• Sonuç bulunamadı

2.8. Adölesan

2.8.1. Adölesan Dönemde Fiziksel ve Cinsel GeliĢim

2.8.1.3. Geç Adölesan Dönem

Geç adölesan dönem bitiĢ dönemidir. Erken ve orta adölesan dönemde destekleyen bir arkadaĢ grubu ve aile mevcutsa bu dönem baĢarı ile geçirilecek ve eriĢkin dönem için sorumluluklarını üstelenebileceklerdir (Özcebe, Dam, 2005: 162).

Bağımsızlık-Bağımlılık Mücadelesi: Geç adölesan çağda sakinleĢerek aileye tekrar

bağlanma söz konusudur. Aile iliĢkileri farklılaĢarak ailenin değeri ve önemi daha çok anlaĢılır. Ailenin sunduğu teklifler tekrar kabul edilmeye baĢlanır. Fakat bu çağda bazı adölesanlar yetiĢkin sorumluluklarını üstlenemezler, arkadaĢlara veya aileye bağımlı olmak isterler.

1. Kendine yetebilmeyi öteleme.

2. Kendini daha iyi biçimde ifade etme ve sözcükleri daha iyi kullanma. 3. Daha tutarlı ilgilerinin olması.

4. Yalnız karar verebilmesi (Özcebe, Dam, 2005: 61-62).

Anne-baba ve diğer yetiĢkinler çocukların geliĢkin fizik yapılarına bakarak onlara daha uygun Ģekilde davranırlar. Bireylerin çevreyi görüĢü, algılayıĢı ve baĢkalarına olan tavrı ona nasıl davranıldığına bağlı olarak da değiĢmektedir. Kendisine olgun bir yetiĢkinmiĢ gibi davranılan, kendisinden yetiĢkine ait hizmet ve roller beklenen gençler de çevrelerine “yetiĢkinmiĢ gibi” tepkide bulunurlar (Kulaksızoğlu, 2002: 53).

Beden Ġmajı Algısı: GeliĢme ve büyüme tamamlanarak anormal bir durum söz konusu

81

göre vücuttaki birtakım değiĢimler bazen o kadar hızlı gerçekleĢir ki gençler vücutlarının içinde kendilerini tanımakta güçlük çekerler. Yapılan araĢtırmalar, bu süreçte gençlerin en büyük uğraĢlarının vücutları olduğu ve çoğunun bedenlerine karĢı hoĢnutsuzluk içinde oldukları ortaya çıkmaktadır. Bu hoĢnutsuzluk durumu çok fazla olursa ergen vücuduna karĢı algısını kontrol altına almak, vücuduna kendi istediği formu verebilmek için abartı diyetler uygulayabilir.

Ergenliğin son dönemlerinde gençliğin ilk çağlarındaki kemikli ve zayıf görüntü azalma gösterirken vücut ölçülerinde belli bir oran ve denge oluĢmaya baĢlamaktadır. Kızlarda boy ve kilo 18 yaĢlarında tamamlanırken, erkeklerde bu yaĢ 19-20 yaĢına dek sürer. Yüz biçimi normal görünümü alır, beden çizgileri önemli ölçüde yetiĢkin özelliklerini edinir. Kemik geliĢimi ve ek cinsiyet özellikleri önemli oranda tamamlanır. Ancak dokulardaki ve temel cinsiyet özelliklerindeki geliĢim sürer. Deri dokusu ve rengi yetiĢkinlik rengini almıĢ yüzdeki sivilceler, ciltteki yağlanmalar önemli ölçüde azalmıĢtır (Ataman, 2004: 179).

Akran Grup ĠliĢkisi: Akranlar iliĢkilere fazla önem vermezler, kendi değer yargıları ve

düĢünceleri ön plandadır. ArkadaĢlarıyla daha fazla zaman geçirmekten hoĢlanırlar. Tek kiĢi ile yaĢadıkları bu iliĢkide daha fazla paylaĢma, tecrübe sahibi olma ve kendini ifade edebilme önemlidir. Genel olarak duygusal bir birliktelik arkadaĢlarla vakit geçirmeye tercih edilir (Özcebe, Dam, 2005: 62).

