• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: GEZİ KİTAPLARINDA AVRUPA

2.1.2.3. Fransa’da Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Ögeler

Fransa’yı gezen dönem gezginleri Fransız toplumunun ekonomik faaliyetlerini, ordusunu, eğitimini, yeme içme ve eğlence kültürünü okuyucusuna aktarırken Almanya’yı anlatanlar kadar cömert davranmamışlardır. Almanya’dan bahseden gezginler Alman sanayisini, ticaretini, ziraatini, eğitimini, devlet yönetimini, ordusunu, kadının sosyal hayattaki yerini, eğlence kültürünü sayfalar boyunca anlatmışken Fransa’yı gezenler bu tür kültürel ve ekonomik ögelerden âdeta dillerinin ucuyla bahsetmişlerdir. Daha önce de değindiğimiz gibi bu kestirme anlatımlarda Fransa’nın Türk toplumu tarafından yeterince tanınmış olması en önemli etkenlerden biridir. Bu

ʺbilgi donanımıʺndan başka, aynı zamanda dönemin siyasal ilişkileri ve Fransa’nın 20.yüzyıl başlarından itibaren dünyadaki etki gücünü yitirmeye başlamış olması da bunda etkili olmuş olmalıdır. Bu etkenlerle birlikte, Fransa’yı gezen Şerafeddin Mağmumi’nin gözlerini sürekli tarihi ve turistik mekânlarda gezdirmesi, Mehmed Enisî’nin donanmada görevli olduğu için bütün yönleriyle Fransa’yı görememesi ve Ferit Kam’ın her ülkeyi anlatırken yaptığı gibi ayrıntıya kaçmayıp ʺher gördüğümü yazacak olsam mektup değil kitap olurʺ yaklaşımı sergilemesi, dönem gezi kitaplarında Fransızların sosyal ve kültürel hayatları hakkında yeterince bilgi sunulmamasına neden olmuştur. Bununla birlikte dönem gezginleri nicelik bakımından yeterli olmasa da Fransa’nın ekonomik faaliyetlerinden, ordusundan, eğitiminden, eğlence hayatından söz etmişler; Fransız kültürünü tamamlayan unsurları okuyucularına aktarmışlardır.

Fransız ekonomisi bağlamında yazarlar, ülkede tarımın, ticaretin ve sanayinin ayrı ayrı değerleri olduğunu gözlemlemişlerdir. Bunların yanı sıra gezginler, Paris, Cannes ve Nice gibi kentlerde ʺbacasız sanayiʺ denilen turizmin de önemli bir gelir kaynağı olduğunu dile getirmişlerdir.

Gezginler Fransız ekonomisini, tren yolculukları sırasında camdan dışarı bakarken gözlemlemişlerdir. Marsilya’dan Toulon’a trenle yolculuk yapan Mehmed Enisî, yol boyunca gördüğü meyve bahçelerinden bahsederek, Marsilya ile Toulon arasında yetişen tarım ürünlerinin hem burada hem de civar memleketlerde şöhret bulduğunu beyan eder. ʺBu mevkilerin her biri, bizim Erenköy’ümüz, Kızıltoprak’ımız gibi atâyâ-yı ilahiye ile pîrâste, gayret-i beşeriye ile muvaşşah, envâr-ı ziraatla münevver birer

cây-ı dil-küşâdcây-ır.ʺ (s. 72) diyen yazar Fransa’ncây-ın bu bereketli topraklarcây-ında yapcây-ılan tarcây-ımdan bahseder.

