• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.6 Gelişmekte Olan Ülkelerde Ekonomik Kırılganlıklar

Kırılganlık kavramı, “kolay ve çabuk kırılabilme” anlamına gelmektedir (TDK, 1979: 246-247). Ekonomik kırılganlık ise küçük bozukluklar veya küçük değişimler karşısında sistemin bir anda negatif anlamda büyük bir tepki vermesi ve eski haline bir anda dönememesidir (Sundararajan ve Balino, 2013: 5). Bir başka ifadeyle “kolayca bozulabilen ve arızalanabilen, darbelere karşı açık olan ve olası darbelere karşı güçsüz” anlamına gelen “kırılganlık” kavramı, günümüzde bazı ülkelerin ekonomileri söz konusu olduğunda sıklıkla kullanılan ve söz konusu ülkelerin yapısal özelliklerini niteleyen bir kavram olarak kullanılmaktadır (Oxford, 2000).

Başçı ve Kara (2011)’e göre küresel likiditedeki kısa vadeli bollaşma ulusal parayı değerlendirmekte aynı zamanda da ithalata olan talebi uyarmaktadır ve kredi arzı ve emtia fiyatlarında hızlı bir artışa neden olarak finansman kalitesi düşük olan bir cari açık sorununu doğurmaktadır (Başçı ve Kara, 2011: 11).

Ekonomik kırılganlığın ölçülmesinde veya ağırlığının saptanması açısından ortak bir görüş olmamakla birlikte genel olarak kabul görmüş kırılganlık göstergeleri; dış kırılganlıklar, mali kırılganlıklar ve finansal kırılganlıklar olmak üzere üç grupta incelenmektedir (Can ve Dinçsoy, 2016: 285).

Dış kırılganlıklar, yabancı yatırımcılar için en önde gelen kırılganlık göstergesidir. Yabancı yatırımcılar için önemli olan gelişmekte olan ülkeye yatırım amacıyla getirdikleri dövizi belirlenen vade sonunda önceden belirlenen getirisi ile birlikte geri alıp alamayacakları durumudur. Dolayısıyla bir ülkede dış kırılganlık göstergelerinde bir bozulma yaşanması yabancı yatırımcıyı ilk öncelikli etkileyecek göstergeleri içermektedir. Bunlar (Özyıldız, 2014);

 Cari açık / GSYİH

 Ülkenin uluslararası döviz rezervleri / Ülkenin kısa vadeli borcu  Ülkenin uluslararası döviz rezervleri / GSYİH

 Ülkenin toplam dış borcu / GSYİH

 Ülkenin toplam dış borcu / Ülkenin toplam yıllık ihracatı  Reel kurun aşırı değerlenmesi durumu sayılabilir.

Mali kırılganlıklar, açısından ise devlet bütçesinin gücünün ve durumunun anlaşılmasına yönelik oranlar bulunmaktadır. Bir ülkede eğer dış açığa ek olarak kamu açığı da varsa “ikiz açık” sorunu oluşacak ve böyle bir durumda kırılganlık derinleşecektir. Mali kırılganlığın anlaşılmasına yönelik göstergeler şunlardır (http://www.hakanozyildiz.com/2014/02/krlganlk-gostergeleri.html, E.T: 13.04.2019):

 Ülkedeki bütçe açığı / GSYİH  Ülkedeki kamu açığı / GSYİH

 Ülkenin toplam kamu borcu / GSYİH

 Ülkede vadesi 12 ay içerisinde dolacak borç toplamı / GSYİH  Kamunun toplam dış borcu / GSYİH sayılabilir.

Finansal kırılganlıklar, açısından kapitalist ekonomilerde ülkedeki finansal sistemin sağlıklı işleyişi ekonominin can damarı olarak görülmektedir. Söz konusu ülkede sağlıklı çalışamayan bankacılık sistemi ülkedeki kırılganlığın artığının en önemli göstergesi olarak görülmektedir. Finansal kırılganlık göstergeleri şunlardır (http://globalekonomikmonitor.blogspot.com/2008/11/ekonomik-krlganlk-ve-

hesaplama.html , E.T: 13.04.2019):

 Ülkedeki bankalar tarafından kullandırılan kredi / Ülke bankalarındaki mevduat oranı,

 Toplam krediler / GSYİH,

 Finansal sektörün yabancı bankalara borcu / GSYİH,

 Bankaların toplam özsermaye büyüklüğü / bankaların toplam varlıkları sayılabilir.

Gelişmekte olan ekonomilerde kırılganlığa neden olan unsurlar; ülkenin sermaye hesabı ve finansal sistemin liberalizasyonu, iç tasarrufların düşük olması, kurumların taahhüt sorunlarından kaynaklanan zayıflığı olarak sayılabilir (Oğuz, 2018: 26-31; Elüstü, 2016: 52-56).

