• Sonuç bulunamadı

1. Ekonomik Büyüme ve Dış Ticaret Hakkında Bilgi ve Büyüme Teorileri

1.3. Büyüme Modelleri

1.3.1. Geleneksel Büyüme teorileri

1.3.1.1. Merkantilist Dönem

İtalyanca “mercante” yani tüccar kelimesinden türeyen ilk düşünceler topluluğunun genel ilkelerini ifade eden ve kapitalist sistemin ilk doktrinini oluşturan merkantilizm, tarihi koşulların dayatması ile ortaya çıkmış bir iktisadi düşünce akımıdır. (KÜÇÜKKALAY, 2011, s. 171)

Merkantilizm, Avrupa iktisadi düşüncesinde ve ulusal ekonomi politikasında 1500- 1800 yılları arasındaki üç yüz yıllık dönem içinde çok çeşitli ülkelerde çok çeşitli konuları ve çok çeşitli düşünceleri kapsayan iktisadi akım olup “Merkantilizm Dönemi” ya da “Ticari Kapitalizm” olarak adlandırılmıştır. (SAVAŞ, 2000, s. 138) Ekonomiye devletim müdahalesini esas alan bu akımın Fransa’daki uygulamasına “Colbertism”, Almanya ve Avusturya’daki uygulamasına “Kameralizm”, İspanya’daki uygulamasına da “Bulyonizm” denmektedir. (PEKER, 2015)

Merkantilizm, temel olarak devlet ve ekonominin birlikte çalışması gerektiğini ve böylece birlikte büyüyüp gelişeceğini savunan düşünce akımıdır. (AYDEMİR & GÜNEŞ, 2006)

Merkantilistlere göre, güçlü olmanın şartı hazinenin genişlemesi olduğu için dış ticaret, merkantilizmin en önemli politikalarından biridir. Dış ticarette ihracata önem verip ithalat için sadece hammadde ithalatına izin vermiş ve bu anlamda dış ticaret fazlası vermeyi hedeflemişlerdir. Merkantilizmin hazineyi geliştirme ideolojisi değerli madenlere ulaşma ve sahip olma amacını doğurmuştur. Merkantilistlere göre devletin zenginliğinin belirleyicisi sahip olduğu altın ve gümüş miktarıydı. Daha fazla altın ve gümüş elde etmek dış ticareti geliştirmeye ihracatı arttırmaya bağlıydı. Dolayısıyla Merkantilistlere göre ekonomik büyüme daha fazla ihracat ve daha fazla altın, gümüş kaynağıyla sağlanmaktadır. Daha fazla altın peşinde koşan ülkeler, coğrafi keşiflerinde etkisiyle yeni yerleri keşfetme ve keşfettikleri yerleri sömürme anlayışının doğmasına da neden oldular.

Merkantilist düşünürler, ülke içinde de serbest ticaret anlayışını benimseyerek ülke içinde ticari sınırlara yol açan etmenleri ortadan kaldırmayı hedeflemişlerdir. Devletçilik ilkesine çok önem veren Merkantilistler için ülkenin büyümesi, değerli madenlerinin bol olması, diğer ülkelere göre güçlü olması ekonomik pazarını korumak ve yeni pazarlar elde etmesi açısından oldukça önemlidir. Merkantilistlere göre, ekonomi durağandır. Bir ülkenin üretiminin artması ve zenginleşmesi yani ekonomisinin büyümesi diğer ülkelerin ekonomisinin kötüleşmesine neden olacaktır. Yani bir ülke ekonomisi büyürken, bu durum diğer ülkelerin zararına işleyecektir. Bu dönem, uluslararası alanda daha fazla maden ve para elde etme savaşlarına sahne olmuştur. Ülkeler için güçlü olmak önemliydi ve güçlü olmanın yolu bu savaşlardan galip ayrılmakla olmaktaydı. Merkantilistlere göre ülkelerin güçlü olup savaşları kazanmasının yolu güçlü bir orduya sahip olmalarıdır. Bu yüzden Merkantilistlere göre, ülkeler nüfuslarını arttırmalıdır. Güçlü nüfusun diğer bir avantajı, ücretlerin düşük olmasına dolayısıyla da maliyetlerin düşük olmasına neden olacak ve diğer ülkeler karşısında daha güçlü olunmasını sağlayacaktır.

