• Sonuç bulunamadı

Ġnsan ve Âlem‟in Birbirine Benzerliği ve Kâinatın Çiftler Üzerine

BÖLÜM 3: ÂġIK PAġA‟NIN KUR‟AN AYETLERĠNE YAKLAġIMI

3.11. Ġnsan ve Âlem‟in Birbirine Benzerliği ve Kâinatın Çiftler Üzerine

Ġnsan-Âlem benzerliğinden yola çıkarak varlıkların çiftler halinde var olduğunu vurgulama sadedinde müellif iki ayetten faydalanmaktadır. Bu ayetler فيَو ِؽاَفّْٰلاا ِفي اَنِتاَيّٰا ْمِهيرُنَس قَْلا ُوَّنَا ْمَُلَ ََّنٌَػبَتَػي ّّٰتَح ْمِهِسُفْػنَا “Onlara ayetlerimizi hem dıĢlarında hem de içlerinde göstereceğiz ki onun doğruluğu belli olsun.”279

âyeti ile َفوُرَّكَذَت ْمُكَّلَعَل ِْنٌَجْوَز اَنْقَلَخ ٍءْيَش ٍّلُك ْنِمَو “DüĢünüp ibret alasınız diye her Ģeyden çift yarattık.”280

ayetidir. Bu ayetin tefsirlerinde Fussilet 41/53 için iki görüĢün öne çıktığı görülmektedir. Bunlardan birincisi, eski müfessirlerin, bazı önemsiz farklılıklarla, yaygın olarak benimsedikleri yorumdur ki burada geçen “âfâk” kelimesi, Mekke dıĢındaki çeĢitli yöreler, bölgeler (nevâhî); “kendi nefisleri” de putperestlerin yaĢadığı Mekke kentidir. Buna göre âyette vakti geldiğinde gerek müĢriklerin yaĢadığı Mekke'nin gerekse Mekke çevresindeki diğer yörelerin, hatta

279 Fussilet, 41/53.

280

159

dünyanın birçok bölgesinin Hz. Muhammed (s.a.v.) ve daha sonraki Müslümanlar tarafından fethedileceği; böylece putperestlerin asılsız olduğunu ileri sürdükleri Kur'an mesajının, Ġslâm dininin cihana yayılacağı müjdelenmektedir. Nitekim daha Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında Mekke fethedildiği gibi Arap Yarımadası'nın tamamına yakını da Ġslâm hâkimiyetine girmiĢ; böylece hayatta olan birçok Mekkeli bu müjdenin gerçekleĢtiğini görmüĢtür. Ġkinci görüĢe göre ise, “âfâk”tan maksat yıldızları, ayı ve güneĢiyle semanın uçsuz bucaksız köĢeleri (kozmik evren), astronomik, meteorolojik, biyolojik vb. olaylar, yasalardır. “Kendilerinden” maksat da en ince sanatların ve yaratılıĢ hikmetlerinin örneği olan insanın biyolojik ve ruhsal dünyasıdır; kısacası “dıĢ dünyadaki kanıtlar”, kozmolojik evrenin sırları, “kendilerinde bulunan kanıtlar” ise insanın biyolojik, psikolojik, parapsikolojik yapısındaki sırlardır.281

Âyette ileride insanoğluna bu sırların gösterileceği, yani insanlığın bu konularda keĢifler yapacağı bildirilmektedir. Eski müfessirlerin çoğu ikinci yoruma katılmamıĢlardır. Çünkü onlara göre âyet, henüz bilinmeyen bazı Ģeylerin ileride bilineceğini haber vermektedir.”282

Ġlerde de sunacağımız üzere ÂĢık PaĢa bu ayeti ikinci görüĢ doğrultusunda açıklar. Zâriyât 51/49. ayetle ilgili olarak Elmalılı kendi görüĢünü ekleyerek diğer müfessirlerin yorumlarını aktarır. O, bu ayet hakkında Ģu açıklamalara yer verir: “Her Ģeyden de iki çift yarattık: Ġbn-i Zeyd gibi bazı zatlar, bunu her cins hayvandan erkek ve diĢi çeĢitleri olarak anlamıĢlar ve açıklamıĢlardır ki “Orada gönül açan her türden (bitkiler) yetiĢtirdik.”283

