• Sonuç bulunamadı

BeĢinci Bölüm Konularının Muhtevası

BÖLÜM 2: GARĠB-NÂME‟NĠN ġEKĠL ve MUHTEVA ÖZELLĠKLERĠ

2.2. Garib-nâme‟nin Muhteva Özellikleri

2.2.2. Garib-nâme‟de ĠĢlenen Konuların Muhtevası

2.2.2.6. BeĢinci Bölüm Konularının Muhtevası

Bu bölümde beĢ sayısı çerçevesinde konular/kıssalar ele alınmakta ve bölümde yer alan on konu/kıssa beĢ duyu organı, beĢ itaat, beĢ perde, beĢ madde, beĢ tür, beĢ yön gibi beĢli örnekler eĢliğinde sistematik olarak açıklanmaktadır.

BeĢinci bölümün birinci kıssasında Allah‟ın azameti ve kudretine vurgu yapılmaktadır. Allah‟ın kudretini izah makamında âlem-i suğrâ ve âlem-i kübra, yüce âlem ve süflî âlem benzetmelerinden yararlanır. Ġnsanla kâinat arasında paralellikler kurar, her ikisinin ortak özelliklere sahip bulunmasından, insan vücudunun yüce ve süflî âleme simetrik olmasından söz eder. Ayrıca bütün bir kâinat ile kâinatın içinde bulunan mesela bir ceviz ağacının dalındaki cevizle kâinat arasında bile benzerlikler bulunduğunu, sonuçta kâinatın tamamında muhteĢem bir simetri bulunduğunu belirtir. Kâinatın tamamında bir simetri bulunduğuna delil olmak üzere âlemin beĢ kattan müteĢekkil yaratıldığından söz edilir. Ve ardından bu beĢ tabakanın onun simetrisi konumundaki cevizde de bulunduğu belirtilir. Ceviz ile âlem yaratılıĢ ve oluĢum bakımından birbirine denk ve simetriktir. Âlem ile ağacın dalındaki asılı ceviz arasında kurulan bu paralellik ile Allah‟ın kudretine vurgu yapılır. Allah‟ın âlemi beĢ tabaka halinde yaratması nasıl onun kudretinin bir göstergesi ise aynı tabakaları çok daha küçük bir hacme sahip cevizde de yaratması yine bu kudretin bir tezahürüdür. Müellif bu örneklere insanı da ilave etmektedir. Zira insan da beĢ tabakadan müteĢekkildir. Âlem, ceviz ve insanın her birinin beĢer tabakadan oluĢmuĢ olması yaratılıĢ bakımından aralarında bir benzerliğin ve simetrinin bulunduğu anlamına gelir. Bu ise Allah‟ın sonsuz gücüne ve yaratmadaki mükemmelliğine iĢaret eder.140

BeĢinci bölümün ikinci kıssasında yine âlem ve insan benzerliği üzerinde durulmakta ama bu benzerlikte temas edilen benzerlik yönleri önceki kıssadan farklılık arz eder. Bu kıssada âlemle insan arasında kurulan paralellikte insanın âlemin bir kopyası ve varlıkların özü olduğuna dikkat çekilir. Âlemin dıĢının insanın içine benzediği yine tabaka modeli üzerinden açıklanır. Âlemin toprak, su, hava, ateĢ ve Allah‟ın emri gibi tabakalarına mukabil insanın vücut, kan, nefes, vücut sıcaklığı ve emretme özelliği bulunduğuna temasla aralarındaki benzerlik vurgulanır.141

140 ÂĢık PaĢa, a.g.e., I/2, 535-545.