Ergenlik çağındaki liseli öğrencilerinin, özsaygılarının Ģekil aldığı ve aile denetiminden çıkmaya baĢlayarak yakın arkadaĢ ile akran gruplarına yöneldiği bu dönemde gençler bir takım sorunlarını çözmek amacıyla saldırgan davranıĢlar segilemektedirler. Bu saldırgan davranıĢları önlemek ya da azaltabilmek için saldırgan davranıĢlara neden olabilecek etmenlerin tespit edilmesi gerekmektedir (ġahan, 2007: 13). Güngör (1989)‟e göre, özsaygı, benlik saygısı, kendine saygı ile aynı anlamı taĢımaktadır.

Ergenlik çağında duygusal krizlerin yoğun olarak yaĢanabildiği ve böyle bir kriz anında ilk olarak yaĢıtlardan yardım alındığı bilinmekte, kız öğrencilerin kız öğrencilere duygusal kriz anında ilk desteği verdiği yapılan bir ortaöğretim öğrencileri uygulama örneği ile kanıtlanmıĢtır (Taylı, 2006: 28).

KiĢilik GeliĢimi:

1. Realist düĢünce sisteminin geliĢmesi.

82

3. Amaçlarına ulaĢma ve ekonomik olarak bağımsızlık sürecine baĢlama.

4. Manevi ve cinsel anlamda değerlerini gözden geçirme (Özcebe, Dam, 2005: 62). Adölesanlarda ben-merkezci düĢünce biçimi geliĢimsel bir faktör olarak ortaya çıkar ve kolayca gözlemlenir. Gençlerin bu özelliklerini bilerek onlarla iletiĢim kurmak, tartıĢmaya girmektense onları anlamaya çabalamak, nesiller arası çatıĢmaların Ģiddetini azaltacaktır. Normal Ģartlarda, ergenlik çağının son dönemlerine doğru ben-merkezci düĢüncenin etkisi azalmaktadır (Erden, Akman, 2004: 74).

Okula Bağlılık: Okul, maddi imkânsızlıktan gelen bireylerle, zengin olan

bireylerin ortak bir kültürel kimlik içinde kaynaĢmasını sağlayarak var olan sosyo-kültürel farklılıkları istemeden de olsa derinleĢtirmiĢ ve desteklemiĢ olur. Çünkü okul ortak bir kültürel kimlik meydana getirecek yeterince güçlü araçlara sahip değildir. Ne programı ne de çalıĢtırdığı elemanlarıyla bunu destekleyecek kapasitededir. Bundan dolayı okulun yerine getirmesi gereken Ģey, ortak bir kültür ve sosyo-ekonomik düzey oluĢturmak yerine, olan farklılıkların sebeplerini irdeleyerek ve olan farklılıkları analiz ederek, kabullenmeyi sağlamak olmalıdır (http://universite-toplum.org/).

Newmann (1981: 546)‟te yaptığı çalıĢmasında, öğrenci yabancılaĢmasının azalmasını sağlayan öğrencinin katılımını ve okulla bütünleĢmesinin artıĢını sağlayan liselerin özelliklerini Ģöyle belirtmiĢtir:

 Bu tür liselerde gönüllü olarak seçim yapılır.

 Okulun boyutları küçüktür ve öğrencilerin sayıları çok değildir.

 Okul öğrencileri okul yönetimine ve politikalarına katılımda bulunurlar.

 Okuldaki çalıĢanların ve okul öğrencilerinin okulda gerçekleĢtirilen ortak akademik çalıĢmalara katılmaları mümkündür.

Psikolojiyi bozan ve eğitimin nihai amacına ulaĢmaya engel teĢkil eden eğitim uygulamalarının negatif etkilerini kaldıracak köklü ve yeni uygulamalara geçilmek zor olmakla beraber hiç olmazsa bir eğitimcinin bu uygulamaların zararlarının farkına varması ve kendi çapında bu zararları önleyici bir çaba içinde olması eğitimin kalite ve verimine çok büyük bir katkı sağlayacaktır (Kılıççı, 1992: 17).

Solomon ve arkadaĢlarının yaptığı araĢtırmada, okulu sevme ve aidiyet duygusu, içsel akademik motivasyon ve baĢarı motivasyonu arasında güçlü bir bağlantı tespit edilmiĢtir (Osterman, 2000: 331).

