• Sonuç bulunamadı

Güzellik müsabakalarının lehinde de, aleyhinde de söylenebilecek ve yazılabilecek her şey doğrudur: Güzellik müsabakaları, kadının etine karşı estetik alakasını çoğaltır; sıhhi ihmalleri giderir ve beden üzerine bir dikkat uyandırır, bir kontrol koyar; plastik güzelliğe karşı sevgi doğurur. Hele bizim gibi, lapacı harem kadınlarının yufka, yayvan ve hantal gövdeleri yerine, medeni kadın vücutlarının teşhiri estetiğini ikame etmeye mecbur milletler için, bu müsabakalar faydalı olabilirler. Haremin Garptaki gülünç ve kötü şöhretiyle mücadele etmemize de yarayarak mükemmel bir propaganda yerine geçerler.

Bunlar güzellik müsabakalarının lehinde söylenebilecek ve yazılabilecek şeylerdir. Yanlış da değildirler. Aleyhinde de şunlar ileri sürülebilir: Güzelliğe ait her türlü müsabaka manasızdır. Milli, zümrevi hatta ferdi zevklere göre değişen, kararsız ve çok şahsi bir zeminde beynelmilel ölçüler aramak nafiledir. Çıkan neticeler daima yanlış ve münakaşaya müsait olacaktır. Ancak bir sır halinde kaldıkça tılsımını muhafaza eden güzellik, tahlile en az tahammül eden şeydir. Onun için hakem heyetlerinin gözleri önünde genç kız vücutlarının ara sıra dolaşmaları bir bakıma hazin bir manzara teşkil ediyorlar. Sonra bu müsabakaların her yerde uyandırdıkları dedikodular ve münakaşalar içtimai düzeni bozacak, çirkin bir mesele halini alıyor. Medeni milletler arasında bu işin cazip ve iyi tarafını görenler onu kabul, çirkin ve ziyanlı tarafını görenler de reddetmişlerdir.

Benim için bu müsabakalar ne birinci derecede faydalı , ne de o kadar zararlıdır, sadece enteresan!.. Bir romancı, mütecessis bir beyin, bir müşahit sıfatıyla bu müsabakaların beni daima cezbettiklerini gizlemem. Avrupa’da ve Amerika’da, pek itibarlı meslektaşlarımın da bu davaya alaka gösterdiklerini biliyorum. Onun için bu müsabakalardan dolayı aleyhimde yapılan bazı neşriyata o kadar ehemmiyet vermedim, verecek de değilim. Zaten her dedikodu fırtınasında bir iki cevapla bu zevzek ağızları tıkamak benim için mümkün oldu.

Yedigün mecmuası, bu müsabakaların içeri tarafı hakkında benden malumat istiyor. Peki. Fakat evvela şunu söyleyeyim ki orada bir Bektaşi sırrı yoktur. İntihaplar her zaman yolunda cereyan eder, eder ama kadın, hele kız güzelliği gibi karışık bir meselenin bazı eğlendirici teferruatı olmamak mümkün müdür?

Müsabaka günü yaklaştıkça bir takım acayip, tuhaf, meraklı hadiseler serisi de zuhura başlar: Pek ciddi tanıdığımız, ağırbaşlı ve çekingen adamlardan, hakem heyeti

arasında bulunmak arzusunu izhar eden mektuplar alırız. Şüphesiz hepsinin istediğini yapmak mümkün değildir, fakat kendilerine ret cevabı vermek, adeta güzellikten ne anlayabileceğini sormak gibi tecavüze benzer bir şey olur. Hakem kadrosunun mahdut olduğunu ve ertesi sene kendilerini hatırlayacağımızı bildiririz.

Müsabakadan evvel bazı meclislere çağrılırım ve bana bir kız gösterirler. Ailesi merakla sorar:

- Ne dersiniz? Girsin mi? Kazanır mı? Siz bir az yardım eder misiniz?

Ben nasıl yardım ederim? Kısa bir boyu uzun göstermek, dudakların iç köşesine gizlenen ve ilk hece telaffuz edilirken derhal görünen bir altın kuronu, düşük bir göğsü, kalın bir beli, tombul omuzları gözlerden saklamak benim elimde midir?

Bazen bir tavsiye mektubu ile bize gelen hanımlar vardır. Güzellik kraliçesi olmayı, bir şirket muhasebesine daktilo kayrılmak gibi tavsiyeye veya iltimasa muhtaç sananlar, eline bir mektup tutuşturarak bu hanım kızı bize yollamışlardır.

Her ne suretle olursa olsun, müsabakaya isimlerini yazdıran kızlardan bazıları, Abidin Daver’e ve bana intihaptan birkaç gün evvel, arada bir gün uğrarlar ve oldukça tabii bir endişe izhar ederler:

- Kazanır mıyım dersiniz? Ümit yoksa hiç girmeyeyim.

Bizim teşviklerimize rağmen ümitlerini kesip çıkanlar, hatta seçme günü hakem salonunun kapısına kadar geldikleri halde geri dönüp gidenler yok değildir.

Müsabakaya giren kızların düşmanları hep telefon tellerinin içine gizlenirler. Seçmeden birkaç gün evvel sık sık telefon başına çağırırız.

- Allo.. Müsabaka hakkında size bir şey haber vereceğim.... hanımın saçları boyamadır.

Yahut bir kadın sesi:

- Beyefendi! “135” numaralı hanımı nasıl buluyorsunuz? Kazanamaz değil mi? Kolları bir az fazlaca dolgun.

-...

- Söyleyiniz, rica ederim, gizlemeyiniz, kazanamaz değil mi? - Belli olmaz kazanabilir.

- ederim. “135” numaralı hanım benim. Ağzınızı aradım!

Şişlide çok dostu olduğum bir aileye yeni bir Hıristiyan hizmetçi geldi. Altmış yaşını geçkin ve tasavvur edebileceğiniz kadar çirkin bir kadın... Deli değil...İyi iş görüyor. Fakat bir “megalomani”si var: Kendini dünyanın en güzel kızı sanıyor. Bu kanaatinde çok samimi. O kadar ki etrafındakiler kendisine güzelliğini methettikleri vakit, bu sitayişleri son derece tabii karşılıyor ve buruşuk yüzünde hakiki bir deruni güzelliğin akisleri beliriyor.

Bir gün Keriman Halis Hanımın evine gitmiş ve ona, kıllı, esmer, etleri sarkık ve bodur kollarını göstererek sormuş:

- Güzelim değil mi? Dünya güzeli olabilirim değil mi? Keriman Hanım tasdik etmiş.

Müsabakaya girmek için bana da kaç kere müracaat etti. Bir de fotoğrafını çıkartmış. Yanında taşıyor.

Bu kadın müsabakaya girseydi, kazanamayınca öteki hakiki güzel kızlardan fazla mahzun olacaktı; belki o da hakem heyetini ittiham, seçmede yolsuzluk olduğunu iddia edecekti. Belki onu müdafaa eden gazeteler de bulunacaktı. Müsabakaların bir fenalığı da, aynanın ve fotoğrafın ortaya koymaktan aciz kaldığı bir hakikati ilan etmeleri ve kendini güzel insanların yüzüne vurmalarıdır. Bu kabalığı iyi bulmuyorum. Her türlü müsabakaların acı tarafı da bu değil mi?