• Sonuç bulunamadı

5. İdari Taksimatı

1.4. Irak Üzerinde İngiliz-Fransız Rekabetinin Devamı

1.4.2. Fransa’nın Faaliyetleri

Fransa, Asi Nehri ile Fırat Vadisi’ne oradan da Irak üzerinden Basra Körfezine kadar ulaşmak için fizibilite çalışmalarını yürütmek üzere Albay Sebastiani’yi bölgeye gönderdi. Albay’ın söz konusu güzergâh ile ilgili olumlu rapor vermesi durumunda öncelikle Irak’ın kontrol altına alınması için çalışmalara başlanacaktı. Böylece hem

92Ireland, Iraq a Study in Political Department, s. 36

93 Maurits H. Van den Boogert, Kapitülasyonlar ve Osmanlı Hukuk Sistemi 18. Yüzyılda kadılar, konsoloslar ve beratlılar, (Çev: Ali Coşkun Tuncer), Türkiye İş Bankası Kültür Yay., İst., 2014, s. 27

stratejik bir bölge ele geçecek hem de Hindistan’a ulaşan alternatif bir yola sahip olunacaktı. 1798 yılında İngiliz savaş bakanı şöyle diyordu. “…Napolyon, Halep’e

ilerleyerek ve Fırat’ı aşarak İskender’i örnek alan bir rotayla Fırat ve Dicle ırmaklarını izleyip Basra Körfezine inerek Hindistan üzerine yürüyecektir...”94. Bakan

düşüncelerinde haklı çıktı ve Fransızlar bu politikayı hayata geçirmek için Bağdat Valisi Hafız Ali Paşa ile bağlantıya geçtiler. Fransız eğitmenlerin yardımıyla askerî bir kuvvet oluşturan Hafız Ali Paşa, Fransızlarla anlaşmaya varmakta sakınca görmedi95.

Anavatanı besleyen en önemli sömürgesi Hindistan’a ulaşan yolun güvenliği için adeta bir karakol durumunda olan Irak, İngiltere için Fransa’ya kaptırılamayacak kadar önemli idi96. Hafız Ali Paşa’nın İngilizleri göz ardı ederek Fransızlarla anlaşmaya varması ve İngilizlerin bölgedeki varlığını tehlikeye atması İngilizlerin Paşaya cephe almalarına sebep oldu.

Fransızların Ruslarla anlaşarak İngilizleri kıta ablukasına almak istemesi ayrıca Rusların da Osmanlı Devleti ile aralarında cereyan eden savaşın akıbetini kendi lehlerine çevirebilmek ve İstanbul’da İngilizleri siyaseten etkisizleştirmek için çalışmalar yürütmesi İngilizleri kararlı adımlar atmaya zorladı. İki ülkenin Tilsit Antlaşması olarak da bilinen antlaşma ile aralarındaki savaşa son vermeleri ve İngiltere’ye karşı birlik olmaları İngilizleri bir hayli zor durumda bıraktı. Bu antlaşmaya karşın Irak’ta bu devletler İngiltere kadar güçlü değillerdi. Irak’ın kazanılması iki ülke için de hayatî önemde ise de öncelikleri Irak değil, yukarıda da bahsedildiği üzere İngiltere’nin kıta ablukasına alınması idi. İngiltere safdışı edildikten sonra Irak dahil tüm Osmanlı Devleti bu iki ülkenin idaresine geçebilirdi. Fransızların bu politik manevrasını önceden kestiremeyen ve yalnız bırakılan Hafız Ali Paşa’nın ölümünde İngilizlerin payı büyüktü. Paşanın öldürülmesi ile Fransızların bölgedeki pozisyonu daha da zayıfladı. Fransızların İngilizler karşısında tutunmaları çok zordu ayrıca İspanya’da da olaylar çıkmış hal böyle olunca Fransızlar ister istemez Irak’tan ziyâde dikkatlerini bu ülkeye çevirmişlerdi. Zaten Irak’ta İngilizler karşısında istedikleri başarıyı bir türlü elde edememişlerdi97. Koalisyon Savaşları’nda da İngilizlere karşı sürekli mağlubiyetler alıyorlardı. Bu mağlubiyetlerin sonunda 1809’da Zenta, Kefalonya, Çuka, 1810’da Mavro ve 1814’te Paksos ve Korfo adalarını, Yunanistan ve

