• Sonuç bulunamadı

1.1. Askeri Müdahale

1.1.4. Geçicilik Vurgusu ve Ordunun Egemen Rolü

12 Eylül müdahalesinde ordu, askeri müdahaleler kategorisinde idareyi sivillere bırakan bekçilik rolünü üstlenen bir kurum profili çizmektedir. Bekçi ya da

geçici askeri rejimler tabirleri bir süre ülkeye ve devlete nizam verdikten sonra kendi

asli vazife alanına geri dönerek idareyi sivillere bırakan rejimler için

29 Askeri idarenin en sert önlemlerinden siyasi yasaklar uzun süre devam ederken siyasal hakları iade

eden yasa 6 Eylül 1987’deki halkoylamasında ancak kıl payı denecek bir farkla kabul edilmiştir (Ahmad, 2012: 231).

48 kullanılmaktadır.30 Türkiye’de her birini ortaya çıkartan toplumsal ve tarihsel

şartları, politik programları, ardındaki itici güçler bakımından farklılıkları olmakla birlikte temelde müdahaleler siyasi, sosyo-ekonomik koşulların tazyikiyle ve geçici bir süreyle ordunun ve üst kademe komutanların gündemine gelmiştir. TSK’nın Cumhuriyet tarihi içindeki müdahaleleri hakemlik ve bekçilik şeklinde tezahür etmiştir. 27 Mayıs ve 12 Eylül döneminde askerin siviller üzerinde kurduğu denetim, bekçilik; 12 Mart 1971 ve 28 Şubat 1997’deki girişimlerse bir hakemlik sürecine işaret etmektedir. Ancak her halükarda sivil idarenin bir süreliğine devre dışı bırakılması ya da idarenin doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendirilmesi söz konusu olmaktadır (Subaşı, 2005: 81). Ordunun İktidarda uzun kalmasının savaş gücü, disiplin ve askeri prestij üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerle birlikte “çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak” açısından da sakıncalı olacağının bilinmesi TSK’nın uzun kalmamasının nedenlerindendir (Demirel, 2004: 368).

Askeri idarenin geçicilik durumu, toplumsal gidişi her sapmada yeniden rayına çekecek bir üst otorite olarak ordudan gelecek girişimlere daima açık kapı bırakan bir anlayışı canlı tutmakta ya da doğrudan bu anlayış sayesinde varlığını korumaktadır. Bekçilik sadece bir süre sonra biten askeri müdahale dönemlerine has bir pozisyon değil, tüm siyasetin hareket alanını belirleyen, sınırlayan bir oyun kuruculuğuna dönüşmektedir (Cizre, 2002: 164-165). TSK millî güvenlik rejimlerine has biçimde askeri dönemler dışında kalan süreçte olağanlaştırılmış bir olgu olarak gözetleyici fonksiyonunu devam ettirmiştir.31 Meşru otoritelerin yerinde bırakılarak ordunun

görev kapsamını geniş tutan; askerin, askeri olmayan alanlardaki rolünü artıran bu anlayış demokrasinin ölçülerine göre tartışılır olmakla birlikte Türkiye’de asker-sivil ilişkisinde belirleyiciliğini korumuştur (Özdemir, 1989: 12-13, 16). Öyle ki askeri iktidar, 12 Eylül’den demokrasiye geçene dek yetkilerini son noktaya kadar

30 Geçici askeri rejimler dışında askeri müdahalenin diğer türleri: Sürekli askeri rejimler;

pretoryanizm; askeri ihtilaller ve asker sivil koalisyonu’dur (Mazıcı, 1989: 77-78).

31 Tek Parti dönemi boyunca müdahaleci bir karaktere sahip olamayan askerin siyaset perspektifi

özellikle 1960’lardan itibaren değişmeye başlamıştır. Söz konusu irtibat öncelikle 1961’den itibaren aynı yıl kabul edilen Anayasa ile ihdas edilen Milli Güvenlik Kurulu yoluyla sağlanmıştır. Anayasa’nın 111. Maddesi Milli Güvenlik Kurulu’nun milli güvenlikle ilgili kararlarda görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildireceğini düzenlemektedir (Özcan, 2010: 328). Daha sonra yasanın çeşitli dönemlerde genişletilmesi ile birlikte haki renk siyaset üzerinde yönlendirici ve giderek belirleyici olmaya başlamıştır. 1973’teki değişiklikle Milli Güvenlik Kurulu’na hükümete tavsiyede bulunmak görevi verilmiştir (Cizre, 2005: 68-69).