âyeti gereğince bitkileri de buna katabiliriz. Mücahid ise hareket ve hareketsizlik, gece ve gündüz, gökyüzü ve yeryüzü, siyah ve beyaz, sağlık ve hastalık, tat ve acı, sevap ve ceza, genel olarak birbirine zıt olan Ģeylere ve birbirinin karĢıtı olan her Ģeye iĢaret olunduğunu söylemiĢtir. Diğer bazıları da eĢyanın çeĢitlere ayrılması ile tefsir etmiĢlerdir ki, en azı iki çeĢit olur. Bu çeĢitlilik zaman zaman çeĢitli ifadelerle ve tasniflerle hatırlatılmak istenmiĢtir. Beydâvî yalnız bu manayı göstererek "Her cinsten iki çeĢit" diye tefsir etmiĢtir. Bu mana öncekileri de içine alması açısından daha kapsamlıdır. Ancak bu takdirde “Her Ģey” den maksat, sadece cins olmuĢ oluyor. Ġfadenin zahiri ise her ferdi içine almaktadır. Onun için biz bundan her Ģeyin dıĢ âlemde

281

Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, IV,724. Ayrıca krĢ. Taberî, Ebû Ca‟fer Muhammed,

Câmi’u’l-beyân, Beyrut: Dâru‟l-Fikr, 1995, XIII, 7-8; Râzî, a.g.e., XXVII, 139; ġevkânî, Muhammed b.

Ali, Fethu’l-Kadîr, Mısır, IV, 509.

282 Komisyon, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsiri, IV,724.

283

160

ve iç dünyada veya haricî ve zihnî olmak üzere iki özelliğini ifade eden ve dıĢ dünya ile iç âlemi arasında çift bir uyum ile tecelli eden idrak meselesine de bir iĢaret anlıyoruz. Gerçi her Ģey bize iç âlem dıĢındaki biçimini hikâye eden bir izlenim ile tecelli eder ve hakikat bu iki Ģekil bir diğerine uyumu ile bilinir ki bunun birine “asîl” birine “zıllî” dahi denilir. Herhangi bir Ģeyden hâsıl olan her Ģuur yani algılama olayında bu ikilik kaçınılmazdır. Bu ikilik içinde birleĢtirilmeden hiçbir Ģeyin varlığına inanılamaz ve tefekkür edilip düĢünülemez.”284

Celâleyn tefsirinde de bu ayetle ilgili olarak “ gece gündüz, acı tatlı, yaz kıĢ, dağlık düzlük, ay güneĢ, yer gök, erkek diĢi gibi birbirini tamamlayan iki sınıftır.”285 açıklaması yer almaktadır. Elmalı‟nın özellikle son kısımlarda belirttiği Ģahsi görüĢlerin aynısını Garib-nâme müellifinde de görmekteyiz. Müellif bu iki ayeti bir insicam içerisinde açıklar ve Ģöyle der: Ġnsan, vücuduna hikmet aramak için ibret nazarıyla baktığında kendisinden baĢka dıĢarda bir Ģey olamadığını veya dıĢarda her ne varsa aynısının kendinde de olduğunu görür. Çünkü Allah insan için âlemde ne varsa aynısı sende de var demiĢtir.286

Nitekim bu duruma Fussilet,53‟te de iĢaret vardır.

Müellif bu ayetin bir nevi açıklaması veya bir parçası olarak Zâriyât 51/49 daki “DüĢünüp ibret alasınız diye her Ģeyden çift yarattık.” ayetini de kullanır. Böylece müellif bu iki ayeti âlemde var olan her Ģeyin insanda da olduğunu ve insanın bir dünya olduğunu anlatmak için bu ayetleri birbiriyle bağlantılı olarak kullanır ve daha sonra da bu tezine deliller getirmeye baĢlar. O dünyanın iki Ģey üzerine kurulduğunu söyleyerek bu iki Ģeyin ya birbirinin zıttı olup birbirini tamamlayan ya da birbirinin eĢi olan Ģeyler olduğunu ifade eder. Yer gök, gece gündüz, yaz kıĢ gibi herkesin idrakine açık olan Ģeylerin bu düĢüncenin bir yansıması olduğunu ifade eder ki Zâriyât 51/49„un bunu açıkladığını söyler. Bununla birlikte mahlûkatın bu ikilik üzerine yaratılmasını kimi Ģeylerde açık, kimilerinde ise gizli olduğunu ifade eder. Ġyi düĢünüldüğünde toprak ve suyun hem âlemin hem de insanın varlığının ana unsuru olduğunu belirten müellif; her Ģeyin temelinin iki üzerine bina edildiğini ifade eder ve her iki ayetten çıkardığı sonuç ile âlemde var olan her Ģeyin aynısının insanda da var olduğunu sonucunu çıkarır ve bunu örneklerle delillendirmeye çalıĢır. O der ki; dünyada gök varsa ona mukabil

284 Elmalılı M.Hamdi Yazır, a.g.e.,VII, 265.

285 Celâleleddin es-Suyûtî-Celaleddin el-Mahallî, Tefsîru’l-Celâleyn, Müessesetü‟r-Reyyân, 4. Baskı, Beyrut, 2007, s. 523.