94 William Polk, Irak’ı Anlamak, 2. Baskı, NTV Yay., İst., 2007, s. 72-73 95 Borisoviç Lutskiy, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Yordam Kitap, İst., s. 62

96 Geoff Simons, Iraq from Sumer to Post-Saddam, Third Edition, Palgrave Macmillan, New York, 2004,

s. 182-Ireland, Iraq a Study in Political Development, s. 36

Dalmaçya kıyılarını kaybettiler. Böylelikle İngiltere Osmanlı Devletine sınır komşusu oldu. Fransa’nın bölgeden uzaklaştırılması ile de bu ülke Irak’ta kontrolü yeniden tesis etti.

İngilizler Irak üzerindeki Fransız askerî tehdidini uzaklaştırmış olmalarına rağmen, diplomatik ve ticarî faaliyetlerininin önüne tamamen geçemediler. Britanya Bağdat Başkonsolosluğu’ndan Majestelerinin Londra’da bulunan Genel Sekreteri Viskont Palmerston’a gönderilen raporda; “Bağdat Fransa Başkonsolosu Verinars,

geçen Salı günü, Paris’ten aldığı talimat üzerine Fransa Cumhuriyeti’nin bayrağını göndere çekti. Bu davranışın öncesinde, cumhuriyetin başkonsolosu olarak vazifeye başlaması münasebetiyle, iltifatını celbetmek maksadıyla Necip Paşa’yı durumdan haberdar etti. Zatıâlileri, mösyö ile dostâne ilişkiler geliştirmekten kaçınmasına rağmen bu davranıştan memnuniyet duydu. Bu konu hakkında İstanbul’un onayını askıya alan keyfiyeti ile ilgili olarak tarafımıza bilgi verebilirdi...”98 denilerek Necip Paşanın Fransa Başkonsolosluğunun açılması ile ilgili keyfi davranışı eleştirilmekte ve Britanya Konsolosluğu olarak durumdan haberdar edilmelerini kendileri için bir hak olarak görmekteydiler.

Musul Valisi İstanbul’a gönderdiği şukkasında “Musul’da Fransa ve İngiltere

devleteyn-i fahîmeteynin iki konsolosu olup bunlar dürlü dürlü vakitlerde dürlü dürlü lisan kullanarak yollu yolsuz her murad eyledikleri şeyleri tesviye ve icrā ittirmeye alışmış ve bu cihetle menfaat-i zâtiyelerinin tervîci emeliyle mülk ve yâhûd ahâlîye muzırr olur olmazı mütâlaā itmiyerek hemân akıllarına gelüp ifâde ve istid‘ā ittikleri maddeleri icrāya çalışmakda…”99 olduklarından, bu iki ülkenin konsoloslarının

sınırlarını çoktan aştıklarından, konsoloshanelerini yeri geldiğinde mahkeme yeri geldiğinde karakol gibi kullandıklarından ve keyfi uygulamalarından bahsetmektedir. Konsolosların asli görevleri ticarî münasebetleri düzenlemek, miras, doğum ölüm ve evlenme kayıtlarını tutmaktı. Oysa her iki ülkenin konsoloslarının ceza hukukuyla ilgili meselelerde yetkileri son derece sınırlıydı. Bunlar yalnızca suçluları tutuklama ve yargılanmak üzere kendi ülkelerine göndermekle yetkiliydiler lakin bu temsilcilerin yetkilerini bir hayli aştıkları görülmektedir. İstanbul, yabancı temsilcilerin bu faaliyetleri hakkında bir hayli rahatsızdı. Bu rahatsızlığını her fırsatta İngiltere ve Fransa’nın İstanbul’da bulunan siyasî misyon temsilcilerine bildiriyordu. Duyulan bu