141

79

BeĢinci bölümün üçüncü kıssasında dünyaya gönderilen beĢ ilimden, onların insanın vücudunun beĢ noktasında bulunmasından ve bu ilimlerin delillerinin neler olduğundan bahsedilir. Bu ilimlerden birincisi zâhir ilmi, vücutta hâkim olduğu yer de nefstir. Zâhir ilmi nefse Allah‟ın emirlerini bildiren ve ona doğru yolu gösteren; ayrıca Ģeytanın hezeyanlarından da onu kurtaran ilimdir. Eğer Allah (c.c) insana zâhir ilmini vermese idi; nefs sonsuza kadar karanlıklar içinde kalırdı. Ġkinci ilim ise ibret ilmidir. Bu ilim sayesinde insan görmediğini görür; hayret ve dehĢet içerisinde kalır. Çünkü ibret kâinatın üstünde yazılmıĢ ve aklın içinde gizlenmiĢtir. Dolayısıyla ibret ilminin yeri akıldır. Üçüncü ilim ise hikmet ilmidir ki insanda bulunduğu yer gönüldür. Hikmet gönüllere Allah‟ı bildirir ve O‟nu sevdirir. Hikmet gönle iĢlediğinden oradan coĢup kaynayarak dile varır. Dördüncü ilim esrar ilmidir. Allah bu ilmi cana yerleĢtirmiĢtir. Can ve esrar eskiden bu yana birliktedir. Onun için dostlukları bu dünyada da devam eder. Son olarak bahsedeceğimiz ilim ise kudret ilmidir. O da zat içinde gizlenmiĢtir. Çünkü kudret tamamen haktır ve âlem içinde mutlak hâkimdir. Kudret ilmi tüm ilimlerin canı hükmündedir ve zat içinde Allah‟ın ıĢığıdır. Bu ilimlerin delillerinden bahsedecek olunursa; Zâhir ilminin delili ya Hz. Peygamber (s.a.v.)‟in sözüdür veya Kur‟an ayetleridir. Çünkü nefsin dinlediği tek söz onların sözleridir. Ġbret ilminin deliline gelince; bu ilim için delil misallerdir. Akıl misallere bakarak onların içindeki hikmetleri çözer ve ibret alır. Yani misaller olduğu müddetçe ibret ilmi ortaya çıkar; bunu da akıl kavrar. Hikmet ilminin çok açık ve belirgin bir delili yoktur. Ancak hikmet ilmi için dinleyenin sadık olması gerekir. Eğer hikmet ilmini dinleyende doğruluk ve kalp temizliği yoksa bu ilmin ona hiçbir katkısı yoktur. Çünkü hikmet Allah‟ın sözüdür. Delili ve burhanı da müminin doğruluğu ve kalbinin temizliğidir. Esrar ilminin burhanı ise sevgidir. Konağı da candır. Can asıl canı (Allah‟ı) sevdiği müddetçe ona sırların kapıları açılacaktır. Son olarak kudret ilminden bahsetmiĢtik. Bu ilmin delili ise her dediğini yapmaktır ki busadece Allah‟a mahsus bir ilimdir. Onun için Allah: اَم ُوّّٰللا ُلَعْفَػيَو ُءآَشَي “Allah dilediğini yapar”142

, ُديِرُياَم “ Ġstediği hükmü verir.” ُمُكَْيح 143

diyerek bu ilmin kendisine ait olduğunu ve onun tezahürünü de zatına yerleĢtirdiğini belirtmektedir.144

142 Ġbrahim, 14/27.