286

161

insanda da gönül bulunmaktadır. Bunun için gönlün gökyüzü gibi geniĢ ve bucaksız olması gerekir. Ayrıca O, dünyada yeryüzü varsa insanda da onun karĢılığında bir vücut olduğunu belirterek, o vücudun tıpkı yer gibi sürekli secde halinde olması gerektiğini ifade eder. Bir baĢka misalde de gündüzün insandaki marifet ve ehliyete, gecenin ise bilgisizliğe, arĢın can ve gönle, ferĢin de insanın mayasında bulunan su ve toprağa benzediğini belirtir. Yine o, dünyanın yazına karĢılık insanda safa ve gönül hoĢluğu olduğunu, kıĢına karĢılık ise de cefa ve eziyet bulunduğunu söyler. GüneĢin insandaki yansıması sevinç; bulut ve yağmurun ise kaygı ve gözyaĢına benzediğini, dünyadaki kara parçalarının tene, denizlerin cana, dağların tepelerin azalara, nehir ve ırmakların ise kana benzediğini söyler. Böylece müellif, Cenab-ı Hakk‟ın âfâk için yazdığının aynısını insanın içinde gizlediğini söyleyerek, “Onlara ayetlerimizi hem dıĢlarında hem de içlerinde göstereceğiz ki onun doğruluğu belli olsun.” âyetinin anlamının bu düĢünceyi ortaya çıkardığını söylemektedir.

Sonuç olarak müellif, insanın kendisini bilmesiyle âlemi bileceğini; âlemi bilmesiyle de Yüce Yaratıcıyı bulabileceğini ifade ederek; tüm sûfîlerin yolunu belirleyen ve onlara eĢsiz bir düĢünce iklimi açan “Kendini bilen Rabbini bilir” sözünü kıssanın ileteceği mesaj olarak bizlere sunar. Görüldüğü gibi müellif Fussilet 41/53 ve Zariyat 51/49 ayetlerini bu ana fikri anlatma doğrultusunda kullanmıĢ, ikisi arasında bir bağ kurmuĢ, bu ayetlerin anlamları doğrultusunda konuyu örneklendirmiĢ ve neticede bir bütünlük içerisinde bu iki ayeti kullanmıĢtır. Bu da onun ayetler arasında güzel bir insicam yakaladığına delalet eder.

3.12. Ġnançları, Sıfatları ve Karakterleri Bakımından Ġnsanların Dört Kategoriye Ayrılması

Müellif, eserinde insanları inanç ve vasıfları itibariyle dört gruba ayırarak her gruba delalet eden bir ayeti onların durumlarını anlatma noktasında kullanmaktadır. Böylece bir kıssada dört farklı ayeti bir araya getirerek aralarında güzel bir insicâm oluĢturmuĢtur. ÂĢık PaĢa‟ya göre Allah insanları peygamberler, veliler, müminler ve Allah‟a inanmayan kâfirlerle münafıklar olmak üzere 4 gruba ayırmıĢtır. Müellifin birinci grup için kullandığı ayet َنٌمَلاَعْلا ىَلَع ْمُىاَنْلَّضَفَو “Onları dünyalara üstün kıldık”287

287

162

beyan-ı âlisidir. Aslında ayetin zahirî manasında bu söz Ġsrailoğulları için söylenmektedir. Ayetin siyak ve sibakı da bizi bu yargıya ulaĢtırır. Surenin 16. ayetinin tamamında yüce Allah نٌمَلاَعْلا ىَلَع ْمُىاَنْلَّضَفَو ِتاَبٍّيَّطلا َنِم ْمُىاَنْػقَزَرَو َةَّوُػب نلاَو َمْكُْلاَو َباَتِكْلا َليءاَرْسِانيَب اَنْػيَػتّٰا ْدَقَلَو “Ant olsun ki biz, Ġsrailoğullarına kitap, hüküm ve peygamberlik verdik. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları dünyalara üstün kıldık.” buyurmuĢ ve bu ayetteki “onları dünyalara üstün kıldık” ifadesinin Ġsrailoğulları için söylendiği aĢikârdır. Müfessirler Ġsrailoğulları‟nın diğer kavimlere üstün olmasının sebebini ise kendilerine birçok peygamberin gelmesine bağlamaktadır. Bu durum ÂĢık PaĢa‟nın da dikkatini çekmiĢ olmalı ki bu ayeti insanlar içindeki en üstün vasıflara sahip olan peygamberleri anlatmak için kullanmıĢtır. Öyleyse müellif bu ayetin kastettiği üstünlük vasfını Ġsrailoğullarına değil peygamberlere hasretmektedir. Dört bölüğe ayrılan insanların ikinci bölüğünü ise veliler oluĢturmaktadır. Müellif velilerin derecesini ve Allah katındaki değerlerini belirtmek için َفوُنَزَْيح ْمُى َلاَو ْمِهْيَلَع ٌؼْوَخ َلا ِوّّٰللا َءاَيِلْوَا َّفِا َلاَا “Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.”288

