmaların objesi olmuşlardır. Hırsızlık gibi mala karşı işlenen suçlarsa, kadınlardaki cinsel hüsranın dışa vurumu şeklinde kabul edilmiştir. Erkekler tarafından bu suçların değişik pek çok nedenle işlenebileceği göz önünde bulundurulmasına ve erkeklerin rasyonel tercihleri olarak işlemiş oldukları suçu seçebildikleri kabul edilirken, benzer şartlardaki kadınlar hasta ve sapkın olarak değerlendirilmiştir (Davies, 1999:34).

Pamela Davies'e göre, kadın suçluluğuna ilişkin yapılan açıklamalarda erkekler gibi kadınların da yalnızca “kötü” olabileceği, paralarının olmaması veya çalışmak istememeleri nedeniyle mala karşı suç işliyor olabilecekleri nedense akıllara gelmemiştir. Maddi sebeplerin erkeklerde olduğu kadar kadınlar için de geçerli olabilme ihtimali geleneksel kriminolojide gözardı edilmektedir (Davies, 1999:65).

Psikolojik ve biyolojik temelli önceki araştırmalarda, cinsiyetçilik, ırkçılık ve toplumsal sınıflar göz ardı edilmiştir. Aynı zamanda, birçok kadın suçlu, fakir, eğitim seviyesi düşük, etnik köken olarak azınlık üyesi, çocuklu, hem kendinin hem de başkalarının geçimini temin etmek mecburiyetinde olan kadınlardır. İstatistiklere göre cezaevinde bulunan kadınlardan %50-80'ini anneler oluşturmaktadır. Bu durum da, kadın açısından suç işlemenin, kadının hem kendi geçimini hem de ailesinin geçimini temin etmenin bir yolu olduğu için, daha anlaşılabilir olması anlamını taşımaktadır. Ekonomik faktörler, mala karşı işlenen suçlarla birlikte farklı suçlara da neden olabilir. Buna en uygun örnek ise fahişeliktir (Flowers, 1987:99).

Kadının toplumsal yapı içindeki ekonomik durumundan kaynaklı olarak, kadınların suç nedeniyle yargılanma oranı da artmıştır. Bu durum da diğer etkenlerden daha çok, kadını suça yönelten asıl faktörün her şeyden önce ekonomik olduğunun göstergesidir. Geleneksel suç teorileri kadının sosyo-ekonomik realitesini göz ardı etmiştir. Yoksulluğun yaygın olduğu üçüncü dünya ülkelerindeki kadınlar, kadın suçluluğunun kaynağının cinsel dürtüler değil ekonomik nedenler olduğunu ispatlamışlardır (Flowers, 1987:99).

Kadın suçluluğuyla ilgili Hindistan’da yapılan bir araştırma verilerine göre de suç işlemiş kadınların evli, genç, eğitimsiz ve kısıtlı ekonomik şartlarda yaşamını sürdüren kadınlardan oluşması dikkat çekicidir. Bu ülkede kadın suçluluğuna ilişkin yapılan araştırmalar cinsiyet rolleriyle kadının toplumsal hayatta kenara itilmiş halinin

117

kadın suçluluğuna açıklama getirmesi yönünden oldukça önemli bir faktör olduğunu göstermiştir (Nagla, 1991).

Yoksulluğun evrensel bir nitelik kazanarak süreğen bir hastalık halini aldığı günümüzde, ortaya çıkan küresel mali ve ekonomik krizlerden, terörden, şiddetten, iç çatışmalardan ve savaş şartlarından en fazla etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Az maaş, fuhuş, boşanmalar ve töre/namus cinayetlerinin artması gibi problemler bu ortamlarda daha çok görülmektedir. Yoksulluğun yaygın olduğu Asya ve Afrika'daki çoğu ülkede bu durumu açıkça görmek mümkündür. Mesela, Nikaragua’da “kadınlara, kendilerinin sahip oldukları işte çalışabilmek için sırada bekleyen iki yüz kişinin olduğu söyleniyor. İşverenler kadınlara “size ihtiyacımız yok, pislik kadar bile değeriniz yoktur” diyerek gerçekte şunu kastetmektedirler: “Bu işten ayrılırsan geriye yapabileceğin tek iş kalıyor o da fahişelik” (Kernaghan, 2004: 170).