49 kullanmakta ısrarcı olmuştur. 6 Kasım 1983’teki milletvekili genel seçimlerinden sonra hükümeti kurmakla görevlendirilen Turgut Özal’ın kabinesinin Meclis tarafından onaylandığı ana kadar, Milli Güvenlik Konseyi kanunlar çıkarmaya devam etmiş ve kendini dağıtmamıştır (Karpat, 2010: 273-274). Hem son ana kadar yürüttüğü yoğun yasama faaliyeti, hem 1982 Anayayasası ile Milli Güvenlik Kurulu’nun yetkilerinin artıtılarak askeri üyelerin ağırlıklı hale getirilmesi TSK’nın sivil rejim üzerinde bundan sonraki denetim kanallarını oluşturmaktadır (Tanör ve Yüzbaşıoğlu, 2012: 8)

TSK’nın Milli Güvenlik Kurulu vasıtasıyla ülkenin yönetimindeki yetkileri en son sınırlarına 1982 Anayasası ile ulaşmış ve hükümetler için askeri görüş birincil öneme yükselmiştir. Kanundaki ifade “Milli Güvenlik Kurulu hükümete tavsiye eder” yerine “bildirir” şeklinde düzenlenmiştir. Askeri bürokrasinin yönetimde sivil hükümetin yanı başındaki konumu siyasal sistem üzerinde askere ayrılan vesayet alanının açık bir göstergesidir. (Cizre, 2005: 69). Eski bir Genelkurmay Başkanı’nın ifadesiyle “Tüm politikaların tanrısı”32 olan milli güvenlik, siyasal erkin gözetiminde

programlanan Anayasal bir ilke olarak anlaşılmamaktadır. 10/11/1983 tarih ve 2945 sayılı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu’nun ortaya koyduğuna göre güvenlik; askeri ve askeri olmayan hemen tüm siyasal-sivil yaşama kontrolcü biçimde yaygınlaşmış; ordu uhdesine verilen ve yürütme erkinin tüm yetkileriyle mücehhez bir inzibat görevi biçiminde kavramsallaştırılmaktadır.33 Milli güvenlikçi

anlayışın siyasi ve bürokratik işleyiş üzerindeki birincil rolü yasalarca sağlanan korunaklı alanın dışında gayrı resmî yöntem ve yaptırımlara da dayanmaktadır. 1983’ten sonra Milli Güvenlik Kurulu tarafından ilgili Bakanlık ve kurumlarla koordineli biçimde oluşturularak gizlilik içinde saklanan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi, tüm devlet kurumlarının uygun hareket etmek zorunda olduğu millî güvenlik siyasetinin yazılı olduğu bir belge özelliği taşımaktadır. Ancak 1992’den

32 İfade 1990-1994 arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Doğan Güreş’e aittir. (04/03/1997 tarihli

Milliyet’ten aktaran Bayramoğlu, 2004: 92)

33 Kanuna göre Milli Güvenlik “devletin Anayasa düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün milletler

arası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korunması ve kollanmasını ifade eder.” (Milli Güvenlik Konseyince, 1984: 422-423)

50 sonra kamuoyunun haberdar olduğu belge millî güvenlik rejiminin uygulamada ulaştığı sınırların da göstergesidir (Özcan, 2010: 344-345).

Siyasetin meşruiyet kaybı ve diğer toplumsal ekonomik problemlerin yarattığı otorite boşluğu üzerinde hayat bulan 12 Eylül rejimi 1980 sonrası askerin siyasal özerkliğinin tümüyle görünür olmasına yol açmıştır (Cizre, 2005: 68). 12 Eylül döneminde askeri rejiminin kendinden sonra kalıcılığını sağlayan güvencelerden biri Anayasaya eklenen geçici 15. Madde ile askeri liderleri çeşitli nedenlerle eylemlerinden sorumlu tutarak yargıya başvurma yolunun kapatılmasıdır. Diğeri ise Milli Güvenlik Konseyi Başkanı, aynı zamanda müdahalenin başındaki kişi olan Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığına, diğer Konsey üyelerinin de TBMM’nin göreve başlamasından itibaren altı yıllığına Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeliğine getirilmeleridir (Özdemir, 1989: 221). 15. Maddenin koruyuculuğu yardımıyla Konsey bugün de birçoğu hala devam eden ve siyaset, ekonomi, kültür, eğitim vs. hemen tüm alanları ilgilendiren pek çok alanda kanun ve kanun hükmünde kararname çıkarmıştır (Tanör, 2005: 54).

1.2. Ara Rejimin Dinî Dünya Tasarımı ve Dinin Sınırları