hitabını kullanmaktadır. Ayette geçen “Allah dostları” ndan maksat evliyalardır. Müfessirler bu konuda hemen hemen tam bir mutabakat içerisindedirler. Müellifin üçüncü bölük olarak nitelendirdikleri ise Allah‟a ve Rasulüne itaat eden müminlerdir. Onların için kıssada seçilen ayet ise ُوَلوُسَرَو َوّّٰللا َفوُعيطُيَو “Allah‟a ve peygamberlere itaat edenler”289

ifadesidir. Müellifin dördüncü ve en alt bölükte nitelendirdiği grup ise Allah‟a Ģirk koĢan ve ona inanmayan kâfirlerdir Müellif onların hallerini ise ٌةَواَشِغ ْمِىِرا َصْبَا ىّٰلَعَو ْمِهِعَْسم ىّٰلَعَو ْمِِبهوُلُػق ىّٰلَع ُوّّٰللا َمَتَخ

ْمَُلََو ٌباَذَع

ٌميظَع “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiĢtir ve gözlerine de bir çeĢit perde çekmiĢtir. Onlar için de büyük bir azap vardır.”290

ayetiyle açıklamaktadır. Müellif bu dört bölüğün vasıflarını ve derecelerini anlatarak onların hak ettiği muamelenin ne olduğuna değindiği kıssada bu dört ayeti bir bütünlük oluĢturacak Ģekilde ele almaya çalıĢmıĢtır.

ÂĢık PaĢa dört bölüğe ayırdığı insanları Ģu Ģekilde anlatır: Birinci bölüğe Allah peygamberlik elbisesi verip, bahtlarını da diğer herkesten üstün eylemiĢtir. O bölük bu dünyada nebilerdir. Onlar Allahtan aldığı emirleri insanlara anlatarak onları doğru yola

288 Yunus, 10/62.

289 Tevbe, 9/71.

290

163

sokmaya çalıĢırlar. Allah onlara çeĢitli mucizeler vermiĢ ve bu sayede onlar dünyayı ele geçirerek benlik davası güden kibirli insanları mağlup etmiĢlerdir. Ġkinci bölük ise velayet tahtı verilip gönülleri bununla donatılanlardır. Allah onlara nice kerametler vermiĢtir. Onlar halkın arasına karıĢmıĢ ve sürekli Hakk‟ın yolunda yürümüĢ ve bunun üzerine de Allah tarafından onlara zafer verilmiĢ ve duaları kabul buyurulmuĢtur. Velilerin en büyük özellikleri ise inanma, doğruluk ve inandığını söylemedir.291

Üçüncü bölük imanı kendine dost edinen ve bunu da dilden söyleyenlerdir. Allah onları Kur‟an‟da mümin olarak isimlendirmiĢtir. Onlar âlim ve velilerden ders alır, mürĢit ne derse onları dinler ve her iĢi ilham ile anarlar. Onlara ilham ihsan edildiğinden sırlı iĢler onların gönüllerine doğmaktadır. Dördüncüleri ise Allah‟ın kalplerini mühürlediği ve Ģiddetli azap vereceği kimselerdir. Bunlar hakikati örten, inkârcı ve Müslüman görünen kâfirlerdir. Onların en büyük iĢleri bozgunculuk, hile ve ikiyüzlülüktür. Onlara bu davranıĢlarından dolayı cehennem verilmiĢtir. Aslında bu dört bölüğe gelen feyz aynıdır ve Allah katından yollanmıĢtır. Ancak onların mayasında her ne varsa bu feyz onların mayası doğrultusunda davranıĢları ortaya çıkarmaktadır. Bu tıpkı yağmur suyunun güzel topraklara düĢtüğünde oradamis kokulu çeĢit çeĢit bitkinin çıkmasına veya çöle düĢen yağmurun orada kuru ve sert diken çıkmasına neden olması gibi bir Ģeydir. Hâlbuki yağmur aynı yağmurdur.292