143 Mâide, 5/1.

144

80

BeĢinci bölümün dördüncü kıssasında Kur‟an okumanın beĢ türlü yolu olduğu ve Kur‟an‟ı bu beĢ ayrı makamda okumayı becerebilenlerin Allah‟ın dostlarından olacağı anlatılır. Kıssaya göre Kur‟an‟ın beĢ türlü okunması Ģu Ģekildedir: Birinci okuma, Kur‟an‟ın ezberlenmesi, ezberleyenin de onu yedi kıraate uygun olarak okuyabilmesidir. Kur‟an‟ın kaç aĢırda okunmasının bilinmesi, ayetlerinin sayısı, durakları vb. Ģeyler bu ilk okumaya girer. KiĢi eğer onun lafzını bilip manasını bilmiyorsa bu Kur‟an‟ın bir kez okunması demektir. Ġkinci okuma ise, okuyanın lafzın altındaki manayı bilmesidir. Bu okumadaki kasıt okuyanın okuduğu her harfin manasını bilmesi ve hepsinin ne dediğini anlamasıyla ilgili okumadır. Bu okumada lafzın altındaki mana bilinir; fakat ondan muradın ne olduğu bilinmez. Üçüncü okumada ise mananın maksadını bilmek vardır. Bu okumada hem mana bilinmeli, hem de mananın murat ettiği hakiki maksadın ne olduğu bilinmelidir. Ayrıca bu okumada her bir ayetin sebeb-i nüzulü bilinip, en ince ayrıntısına kadar anlatılması gerekir. ĠĢte bu tür okuma üçüncü okumaya girer. Dördüncü okumadan kasıt, kiĢinin yaptığı her iĢin Allah‟a layık olmasıdır. O kusursuz bildiği ilme göre iĢ yapar ve bu doğrultuda amel eder. BeĢinci okumadan kasıt ise kiĢinin yaptıklarının göğe yükselmesi ve Hak katında kabul edilmesidir. Bu durumdaki kiĢinin ibadeti Allah‟a hoĢ gelmeli ve karĢılığında da Allah‟ın rahmetini kendisinde bulmalıdır.145

BeĢinci bölümün beĢinci kıssasında tarikata girenlerin halveti anlatılarak; insana dünya hayatında musallat olan beĢ çeĢit iĢin var olduğu ve bunların da kiĢiyi halvetten uzaklaĢtırdığı anlatılır. Ġnsana musallat olan beĢ Ģey ise Ģunlardır: Birincisi, devrin idaresinin hükümleridir. Ġnsanlar idareyi övmek veya onun yermek için hayatının her anını bu iĢlere harcar. PadiĢaha sürekli bağlanmak veya padiĢahın aleyhinde olmak ve hayatı hep bu konularla meĢgul etmek insana dünyanın bıraktığı meĢgalelerden birincisidir. Ġkinci meĢgale ise dostların, komĢuların, tanıdıkların senden bitmek bilmeyen istekleridir. Üçüncü meĢgale bağ, bahçe, mal, mülk, yiyecek ve hayvanlardır. Bunlar insanı Allah‟tan uzaklaĢtıran Ģeylerdir. Dördüncüsü ise ana-baba, kardeĢ, evlat, eĢ ve akraba tasasıdır. Ana-babaya hürmet, hanıma ve çocuklara ise yiyecek lazımdır. Oğlan büyüyünce evlendirilmeli, bir de ona ipek, kumaĢ, at vb. verilmelidir. Kız büyümeye baĢlayınca da ona çeyiz yapılmalı, sonrada elinden tutup kocasına emanet edilmelidir. ĠĢte anne, baba, hanım, çocuk derdi bir ömür boyu insanı meĢgul eder.

145

81

BeĢinci ve son meĢgale ise insanın vücudunda, damarlarında ve tüm benliğinde gezinen nefsin istekleridir. Vücudun içinde gezen bu arzu ve istekler nefsi esir alarak insana birçok günah iĢletir. Ġnsana musallat olan meĢgalelerin en tesirlisi de kuĢkusuz bu tür bir meĢgaledir.146

Kıssa, insana musallat olan bu beĢ meĢgaleyi açıklayıp, onlardan emin olan kiĢilerin halvete girebileceğini ve bunun da ancak Allah (c.c.)‟ın izine bağlı olduğunu anlatmaktadır.

