• Sonuç bulunamadı

Garib-nâme‟nin Mesnevî Türünde Yazılması

BÖLÜM 2: GARĠB-NÂME‟NĠN ġEKĠL ve MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ

2.1. Garib-nâme‟nin ġekil Özellikleri

2.1.1. Garib-nâme‟nin Mesnevî Türünde Yazılması

Garib-nâme edebî Ģekil olarak mesnevî tarzında yazılmıĢ bir eserdir. Mesnevî Edebiyatımızda beyitlerle oluĢturulan bir nazım türüdür. Malum olduğu üzere Edebiyatımızda telif edilen eserler ya nazım veya nesir türünde yazılır. Nesir, genellikle düz yazı ile oluĢturulan edebî eserler için kullanılır. Hikâye, roman, deneme vb. edebî türler düzyazı ile yazıldığından nesir grubunda yer alır. Edebiyatımızda eserlerin oluĢturulduğu diğer bir tür de nazımdır. Nazım türünde eserler Ģiir tarzında yazılan edebî eserler için kullanılır. Ġkili, üçlü, dörtlü, beĢli ve daha fazla dizelerden oluĢan tüm eserler nazım Ģeklinde yazılan eserlerdir.

Garib-nâme, ikili dizelerden oluĢan ve mesnevî olarak adlandırılan bir nazım biçiminde kâleme alınmıĢtır. Nazım türünde yazılan eserler dize sayılarına göre çeĢitli biçimlerde yazılır. Bu nazım biçimleri dize ve uyağın bir düzen içinde birleĢmesinden oluĢmaktadır. Mesela, dört dizeden oluĢan eserler mısra Ģeklinde adlandırılırken; ikili dizelerde yazılan eserler beyit ismiyle adlandırılır.33

Dörtlü mısralarla oluĢturulan eserler rubaî, tuyuğ vb. nazım biçimleriyle ifade edilirken; beyit Ģeklinde kurulan nazım biçimleri de gazel, kaside, mesnevî, kıt‟a ve müstezat gibi isimlerle anılır.34

Her nazım biçiminin farklı isimlerle adlandırılması ya yazıldığı vezinle veya eserin muhtevasını oluĢturan etmenlerin kendine has özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Mesela kaside de, mesnevî de beyitlerden oluĢan nazım biçimleridir. Ancak gazelin kendine has özellikleri olduğu gibi mesnevînin de kendine has özellikleri vardır. ĠĢte bu özellikler nazım biçimlerini oluĢturur. Demek ki nazım türünde yazılan eserler dize sayılarına göre nazım türlerini oluĢtururken (mısra, beyit, bent gibi); bu nazım türleri de yazıldığı özelliklere göre nazım biçimlerini oluĢturup tuyuğ, kaside, mesnevî, terci‟-i bend, mürabba, tardiye vb. isimlerle adlandırılırlar. Burada verdiğimiz bilgilerin hepsi Divan Edebiyatı nazım Ģekilleriyle alakalı bilgilerdir. Bununla birlikte Halk ġiiri Nazım Biçimleri, Yeni Türk ġiiri Nazım Biçimleri baĢlığı altında çok çeĢitli nazım biçimleri de

33 Cem Dilçin, Örneklerle Türk ġiir Bilgisi, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara, 1995, s. 99.

34

31

mevcuttur; ancak bu alan bizim konumuzu doğrudan ilgilendirmediğinden ve ayrıca konumuzu uzatacağından onlarla ilgili bilgi vermeyi gerekli görmüyoruz. Hülasa, mesnevî beyitlerden oluĢan ve Divan Edebiyatı Nazım Biçimleri içerisinde yer alan bir nazım biçimidir.

