• Sonuç bulunamadı

T.C.

D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2005/379 Karar No : 2005/1793

Özeti : Kurumlar vergisi mükelleflerinin de elde ettiği menkul sermaye iradı da ticari kazanç niteliğinde olduğu ve esas faaliyet konusu dışında düşünülemeyeceği için, bu gelirler nedeniyle 4325 sayılı Kanundan yararlanılamayacağı iddiasıyla yapılan tarhiyatta hukuka uyarlık bulunmadığı hakkında.

Temyiz Eden : … Turizm Kuyumculuk İç ve Dış Ticaret Anonim Şirketi Karşı Taraf : Fatsa Vergi Dairesi Müdürlüğü/ORDU

İstemin Özeti : Tarım Ürünleri alım satımı ve otel işletmeciliği yapan davacının 2002 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu, elde ettiği banka faiz gelirlerinin ana faaliyet konusu dışında olduğu için 4325 sayılı Kanunda öngörülen istisnadan yararlanmayacağı ileri sürülerek faydalandırılan yatırım indirimi üzerinden ikmalen gelir (stopaj) vergisi salınıp, fon payı hesaplanmış, vergi ziyaı cezası kesilmiştir. Ordu Vergi Mahkemesi 31.12.2004 günlü ve E:2004/254, K:2004/404 sayılı kararıyla; 4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik Edilmesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 3 üncü maddesine göre, belirli şartlar dahilinde işe yeni başlayan mükelleflerin münhasıran bu işyerlerinden elde ettikleri kazançların işe başlama tarihinden itibaren 5 vergilendirme dönemi gelir ve kurumlar vergisinden müstesna olduğu, istisnanın amacının istihdam yaratarak geri kalmış bölgelerin kalkınmasını sağlamak olduğu, bu nedenle her türlü ticari, sınai, zirai ve mesleki faaliyetin kapsama alındığı ve anılan faaliyetlerden elde edilecek gelire uygulanması gerektiği, diğer faaliyetlerden elde edilecek

gelirlerin ise vergiye tabi olduğu, davacı şirketin esas faaliyetin tarım ürünleri alım satımı ve otel işletmeciliği olduğu için, şirket sermayesinin bankalarda değerlendirilmesi sonucu elde edilen faiz gelirinin ise şirket faaliyetleri sonucu elde edilen bir gelir olarak düşünülemeyeceği ve 4325 sayılı Kanunda öngörülen istisnadan yararlanılamayacağı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Davacı, Kanunda gelir türleri itibarıyle bir ayrımın mevcut olmadığını ve o işyerinden elde edilen her türlü gelirin istisnadan yararlanabileceğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Tetkik Hakimi Mustafa Bahtiyar'ın Düşüncesi: Davacının elde ettiği banka faiz gelirleri Gelir Vergisi Kanununun 75 inci maddesinin son fıkrası gereği ticari kazancın bir unsuru olup, esas faaliyet gelirlerinden ayrık tutulması mümkün olmadığından, ve 4325 sayılı Kanunda bu yönde bir ayrıma gidilmediğinden sözkonusu kazancın 4325 sayılı Kanun kapsamında düşünülemeyeceği iddiasıyla yapılan tarhiyata karşı açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu'nun Düşüncesi: Uyuşmazlıkta, elde ettiği faiz gelirlerinin 4325 sayılı Kanundaki istisnadan yararlanamayacağı öne sürülerek 2003/Nisan dönemi için tarh olunan gelir (stopaj) vergisi ile hesaplanan Fon payının ve kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması istemiyle açılan davayı reddeden Ordu Vergi Mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

İşletmenin atıl nakit mevcutlarının banka hesaplarında değerlendirilmesi sonucu elde edilen gelir unsuru (faiz geliri) yapısı itibariyle menkul sermaye iradı olarak kabul edilebilir ise de, ticari faaliyete bağlı olması nedeniyle ticari işletme bünyesinde sağlanan gelir unsuru biçiminde değerlendirilmesi suretiyle faiz gelirinin 4325 sayılı kanun kapsamına dahil edilmesi gerektiğinden aksi yolda hüküm kuran vergi mahkemesi kararının bozulması gerekeceği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