83

Sosyal taleplerin ve diğer insanların, bilhassa ebeveynlerin, arkadaĢların ve öğretmenlerin ya da bize göre önem arz eden kiĢilerin bizi değerlendirme biçimlerini kiĢinin kendisi hakkında benlik algısını ve değerler sistemini belirler. Bu faktörler tavırlarımızı, etrafımızdaki insan ve olayları algılayıĢ biçimimizi sonuç olarak da baĢarımızı etkilemektedir. Bunun sonucunda kiĢilik algılandığı Ģekliyle bireyi belli tavırlara yönelten faktör olarak bütün güdülenme sorunlarını bütünleĢtirici kuvvete sahip olur. Hissedilen kiĢilik, bireyin hayatının bir yaratıcısı halini almıĢtır (Kılıççı, 1992: 31). Sosyal olaylarda neden sonuç iliĢkilerini gelenek sonrası düzeyde ele alabilen ve bunu öğrencilerine aktarabilen bir öğretmen tutumu, özellikle ergenlik dönemindeki öğrencilere yol gösterici olacaktır (Erden, Akman, 1998: 126).

Öğrencinin okula kendisini ait hissetmesi ile duyusal ve davranıĢsal iliĢki arasında lise ve ortaokul yıllarında, öenmli bir bağlantı olduğu tespit edilmiĢtir. Öğrencinin aidiyet duyması açısından kendisinin saygı görmesi ve grubun kendisi ile ilgilendiğini bilmesi gerekmektedir (Osterman, 2000: 351).

Ergenlik çağındaki gençlere yapılan araĢtırmalar, ergenlerin problemlerinin, okula devam durumun, hangi yaĢ grubunda olduklarına, gencin zekâsına, ebeveynlerinin ergene karĢı ilgisine, bulunduğu ortam açısından kabul görme derecesine bağlı olarak değiĢtiğini göstermiĢtir (Kulaksızoğlu, 2002: 76). Yapılan çalıĢmalar öğrencilerin okula bağlılık derecelerinin ilkokul döneminden lise kademesine yükseldikçe bu bağlılığın azaldığını kanıtlamaktadır. Öğrencilerin %40 ile %60‟ının lisede okula bağlılık düzeylerinin azaldığı görülmüĢtür (Marks, 2000: 180). Lise eğitiminden sonra üniversite eğitimini almak isteyen ve bu doğrultuda planlar yapan öğrencilerin okula bağlılık düzeyleri, okul sonrası için bir planı olmayan öğrencilere oranla daha yüksektir. Bu öğrenciler daha çok drama, müzik ve toplumsal tartıĢma vb.alanlarla ilgilenirken, sportif faaliyetleri ile daha az ilgilenmektedirler (Finn, Voelkl, 1993: 265).

Okulda disiplin olayları, okulun nihai amacına ulaĢmasını engelleyerek, “öğretim sürecinin etkililiğinin azalmasına neden olarak ve sınıf atmosferini bozmaktadır (Akpınar, ÖzdaĢ, 2013: 22). Eğitimcilerin kiĢilikleri, insancıl görüĢlerinin olması, düzenli bir eğitim ortamının oluĢturulması için ön Ģarttır. Diğer ülkelerde var olan farklı yayınlarda, öğrenci- öğretmen davranıĢlarında hürmet, empati ve içtenlik kurallarının var olduğu sınıf ortamlarının, öğrencilerde kendini gerçekleĢtirmesini sağlayan ve öğrenmeyi kolaylaĢtırıcı

84

geliĢmeler açısından önemli bir etkisinin var olduğunu belirten, neredeyse bütün eğitim düzeyleri için yapılmıĢ araĢtırma bulguları vardır (Erden, Akman, 1998: 109).

Ergün (1987)‟e göre okul sosyal bir yapı olduğundan, bireyin aileden sonra kiĢilik geliĢimini devam ettirdiği bir kurum olarak son derece önemli ve stratejiktir. Bu sebepten de okulun temel görevleri arasında bireylerin kültürlenmesi ve sosyalleĢtirilmeleri gelmektedir. Etkili bir eğitimin oluĢması ve sosyal olarak sağlıklı kiĢiler yetiĢtirebilmek için okullar, disiplin sorunlarının azaltılması için bir takım önemler almalıdırlar. Birçok ülkede olduğu gibi, Türkiye‟de de disiplin suçları için cezai iĢlemler uygulanmaktadır. Okulda disiplin sorunlarını azalatmak için gerekli önemleri almak, problemin bütün boyutlarıyla ele alınması önemlidir. Buna yönelik yapılan birtakım öneriler vardır. Bu öneriler arasında, öğrencilerin problem çözmesi, kendilerini ifade edebilmesi ve iletiĢim becerilerinin kazandırılması vardır (Kılıç, 2009: 84)