Şerafeddin Mağmumi de Paris’ten Lyon’a yaptığı tren yolculuğu sırasında Fransızların tarımsal faaliyetlerini gözlemler. Bütün bir vadi boyunca Seine Nehri’nin toprağa hayat verdiğini gören yazar, ʺZaten Fransa böyledir. Herhangi cihetine gidilse yüzlerce kilometre imtidâdındaki arazi umûmi bir çiftlik, bir bostan gibidir. Bir karış hâli yer bulunmaz, yabanî bir manzara görülmez.ʺ (Şerafeddin Mağmumi, 2008a: 208) diyerek Fransızların toprağın bir karışını bile boş bırakmadığını, mümkün olan her yerin tarım için kullanıldığını dile getirir. Fransa’da tarlalar, meralar cetvelle çizilmiş gibi düzgündür. Tarlaların arasındaki sınır, hendeklerle değil kazıklarla, parmaklıklarla oluşturulmuştur. Meralar dönüm dönüm ayrılmıştır, hayvanlar bir bölümü bitirmeden diğerine geçirilmez. Böylelikle meralar hem boş yere çiğnenmemiş olur hem de otu biten mera sürülerek yeni ot yetişmesi için hazır duruma getirilir. Fransa’nın bu bölümünde ne bataklık ne de kumluk görülür. Arazi düzeltilip tesviye edilmiş, gerekli görülen yerlere setler yapılmıştır. Bu setler tarımda sulama için kullanılmaktadır. Ayrıca Mağmumi, Cannes ve Nice gibi turistik şehirlerde bile yörenin tarım hayatını gösteren zeytin, fıstık, limon ve portakal ağaçlarını gözlemlemiş, ülkenin meyveciliğe verdiği değeri yakından görmüştür.

Ferit Kam’ın da Fransız tarımı hakkındaki gözlemleri bir tren yolculuğuna dayanır. Marsilya-Paris trenindeki gözlemlerinde ekilmedik bir karış yer görmediği için hayret eden yazarın, ʺhasır şapkalı, mavi pantolonlu köylülerin tarlalarda, bahçelerde çalıştıklarını gördükçeʺ içi açılır. (s. 68) Yol boyunca zümrüt gibi çayırlar, muntazam bir biçimde ekilmiş tarlalar, bağlar, bahçeler, bostanlar gören yazar,

ʺBu mevâkı’-i latîfeye bakmakla doyamıyor idim… Bir karış toprak göremedim ki hâiz olduğu kabiliyetten sahibini müstefid etmesin, bir kabza toprakta zerre kadar bir cevher yok idi ki ya üzerine ekilen bir tohumun yahut dikilen bir ağacın tenmiyesine, terbiyesine hizmet etmesin. Elhâsıl toprağın her cüzü sahibinin haracgüzârı idi.ʺ (Kam, 2000: 54)

demekten kendini alamaz.

Fransa’da tarım kadar ticaret de önemli bir gelir kaynağıdır. Marsilya Limanı’nın ne kadar işlek bir ticaret limanı olduğunu gözlemleyen Mağmumi buradan Karadeniz’e,

Afrika’ya, Hindistan’a, Çin’e, Japonya’ya, Madagaskar’a ve Amerika’ya düzenli seferler yapıldığından bahseder. Yazara göre bu postalar, ʺcihanın hazâin ü servetini toplayıp getirir ve Fransa’nın, Avrupa’nın mamûlât ve mahsûlât-ı sınâiyesini götürüp dağıtırlar.ʺ (Şerafeddin Mağmumi, 2008a: 227) Marsilya’daki büyük ticarethaneler, geniş depolar, büyük antrepo mağazaları, gümrük depoları, şirketlerin yönetim merkezleri ticari hayatın canlılığını gösteren ipuçlarıdır. Enisî de Marsilya’yı

ʺticaretgâh-ı muazzamaʺ diye nitelerken ʺbinlerce daru’t ticaretʺin varlığından haber vermiştir.

Fransa sanayisini kentlerde ve tren yolculuklarında gözlemleyen Enisî, Marsilya’dan Toulon’a giderken yolda kayalıklar, çamlıklar gördüğü gibi fabrikalar da görür. Grasse kentinde parfümeri fabrikalarını gezen yazar burada elliden fazla fabrika olduğunu dile getirir. Bu fabrikalarda, damıtma mevsimi olan mayıs ayında, günde ortalama yüz elli bin kilo gül ve yüz atmış bin kilo portakal çiçeği işlendiğini; kentin portakal, gül, nane, limon, bergamut gibi kolonyaları ve sabunlarıyla meşhur olduğunu dile getirir. Vallauris kasabasında da porselen imalatı yapıldığını gören yazar, burada ayrıca lavanta fabrikalarının da bulunduğunu ifade eder.

Mağmumi, Lyon’un her türlü sanayi ve ticarette geliştiğini, bununla birlikte onun asıl

şöhretinin ipekçilikte ve dokumacılıkta olduğunu dile getirerek burasının ʺAvrupa’nın Bursaʺsı olduğunu söyler. Kentte Fransız sanayi hayatının canlılığını gösteren yüzlerce kumaş fabrikası da yazarın gözünden kaçmaz.

