• Sonuç bulunamadı

4.5. Verilerin Analizi

5.1.1. Geleneksel Teoriler

5.1.2.3. Centilmenlik Teorisi

Centilmenlik teorisi geçtiğimiz son on beş yıllık süreçte kadın ve suçla ilgili literatürün genelinde yer almaktadır. Bu teori, güvenlik güçlerinin ve kanunların suçlu kadınlara daha ılımlı yaklaştığı fikrine dayanmaktadır. Bundan dolayı da kadınların

110

işlediği suçlar kayıtlara geçmediğinden, kadınların erkeklere göre daha az suç işlediği fikrinin doğru olmadığını iddia etmektedir (Saruç, 2013).

Saklı suç düşüncesini destekleyen centilmenlik teorisi, suç işleyen kadınların erkek suç ortaklarınca saklanıp kollandığını ve emniyet güçlerinin de suçlu kadınlara daha yumuşak davrandığını, kadın suçluları yakalama ya da tutuklama konularında daha az hevesli olduklarını öne sürmektedir. Bu koşullar da istatistiklerdeki kadın suçluluğu oranını daha az göstermektedir. Aslında bu, kadınların erkeklere göre daha az suç işlediği görüşünün gerçeğe uygun bir bakış açısı olmadığı anlamına gelmektedir (Flowers, 1987: 83).

Centilmenlik teorisini geliştiren Mannheim'ın, yaptığı çalışmalarda, kadınların elde ettiği yeni sosyal rollerle ilgilenmiş olması önemli bir noktadır. Sanayi devrimiyle beraber kadınlar, ev içi sorumluluklarının artmasına ek olarak, sosyal hayatta ev haricinde de yer almaya başlayarak, çalışma yaşamına işgücü olarak katılmışlardır. Kadın suçluluğunu bu durum bir oranda artırabilir fakat önemli olan asıl mesele, bu durumun kadınlar tarafından işlenen suçların niteliğinin değişmesine ve çeşitlenmesine yol açmasıdır. Kadınlar, dolandırıcılık, rüşvet ve ajanlık gibi suçlarda daha çok görülür olmuştur (Mannheim, 1965: 705).

Mannheim'e göre, istatistiklerde, kadın suçluların sayısı erkek suçlulardan daima çok az çıkmıştır. Sayısal olarak yapılan bu kıyaslama bize kadın suçluluğu konusundaki doğru bilgiyi sağlamamaktadır. Zira Mannheim, kadın suçluluğuna ilişkin tespitlerine, erkekler tarafından tutulan kayıtların, taraflı bir şekilde ve nesnellikten uzak olarak oluşturulduğu kabulü ile başlamıştır. Kadın suçluluğu kavramı, Mannheim'e göre, erkek yasa koyucuların, hâkimlerin, bilim adamlarının, polislerin, bunların yanında şair ve yazarların saptamaları doğrultusunda şekil kazanmıştır. Ceza kanunları, erkeklerin bakış açısına göre suç sayılan davranışlar için yapılmıştır. Suç eylemlerinin kadınlara has formları olduğu halde, bunlar erkekler tarafından önemsenmemiş ve cezalandırmaya değer bulunmamıştır. Kanun koyucu erkekler, gerçekte kasıtlı olmaksızın kadınların yaptığı bazı anormal davranışlara bütün ceza yasasının gözlerini kapatmıştır. Ayrıca, kadınlar tarafından işlenen suçların kovuşturulması esnasında kadın olmaları nedeniyle birtakım özel güçlükler de söz konusudur. Çünkü yalnızca suçun türü değil, kadınların suçta bulunma biçimi de işlenen suçların kayıtlara daha az geçirilmesine sebep olmaktadır. Çoğunlukla kadınlar suçlu davranışı şahsen yapan değil, suça yardım eden, kışkırtan, ortaklık ya