Yağmurun doğurduğu netice ıslattığı toprakların mayasıyla alakalıdır. Mümbit topraklara düĢen yağmur çeĢit çeĢit bitkiler çıkarır. Çünkü düĢtüğü toprağın mayası güzeldir. Çöle düĢen yağmur suyu ise sert, dikenli ve zarar verici bitkiler çıkarır. Çünkü onun hamurunda da kötülük, çoraklık ve kuruluk hâkimdir. Yine yağmur denize düĢtüğünde onun suyunu midye kapıp içerse o su inci olarak ortaya çıkar. Lakin zehirli bir yılan yağmur suyunu yutarsa onda bu su zehir olarak ortaya çıkar. Hâlbuki ikisine de ulaĢan aynı Ģeydir, yani yağmurun suyudur. Suyu alanın mayasında iyilik varsa su onda güzel görünür. ġayet suyu mayasında kötülük olan içerse onda da bir zehir olarak ortaya çıkar.

Allah‟tan gelen feyz yağmur suyu gibidir. O feyz dört bölüğe ayrılan insan gruplarının mayasında taĢıdığı özelliğe göre ortaya çıkar. O feyz peygamberlere geldiğinde onların

291 ÂĢık PaĢa, a.g.e., I/1, 429.

292

164

mucizelerini arttırır. Velilere geldiğinde onlarda hayrete düĢüren olağanüstü hallerin meydana gelmesini sağlar. Feyz müminlere geldiğinde onların ilhamını artırır ve din yolunda gitmek için ayaklarını sağlamlaĢtırır. Feyz kâfir ve münafıklara ulaĢtığında kötü iĢler, bozgunculuk, zulüm, hile, öfke ve haĢinlik ortaya çıkarır.293

Bu konuyu Ģu örnekle daha da iyi açıklayabiliriz. Âlemlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.v.) getirdiği prensiplerle insanlığa rehber olmaya çalıĢmıĢ, onları yokluk tehlikesi karĢısında varlık âleminde tutmaya çalıĢmıĢtır. Peygamberden gelen bu güzel öğüt ve prensipleri insanlardan bazıları kabul etmiĢ, gönlünü ona vermiĢ ve onun getirdiklerine iman etmiĢtir. Bazıları da onun öğütlerini dinlemeyi bırakın, ona karĢı düĢman olmuĢ, onun getirdiklerini reddetmiĢ ve azılı birer düĢman halini almıĢtır. Hâlbuki her iki gruba ulaĢan kaynak aynıdır. Her ikisi de peygamberin daveti karĢısında konumlarını belirlemiĢtir. Bazıları onu kabul edip ona dost olmuĢ, diğer bazıları ise onu reddedip ona düĢman olmuĢlardır. Onun feyzinden faydalanan Ebubekir‟de doğruluk ve kalp temizliği çoğalır, Ömer‟de adalet artar, Osman‟da utanma en üst raddeye ulaĢır, Alide de fedakârlık, cömertlik ve problemleri çözme yetisi fazlalaĢırdı. Çünkü onların mayasında zaten bu özellikler mevcuttu. O feyz onlardaki bu özelliği en üst noktaya ulaĢtırmıĢ ve bu özellikleriyle namdar olmaya sevk etmiĢtir. Hz. Peygamberden gelen aynı feyz kâfirlere karĢı ise tam ters bir istikamet göstermektedir. O, feyzini onlara akıttıkça onlardaki isyan ve azgınlık daha da artmıĢtır. Çünkü onların mayasında zaten inkâr, azgınlık, kibir ve hakikati örtme mevcuttur. Bu feyz onlarda varolan bu özellikleri en üst seviyeye çıkarmıĢtır. Böylece Utbeler, ġeybeler, Ebu Cehiller küfür ve azgınlıklarıyla nam salmıĢlardır. Hâlbuki ikisine de gelen feyz aynı yerdendir. Bu feyz birisini Ebubekir (r.a.) yaparken diğerini Ebu Cehil yapmıĢtır.294

Müellifin buradan vermek istediği mesaj çok açıktır: Herkes mayasında ne taĢır ise ahlak olarak onunla bezenir ve davranıĢları da o istikamette olur. Müellif bunu bize Peygamberler, Veliler, Müminler ve Kâfirlerin durumu üzerinden sunmaktadır. Bunun için de yukarıda değindiğimiz üzere bu dört gruba hitap eden ayetleri birbiriyle uyumlu ve de birbirini tamamlar bir tarzda kullanmaktadır.

293 ÂĢık PaĢa, a.g.e., I/1, 433.

294

165

3.13. Bazı Vasıflara Sahip Ġnsanların Peygamberî Bir Basirete Sahip Olacağına