Buna benzer bir durum nüfusunun büyük bir kesimi fakir olan Hindistan’da da görülür. Globalleşmenin etkilerinin önemli ölçüde hissedildiği Hindistan, fakirler, bilhassa fakir kadınlar açısından işsizlik, psikolojik bunalım ve bir suç ülkesine dönüşmüş vaziyette. Shiva’nın ifade ettiği gibi “…büyük şirketlerin yaptığı ziraatın ve globalleşmenin, ziraat ve tarımı ortadan kaldırdığı yerlerde istihdam bitiyor, fahişelikte patlama yaşanıyor. Kadınlar yaşayabilmek için bedenini pazarlıyor. Fahişeliğin artması, kadınların seçimi değildir. Küreselleşmenin güçlü aktörleri tarafından itilmiş oldukları büyük yoksulluk neticesinde gerçekleşmektedir” (Shiva, 2004: 155).

Kadınların mala karşı işlediği suçların çoğalmasını açıklayan ana düşünce ekonomik dışlanmışlıktır. Kadının mala karşı gerçekleşen suçlardaki payının çoğalması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin artmasıyla değil, bilakis maddi olanaklarının azalmasıyla açıklanabilir. Bu şekilde fakirlik içinde yaşamını sürdüren kadın sayısındaki artış “yoksulluğun kadınlaşması” (feminisation of poverty), kadının mala karşı işlediği suçlardaki artışı buna bağlı olarak kadın suçluluğunu daha iyi açıklayabilecek bir yaklaşımdır (Belknap, 2007: 57).

Yoksulluk kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de suçluluğun nedeni sayılabilir. Ama kadınların çalışma ve iş bulma imkânları erkeklere göre daha kısıtlı ve kazançları daha azdır. Üstelik erkeklerin yaptığı işlerin aynısını yapıyor olsalar bile kadın olmaları sebebiyle erkeklerden daha az maaş almakta ve güvencesi olmayan

118

işlerde çalıştırılmaktadırlar. Çünkü kadının, özellikle de küçük çocuğu olan bir kadının çalışması mevzuubahis olduğunda birçok ön koşul ve tereddütle karşılaşılmaktadır. İlk olarak annenin çalışma günlerinde çocuğun bakımı problem oluşturmakta, aynı zamanda çocuklu olması nedeniyle kadın için geceleri çalışabileceği işler çoğunlukla imkânsız hale gelmekte, mesai saatlerinde çocuk nedeniyle esneklik sağlanamadığı için işverenler kadın çalışan istememekte, yine, kadının iş yerlerinde cinsel tacize uğraması gibi olumsuz durumlar gündeme gelebilmektedir. Bütün bu olumsuz şartlar birlikte düşünüldüğünde, ailesinin ya da yalnızca kendisinin geçimini temin etmek zorunda olan bir erkek, sıradan bir işe girip çalışma imkânına sahipken, benzer şartlardaki bir kadının sıradan bir iş bularak çalışma imkanı azalmakta, maddi gereksinimlerini suç işleme alternatifi ile giderme, (bilhassa eğitim seviyesi düşük ve vasıfsız kadınlar için) daha muteber bir hal alarak, yoksulluk, kadına özgü öncelikli ve özel bir suçluluk nedeni olmaktadır (Davis ve Stasz, 1990:227-230).

Bugün artık, kadın suçluluğu açıklanırken, kadınların sahip oldukları olanakların veya özgürlüklerinin artışı hipotezi değil, bunlardan ziyade kadınların ekonomik dışlanması, uyuşturucu madde kullanma ve formal sosyal kontrolde yaşanan değişmeler kullanılır hale gelmiştir. Ekonomik dışlanma ve formal sosyal kontroldeki değişimler kadar uyuşturucu kullanma da kadın suçluluğuna neden olan ciddi bir faktördür. Kriminologlar bugünlerde uyuşturucu kullanımıyla suçluluk arasındaki ilişki üzerine yoğunlaşmıştır. 1970’li yıllardan itibaren kriminologlar, uyuşturucu kullanımı ve yoksulluğun kadın suçluluğundaki ana faktörler olduğunu savunmaktadır (Davis ve diğerleri, 2006: 203).

Uyuşturucuyla ilgili tutuklamaların artışı, uyuşturucu madde bulundurmak ve satmak suçundan ceza alan kadın mahkûmların cezaevlerindeki sayısının artışı, ayrıca, uyuşturucu madde tesiri altındayken suç işleme vakalarındaki artış, uyuşturucunun günümüzde kadın suçluluğu üzerinde ne kadar önemli bir etken olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir (Saruç, 2013).