111

da azmettiricilik yapan konumundadırlar ve bunların takibi ve kayıtlara geçirilmesi daha zor olmaktadır. Mannheim’e göre, bu zorlukların aşılması halinde bile kadın suçları nadiren kayda geçirilmekte ve yargılama yapılmaktadır. Bunlara ilaveten yakalanarak suçu sabit görülen kadınlara karşı yargıçlar, erkeklerden daha şefkatli davranmaktadır. Öbür taraftan Manheim, tüm suçlular içinde kadınların sayısının çok az olması sebebiyle rehabilite imkânlarının geliştirilemediğini de savunmuştur. Çünkü suçlu kadınların az sayıda olması sebebiyle sınıflandırılması, kadınlara özel görevli temini ve kurumların oluşturulması daha zordur (Mannheim, 1965: 691-694).

M. Eaton’un “Justice For Women” adlı çalışmasına önemli bir dayanak oluşturan bu teoriyi ele alan Eaton, yargıçların, aynı suçtan yargılanan kadınlara ve erkeklere eşit olarak davranmayı istediğini, fakat bunun mahkeme dışındaki hayatları nedeniyle oldukça seyrek yapılabildiğini ifade etmektedir. Zira özellikle aile içindeki cinsiyet temelli eşitsizlikler, yargıçların kararlarını da etkilemekte ve eşitsizlikler yeniden ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, Eaton, mahkemelerde kadınlara karşı daha şefkatli davranıldığını onaylamakta ve bu himayeci tavrın eşitsizliği yeniden üretmek anlamına geldiğini belirtmektedir (Heidensohn, 1989:102)

Bazı kriminologlar, kolluk ve adli makamların kadınlara yönelik yakalama ve tevkif etme önlemlerine daha az müracaat edilmesi eğiliminin olduğunu ve kadınları erkeklere nazaran daha hafif cezalandırma isteğinin varlığını savunmakta, bunun da ataerkilliğin bir işareti olduğunu belirtmektedirler. Bilhassa, hırsızlık ve şiddet içerikli suçlar kadınlara yakıştırılamamaktadır (Flowers, 1987: 84).

Centilmenlik teorisinin iddialarını reddeden görüşe göre, kadının özgürleşmesi hareketleriyle beraber, adli sistem kadın suçlulara karşı daha az kibar olmaya başlamıştır. J. Messerchmidt, kadınların, hem kanunları çiğnemeleri hem de kadının özgürleşmesi hareketinden ve geleneksel cinsiyet rollerini çiğnemeleri nedeniyle cezalandırılmakta olduklarını ifade etmiştir (Canay, 2004).

Bir başka görüşse, kadınlara istatistiklerde ayrıcalık gösterildiğini düşündüren değerlerin, gerçekte yalnızca kadınlar tarafından işlenen suçların daha az oluşuyla da açıklanabilir olduğudur. Bununla birlikte hâkimlerin, kadın suçlulara ceza verirken, işlemiş oldukları suçun tasarlanmamış ve aile içindeki suçlar olmasıyla beraber, kadının hapsedilmesinin ailesi üzerinde oluşturacağı negatif etkilerini de dikkate alıyor olabilecekleri üzerinde de durulmuştur (Flowers, 1987: 84).

112

Heidensohn’da, erkeğin bakış açısına göre, kadınların hem hukuku çiğnediklerini hem de geleneksel rollerine uygun davranmadıklarını; böylesi bir durumda da kadınlara karşı mahkemelerde centilmence davranılması bir tarafa, aksine kadınlara daha kızgın ve adaletsizce yaklaşıldığını belirtmektedir. Adalet mekanizması, kadın suçlulara centilmence yaklaşmamakta, ona adaletsiz ve önyargılı davranmakta, onun değerini düşürmektedir (Heidensohn, 1989:103)

Simon ve Redding'e göreyse, kadınların suçlu eylemlerine karşı adli sistemin tepkisinde değişme olmuştur. Kadının suçlu davranışında değişme olmamış ama bu davranışa karşı tavır değişmiştir. Bu tutum değişimi de gerek kayıtlara geçen gerekse cezaevi istatistiklerinde kadın suçluların sayıca artmasını açıklamaktadır (Simon ve Redding, 2005: 18)