Fransız sanayisi hakkında bir söylem de Ferit Kam’ın kitabında vardır. Yazarın Fransa’ya giderken yolda tanıştığı bir Fransız mösyö, ülkenin siyasetinden, medeniyetinden, servetinden, faaliyetinden uzun uzun anlattıktan sonra, ʺİş o kadar çok ki Fransız amele kifâyet etmiyor. İtalya’dan, İsviçre’den daha başka yerlerden amele celbine mecbur oluyoruz.ʺ (Kam, 2000: 55) diyerek Fransız sanayisinin ve ekonomisinin canlılığını aktarır.

Paris’in bir alışveriş merkezi olduğunu, büyük mağazaların örneğinin dönem Türkiye’sinde bulunmadığını, bu kenti Ferit Kam’ın altın öğüten bir değirmene benzettiğini daha önce belirtmiştik. Paris gibi Cannes ve Nice’in de turistleri çokça çektiğini, turizmin bu şehirlerde en belirgin gelir kaynağı olduğunu, böylelikle Fransa ekonomisinde turizmin önemli bir yeri olduğunu da dile getirmek gerekir.

Fransa’da aktarılması gereken bir diğer konu Fransız ordusudur ki bu konu hakkındaki değerlendirmeler sadece Mehmed Enisî’nin söylemlerinde görülmektedir. Fransa donanmasında staj yaptığı için orduyu iki yıl boyunca gözlemleyen yazar özellikle Fransız deniz kuvvetleri hakkında doyurucu bilgiler aktarır. Buna göre Fransa’nın batısında Atlas Okyanusu, güneyinde de Akdeniz’in olması onu güçlü bir donanma hazırlamaya yöneltmiştir.

Fransa donanma tarihine bakıldığında, önceleri Fransız deniz kuvvetlerinin kiralık gemilerden oluştuğu görülür. Savaş zamanı olduğunda çevre ülkelerin ticaret gemilerini kiralayan Fransızlar, gemilere yerleştirdikleri askerlerini ok, yay, kargı, mızrak gibi savaş aletleriyle donatarak düşmanla mücadele ederler. Bu tarz mücadelenin zararları görülüp zaman içinde donanma yapılması için girişimlerde bulunulduysa da I. Fransuva’ya kadar önemli bir gelişme kaydedilememiştir. I. Fransuva, bir donanma kurmayı başaran ilk kraldır. I. Fransuva’dan sonra IV. Henri, Kardinal Rişliyö ve Kolber’in gayretleriyle Fransa’da deniz kuvvetleri gelişmiştir. ʺŞimdi gerek Bahr-i Sefid ve gerekse Bahr-i Muhit’te ve müstemlekât-ı sahiliyede muazzam donanma ve fevkalâde mücehhez ve muntazam liman ve tersaneleriʺ (Mehmed Enisî, 2008: 257) bulunan Fransa’nın, ileri teknolojiyle donatılmış savaş gemileri, zırhlıları ve kruvazörleri vardır. Özellikle 19. yüzyılda gelişen teknolojiye ayak uydurmak amacıyla Fransızlar da savaş gemilerinde son teknolojiyi kullanmışlar, daha önceleri on milyon franka mal ettikleri savaş gemilerini bu dönemde yirmi beş-otuz milyon franka mal etmeye başlamışlardır.

Enisî, Fransa’nın donanmasını ayakta tutabilmek ve geliştirmek için büyük bütçeler ayırdığını belirtir. Ona göre,

ʺMilyarlarla vücûda gelen sefâin-i muhtelifeden mürekkeb bir donanmayı ve bunların mürettebatını daima iş görebilecek bir hâl-i mükemmeliyet ve faaliyette bulundurabilmek için de pek büyük fedakârlıkların, masârif-i azime-i dâimenin ihtiyarı mübrem ve mutlaktır.ʺ (Mehmed Enisî, 2008: 279)