4325 sayılı Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde İstihdam Yaratılması ve Yatırımların Teşvik edilmesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde "Bu Kanunun amacı; Olağanüstü Hal Bölgesinde ve Kalkınmada Öncelikli Yörelerde vergi teşvikleri uygulamak ve yatırımlara bedelsiz kamu arsa ve arazisi temin etmek suretiyle yatırımları ve istihdam imkanlarını artırmaktır." denilmektedir. Kanunun 3 üncü maddesinin (a) fıkrasında ise 2 nci maddede kanunun kapsamı belirlenmiş olup, bu maddenin yürürlük tarihi ile 31.12.2000 tarihi arasında; Olağanüstü Hal Bölgesi Kapsamında sayılan illerde yeni işe başlayan gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, bu illerdeki iş yerlerinde fiilen ve sürekli olarak 10 ve daha fazla işçi çalıştırmaları şartıyla, münhasıran bu iş yerlerinden elde ettikleri kazançlar işe başlama tarihinden itibaren yatırım dönemi dahil 5 vergilendirme dönemi gelir ve kurumlar vergisinden müstasna olduğu belirtilmiştir. Anılan Kanun maddesi ile getirilen istisnadan yararlanabilmek için Kanun kapsamında sayılan illerde kanunun yürürlük tarihi olan 1.1.1998 ile 31.12.2000 tarihleri arasında işe yeni başlamış olmak ve bu işyerlerinde fiilen ve sürekli olarak en az 10 ve daha fazla işçi çalıştırmaları şartı mevcuttur. Bu şartların gerçekleşmesi koşuluyla münhasıran bu işyerlerinden elde edilen kazançlar istisnadan yararlanabilecek olup, Kanunda başkaca bir şart öngörülmemiştir.

Olayda, tarım ürünleri alım satımı ve turistik otel işletmeciliği işi yapan davacının anılan şartları ihlal etmediği taraflar arasında tartışmasızdır. İnceleme elemanınca, söz konusu istisnadan sadece esas faaliyet konusu nedeniyle elde edilen kazançların yararlanabileceği,bankalardan elde edilen faiz gelirlerinin menkul sermaye iradı niteliğinde olması nedeniyle esas faaliyet kazancı olarak düşünülemeyeceği ve vergiye tabi olduğu görüşüyle düzenlenen vergi inceleme raporu esas alınarak dava konusu tarhiyat yapılmıştır.

5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 13 üncü maddesinde, kurumlar vergisinin birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanununun 37 nci maddesinde "ticari kazanç", her türlü ticari ve sınai faaliyetlerden doğan kazançlar olarak tanımlanmıştır.Kanunun 38 inci maddesinde bilanço esasına göre, 39 uncu maddesinde ise işletme hesabı esasına göre ticari kazancın nasıl tespit edileceği açıklanmış olup, belirtilen maddelerde gelir türleri açısından bir ayrıma gidilmemiştir. Yine aynı Kanunun 75 inci maddesinin ikinci fıkrasının 7 numaralı bendine göre mevduat faizleri, menkul sermaye iradı olarak nitelendirilmiş olup, maddenin son fıkrasında "Yukarıda yazılı iratlar, bunları sağlayan sermaye sahibinin ticari faaliyetine bağlı bulunduğu takdirde, ticari kazancın tespitinde nazara alınır" denilmektedir.

Anılan düzenlemelere göre, kurumlar vergisi mükelleflerinin her türlü kazancı ticari kazanç sayılmaktadır. Bu gelirlerin bir kısmının menkul sermaye olarak elde edilmesi, bu iradın elde eden kişiye göre ticari kazanç sayılması ve esas faaliyetin ayrılmaz bir unsuru olması vasfını değiştirmemektedir. Sermayenin veya nakitlerin bankalarda değerlendirilmesi ekonomik ve ticari hayatın bir gereği olup, bu gelirlerin ticari faaliyetin kapsamı dışında düşünülmesi mümkün değildir. Esasen, 4325 sayılı Kanunda da kurumlar vergisi istisnasından yararlanma şartları belirtilmiş olup, Kanunda, elde edilen gelirlerin niteliği açısından bir ayrıma gidilmemiştir.