Kelime anlamı itibariyle mesnevî, “ikiĢer ikiĢer, ikili” anlamına gelmektedir.35 Kelimenin kökü s-n-y den geldiği gibi “mesnâ” kelimesinin nispet eki almıĢ halidir.36

Bu haliyle mesnevî kelimesi Arapça bir kelime olarak karĢımıza çıkmaktadır. Kavramsal olarak mesnevî “her beytin dizelerinin kendi aralarında uyaklı, aruz bahirlerinin kısa kalıplarıyla yazılan uzun bir nazım biçimine denir.”37

Beyitlerin miktarı ikiden baĢlayarak, bir veya birkaç cilt dolduracak sayıda olabilir. Bu tarz beyitlerden meydana gelmiĢ eserlere mesnevî denildiği gibi, bu tabir, yalnız baĢına Mevlana Celaleddin-i Rûmî‟nin mesnevî tarzında kâleme almıĢ olan 6 ciltlik eserinin isim olarak ta kullanılmaktadır.”38

Hatta mesnevî halk arasında daha çok Mevlana‟nın eseri olarak bilinmektedir. Gerçi Mevlana‟nın, eserine “mesnevî” ismini vermesi hem Ģekil hem de muhteva ile ilgili bir durumdan kaynaklanmaktadır. Daha önce belirttiğimiz gibi mesnevî ikiĢer ikiĢer, ikili anlamına geldiği ve ikiĢerli beyitlerden oluĢtuğu için nazım Ģekline yapılan bir vurgu ile Mevlana‟nın eserine Mesnevî denmiĢtir. Bu adlandırmada ayrıca bu nadide eserin muhtevasına da bir vurgu vardır. Zira mesnevî,“duyulur Ģeylerden akledilen Ģeylere kadar bütün çift ve zıt varlıkların hallerinden bahseden kitap”39 olarak ta nitelendirilmektedir. Mevlana‟nın eserine Mesnevî adını onun bu özelliği dolayısıyla verdiği de söylenir. Garib-nâme de tıpkı Mesnevî gibi ikiĢerli beyitlerden oluĢması, muhteva itibariyle de âlemdeki zıtlıklardan bahsetmesi bu yönüyle Mesnevî‟ye benzemektedir. Ne var ki müellif yazdığı eserine bu özellikleri dikkate alarak Mesnevî ismini değil Garib-nâme adını vermiĢtir.

Mesnevî nazım biçimi olarak ilk defa Ġran Edebiyatı‟nda ortaya çıkmıĢtır. Daha sonra Arap ve Türk Edebiyatına Ġran Edebiyatı‟ndan geçmiĢtir. Ġran Edebiyatının kaside ve gazelle birlikte üç temel nazım Ģeklinden biri olan mesnevî iki beyitlik Ģiirden binlerce beyitlik müstakil kitaplara kadar değiĢik uzunluklarda kâleme alınmıĢtır. Divan

35

Cem Dilçin, a.g.e. ,s. 167.

36 Mustafa Çiçekler, “Mesnevî”, DĠA, Ankara, 2004, XXVIIII, 320.

37

Cem Dilçin, a.g.e., s. 167.

38

Ahmed AteĢ, “Mesnevî”, Ġslam Ansiklopedisi, MEB Yay., Ġstanbul, 1993, VIII, 127.

32

Ģiirlerinde anlam ve kavramlar bir beyitte tamamlandığından ve Ģair her beyitte iki uyak bulmak zorunda olduğundan, mesnevî en kolay nazım biçimi olarak karĢımıza çıkar. Mesnevîlerin her beytinin kendi arasında kafiyeli olması ve genellikle aruzun kısa kalıplarıyla yazılmıĢ olması konu bütünlüğünü sağlama ve anlatım açısından Ģairlere çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Onun için mesnevî genellikle uzunca anlatılması gereken veya birçok konuya temas edilmesi gereken yerlerde Ģairlerin en çok tercih ettiği nazım biçimlerindendir. Bu nedenle Ģairler daha kısa konular anlatacaksa mesnevîyi nazım Ģekli olarak kullanmaktan uzak durmuĢlardır. Bunun için Divan Edebiyatı‟nda kısa mesnevî biçimiyle yazılmıĢ Ģiirlere çok az rastlanır.