(Chatterjee, 1999; Hoffler-Riddick ve Lassiter, 1996) Okul formalarıyla ilgili yapılan çalıĢmaların çoğunluğu okul formalarının Ģiddeti önleme, (MeĢeci, Giorgetti: 2009) öğretmen- öğrenci arasındaki statü farklılığını vurgulama, (White, 2000) sosyo ekonomik farklılıkları azaltıp sosyal açıdan eĢitleme vb. görevleri ile ilgili yapılan bir takım çalıĢmalar mevcuttur (aktaran Hesapçıoğlu, Gıorgettı, 2009: 1720).

Dini düzenin iffetlilik dıĢında amaçladığı mütevazı ve itaatkâr bireyi yetiĢtirmek için üniformalar oldukça uygundur. Herkesin tek tip giyindiği bir ortamda bireyin göz ardı edilmesi daha kolaylaĢır. Tek tip giysi bireyin kendisini unutmasına ve dindar yaĢama kendini adamasına katkıda bulunur. Bu durum ulus yaratma sürecinde de ulusu oluĢturan bireyler arasında dayanıĢmanın sağlanması, ait olma duygusunun geliĢtirilmesi bağlamında istenen bir durumdur. Dolayısıyla bireyin toplum ile birleĢmesi ve devletine bağlanması amaçlarına hizmet etmede bu üniformaların Cumhuriyet dönemlerinde de benzer Ģekilde itaatkâr ve sadık bedenler yaratma iĢlevini görmesi amacıyla kullanılmıĢ olması muhtemeldir. Nitekim günümüzde birçok sosyal bilimcinin yaptığı araĢtırmalar, okul üniformalarının ait olma duygusunun geliĢmesine (örneğin Fosseen, 2006; Goodenow ve Grady, 1993; Tanioka ve Glaser, 1991; Voelkl, 1996) ve düzeni/disiplini sağlamaya katkıda bulunduğunu (Hughes, 2006; Huss, 2007; Stanley, 1996) göstermektedir (aktaran Hesapçıoğlu, Gıorgettı, 2009: 1736).

Üniformanın ayırt edici özelliklerinden birisi bireyselliği baskı altına almasıdır. Kravat ister frapan ister muhafazakâr olsun giysiyi giyen kiĢinin takım elbise ile kiĢilerde oluĢturduğu düĢünceye bağlılık düzeyinin bir göstergesidir (Crane, 2003: 227). Kravat 1890‟ların “feminist üniforma” sının merkezidir (Crane, 2003: 137).

Genç insanların topluma dahil olabilmeleri, yetiĢkin bireyler arasındaki konumlarını ve yerlerini alabilmeleri çocukluk-yetiĢkinlik dönemi arasında bulunan geliĢme, ruhsal açıdan olgunlaĢma ve hayata hazırlık süreci olarak belirlenen gençlik çağında belli beceri, deneyim ve bilgi kazanmıĢ olmalarına bağlıdır. Okul gençlere beceri, deneyim ve bilgi

85

kazandırma hususunda en önemli etkendir. Zamanlarının çoğunu okulda geçiren ve öğrenci olmalarının bir gerekliliği olarak forma giyinen öğrenciler için formalarının tasarlanması büyük bir önem taĢımaktadır. Gençlerin üniformalarına yönelik ihtiyaçlarının karĢılanması okula iliĢkin olumlu tutumlar geliĢtirmelerini etkileyebilir ve yaĢam kalitelerini düzeltebilir (Dinçer, 2005: 2).