BeĢinci bölümün altıncı kıssasını müellif bir hadis-i Ģerifin zahiri manasından hareketle açıklamaktadır. Müellifin kullandığı hadis اومنغت اوّحصت اورفاس “yolculuğa çıkınız ki sıhhat bulup zenginliğe kavuĢasınız.”147

hadisidir. Müellif bu hadisten hareketle insanda beĢ tür hastalığın olduğunu ve çok az insanın bu hastalıklardan kurtulabildiğini; beĢ çeĢit hastalıktan da beĢ tür ilaçla kurtulabilineceğini anlatmaktadır. Müellif bu kıssada da konuyu beĢ madde altında toplayarak beĢ çözüm yolu sunmaktadır. Müellife göre eğer halk hasta olmasaydı Hz. Peygamber (s.a.v.) اومنغت اوّحصت اورفاس “yolculuğa çıkınız ki sıhhat bulup zenginliğe kavuĢasınız.” buyurmazdı. Müellif insanda beĢ hastalıktan bahsedip onların devası olan beĢ çözüm yolunu Ģu Ģekilde sunar: Hastalıklardan biri vücudun, öteki nefsin, diğeri aklın, bir baĢkası gönlün ve sonuncusu da canın hastalığıdır. ġimdi bu beĢ hastalığın her birinin nasıl olduğunu ve ilacının ne olduğunu açıklayalım. Vücudun hastalığı ya çıban çıkması veya yara belirmesiyle olur. Onda cerahat varsa ilacı merhemdir. Doktor da bu hastalığa deva bulandır. Nefsin hastalığı ise insanın alıĢılmıĢ hallerinin dıĢına çıkmasıyla bilinir. Mesela yiyip içen bir insan bunlardan kesilirse anlaĢılır ki o hastadır. Ya soğuk almıĢtır, ya sıcaktan etkilenmiĢtir veya istek ve arzularında aĢırılık vardır. Böylece nefsin hasta olduğu anlaĢılır; ancak onun devası tıpta yoktur. Doğrusu bu hastalığın ilacı da yoktur. Aklın hastalığı ise insanın düĢüncesindeki bozukluktur. O olur olmaz Ģeyleri hayal edip durur. Bazen kendini çok zengin hayal ederken; bazen de padiĢahın kızıyla evlendiğini düĢünür. O kadar saçma ve gerçekten uzak Ģeyler düĢünür ki bu onun aklının sağlam olmadığını ortaya koyar. ĠĢte bu durumdaki düĢünce hastalıklı düĢüncedir. Bu hastalıkta insan boĢ Ģeylerin peĢinden koĢtuğu için Allah‟tan uzaklaĢır. Böyle hastalıklı bir aklın ilacı velilerde bulunur. Velilerin sohbeti hastalıklı akıllara Ģifa hükmündedir. Diğer hastalık da gönlünhastalığıdır. Gönül hastalanınca insana üzüntü ve keder basar. Bu gönlün

146 ÂĢık PaĢa, a.g.e., I/2, 595-607.

147

82

hastalığı kaygıdır. Bu haldeki insan hep kötümserdir. Hastalıktan kurtulmanın yolu ise ilim ve hikmettir. Hikmetin kazanılacağı yer ise uluların sohbetidir. ÖlmüĢ gönüller ancak hikmet nuruyla dirilir. BeĢinci ve son hastalık ise canın hastalığıdır. Nefisten bir günah ortaya çıkınca onu Allah, kulunun üzerinde tutar. O zaman canı bir ateĢ kuĢatır. Çünkü can asıl sevgilisinden ayrıdır. Nefis günahtan zevk alıp onunla hemhal olunca, canın yolu Hak‟tan kesilir. Günah gelip canı kuĢatır, onu hapsedip Rabbiyle olan tüm yollarını keser. Can bu suçunun cezasını ahirette azap olarak görecektir. ĠĢte günah ateĢinden, bu defa can hastalanır, dostla olan hayatı da sona erer. Böyle hastalıklı bir canın tek bir ilacı vardır. O da tövbedir. Günahları nedeniyle hasta olan can, ancak tövbe sayesinde bu hastalığından kurtulabilir.148

BeĢinci bölümün yedinci kıssasında beĢ duyu organının avam ve havastaki durumuna göre farklılık oluĢturduğu anlatılır. Görme, iĢitme, koklama, tatma ve dokunma aĢağı duyuları; nefs, kalp, ruh, sırr-ı hakikat ve sırr-ı esrar ise yüksek duyguları oluĢturmaktadır. Ġlk beĢ, avama; ikinci beĢ ise havasa aittir. Bu duyularla halk, seçilmiĢler ve Allah‟ın halifesi olan akıl açıklanmaktadır.