Mesnevîlerde genel itibariyle aruzun Ģu vezinleri kullanılmaktadır. Mef‟ûlü / mefâ‟ilün / fa‟ûlün

Fâ‟ilâtün / fâ‟ilâtün / fâ‟ilün Fe‟ilâtün / fe‟ilâtün / fe‟ilün Fe‟ilâtün / mefâ‟ilün / fe‟ilün Mefâ‟ilün / mefâ‟ilün / fa‟ûlün Fa‟ûlün / fa‟ûlün / fa‟ûlün / fa‟ûl40

Müellif Garib-nâme‟de aruzun fâilâtün/ fâilâtün/ fâilün veznini kullanmıĢtır.

Mesnevîlerde üç temel özellik bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; tüm mesnevîlerin tek bir kalıpta yazılmasıdır. Ġkinci olarak; tercih edilen vezin mesnevînin anlam ve muhtevasına göre seçilmelidir. Mesnevîlerin üçüncü özelliği ise içinde gazel, kaside vb. Ģiir kalıplarına yer vermemesidir.

Mesnevî tarzında yazılan eserlerde konuya doğrudan doğruya giriĢ yapılmaz. Onun için mesnevîler bölümlere ayrılır ve onlar yazılırken bu bölümlere dikkat edilir. Mesnevîler genel itibariyle üç bölümden oluĢur. Bu bölümler giriĢ, konu ve bitiĢ Ģeklinde sıralanır.41

ġimdi bu bölüm ve alt baĢlıkları üzerinde durmaya çalıĢalım.

40 Mustafa Çiçekler, a.g.e., XXVIV, 320.

41

33

Mesnevîler genel itibariyle dibâce denilen bir önsözle baĢlar. Burada mesnevîyi yazmaktaki amaçlardan bahsedilir. Garib-nâme‟nin bu bölümünde ÂĢık PaĢa, Allah (c.c)‟a övgüde bulunur ve eserini Türk dilinde yazdığını belirtir. Akabinde müellif eserin bölümlerini kısa bir sunuĢla okuyucuya arz eder.

Tevhid bölümünde Allah‟ın varlığından ve birliğinden bahsedilir. Garib-nâme müellifi tevhid bölümünü “Tanrı‟nın Birliğini Söyler ve Yüce ve Süflî Âlemdeki Varlıkların Tamamını Anlatıp Açıklar” baĢlığı altında okuyucuya sunmaktadır.

Münacât bölümünde Cenab-ı Allah‟a yalvarıĢ ve yakarıĢlarda bulunulur. Münacat bölümünde Allah (c.c)‟ın azametine vurgu yapılırken, kulun acziyet içinde olduğu, birçok günaha sahip olduğu ifade edilerek Allah‟tan bağıĢlanma ve mağfiret dilenilir. Garib-nâmede bu bölüm “Yalvarmada Bulunmak ve Ġhtiyaçların Giderilmesini Ġstemek” baĢlığı altında oluĢturulmuĢtur.

Na‟t bölümlerinde Hz. Muhammed (s.a.v)‟e övgüler yapılır. Hz. Muhammed‟e övgülerin yazıldığı na‟tlar hem mesnevîlerin içinde, hem de Edebiyatımızda müstakil bir Ģiir türü olarak yer alır. Eserimizde na‟t bölümü “Efendimizin -Allah‟ın Selamı Üzerine Olsun- Övgüsünü Söyler” baĢlığı altında iĢlenmektedir.

