• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: KURUMSAL KURAM VE REKABET OLGUSU : İNOVASYON VE

3.3. Verilerin Analiz Yöntemi

3.3.4. Geçerlik ve Güvenilirlik

Geçerlik, nitel araştırmaların meşruluğu üzerine tartışmalarda merkezi bir konu olmuştur. Özellikle, nicel ve deneysel yaklaşım taraftarları, nicel ölçüm, çeşitli geçerlik tehditlerine karşı açık kontroller ve ön hipotezlerin biçimsel testi gibi geçerliği güvence altına alan “standart” araçların yokluğunu eleştirmektedirler (Kuş, 2006: 12).

152

Nesnellik sorusu başlangıcından beri, sosyal bilimlerdeki metodolojik tartışmaların merkezinde yer almıştır (Wallerstein ve diğ., 2003: 84). Sosyal bilimler modern dünyada “geçerlik hakkında bir şekilde ampirik olarak doğrulanmış, sistematik dünyevi bilgi üretme” çabası olarak görülmektedir. Nesnellik terimi, bu hedefe varmak için yapılan çabaları anlatmak üzere kullanılmaktadır. Nesnelliğin anlamı bilginin a priori olmadığı, araştırmanın bize bilmediğimiz şeyler öğretebileceği, daha önceki beklentilerimize göre bizi şaşırtabileceği inancına sıkı sıkıya bağlıdır (Wallerstein ve diğ., 2003: 85).

“Nesnelliğin” karşıtının genellikle, araştırmacının veri toplar ve yorumlarken kişisel yargılardan kurtulamayacağı şeklinde tanımlanan “öznellik” olduğu kabul edilir. Öznelliğin veriyi çarpıttığı, dolayısıyla geçerliliğini azalttığı düşünülür. Peki o zaman nasıl nesnel olunabilir? Uygulamada, farklı sosyal bilimler bu hedefe varmak için farklı yollar izlemişlerdir. Bunlar arasında egemen olan iki model vardır. Sosyal bilimlerin daha nomotetik olanları öznellik tehlikesini ortadan kaldırabilmek için verinin “sağlamlığını” arttırmaya, yani ölçülebilir ve karşılaştırılabilir veriler toplamaya ağırlık vermişlerdir. Bu da onları, araştırmacının topladığı verinin kalitesini kontrol etmesinin daha kolay olduğu bugünkü zamanla ilgili veri toplamaya yöneltmiştir. Daha idiografik tarihçiler ise bu sorunu farklı şekilde çözümlemişlerdir. Onlara göre çözüm, araya giren başkalarınca (çarpıtılmamış) birinci el kaynaklara ve araştırmacının kendini kişisel olarak taraf hissetmediği verilere ulaşarak bulunabilmektedir. Bu da onları geçmişte yaratılmış, geçmişe ait veriler ile araştırmacının ön yargısı gibi görülen kendi modelini dış dünyaya yansıttığı durumun tersine, bağlam zenginliğinin araştırmacıyı, tarafların dürtülerini derinliğine anlamaya davet ettiği kalitatif veriler aramaya yöneltmiştir (Wallerstein ve diğ., 2003: 85).

Bu iki yaklaşımda nesnel veri toplamada daima kuşku uyandırarak “kimin nesnelliği?” sorusunun mütemadiyen sorulmasına neden olmuştur (Wallerstein ve diğ., 2003: 85). Bu durum nesnellik denilen bilginin, sosyal ve siyasal olarak güçlü olanların bilgisinden başka bir şey olmadığının ileri sürülmesine sebep olmuştur. Bütün bilim adamlarının belirli bir sosyal ortama ait oldukları, dolayısıyla sosyal gerçekliği algılar ve yorumlarken kaçınılmaz olarak bazı ön kabullerle ve ön yargılarla yola çıktıkları bir kabuldür. Bu durumdan dolayı “tarafsız” bir bilim adamının olamayacağı