Evde ÇatıĢmanın Günlük Olay Haline Gelmesi: Adölesan kendi düĢüncelerini de öne

çıkarmakta isteksizdir çünkü onlar tarafından aĢağılanmayı veya beğenilmemeyi kesinlikle istemezler. Bu tavır sonucunda anne-babalarda kendilerini saldırı altında hissedip olumsuz ve anlayıĢsız biçimde karĢılık verirler. Bu durum gencin benlik saygısını daha da aza indirir ve kendini daha fazla savunma ihtiyacı duyar. Kendi konumunu önemsemektense baĢkalarını eleĢtirmeyi tercih eder. Bu süreç aile ve ergen arasında olumsuz duyguların meydana gelmesine sebep olur. Pozitif davranıĢlar kırıcı biçimde reddedileceği endiĢesiyle yapılmamaya baĢlar. Uzayan ve gereksiz tartıĢmalar meydana gelir. Eğer anne-babalar veya genç tartıĢma yeteneği kazanamamıĢ ise tartıĢma büyür. TartıĢmacılık ve agresiflik altta yatan duygusal güçlüğü kapatır. Bazı zamanlar bu davranıĢa sebep olan depresyon kendini göstermez. Ergen keder ve endiĢelerini bu Ģekilde gizler çünkü gizlemezse bu zayıflığının kanıtı olacaktır.

Bu tür durumlar:

1. Okulda problem olduğunda (zorbalığa maruz kalma, sevilmeme, akademik baĢarısızlık, sınav kaygısı, yorgunluk vb.),

2. Evde problem olduğunda (çatıĢma boĢanma, aĢırı sorumluluk gibi), 3. Anne-babanın psikolojik problemi olduğunda,

4. BaĢka insanlarla problemler yaĢandığında (arkadaĢ grubundan geri kalma gibi),

5. Ruhsal problemler olduğunda (depresyonobsesyonlar, anoreksi, madde kullanımı gibi) kendini gösterir olacaktır (Özcebe, Dam, 2005: 249).

Ters ve aksi konuĢan bir adölesanla birlikte yaĢamak birçok ailenin karĢılaĢtığı bir sorundur. Bu sorunun sebebi aile iliĢkilerinde kronik problemlerdir. Aile iliĢkileri çatıĢmalı ve problemli olduğu zaman, anne-babaların ilgisiz ve soğuk olduğu durumlarda oluĢabilir. Fakat sıradan bir ailede bu durum oluĢtuğunda genellikle anne-babalar çocuklarının niçin terbiyesiz, kavgacı ve uyumsuz bir tavır sergilediğini anlamakta güçlük çekerler. Özel bir problemi olduğunu düĢünebilirler. Bu durum gerçekte bu Ģekilde olabilir fakat buna

86

rağmen aile iliĢkileri olumsuz etkilenir ve bir kısır döngü meydana gelir. Adölesanın kendi kimliğini ve kiĢisel benliğini koruma çabasındayken kendi inançlarını ve beğenilerini olumlu bir biçimde ortaya çıkaracak becerileri ve kendine güveni olmayabilir. Buna karĢılık olumsuz bir benlik benimser. Söylenen her Ģeyi reddederek kendini kanıtlamaya çalıĢır. Anne-babalarının davranıĢlarını, giyim Ģeklini, inanç sistemlerini küçümser ve ebeveynlerini sıkıcı, aptalca, gibi sözlerle tanımlayabilir (Özcebe, Dam, 2005: 249).

Özcebe ve Dam (2005)‟e göre, problemli gençler çoğunlukla kiĢilerin onlarla değil birbirleriyle konuĢtuğundan, kendilerinin dinlenmediğinden, açıklamalarına izin verilmediğinden Ģikayet ederler. Çünkü otoriter anne-babalar bu tartıĢmalara karĢıdır, bu sebeple de gencin soyut düĢünce geliĢimini desteklemezler. Eğer anne-baba mantıksal bir tartıĢma yöntemi tercih ederse ergenin örnek alma ihtimali artıĢ gösterir. AĢırı otoriter ya da aĢırı izin verici anne-baba tutumları ise ergen ile olan yakınlığı azaltır ve bu da anne- babaların yaklaĢımlarının ve görüĢlerinin reddedilmesine sebep olur.