Mesnevîlerin miraciye bölümlerinde Hz. Peygamber‟in miracıyla ilgili hususlar ve miraçtaki olağanüstü durumlar güzel bir üslupla ifade edilir. Bazı mesnevîlerde mîrâciyeler bulunmaz. Garib-nâme de bunlardan biridir. Eserin dibâce kısmında miraciye bölümü yoktur; ancak mesnevîlerin konularının anlatıldığı sekizinci bölümün ikinci kıssasında miraç konusu anlatılmaktadır. Müellif bu bahsi “Uğurlu Kudüs‟ü Ve Peygamberin Göklere ÇıkıĢını Anlatır; Sonra O Mübarek Makamda Gördüklerinin Hepsini Sırat, Mizan Ve BaĢka ġeyleri Anlatıp Ayrıntılı Olarak Açıklar” baĢlığı altında detaylı olarak anlatır.

Medh-i Cihâr-ı Güzîn bölümünde dört halife ve din büyükleriyle ilgili medihler bulunur. Bazı mesnevîlerde bu bölüm bulunmamakla birlikte Garib-nâme‟de bu bölüm vardır. Eserde müellif bu kısmı “Ebubekir (r.a.)‟i Över, Ömer (r.a.)‟i Över, Osman (r.a.)‟ı Över ve Ali (r.a.)‟yi Över” baĢlıkları altında anlatmaktadır.

Eserin sunulduğu KiĢiye Methiye bölümünde Ģâirler, eserin sunulduğu kiĢiye övgü dolu cümleler söylerler. Eserin sunulduğu kiĢiler genellikle devrin padiĢahlarıdır.

Garib-34

nâme‟de böyle bir bölümün varlığını tespit edemedik. Doğrusu eserin kime atfedildiği noktasında net bir bilgiye sahip değiliz. Yalnız eserin dibace kısmında Ģahsına düzülen methiyeler, eserin Hz. Peygambere ithaf edildiği fikri ve ihtimalini aklımıza düĢürmektedir. Ayrıca müellifin yaĢadığı devrin siyasî kargaĢalarla dolu olması, devlet adamlarının halktan uzak olması, Anadolu‟da siyasî boĢluğun varlığı ve henüz net bir otoritenin bulunmaması gibi durumlar eserin herhangi bir kiĢiye ithaf edilmemesinin sebepleri arasında düĢünülebilir.

Sebeb-i Telif kısmında eserin yazılıĢ nedeni anlatılır. Garib-nâme‟de ise bu kısım kitabın en sonunda, onuncu bölümün sonunda anlatılır.

Âğâz-ı Dâstan bölümünde mesnevînin asıl konularına değinilir. Bu bölüm kendi arasında, türlü baĢlıklarla bölümlere ayrılır. Bu baĢlıklar kimi zaman Farsça olarak yazılır.42

Garib-nâme‟nin bu bölümünde yüz kıssa, dolayısıyla yüz konu anlatılmaktadır. Eserde konular “dâsitân” ismiyle ifade edilir. Müellif Garib-nâme‟yi Türkçe yazdığını ifade etmesine rağmen konu baĢlıklarında Türkçe ifadeler pek görülmez. Konu baĢlıkları daha çok Arapça tamlamalar, nadiren Farsça terkipler ve bazı Türkçe kelimelerin karıĢımıyla oluĢur. Bu nedenle konu baĢlığının dili biraz ağırdır. Hâlbuki ağır olan bu baĢlığın altında anlatılan muhteva son derece saf ve duru bir Türkçe ile ifade edilmiĢtir. Garib-nâme‟deki konu baĢlığının dili ile alakalı eserden rastgele seçtiğimiz bir örneği sunmaya çalıĢalım. Eserde dokuzuncu bölümün onuncu kıssasının baĢlığı Ģöyledir.