BeĢinci bölümün sekizinci kıssasında Hak‟tan cihana beĢ türlü kapının açıldığı ve Allah‟ın rahmet ve nimetinin bu beĢ kapının kapıcılarına eriĢtiği tasavvufî bir bakıĢ açısıyla anlatılmaktadır. Bu beĢ kapı kıssada Ģöyle izah edilir: Bu kapılardan birincisi anne-babanın, diğeri hocanın, üçüncüsü esnafın velisi olan ahînin, dördüncüsü ise Ģeyhin, en son kapı ise Allah‟ın kapısıdır. ġimdi her bir kapının hizmetçiliğinin nasıl olacağını açıklamaya çalıĢalım. Birinci kapı anne-babanın kapısıdır. Evlatlar ebeveynlerinin gönlünü hoĢ tutmalı onların sözlerine hiç itiraz etmemelidir. Bu davranıĢ dinen farzdır. Nitekim Allah (c.c.) اًيمِرَك ًلاْوَػق اَمَُلَ ْلُقَواَُهُْرَهْػنَػت َلاَو ؼُاا َمَُلَ ْلُقَػت َلًَّف “Ana babaya öf bile deme! Onlara çıkıĢma ve kendilerine yumuĢak söz söyle”149 beyanıyla ana babaya ihtiramın farz olduğunu belirtmektedir. Neticede evlat onların gönlünü hoĢ tutar ve hayır dualarını alırsa bu kapıdan gelen rahmeti kendine çekerek Cenabı Hakk‟ın rızasına kavuĢmuĢ olacaktır.

Ġkinci kapı hocanın kapısıdır. Eğer kiĢi hocasının duasını alabilirse Allah‟ın rahmetini kazanmıĢ olur. KiĢi kendini hocasına vakfetmeli, adeta onun kölesi gibi davranmalıdır.

148 ÂĢık PaĢa, a.g.e., I/2, 609-623.

149

83

Maksat hocanın ilmini alabilmektir. Bu gaye için hocaya ihtiramda kusur etmemeli ve ona hizmette cömert davranmalıdır. Nitekim Musa (a.s)‟ın Hızır (a.s.)‟a davranıĢı bunun güzel bir örneğidir. Bu durum Kur‟an‟da Ģöyle ifade edilir. َكَل ِيِصْعَا َلاَواًرِباَص ُوّّٰللا َءآَش ْفِا نيُدِجَتَس اًرْمَا “ĠnĢallah sen beni sabredenlerden bulacaksın ve senin emrine de karĢı gelmeyeceğim”150

Kim ki hocasına saygı gösterip ona hizmet ederse, ondan dua alacak ve bu durum Allah‟ın hoĢuna gidecektir.

Üçüncü kapı ise esnaf velisi olarak bilinen ahinin kapısıdır. KiĢiye bu kapıda düĢen görev ahiye hizmet etmek, ona er olup o kapıda hizmet kuĢağıyla kuĢanmak ve sabırla zahmetleri gidermektir. Bu kapıda olan kiĢi yolunu ĢaĢıranlara yol göstermeli, doğru sözlü olup günaha düĢmemelidir. Misafire karĢı toprak gibi tevazulu olmalı, kibir ve kinden uzak durmalıdır.