Enisî’nin verdiği bilgilere göre büyük zırhlılarda 600-700 civarında asker tayfa, kruvazörlerin büyüklüğüne göre kruvazörlerde 200-500 arası tayfa ve torpido istimbotlarında 70 civarı tayfa bulunmaktadır. Büyük zırhlıların tayfası bir ayda 30.000 frank masrafla idare olurken en küçük kruvazörde bulunan tayfaların aylık masrafı bile

altı yedi bin franktan aşağı değildir. Asker maaşları, yiyecek, içecek, yakacak masrafları ve diğer bütün masraflar göz önüne alındığında donanmanın yıllık masrafı milyonlarca frankı bulmaktadır. Enisî bu bağlamda, bütün Fransız donanmasının yıllık bütçesinin 1871’de 121 milyon frank, 1880’de 185 milyon frank ve 1893’te 250 milyon frank olduğunu, bu rakamların her geçen yıl arttığını söyler.

Enisî, Fransa donanmasında görev yaptığı sırada askerlerde büyük bir ciddiyet, disiplin ve soğukkanlılık görür. Donanmayla denize çıktığı ilk gün bütün askerlerin görev başındaki tavırlarını dikkatlice inceler. ʺZâbitleri, hâric-i vazife zamanlarında yekdiğerleriyle gâyet senli benli konuştukları, beraber gezip eğlendikleri hâlde, vazifeleri başında fevka’l-had ciddiyet kesbediyorlar, muamelât ve evâmirin icrâsında zerre kadar resmiyette âzâdelik göstermiyorlar idi.ʺ (s. 86) diyerek askerlerin görev sırasındaki ciddiyetlerini dile getirir. Fransız askeri en küçük bir eğitimde bile kendisini savaş ortamında farz ederek görevini dikkatlice yerine getirir. Hepsi de gayretli, çalışkan ve görevlerine sadıktır. ʺDisiplin denilen âdâb-ı askeriye ve nizâmât-ı mevzuanın ahkâm-ı şedide ve nâzifesi, bunlara mâfevke hürmet ve itaat ne demek olduğunu öğretmiştir.ʺ (s. 87) Fransız askeri dışarıdayken gayet serbesttir ancak bu serbestlik içinde bile asker olduğunu unutmaz, giydiği üniformanın hakkını verir. Görevdeyken hiçbir askerde telaş ve panik görülmez. Herkes görevini kusursuzca yerine getirmeye çalışırken son derece soğukkanlı davranır. Enisî, donanmadayken katıldığı bir tatbikatta askerlerde gördüğü soğukkanlılığı ve disiplini övgüyle anlatır.

Bununla birlikte tayfalarda ara sıra disiplinsizlikler de görülebilmektedir. Enisî, gemideyken bir grup askerin ayakta bekleme cezası aldıklarına şahit olmuştur. Bu manzarayı anlattıktan sonra eskiden tayfaların yaptıkları disiplinsizliklere ceza olarak kürek ve kırbaç cezası verildiğini; 1748’den itibaren bu cezaların kaldırılarak yerine ayakta bekleme, şarap mahrumiyeti, demire vurma ve hapis cezaları getirildiğini ve Fransız askerlerin bu cezalar içinde en çok şarap mahrumiyetinden çekindiklerini anlatır.

Ordu bağlamında bunlardan başka, Fransız savaş gemilerinde kullanılan toplardan bahseden Enisî, büyük çaplı topları, orta çaplı topları ve küçük çaplı topları uzun uzun anlatarak bunların nasıl kullanıldığını, nasıl korunduğunu sayfalar boyunca okuyucusuna aktarır.

Fransa’daki kültürel hayat bağlamında eğitimden de bahsetmek gerekir. Gezginler Fransa’da dolaştıkları kentlerde ʺdarülfünûnʺlar, ʺmekteb-i tıbbiyeʺler, ʺhukuk ve edebiyat fakülteleriʺ görseler de bunların sadece ʺbinaʺ yönüne dikkat kesilmişlerdir. Fransa eğitim sisteminin özelliklerinden, halkın okur-yazarlık seviyesinden bahsetmeyen yazarlar bu tür binalarla ülkenin eğitim düzeyine gönderme yapmakla yetinmişlerdir. Gezginler içinde sadece Mehmed Enisî Fransa’daki eğitimden kısaca bahseder, o da askeri okullardaki eğitimden ibarettir.

