• Sonuç bulunamadı

Gayrimenkul Piyasasında Sermaye Birikim Süreci

2.2 Gayrimenkul Piyasasına Dair Kavramlar ve Olgular

2.2.2 Gayrimenkul Piyasasında Sermaye Birikim Süreci

Harvey sermayenin kentleşmesi kavramsallaştırmasını ile kapitalizmin bütün dinamikleri içinde yapılı çevre ve kentin inşasını merkezi konuma yerleştirmiştir. Harvey’in yapılı çevresi; insan beğenisini ve kullanımı için kentte yaratılmış bütün binaları, yapıları (altyapı, otoyollar, köprüler), arazi formlarını kapsamaktadır.

32

Kapitalizmde kentleşme sürecini anlamaya çalışan Harvey [31], bunu Marksist bir çerçevede açıklamaya çalışmış ve sermaye birikim sürecini ele almıştır. Toplumun artık değerinin bir bölümünün yapılı çevreyi üretmek için nasıl toplandığına dikkat çekmektedir.

Sermaye birikimi neo-klasik iktisatta belli bir dönemde mal ve hizmet üretme yeteneğinin/kapasitesinin en temel göstergelerinden biri olarak ele alınmakta ve sermaye birikimi istihdam ve verimlilik artışı sağlamanın, dolayısıyla da ülkelerin ekonomik refahlarını artırmanın başlıca unsuru olarak görülmektedir (Saygılı vd. [45]). Marksist iktisattaysa sermaye brikim süreci, kapitalizmi tanımlayan en temel ekonomik ve sosyal ilişki biçimidir (Ercan [46]). Kapitalizmin en temel özelliği sermaye birikiminin devamlılığına ihtiyaç duymasıdır. Sermaye birikiminin devamlılığı için ise belli bir yapısal uyumluluk içinde olunması; yani belli bir zaman ve mekân düzenlenmesi gerektirmektedir. Sermaye birikimi süreci, krizli bir süreçtir; sık sık krizlerle karşı karşıya kalır ve kesilir. Krizlerin niye ortaya çıktığı çok karmaşık ve çok tartışmalı bir alan olsa da, aşırı birikim (overaccumulation) olarak kendini göstermektedir. Kullanılamayan kapasite yani yatırılamayan bir nakit sermaye satılamayan büyük bir meta yığınıyla karşı karşıya kalınır.

Sermaye bu krize üç şekilde yanıt üretmektedir. İlki; emek sürecine müdahale edip, sömürüyü yoğunlaştırmayı ve makine-işçi arasındaki ilişkiyi, emek sürecini yeniden düzenlemeye çalışır. İkinci olarak; elinde bulunan fazlalığı eritmek için bölge dışına sıçramaya başlar, yeni coğrafyalara ulaşmaya çalışır, yeni talebe, yeni yatırım alanlarına, yeni hammadde kaynaklarına ulaşmaya, borç verebilecek müşterilere ulaşmaya çalışır. (yükselen piyasalar, yeni gayrimenkul geliştirme alanları gibi) Üçüncüsü ise; sermaye, üretken alandan, dolaşım alanına doğru, spekülasyona doğru kaçmaya; yani artı değer üretiminden, var olan birikmişleri bölüşmeye ve el koymaya doğru kaçmaya başlar (Yıldızoğlu [47]).

Sermaye birikimini ve sınıf çatışmalarını (emek ve sermaye arasındaki) kapitalizmin ve de kentsel sürecin iki önemli olgusudur. Sermaye birikimi, üretim sürecinde sermayenin emeğin ürettiği artı değere el koyması ile gerçekleşmektedir. Ortaya çıkan artı değer kapitalist sınıfın kendini (karını genişletmek ve sınıf içi yarışmadan dolayı

33

ayakta kalabilmek için) ve emek üzerindeki belirleyiciliğini yeniden üretir. Sistem bu yapısıyla birçok çelişkiyi de barındırmaktadır. Bunlardan ilki kapitalistler arasında yaşanan rekabetten kaynaklan aşırı birikim iken, diğeri de artı değerin paylaşımında emek-sermaye arasında yaşanan çatışmadır. Bu iki çelişki birbiri ile bağlantılıdır.

Harvey birikim sürecine yoğunlaşarak üretim süreci ve değerin realizasyonu sürecinde sermaye akışının yapısını değerlendirmiştir. Marx’ın argümanını kullanarak kapitalizmin bir eskiz modelini oluşturur. Model sermayenin üç çevrim boyunca dolaşımı üzerine yoğunlaşır. Birinci çevrim üretim ve tüketim araçlarının üretimine yoğunlaşan sermaye, ikinci çevrim sabit varlıklar (fixed-asset) ve tüketim fonu biçiminde (consumption-fund formation) gerçekleşen sermaye (sermaye özellikle yapılı çevrede yoğunlaşır) ve üçüncü çevrim ise bilim ve teknolojinin yanı sıra sosyal yatırımlarda (eğitim, sağlık gibi) yoğunlaşan sermayedir. Sermayenin üç çevrim boyunca dolaşımını şu şekilde olmaktadır;

Birinci çevrim; meta üretiminin gerçekleştiği üretim sürecindeki yatırımlardır. Sınıf içi rekabet aşırı birikime neden olur ve kendini aşırı üretim, üretim kapasitesinin kullanılmaması, işsizlik ve büyük oranda kar oranlarının düşüşü ile gösterir. Sermaye yaşadığı bu krizi geçici olarak ikinci çevrime akarak çözmeye çalışır.