Aileler duygusal destek sağlama ve kontrol etme özelliklerini bir araya getirirken farklı farklı özellikler sergilerler. Becker, bu iki özellikte ailelerin tavırlarını göstermek üzere çalıĢma yapmıĢtır: Baumrind‟in bu model çerçevesinde geliĢtirdiği anne-baba tutumlarını iki boyut çerçevesinde ele alan sistem günümüze gelindiğinde de geçerliliğini sürdürmektedir. Buna göre otoriter anne-babalar zor kullanarak ergenin kurallara uymasını beklerler, diğer taraftan yetkin anne-babalar mantığa uygun açıklamalar yaparlar ve otonomiye de izin verecek biçimde tartıĢmalar yapılmasına karĢı çıkmazlar. Fakat Ģımartıcı ya da aĢırı izin verici anne-babalar gencin tercihi ile ilgili sorumluğu kendileri alırlar ve veto hakkını gizli tutarlar. Bu Ģekildeki anne-babalara demokratik anne-baba da denilmektedir. Bu Ģekilde bir tutum anne–babanın Ģefkatli davranıĢı ile bütünleĢtiğinde araĢtırmalar sonucunda: yaratıcılık ve giriĢkenlik, bağımsızlık, arkadaĢça davranma, gibi özellikler geliĢmektedir. Bunun aksine otoriter tutum sevgi eksikliğiyle bütünleĢtiğinde bağımlılık, düzenlilik, muhafazakârlık gibi olumsuz özellikler geliĢir. Böylece genç, aĢırı anksiyeteli ve nörotik olarak düĢmanlık duygularını içten içe besler. Fazla izin verici anne- baba tutumları kontrolü olmayan ergen davranıĢlarına sebebiyet verir. Bu ergenlerde madde ve alkol kullanımına eğilim daha fazladır. Anne-babalar otorite uygulamaktan kaçınırlar ve problemli davranıĢa sebebiyet vermek istemezler (Özcebe, Dam, 2005: 249). Ergenlerin arkadaĢları ile iliĢkileri, anne-baba ile kuracağı iliĢkilerden farklıdır. Anne-baba ile çocuk arasında ebeveyn otoritesine dayalı bir iliĢki vardır. Anne-baba yol gösteren,

87

doğruları söyleyen ve karar verendir. Buna karĢılık akranlarla beraberlik farklı bir iliĢki gerektirir bu daha eĢitlikçi bir sosyal teması gerekli kılar (Kulaksızoğlu, 2002: 87). Ergenliğinin geliĢiminde çevresel etmenlerin önemli bir rol oynadığı kabul edildiğinde, bu rolün en büyük etkeninin ana-baba tutumların olduğu görülmektedir. Ana-baba tutumlarına iliĢkin, genellikleri içeren belirli bir tipoloji geliĢtirdiğimizde ise değiĢik özellik ve nitelikleri olan aile tipleri ya da ana-baba tutumlarıyla karĢılaĢabilir. Ergenin kendine özgü kiĢiliğinin oluĢmasında, çeĢitli kalıtsal özelliklerinin yanında, ana baba tutumları, ergen kiĢiliğinin oluĢmasında belirleyici derecede etkin olur (Ataman, 2004: 184). Psikolojik olarak hasta anne-babalar çocukları ile iliĢki kurmakta zorlanan, daha eleĢtirici yapıda olabilirler. Ailede ruh sağlığı bozuk bir insanın olması aile içi çatıĢmaları artırır ve çocuklar bundan kolay etkilenirler (Kulaksızoğlu, 2002: 194).

YetiĢkinliği adımlayan ergenliğin ilk zamanlarında, ergenin konumu (statü) de belirsizdir; sorumlulukları, görevleri, hakları değiĢtiği için, insanlara karĢı olan tutumları da değiĢir. Çocuk olan yanı ile ergenliğin yetiĢkinliğin çağrıĢtıran özellikleri birbiriyle çatıĢabilir. Bu çatıĢma ana-baba akran grupların etkisiyle ya zorlanmalı ya da kolaylaĢtırıcı olmalıdır. Ergen benliğini ve kiĢiliğini bu zorlanmalı koĢullar arasında geleceğe dönük olarak çekip çıkarmaya çalıĢmaktadır (Ataman, 2004: 168).

Toplumsal çevreden ve aileden ergenlere yöneltilebilecek yıkıcı düzeyde alaycı, eleĢtirel, küçültücü tutumlar, ergende olumsuz benlik saygısı ve değer duygusunun, olumlu benlik tasarımımın geliĢmesini engelleyerek, zorlanmalara karĢı uyum güçlüklerini ortaya çıkarabilir. Uyum güçlükleri ve temelindeki öz güvensizlik duygusu ise birçok davranıĢ bozukluklarının ana nedenleri arasında sayılır (Ataman, 2004: 183).