Dördüncü kapı ise Ģeyhin kapısıdır. KiĢi Hakka hangi gözle bakıyorsa Ģeyhe de o gözle bakmalıdır. KiĢi aklını ve gönlünü Ģeyhe bağlamalıdır. Çünkü Ģeyhin gönlü aynadır ve o aynadan Allah (c.c.) görülür. ġeyhin gönlünde yer eden kiĢi Ģeyhin duasına nail olur ve Allah‟ın rızasına kavuĢur.

BeĢinci ise Allah‟ın kapısıdır. Bu kapıda bulunanlar ona karĢı kulluk görevini yerine getirmeli ve korku ile ümit arasında olmalıdır. KiĢi o eĢiğe yüzünü koyarak fena makamına ulaĢmalıdır. Bu makama ulaĢan kiĢi cennet, cehennem, hikmet, zikir, ibadet her ne varsa hepsini unutmalı; sadece akıl ve gönlünde ona yer açmalıdır. Neticede tüm varlıklar yok olunca yalnız göz kalacak ve Allah o göze ayrı bir görme duyusu verecektir. Tekrar o gözle O‟nun yüzü görülecek ve kavuĢulmak istenilen O sevgiliye kavuĢulacaktır. ĠĢte bu kapının bekçisi de böyle güzelliklere mazhar olacaktır.151

BeĢinci bölümün dokuzuncu kıssasında müellif, sâlikin halini anlatır ve onun bu halinin neye benzediğini açıklar. Sâlikin rüya ve keĢiflerinin nereden geldiği ve bu güzel yolculukta hangi badirelerden geçtiği konularına değinen müellif bu konuyu anlatırken de hikâyeye baĢvurarak sâlikin gerçek yolculuğunu anlatmaya çalıĢır. Sâliki yolcuya, Allah (c.c.)‟ı da PadiĢaha benzeten müellif bu yolculukta beĢ Ģeyin önemine dikkat çeker. Bunlar Birincisi yol azığı hazırlamalı, ikincisi yolculuğa çıkmak, üçüncüsü

150 Kehf, 18/69.

151

84

menzile varıp konmak, dördüncüsü padiĢahı gözle görmek, beĢincisi de PadiĢahın hükmü karĢısında, söz söylemeye cesareti olmaktır. ĠĢte bu hikâyedeki beĢ Ģey gerçekte sâlikin beĢ durumuna tekabül etmektedir. Sâlik, beĢ Ģey yaparak Hakk‟ın huzuruna çıkmayı umut eder. Sâlikin beĢ hali vardır. Bunlar Ģeriat, tarikat, marifet, hakikat ve ledün ilmidir. Kıssanın ilerleyen kısımlarında da bu beĢ hal açıklanmaktadır.

BeĢinci bölümün onuncu kıssasında Allah‟ın „ol‟ emri neticesinde o emir kendisine verilen, bu emrin sahibine ulaĢmak için sırasıyla maden, bitki, hayvan, insan ve can olup en sonunda yaratanına ulaĢması anlatılmaktadır. Kıssada emrin Allah‟a yönelebilmesi insanda müĢahhaslaĢmasına ve can sayesinde ona eriĢebileceğine değinilmiĢtir. Kıssa bu olayı tasavvufî bir tarzda açıklayarak; Allah‟ın emrini muĢahhaslaĢtırıp anlatmaktadır. Kıssada bazı soyut kavramlar somutlaĢtırılmıĢtır.152

BeĢinci bölüm (beĢliler) kıssalarının muhtevası genel itibariyle bu Ģekildedir. Müellif, her bölümde olduğu gibi bu bölümün kıssalarında da ana baĢlıktaki rakamla uyumlu olacak Ģekilde konuları ele almıĢtır. Kıssaların özetlerinden anlaĢılacağı üzere konular beĢ rakamı perspektifinden hareketle anlatılmıĢtır. Eserin en önemli özelliği olan Ģekil ve muhtevanın birbiriyle bağlantılı olması durumu bu bölümde de göze çarpmaktadır.