Ülkenin sermaye hesabı ve finansal sistemin liberalizasyonu açısından, yaklaşık son yirmi yıllık süreçte birçok ülkenin sermaye hesabı ve finansal sistemi liberalleştirilmiştir. Atılan bu adımla birlikte birçok gelişmiş, gelişmekte olan ülkede bankacılık sektörü sorunları meydana geldiği bilinmektedir. Avrupa’dan Latin Amerika’ya ve Doğu Asya’ya kadar birçok ülkede keskin bir devalüasyon ve döviz rezervlerinde büyük miktarlarda azalma, faiz oranlarında ise hızlı bir yükseliş veya dış borca hizmet eden bir moratoryum görülmüştür. Birçok gelişmekte olan ülke ekonomisi kısa vadeli borca bağımlı hale gelmiş, sermaye hesabı liberalizasyonu ve gelişmekte olan piyasalardaki finansal kırgınlık arasında çeşitli teorik bağlantılar olduğu görülmüştür. Ülkenin sermaye hesabı ve finansal sistemin liberalizasyonu, ekonomik büyüme ve kalkınmayı olumlu yönde etkilemekte ancak kırılganlığı arttırmaktadır. Kırılganlık üzerine yapılan ekonometrik çalışmalar neticesinde finansal serbestleşmenin gelişmekte olan piyasalarda bankacılık krizlerinin artmasına ve bankacılık sisteminin kırılganlaşmasına neden olduğu ortaya çıkmıştır (Oğuz, 2018: 26-27).

Gelişmekte olan ekonomilerde iç tasarrufların düşük seviyelerde gerçekleşmesinin nedenleri incelendiğinde gelir dağılımının dengesiz dağılımı akla gelmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde nüfusun büyük bir kısmının gelirinin düşük gelir seviyesinde olması ve bu kısmın gelirlerinin neredeyse tamamını tüketime ayırması iç tasarrufların düşük gerçekleşmesinde etkili olmaktadır. Ayrıca tüm gelir

grupları açısından incelendiğinde gösteriş için yapılan tüketimin çokluğu ve devletin halkı tasarruf yapmaya özendirecek kurumsallaşmanın yeterli olmadığı görülmektedir (Erkal, 2006: 82).

Gelişmekte olan ekonomilerde kurumların taahhütlerini yerine getirme sorunlarından kaynaklanan zayıflıkları mali krizlere ve kırılganlıklara neden olmaktadır. Kurumların aldıkları kredilerin geri ödenmesi konusunda karşılaşılan sorunlar, gecikme, erteleme veya ödeyememe gibi durumlar mali krizlere ve dolayısıyla finansal sistemin ve ekonominin kırılganlaşmasına neden olmaktadır (Eichengreen, Hausmann ve Panizza, 2007).

Gelişmekte olan ekonomilerde siyasi konjonktür ilk başta doğrudan yabancı yatırımlar üzerinde etkili ve önemli olmaktadır. Yabancı sermaye için bir ülkedeki ekonomik ve siyasi istikrar oldukça etkili ve önemlidir. Bir ülkede oluşabilecek ekonomik ve siyasi istikrarsızlık durumunda ilk olarak likiditesi düşük olması nedeniyle doğrudan yabancı yatırımlar üzerinde risk oluşturmaktadır. Ekonomik ve siyasi istikrarsızlık riski taşıyan bir ülkede en risksiz, likiditesi yüksek ve kaçışı kolay olduğundan portföy yatırımlarına ilgi duyulmaktadır. Toplam yatırımlar içerisinde kısa vadeli yatırımların oranının yüksek olması bu ülkelerde herhangi bir belirsizlik ve risk ortamında yatırımlar kolayca ülkeden dışarı çıkacak ve böylece finansal krize veya krizin derinleşmesine neden olacağından ülkenin kırılganlığını arttıracaktır (Elüstü, 2016: 57).

1990 yıllarından sonra gelişmekte olan ülkelere yapılan portföy yatırımları incelendiğinde özellikle kriz dönemlerinde keskin düşüşler görülmektedir. Aşağıdaki grafikte kırılgan sekizli ülkeleri incelenmekte olup bu ülkeler doğrudan yabancı yatırımlara oranla portföy yatırımlarını daha fazla çekmektedirler. Aşağıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere portföy yatırımları ürkektir ve kriz dönemlerinde portföy yatırımlarında aşırı kırılmalar yaşanmaktadır.

Grafik 3: Kırılgan Sekizli Portföy Yatırımları

Kaynak: (Çiğdem, 2016: 134).

Grafik 3’te görüldüğü üzere kriz dönemlerinde, 1994 ve 2000-2001 krizlerinde Türkiye’de, 1999 yılı Brezilya krizi, 2001 yılı Arjantin krizinin yaşandığı yıllarda söz konusu ülkelerin portföy yatırımlarında düşüşler, kırılmalar yaşanmıştır.

IV. BÖLÜM

4. GELİŞMEKTE OLAN PİYASALARA AİT FİNANSAL

ORANLAR VE KREDİ DERECELENDİRMELERİ İLE PANEL

VERİ ANALİZİ

Çalışmanın bu bölümünde araştırmanın amacı, araştırmanın kapsamı ve sınırları, araştırmanın yöntemi ve örneklemi hakkında bilgiler verilecektir.