Bu durumda, davacının, ticari kazancının esas bir unsuru olan banka faiz gelirlerinin ana faaliyet konusu işlerden elde ettiği kazanç kapsamı dışında değerlendirilmesi suretiyle 4325 sayılı Kanunda öngörülen istisnadan yararlandırılmaması hukuka uygun olmadığından, davanın reddine ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Ordu Vergi Mahkemesinin 31.12.2004 günlü ve E:2004/254, K:2004/404 sayılı kararının bozulmasına 17.10.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2005/562 Karar No : 2005/1437

Özeti : Davacı, yurt dışında mukim olduğundan elde ettiği faiz gelirleri nedeniyle Gelir Vergisi Kanununun 86 ıncı maddesi uyarınca beyanname verme zorunluluğu bulunmadığından ödeme emrine karşı açılan davanın borcum yoktur kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hakkında.

Temyiz Eden : Yıldırım Beyazıt Vergi Dairesi Müdürlüğü - ANKARA

Karşı Taraf : …

İstemin Özeti : 1998 yılında elde ettiği menkul sermaye iradıyla ilgili beyanname vermeyen davacı adına re'sen yapılan tarhiyata ilişkin ihbarnamenin ilanen tebliğ edilip, kesinleştiğinden söz edilerek hesaplanan gecikme faiziyle birlikte tahsili amacıyla ödeme emri düzenlenip,tebliğ edilmiştir. Ankara 4. Vergi Mahkemesi 15.10.2004 günlü ve E:2004/224, K:2004/864 sayılı kararıyla; olayda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun bilinen adres tanımına uygun olarak davacı tarafından vergi dairesine verilmiş bir adresin mevcut olmadığının açık olduğu ancak, idarece, ilanen tebligat yapılabilmesi için adresin hiç bilinmediğine dair gerekli adres araştırmalarının yapılmadığının anlaşıldığı, bu durumda, Almanya'nın Berlin Vatandaşlık İşleri Dairesinin Türkçe tercümesi yapılmış 15.3.2004 günlü

yazısına göre, 1972 tarihinden itibaren yurtdışında mukim olduğu anlaşılan davacı hakkında yeterli adres araştırması yapılmadan ilanen tebliğe gidilmesi yasal olmadığından kesinleşmiş bir amme alacağından söz edilemeyeceği gerekçesiyle ödeme emrinin iptaline karar vermiştir. Davalı İdare, bilinen adreslerde, ihbarnamenin tebliğ edilememesi nedeniyle ilanen tebliğ edilen amme alacağının kesinleştiğini,dolayısıyla ödeme emri düzenlenmesinin yasal olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği yolundadır.

Tetkik Hakimi Hülya Z.Yıldırım'ın Düşüncesi: Davacı, 1972 yılından itibaren yurt dışında mukim olduğundan elde ettiği faiz gelirleri nedeniyle Gelir Vergisi Kanununun 86 ncı maddesi uyarınca beyanname verme zorunluluğu bulunmadığı, dolayısıyla ödeme emrine karşı açılan davanın borcum yoktur kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden mahkeme kararının sonucu itibarıyla yerinde olduğu düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı A.Kemal Terlemezoğlu'nun Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

Olay tarihinde yürürlükte olan 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun "Beyanname verilmeyen haller"başlıklı, 1998 yılı gelirlerine uygulanmak üzere 29.7.1998 tarihinde yürürlüğe giren 86 ıncı maddesinin 2 nci bendinde, dar mükellefiyette vergiye tabi gelir sadece,tevkif suretiyle vergilendirilmiş ücretler, serbest meslek kazançları, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ile kurumlardan elde edilen kar paylarından ibaret ise beyanname verilmeyeceği düzenlenmiştir.