Özet olarak, Merkantilistler ekonomik büyümeyi sağlamanın yolunun değerli madenlere sahip olmak, değerli madenlere kısa yoldan ulaşmayı sağlayacak sanayi üretimine ve ticarete önem vermek olduğunu savunmuşlardır. Politikalarını bu yönde izlemişlerdir.

1.3.1.2.Fizyokratlar

Merkantilizmin zenginliği değerli madenlere bağlaması, bununla birlikte sanayiye ve ticarete önem vererek tarımı ikinci plana atması ekonomide ideolojik tepkilerin doğmasına sebep olmuştur. Bu tepki ile 18.yy’da ortaya çıkan fizyokrasi akımı, kelime itibariyle ‘doğa yasası’ anlamına gelmektedir.

Merkantilist dönemde tarıma önem verilmemesi bunun yerine sanayi ve ticarete önem verilerek değerli maden elde etme çabası tarımsal ürünlerin ve yiyeceklerin fiyatlarında çok büyük artışlara neden olmuştur. Feodal yapıdan sıyrılarak merkezi

yönetime yönelen insanlar Merkantilist düşüncedeki kadar çok devlet müdahalesinin yanlış olduğunu kavramaya başlamışlardır. Merkantilistlerin nüfus artışı politikası ve merkezi yönetim anlayışıyla birlikte şehirleşme hızla artıyordu. Artan nüfus, şehirlerde birikmiş ve bu durum işsizliği arttırmıştı. Artan nüfusla ciddi bir gıda talebi oluşmuştu. Tarım sektörüne önem verilmediği için artan nüfusun beslenmesi problemi ortaya çıkmıştı.

Merkantilist politikalar sonucu ortaya çıkan sorunları eleştiren Fizyokratlar, zenginliğinin kaynağının doğada olduğunu, tarıma önem verilmesi gerektiğini üretken tek alanın sanayi değil de tarım olduğunu savunmuşlardır. Bu yönüyle ekonomide arz yanlı bir politika izlemişlerdir. Doğal düzen ve doğal yasaların uyumlu bir toplumsal yapı ve dolayısıyla uyumlu bir ekonomik yapı sağlayacağını savunmuşlardır. Doğal düzen düşüncesi ile özgürleşmenin altyapısını oluşturarak müdahalelere karşı gelmişlerdir. Fizyokratların savundukları doğal düzen düşüncesi, liberal iktisatçıları da etkileyerek günümüze kadar süregelmiştir. Dolayısıyla Fizyokratlar için önemli olan ‘Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler’ kuralına sıkı bir şekilde bağlı kalmaktır. (KAZGAN, 1993, s. 60)

Fizyokratik düşüncenin kurucusu olarak bilinen Francois Quesnay bir gelir dağılımı tablosu oluşturmuş ve fizyokratların genel düşüncesini bu tablo ile özetlemiştir. Tabloda, fizyokratların üzerinde durduğu toplumu üretici sınıf, dağıtıcı sınıf ve kısır sınıfı olarak ayırdığı ve bu sınıflar arasında parasal ve reel değerlerin nasıl dolaştığı yer almaktadır. (ALKİN, 1987, s. 21) Aynı zamanda yine fizyokratların, net üretimin yalnızca topraktan elde edileceği çünkü verimli sektörün tarım olduğu düşüncesi ve net vergi düşüncesi yer almaktadır.

Fizyokratlara göre ekonomik büyüme, üretim ve doğayla ilgili tüm ekonomik faaliyetlere önem vermeyle sağlanır. Merkantilistlerin aksine ekonomik büyüme ve zenginlik için ticaret ve sanayiye değil tarımda yoğunlaşılması gerektiğini savunmuşlardır.