98 FO 78/1848, No: 7-FO 78/753, No: 7, 28.04. 1848, s. 213-214 99 BOA, HR. MKT, 27/64

rahatsızlığa rağmen bu devletler Irak’taki zararlı faaliyetlerini icra ediyorlardı. Bu devletlerin asıl kaygıları Osmanlı Devleti değil rakiplerinin uyguladıkları politikalardı. Bu devletler, bilhassa İngiltere, buradaki menfaatlerini korumak için mülkî ve idarî yetkililer ile dostâne münâsebetler geliştirerek onları himayelerine aldılar ve böylece çalışmalarını yürüttüler. Çalışmalarına muhalefet eden yetkilileri ise hem İstanbul’da hem de Irak’ta bulunan etkili temsilcileri vasıtasıyla etkisiz hale getirdiler. Davud Paşa, Namık Paşa ve Mithat Paşa bu devletlerin sert muhalefeti ile karşılaştılar ve Irak’ta yapmak istedikleri çalışmaları bir türlü tamamlayamadılar. Bu kişilerin valilikleri zamanında söz konusu devletlerin zararlı faaliyetleri bir hayli azalmış olmasına rağmen yine bu devletlerin çalışmaları sebebiyle görevlerinden ayrılmak zorunda kaldılar ya da uzaklaştırıldılar.

Hafız Ali Paşa vakasından sonra bu hususa dair bir başka hadise 1851 yılında Namık Paşa’nın Bağdat Valiliği sırasında meydana geldi. Paşanın azline neden olacak olay şöyle gelişmiştir: Namık Paşa Fransız vatandaşı ile karşılaşır. Fransız, atının üzerindedir. Şahıs, Paşayı görmesine rağmen atından inmez. Namık Paşa, Bağdat’ın en yetkili mülkî amiri olduğu için Fransızın bu hareketini kendisi ve işgal ettiği makam için bir hakaret olarak kabul eder. İhtar edilmesine rağmen arkasında Fransız diplomatlarının desteğini hisseden vatandaş inmemekte ısrar eder ve sonuçta tard edilmekten kurtulamaz. Mesele derhal Fransız makamlarına iletilir ve Paşa çok kısa bir süre sonra Irak Valiliğinden el çektirilir. Paşa, dirayetli ve başarılı bir mülkî amir olmasına rağmen bunlar göz ardı edilerek henüz bir yılı dolmadan Eylül 1851’de İstanbul’a çağırılır100. Paşa, Bağdat’a 1861 yılında tekrar vali olarak atandı ve bu görevi 1868’e kadar başarı ile icra etti. Namık Paşa’yı müteakip Takiyyüddin Paşa 1869’a kadar bu görevi yürüttü. Oldukça önemli bir mevki işgal etmesine rağmen, bu valinin görev süresince Bağdat’ta gözle görülür bir gelişme olduğunu söylemek mümkün değildir. Namık Paşa’nın başlattığı siyasî, sosyal ve ekonomik yenilikler Takiyüddin Paşa zamanında akamete uğradı. Böylelikle vali, selefinin gölgesinde kaldı. Bağdat’ın en başarılı ve en icracı valisi olan Mithad Paşa 1869’da görevi Takiyüddin Paşa’dan devraldı. Üç yıllık valiliği süresince başarılı projelerini kısa sürede ve hızla gerçekleştirdi. Mithat Paşa’nın bu kadar başarılı olmasında Mehmed Namık Paşa’nın oynadığı rolü göz ardı etmemek gerekir. Fransızların Namık Paşa’nın ve Mithat Paşa’nın valilikleri süresince hemen hemen hiç etkili olamadıklarını görüyoruz. Burada

etkili olan âmiller ise paşaların Fransız politikalarına karşı dirayetli davranmaları, Avrupa’da Fransa’nın aleyhine cereyan eden siyasî olaylar, Tanzimatın bu bölgede de uygulanmaya başlaması ve hiç kuşkusuz İngilizlerin rolüdür.

Bölgede İngiltere, Fransa ve Rusya arasında cereyan eden mücadele sayesinde Osmanlı Devletinin otoriteyi ele alması kuvvetle muhtemel iken asker ve mühimmat eksikliğinin yanı sıra yerel yönetimin zayıf olmasından dolayı çaresiz bu büyük devletlerin mücadelesini ve sonuçta İngiltere’nin bölgede hâkim güç haline gelmesini izlemekle yetindi101.