Dosyanın incelenmesinden, davacı hakkında 1998 yılı içinde elde ettiği menkul sermaye iradı ile ilgili olarak yapılan inceleme sonucu, davacının yıl içinde elde ettiği menkul sermaye iradı için beyanname vermediği ileri sürülerek adına yapılan re'sen tarhiyata ilişkin ihbarnamenin bilinen adresinde tebliğ edilememesi üzerine ilanen tebliğ edildiği, kesinleştiğinden söz edilerek de davacı adına ödeme emri düzenlendiği, anlaşılmaktadır.

Ancak, davacı tarafından 1972 yılından itibaren yurt dışında ikamet ettiği iddia edilmekte ve Berlin … İlçesi Vatandaşlık İşleri Dairesi Nüfus Dairesinden alınan bir belgeyle bu husus ispat edilmektedir. Bu durumda, dar mükellef olduğu açık olan davacının tevkif suretiyle vergilendirilmiş menkul sermaye iradı ile ilgili olarak Gelir Vergisi Kanunu'nun 86 ıncı maddesi uyarınca beyanname verme zorunluluğu bulunmadığı gibi, Türkiye'de vergilendirilecek bir geliri olmayan davacının vergi dairesine adres bildirme yükümlülüğü de olmadığından mahkeme kararı sonucu itibarıyla yerinde görülmüştür.

Bu nedenle temyiz isteminin reddine, 13.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2004/209 Karar No : 2005/1440

Özeti : Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında yatırım indiriminin tevkifata tabi olacağı yolunda

açık bir hüküm bulunmamasına karşın Anayasa ve Kanunlarla tanınmış yetki çerçevesinde sadece oranları belirleme yetkisi bulunan Bakanlar Kurulunca vergiden istisna edilmiş bir kazanç ve irat olmayan yatırım indiriminden faydalanılan tutarın, tevkifata tabi tutulması yolundaki düzenleme açıkça hukuka aykırı olup, davacı tarafından yapılan düzeltme talebinin vergi hatası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği hakkında.

Temyiz Eden : … Fotoğraf Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi

Vekili : Av. Dr. …

Karşı Taraf : Maliye Bakanlığı/ANKARA

İstemin Özeti : Davacı şirket tarafından 1999 yılı yatırım indirimi üzerinden yapılan gelir vergisi stopajına ilişkin olarak verilen muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk ettirilen gelir (stopaj) vergisi ile fon payının kaldırılması istemiyle Maliye Bakanlığı'na yapılan düzeltme şikayet başvurusunun reddine dair işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır. İstanbul 9. Vergi Mahkemesi 17.10.2003 günlü ve E:2003/501, K:2003/2459 sayılı kararıyla; davacının beyannamesini verdiği tarihte yatırım indirimi tutarının gelir (stopaj) vergisine tabi olmadığına dair Kanunda açık bir hüküm bulunmadığı gibi, Bakanlar Kurulunca kanunla verilen yetkiye dayanılarak istisna kazançlara uygulanacak stopaj oranının belirlenmesine ilişkin düzenleme de yürürlükte olduğundan, olayın, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun vergilendirme hatası ile ilgili 118 inci maddesi dışında kaldığı ve hukuki bir ihtilaf şeklinde ortağı çıktığı, hukuki ihtilafların ise, düzeltme hükümlerine göre çözümünün mümkün bulunmadığı, bu durumda, şikayet başvurusunun reddine dair işlemde hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı, yürütme organının vergi salma yetkisi bulunmadığını dolayısıyla yok.hükmünde olan bu düzenlemeye dayanılarak yapılan tahakkukun vergi hatası kapsamında olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedir.

Savunmanın Özeti : Yasal dayanaktan yoksun bulunan temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Hülya Z.Yıldırım'ın Düşüncesi: Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, temyize konu mahkeme kararının bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı İbrahim Erdoğdu'nun Düşüncesi: İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49 uncu maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.

Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme kararının onanmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Dördüncü Dairesince gereği görüşüldü:

Uyuşmazlık, 1999 yılında yararlanılan yatırım indirimi tutarından yapılan gelir vergisi tevkifatı nedeniyle verilen muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden ve dava konusu edilmeksizin ödenen gelir (stopaj) vergisi ve fon payının kaldırılması istemiyle yapılan düzeltme ve şikayet başvurusunun Maliye Bakanlığınca reddine dair işlemin iptali istemiyle açılan davayı reddeden mahkeme kararının bozulması istemine ilişkindir.

213 Sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 116 ncı maddesinde vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınması vergi hatası olarak tanımlanmış, aynı Kanun'un 117 inci maddesinde matrah hataları, vergi miktarında hatalar ve verginin mükerrer olması "hesap hataları" olarak, 118 nci maddesinde ise, mükelleflerin şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme ve muafiyet döneminde hatalar vergilendirme hataları olarak sayılmıştır.

193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94 üncü maddesinin 4369 sayılı Kanunla değişik, 1.1.1999 günü yürürlüğe giren 6 ıncı fıkrasının b bendi ii alt bendinde, dağıtılsın dağıtılmasın kurumlar vergisine tabi kurumların, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 8 inci maddesinin 1 numaralı bendi dışında kurumlar vergisinden müstesna kazanç ve iratlarından tevkifat yapılacağı, Bakanlar Kurulunun bu maddede yer alan tevkifat nispetini her bir ödeme ve gelir için ayrı ayrı sıfıra kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmak suretiyle yeniden tespit etmeye yetkili olduğu belirtilmiştir. Anılan bu yetki uyarınca çıkarılan 99/13230 sayılı Bakanlar Kurulu kararının eki kararın 2 inci maddesinin b bendi ii alt bendinde tevkifat oranı

% 15 olarak belirlenmiş ve parantez içinde"yatırım indirimi "dahil ibaresi eklenmiştir. Bu düzenleme ile anılan 94 üncü maddenin 6 ıncı fıkrasını b bendi ii alt bendi hükmü uyarınca yatırım indiriminden faydalanılan tutarın tevkifata tabi tutulması sonucu doğmuştur.

25.8.1999 günlü ve 23797 sayılı Resmi Gazetenin mükerrer sayısında yayımlanan 99/13230 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının eki kararın 2 inci maddesinin b bendi ii alt bendinde parantez içinde yer alan ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 94 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının b-ii alt bendine eklenen"yatırım indirimi" dahil ibaresinin iptali istemiyle açılan davada, Danıştay Dördüncü Dairesi 3.5.2000 gün ve E:1999/5648, K:2000/1914 sayılı kararıyla"yatırım indirimi dahil" ibaresinin iptaline karar verilmiştir.

T.C.Anayasa'sının 73 üncü maddesinde "Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde Kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapma yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir"

denilmektedir. Kurumlar Vergisi Kanununun mükerrer 45 inci maddesinde de kurumlar vergisine ilişkin istisna, muafiyet ve kurum kazancının tespitinde indirimleri düzenleyen hükümlerin, ancak bu Kanun, Gelir Vergisi Kanunu ve Vergi Usul Kanununa hüküm eklenmek veya bu Kanunlarda değişiklik yapılmak suretiyle düzenleneceği belirtilmiştir.

Bu hükümlerin birlikte incelenmesinden Bakanlar Kurulunun vergi koyma, değiştirme veya kaldırma yetkisinin olmadığı, sadece Anayasa ve Kanunlarla tanınmış bulunan yetki çerçevesinde oranları belirleme yetkisinin bulunduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Diğer taraftan idare, kanun hükmünün uygulanması sırasında ortaya çıkabilecek sorun ve uyuşmazlıkları önlemek amacıyla bir düzenleme yapma yetkisine sahip ise de, bu yetkisini vergi kanunlarında belirlenen sınırları aşmadan kullanmak zorundadır. Bu nedenle Bakanlar Kurulunca vergi kanunlarında yer alan bir hükmün değiştirilmesi, kaldırılması veya vergi konusunda yeni bir hüküm konulması, Anayasa,ya ve vergi mevzuatına aykırılık teşkil etmektedir.