153

düşünülmektedir. Öte yandan sosyal gerçeklik, fotoğrafın gerçeği temsil etmesi gibi temsil edilemez. Bütün veriler, gerçekliğin içinden, dönemin dünya görüşlerine ve teorik modellerine uygun olarak, döneme özgü grupların bakış açılarından elenerek seçilmişlerdir. Bu anlamda seçimin temelleri tarihsel olarak kurulmuştur ve dünya değiştikçe, ister istemez değişecektir. Eğer nesnellikten, hiçbir olaya taraf olmayan bilim adamlarının kendi dışlarındaki dünyayı yeniden üretmelerini anlıyorsak, o zaman hemen söyleyelim ki, böylesi bir şey mümkün değildir (Wallerstein ve diğ., 2003: 86). Nesnelliğin başka bir anlamı daha vardır. Nesnellik, insanın öğrenmesinin bir ürünü olarak görülebilir ki bilim adamlarının niyeti de budur ve eldeki kanıtlar bunun mümkün olduğunu göstermektedir. Bilim adamları elde ettikleri bulguların ve yorumların doğruluğu konusunda bir birlerini ikna etmeye çalışırlar. Başkaları tarafından tekrarlanabilecek yöntemler izledikleri olgusunu vurgular ve bu yöntemlerin ayrıntısını meslektaşlarına aktarırlar. Kısacası kendilerini araştırma yapan ya da belirli bir konuda sistematik olarak düşünen herkesin (özneler arası) yargısına teslim ederler (Wallerstein ve diğ., 2003: 86). Böylelikle nesnellik insan öğrenmesinin bir ürünü olarak değerlendirilebilir.

Guba ve Lincoln (1989) pozitivist kavramlar olarak kabul ettikleri geçerlik ve güvenilirlik yerine başka kavramlar önermektedirler: “Sahicilik” (authenticity) ve “güven duyulabilirlik” “trustworthiness”. Güvenilirlik konusunda Steinke, nitel araştırma için nicel araştırmadaki gibi özneler arası doğrulama gerekliliğinin uygulanamayacağını belirtir. Ona göre bir nitel araştırmanın özdeş (identic) bir tekrarı mümkün değildir. Çünkü nitel araştırmadaki süreçler ancak sınırlı biçimde standartlaştırılabilmektedir. Steinke, nitel araştırma için uygun olanın, araştırma sürecinin özneler arası kavranabilirliği (comprehensibility) olduğunu ileri sürmektedir. Kavranabilirliği garantileme ve kontrol etmek için Steinke araştırma ve analiz sürecinin çok iyi belgelenmesi gerektiğini belirtmektedir. (2004: 187; akt: Kuş, 2006: 13-14). Bu durum hesap verilebilirliktir ve bu çalışmanın da her safhasında önemli bir yere sahiptir. Bu noktada güvenirlik olarak adlandırılanın nitel araştırmalarda bilimsel bulguların tekrarlanabilirliği; geçerliliğin ise bilimsel bulguların doğruluğuyla ilgili olduğu belirtilmelidir (Le Compte ve Goetz, 1982: 32). Her ne kadar güvenirlik nitel çalışmaların inandırıcılığını tehdit etse de bu çalışmalarda asıl güçlü olanın geçerlik

154

olduğu dile getirilmektedir (Crain, 1977; Erickson, 1977; Reichardt & Cook, 1979; akt: Le Compte ve Goetz, 1982: 43). Bu durumun nedeni Yin (2003) vaka çalışmalarında şu “ litteral replication” birebir tekrarlama ile belirtilmektedir. Birebir tekrarlama “ litteral replication” ile kast edilen, eğer bir araştırmada toplanan bilgiler geçerli ise aynı türden başka bir araştırmada aynı olmasa bile benzer bilgileri elde etme olasılığı yükselir. Bu nedenle nitel araştırmalarda geçerlik konusu güvenilirlik konusuna göre daha öncelikli hale gelmektedir (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 256).

Nitel araştırmanın temel özellikleri geçerlik açısından önemli artılar ortaya koymakta ve araştırmaya önemli stratejiler belirleme fırsatı sunmaktadır. Nitel araştırmada araştırmacının esnek olması ilkesi geçerlilik konusunda önemli bir kazanımdır. Araştırmacı araştırma sürecinde gerekli gördüğü takdirde, yeni stratejilere başvurabilir; görüşmeye yeni sorular ekleyebilir; daha önce planlanmayan yeni görüşmeler yapabilir; elde ettiği bilgileri teyit etmek amacıyla farklı veri toplama yöntemleri kullanabilir (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 256). Toplanan verinin ayrıntılı olarak rapor edilmesi ve araştırmacının sonuçlara nasıl ulaştığını açıklaması, nitel bir araştırmada geçerliliğin önemli ölçütleri arasında yer almaktadır (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 257). Bu çalışmada bu ölçütler eşliğinde gerçekleştirlmiştir.