İkinci çevrimde; sermayenin akabileceği kanallar sabit sermaye ve tüketim fonudur. Sabit sermaye fabrikalar, ağır makineler ve üretim için gerekli yapılı çevredir (altyapı, yollar). Tüketim fonu ise tüketim metaları ve tüketim için gerekli yapılı çevredir (konut). Sabit sermaye ve yapılı çevre durağandır ve değeri yok olmadan taşınamaz. İkinci çevredeki sermaye yatırımları bu nedenle daha çok fiziksel çevre ile bağlantılıdır.

Üçüncü çevrim ise; sanayi ve teknoloji ile sosyal harcamalara (eğitim, sağlık) yapılan yatırımlardır.

Bu çevrimlerde yaşanan aşırı birikim ve çelişkiler krizi tetikler. Bu krizleri Harvey [31], üçe ayırır;

• Kısmi Krizler; Belirli bir sektörde, coğrafyada veya aracı kuruluşlar setinde gerçekleşir ve gerçekleştiği alan içinde çözülebilme potansiyeline sahiptir.

34

• Akış Krizleri; sermaye akışının veya aracı kuruluşların (devlet ve finans kurumları) yeniden yapılanmasını ve organizasyonunu içerir. Üretici yatırımlar için yeni kanalların açılması gereklidir. Sektörel ve coğrafi olmak üzere iki şekilde

gerçekleşir. Coğrafi kriz yapılı çevre ile ilişkisi bağlamında önemlidir. Yapılı çevrenin üretimini kolaylaştırmak için para sermayenin bölgeler ve ülkeler arası hareketini gerektirir.

• Küresel Krizler; Buradaki kriz kapitalist üretim sistemi içinde bütün sektörleri, bölgeleri ve çevrimleri kapsamaktadır. 1930 ve 1973 krizleri sistemin iki önemli krizidir.

Harvey sadece ikinci çevrime yoğunlaşarak, sermayenin ister üretim alanındaki krizlerden kaynaklı olsun ister aracı finans kuruluşlarının etkili yönetimi sonucunda olsun ikinci çevrime hareket ettiğini ileri sürer. İkinci çevrim sermaye için özel mülkiyet, birçok alt piyasanın varlığı ve spekülatif karlar için fırsatlarla doludur ve bu nedenle oldukça çekicidir. Bununla birlikte yapılı çevreye yatırımlar, uzun dönemli ve mekânsal olarak durağan olduğundan sermayenin hareket etmesi ve yer değiştirmesi oldukça zordur. Aşırı birikim krizi sakinleştiğinde birinci çevrime dönüşü garanti edecek birçok finansal mekanizma gerekmektedir (Beauregard [12], Harvey [31]).

Bireysel kapitalistler için sermayenin ikinci çevrime akışı projelerin büyüklüğü ve uzun dönemli oluşu, bazı durumlarda bütün kapitalistlerin kullanımına açık olması nedenlerinden dolayı problemlidir. Bireysel kapitalistler için birinci ve ikinci çevrimler arasında dengeli bir sermaye akışını organize etmek önemli zorluklar içermektedir. Bu zorluk; sermaye piyasaları ve devletin yapılı çevrenin yaratılması ile bağlantılı olarak uzun dönemli ve maliyetli projeleri finanse etme ve garanti isteğiyle aşılabilmektedir. Yani birinci çevrimden ikinci çevrime sermaye, para sermaye biçimine dönüşerek akabilmektedir. Bu akış para arzı ve kredi sistemi olmaksızın gerçekleşemez. Harvey kredi sisteminin hayali sermayeyi (fictitious capital) yarattığını söyler. Bu gerçek üretim ve tüketiminin peşin alınmasıdır. Hayali sermaye, sabit sermayedeki kredi kanalları olduğu kadar, tüketim fonunda da ipotekli konut kredisi, tüketici kredileri ve belediye borçlarıdır. Harvey para ve kredinin göreli olarak otonom bir süreç olduğunu, finansal kuruluşların ve devletin bu sürece aracılık eden ve onu yöneten bir merkez olarak

35

anlaşılması gerektiğini ifade eder. Bu nedenle bu kurumların yapısındaki değişme sermayenin yönünü ve hacmini önemli ölçüde etkilemektedir.

Özetle, Harvey’in sermayenin hareketi (capital switching) argümanının teorik bileşenlerini, yapılı çevre ile üretim alanının ilişkisi, bu alandaki sermaye birikimi, finansal kurumların ve devletin aracı rolü, kentleşme sürecinin göreli otonomluğu, sermaye yatırımlarının göreli döngüsel yapısı ve krize doğru eğilimi oluşturmaktadır.