101 Viskont Stratford Redcliff’e Büyükelçilik/İstanbul “…Avrupalı temsilciler arasında olması gereken mükemmel bir anlayışın gerekli olduğu zamanda entrika olması fitneyi ortaya çıkaracaktır. Eğer sükunet için kesin kararlar alınmamış ise Musul’daki artan huzursuzluk birçok sıkıntıya belki de çok fazla belaya sebebiyet verecektir. Mektubumu Mr. Rasam’ın tedbirler alınması yönündeki tavsiyelerini içeren nüshasını ekleyerek onayınıza sunuyorum. Bağdat Başkonsolosu ve Mezopotamya Müfettişi Felix Jones - “…Abbas Mirzanın Londra’da bulunması Gürcistan’da Rus hamiliğinde ikâmet eden Behmen Mirza’ya karşı denge unsuru teşkil eder... Rusya, Abbas Mirza adına Gürcistan’daki hamisi ile yakın bağlantılar kuracağımızdan korkarak söz konusu Şah ile görüşülmesini yasakladı. Şu an ki Şahın ölmesi durumunda Mirzanın Naiplik hatta tahta çıkmaya yönelik taleplerini daha aktif edesteklemeye başladı…” FO 78/957, No:18, s. 31-37-Pall Mall Gazetesi Editörüne: “…bölgedeki aşiretler Basra Körfezine kadar olan demiryolu hattı için tehlike arz ediyorlar. Buradaki Türk yetkililer kanunları uygulamaktan bîhaber. Ayrıca bölgede olası İngiliz-Avrupalı savaşında özellikle Ruslar ve Fransızların bölge halkını bize karşı kışkırtmaları hiç de zor değil.” Bendeniz, Anglo-Indian- “…İngiltere konsolosunun Bağdat’a vürûdu takrîrinde hakkında lâyıkıyla hareket ve ikram ve sâirlerden ziyâde hüsn-ü muāmele ile ihtiram kılınması ve İngilterelü şayet Basra Körfezi tarafından bazı zehâyir mübâyaa itmek murad eylediği halde dahi güya zat-ı Âsifanelerinin haberi olmayarak ahâli canibinden mücerred ticâret arzıyla virilmesi Rusyalu tarafından oralara gelen olur ise ayde’l-devam ile Rusya Devleti beyninde derkâr olan hûbb ve vifāk ve mezidi dostu ve ittifaktan iktizâsı vechle bahis ve beyan buyurularak muāmele-i cemile izhar olunması velhâsıl gerek İranlu ve gerek İngilterelü ve Rusyaludan birinin kuşkulandırmayacak sûrette üslub-ı hekimâne ile idâre kılınması…” BOA, HAT, 806/37167-Britanya Başkonsolosluğu/Bağdat “… İsyancı Bohtan Kürtlerinin hadiseleri ile bağlantıları hususunda Rassam’ın (İngiltere’nin Musul Konsolosu) sessiz kalması, Paşanın bana sitemleri karşısında beni de sessizliğe itiyor. Rasam bundan sonra hata içinde olmamalı. Bu arada itiraf etmeliyimki Zât-ı âlilierinin pozisyonu istihbaratlar dolayısıyla sıkıntılı hale geldi. Çünkü o, Sultanın otoritesini yeniden güçlendirmek için bir şey yapmadı ve bu bölgelerde onun kontrolünde değil…” FO 78/1115, 16.03.1855-“Musul ve Bitlis arasındaki tüm araziyi kontrol eden Bohtan Kürtleri, Zaho’da ellerine düşmüş olan Yahudiler ve Hıristiyanları hunharca katletmektedirler. …İsyanın çevresinde bulunan Türk memurlar Kürtlerin bu cüretleri karşısında tamamen felç oldular. Güçlerini birleştirmek ya da isyana karşı durmak yerine, her paşa kendisini sorumluluk altına sokmamak için kendi koltuğuna çekildi…” FO 78/1115, No: 1, 06.01.1855

1.4.3. Süveyş Kanalının Fransızlar Tarafından Açılması ve Bunun Irak’a