İç geçerlik, araştırmacı olarak gözlemlediğimizi sandığımız olaylar ya da anladığımızı düşündüğümüz olgulara ilişkin yorumlamalarımız gerçek durumu yansıtıyor mu sorusuna cevap vermektedir. Bu bağlamda iç geçerliliği sağlamak için Miles ve Huberman’ın (1994; akt: Yıldırım ve Şimşek, 2006: 257) iç geçerliliğe ilişkin soruları bu çalışmada da sınanmıştır. Bu sınama için yapılan çalışmalar aşağıda verilmiştir.

ü Nitel bulgular verilerin elde edildiği ortam dikkate alındığında anlamlı mıdır ve bu ortama bağlı olarak tanımlanmış mıdır bu durumun sorgulaması yapılmıştır.

ü Bulgulanan oluşumlar doğrudan alıntılarla tanımlanmış daha sonra yorumlanmıştır.

ü Bulgular kendi içinde tutarlılığı ve anlamlılığı için ve ortaya çıkan kavramların bir bütün oluşturabilmesi için izlenen yöntemlerde veri kaynaklarında çeşitlemeye gidilerek geliştirilen analiz stratejisi ile bulguların inandırıcılığı sürekli test edilmiştir.

155

ü Elde edilen bulgular, daha önce oluşturulan kavramsal çerçeve, kuram ve bu buna bağlı olarak oluşturulan kategori ve kodlarla analiz edilmeden önce bu kavramların her biri kendi aralarında bir birleri ile tutarlılığı bakımından içsel homojenlik ve dışsal heterojenlik ölçütleri dikkate alınarak değerlendirilmiştir. Anlamlı bütünler oluşturup oluşturmadığı test edilmiştir. ü Veri toplama sürecinde araştırma konusunun temelini oluşturan kurumsal

kuram, inovasyon ve kümelenmeye ilişkin literatür tekrarlı okumalar yapılarak sürekli göz önünde bulundurulmuştur. Bu sayede kavramsal bağlam araştırmacının zihninde canlı tutularak araştırmaya bir rehberlik görevi üstelenmiştir.

ü Veri toplama öncesinde ve sırasında ortaya çıkan kavramlar kodlanarak kuramsal bağlamla uygunluk test edilmiştir.

ü Analiz sürecinde bulguların yorumlanması için oluşturulan kategoriler ve kodlar, tümdengelimci ve tümevarımcı yöntemler ile açıklanarak yorumlanmıştır ki bu kategori ve kodların oluşumunda da bu yapı geçerlidir. Yapılan yorumlar ulaşılan bulgularla desteklenmiştir.

ü Araştırma sonucunda yapılan genellemelerim süreçteki oluşumlarla sınırlı olduğu ve başka ortamlara doğrudan aktarım yapılamayacağı bunun yerine analitik genellemelerle ancak benzer durumlarda genellenebileceği göz önünde tutulmuştur.

Genellenebilirlik, dış geçerlilik, nitel araştırmalarda en çok tartışmaya neden olan konuların başında gelmektedir. Genelleme nitel araştırmaların en zayıf yönlerinde bir olarak kabul edilmektedir. Sosyal olayların, içinde bulunulan ortama göre değiştiği varsayımından hareketle, hiçbir araştırmanın sonuçları başka bir duruma doğrudan genellenemez ancak nicel araştırmada olduğu gibi nitel araştırmada da, araştırma sonuçları bir dereceye kadar benzer ortamlara ve durumlara genellenebilir. Fakat farklı bir biçimde! Nicel araştırmada bu genelleme doğrudan olabilirken, nitel araştırmada genelleme dolaylı yoldan yapılabilir. Yani genellemeler; ilkeler, kurallar biçiminde değil, deneyimler ve örnekler biçimindedir (Yıldırım ve Şimşek, 2006: 258). Bu duruma Miles ve Huberman nitel araştırmalarda analitik genelleme adını vermektedir. Miles ve Huberman en yararlı olan genellenebilirliğin, örneklemden evrene değil fakat analitik genelleme olduğunu belirtmektedirler (1994: 28; akt: Kuş, 2006: 15). Bu

156

çalışmada da Miles ve Huberman’ın anaitik genellemesi analiz süreci ve sonrasında göz önünde bulundurulmuştur.