“ONINÇI DÂSĠTÂN DOKUZUNCU BÂBDAN BEYÂN ĠDER KĠM HAK TE‟ALÂ ÂDEM OĞLINI DOKUZ DÜRLÜ NÜFÛS_ĠLA YARATMIġ VE OL NÜFÛSA DOKUZ DÜRLÜ LAKAB KERÂMET KILDI OL SEBEBDEN BENÎ ÂDEM DOKUZ GÜRÛH OLDILAR ġÖYLE KĠM HER TÂYĠFE EF„AL VE A„MÂL- ILA BĠRBĠRĠNDEN MÜMTAZ VE MÜSTESNÂ OLUR VE ASLINA KAVUġUR”43

Sonuç itibariyle âğâz-ı dâstan bölümü mesnevîlerin en önemli bölümüdür. Çünkü müellif asıl konuları bu kısımda anlatır. Bu kısım eserin en uzun bölümünü oluĢturur. Hâtime kısmı ise eserin bittiğinin ifade edildiği bölümdür. Bu kısımlarda genellikle mesnevînin bitiĢ tarihi, ad ve sonsöz söylenir. “BitiĢ bölümünde Ģairler genellikle eserin

42 Cem Dilçin, a.g.e., s. 173.

43

35

tamamlanmasından dolayı Allah‟a hamd ü senada bulunur, sultanın veya eserin sunulduğu kiĢinin ömrünün ve devletinin devamına dua eder, Ģiiri ve Ģairliğiyle övünürler, tanınmıĢ mesnevî Ģairlerini ve eserlerini zikreder, eserine koyduğu adı belirtir, hasetçilerin, acemi ve cahil müstensihlerin esere vereceği zarardan Allah‟a sığınırlar.”44

Garib-nâme müellifi bu bölümü eserinin son kısmında onuncu bölümün en son kıssasında anlatmaktadır. Müellif bu son kıssada kitabının bitiĢini, eserini niçin on bölümde yazdığını ve neden her bölüme on kıssa koyduğunu iyiden iyiye açıklar. Her kıssada çok ĢaĢılacak konulara değindiğini ve bu konuları sanatın güzellikleriyle bezediğini ifade eder. Zikredilen ve anlatılan bu kıssaların bütün hikmet ve manalarını Türk dilinde anlatmayı ve Türk dilinin hikmet ve manaları anlatmaya muktedir bir dil olduğunu ispat etmeyi arzuladığı için eserini Türkçe yazdığını ifade eder. Müellif bu kıssanın en sonunda ise eserinin adını niçin Garib-nâme koyduğunu anlatarak kitabı bitirir.45

Mesnevîlerde konular genellikle bir masal bir hikâye edasıyla yazılır. “Akıl ve mantık ölçülerini aĢan bir sürü olay bu kıssaların veya hikâyelerin içinde yer alır. Anlatılan hikâyelerin ve kıssaların çoğunlukla yer ve zamanları belirsizdir. Doğa ve olayların geçtiği ortam betimlemeleri gerçeğe pek uygunluk göstermez. Mesnevîlerde hikâyelerin ağırlık merkezini aĢk teması oluĢturmaktadır. Bu aĢk genellikle insanca bir aĢktır; ama kimi zaman bu aĢk ilahi aĢk olarak anlatılır.”46 Garib-nâmede iĢlenen aĢk teması genellikle ilahi aĢk olarak tezahür etmektedir. Eserde beĢeri aĢkla alakalı kavram hemen hemen bulunmaz. Hatta müellifin “ÂĢık” ismini alması onun ilahi aĢka nedenli bağlı olduğunu göstermektedir. Mesnevîlerin konularına baktığımızda altı çeĢit mesnevî karĢımıza çıkmaktadır. Bunları kısaca aĢk konulu mesnevîler, dinî ve tasavvufî mesnevîler, ahlâki ve öğretici mesnevîler, savaĢ ve kahramanlık konulu mesnevîler, bir Ģehri ve onun güzelliklerini anlatan mesnevîler, mizahi mesnevîler Ģeklinde ifade edebîliriz. Garib-nâme ise konusu itibariyle dinî-tasavvufî mesnevîler arasında değerlendirilir.47

44 Mustafa Çiçekler, a.g.e., XXVIV, 321.

45 ÂĢık PaĢa, a.g.e., II/2, 955.

46 Cem Dilçin, a.g.e., s.177.

47

36