Bu durumda, Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi Kanunlarında yatırım indiriminin tevkifata tabi olacağı yolunda açık bir hüküm bulunmamasına karşın Anayasa ve Kanunlarla tanınmış yetki çerçevesinde sadece oranları belirleme yetkisi bulunan Bakanlar Kurulunca vergiden istisna edilmiş bir kazanç ve irat olmayan yatırım indiriminden faydalanılan tutarın, tevkifata tabi tutulması yolundaki düzenleme açıkca hukuka aykırı olup, davacı tarafından yapılan düzeltme talebinin vergi hatası kapsamında değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşıldığından,uyuşmazlığın Vergi Usul Kanununun vergilendirme hatası ile ilgili 118 inci maddesi kapsamında incelenemeyeceği gerekçesiyle davayı reddeden mahkeme kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 17.10.2003 günlü ve E:2003/501, K:2003/2459 sayılı kararının bozulmasına 13.7.2005 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

A Z L I K O Y U

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar mahkeme kararının dayandığı gerekçeler karşısında yerinde ve kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden istemin reddi gerektiği görüşü ile karara karşıyız.

KURUMLAR VERGİSİ

T.C.

D A N I Ş T A Y Dördüncü Daire Esas No : 2005/432 Karar No : 2005/1723

Özeti : Kredi kartı ile kayıt dışı olarak mal satıldığı iddiasıyla yapılan tarhiyatta davacının kendisi ve ailesine ilişkin kredi kartı kullanımlarının dikkate alınması ve matrah farkının ortaya çıkması halinde ise satılan malın malietinin indirilmesi gerektiği hakkında.

Temyiz Eden Taraflar : 1- … Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 2- Mithatpaşa Vergi Dairesi Müdürlüğü/ANKARA İstemin Özeti : Davacının 2001 yılı işlemlerinin incelenmesi sonucu kayıt dışı satış hasılatı bulunduğu iddiasıyla re'sen kurumlar vergisi salınıp, fon payı hesaplanmış, vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezası kesilmiştir. Ankara 2. Vergi Mahkemesi 7.12.2004 günlü ve E:2004/601, K:2004/1010 sayılı kararıyla; konfeksiyon işiyle uğraşan davacının POS cihazı kullanarak kredi kartı ile yaptığı satışların bir kısmının defterlere hasılat olarak kaydedilmediğinin tespiti üzerine dava konusu tarhiyatın yapıldığı, davacının kendi kredi kartı dışında yakın akrabalarının kredi kartlarını kullanarak nakit ihtiyacını temin ettiğini ileri sürdüğü, ancak inceleme aşamasında ileri sürülmeyen bu iddianın dava aşamasında doğruluğunun tespitine olanak bulunmadığı, bu hususun inceleme yönteminin dışına çıkılarak diğer harici bilgilerle birlikte tespit edilebileceği, bu nedenle yapılan tarhiyatın kanuna uygun olduğu, özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için maddede sayılan belgelerin alınmadığının ve verilmediğinin, almayan ve vermeyenlerle birlikte tespitinin gerektiği, olayda ise böyle bir tespitin mevcut olmadığı, bu durumda kesilen cezada isabet görülmediği gerekçesiyle cezalı kurumlar vergisi ve fon payına yönelik davanın reddine, özel usulsüzlük cezasının ise kaldırılmasına karar vermiştir. Davacı, kredi kartı çekişlerinin nakit ihtiyacını karşılamaya yönelik olduğunu, satış nedeniyle kart kullanılmadığını, davalı İdare kesilen özel usulsüzlük cezasının kanuna uygun olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını istemektedirler.

Savunmanın Özeti : Davalı İdare tarafından, davacı temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Tetkik Hakimi Mustafa Bahtiyar'ın Düşüncesi: Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinde vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanununa göre de gerçek gelirin vergilendirilmesi esastır.

Tetkik Hakimi Mustafa Bahtiyar'ın Düşüncesi: Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinde vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin esas olduğu belirtilmiştir. Gelir Vergisi Kanununa göre de gerçek gelirin vergilendirilmesi esastır.