Enisî, Fransa donanmasına subay yetiştiren okuldan ve eğitim programından bahsederken okulun karada değil denizde bulunduğunu aktarır. Ülkenin kuzeyindeki Brest kentinde, Borda adındaki bir gemide öğrenciler eğitim görmektedir. Okula Fransız vatandaşı olmak şartıyla on dört ile on sekiz yaşları arasındaki öğrenciler başvurabilmektedir. Önce sıkı bir sağlık kontrolünden geçen öğrencilerde deniz hayatına elverişli olma şartı aranır. Yazılı ve sözlü sınav yapıldıktan sonra başarılı olan seksen öğrenci burada eğitim görmeye hak kazanır. İki yıl boyunca burada eğitim görecek öğrenciler okula kayıt için yaklaşık bin frank ödemekle yükümlüdür.

Okuldaki eğitim üç bölüme ayrılmıştır. Birinci bölüm dersleri genel kültür dersleridir ki edebiyat, tarih, İngilizce ve resimden ibarettir. İkinci bölümde analiz, makine, astronomi, kimya ve gemicilikle ilgili dersler vardır. Üçüncü bölümde ise öğrencilerin asıl branşları olan denizcilikle ilgili dersler, yani manevra, makine, topçuluk, gemi yapımı, torpidoculuk, elektrik ve silah atışı dersleri bulunmaktadır. Enisî okulda uygulamalı bir eğitim yapıldığını anlatır. Öğrenciler, gün içinde bir dakika bile boş kalmadan çeşit pratikler yaparak denizciliği öğrenirler ve iki yıllık eğitimin sonunda teğmen rütbesi alarak subay olmaya hak kazanırlar.

Fransa’daki eğitim hayatından kısaca bahsettikten sonra Fransız kültürünün önemli bir tamamlayıcısı olan eğlence hayatına değinmek gerekir. Fransa’nın sosyo-kültürel hayatında eğlencenin önemli bir yeri vardır. Bütün Avrupa kentleri içinde eğlence hayatının en yoğun yaşandığı yer olan Paris diğer ülkelerin eğlenceleri anlatılırken de sık sık adından söz ettirir.

Gezginler içinde Fransızların eğlence hayatına en çok şahit olan Mehmed Enisî’dir. İki yıl kaldığı bu ülkede değişik zamanlarda farklı eğlenceler görme fırsatı bulmuştur. Kitabında ʺKarnaval Eyyâmıʺ, ʺKonfeti Muharebesiʺ, ʺÇiçek Muharebesiʺ, ʺŞefkat

Pazarıʺ, ʺBalolarʺ gibi başlıklarla Fransa eğlence hayatını anlatan yazar, ʺNis şehrinde karnaval, olanca tantanasını izhâr eder. Burada bulunan ecnebi tenezzühkârânının en muteber ve maruflarından mürekkep bir cemiyet teşkil ederek Roma kış eğlencelerini ehemmiyetsiz bırakacak derecede şaşaalı eğlenceler tertip ederler.ʺ (Mehmed Enisî, 2008: 221) demektedir. Karnaval boyunca sokaklarda maskeli kalabalıklar dolaşmakta, salonlarda maskeli balolar düzenlenmekte, çiçek ve konfeti savaşları yapılmaktadır. Karnaval başlamadan bir hafta önce, eğlenceyi düzenleyen komite, karnaval reisinin hangi tarih ve saatte şehre geleceğini halka ilan eder. O gün geldiğinde binlerce Nisli ve yabancı turist, Avenö dö Lagar Caddesi’nden Nis’in merkezi olan Palas dö Mesena Meydanı’na doğru karnaval reisini müzik eşiliğinde indirirler. Karnaval reisi denilen

şey on beş yirmi adam boyunda kâğıttan ya da alçıdan yapılan dev bir kukladır. Bu kukla ʺCaddeyi aşağıya inerken iri bacaklarını azametkârâne atarak kollarını bir insan gibi sallar ve başıyla da etraftaki halka izhâr-ı iltifât eder.ʺ (s. 222) Şehrin her tarafı bayraklar, çiçekler ve yeşilliklerle süslenir; karnaval günlerinde maskeciler, karnaval yelekçileri, şeytan külahçıları ve konfeticiler satış yapmak için dolaşırlar. Konfetinin aslında şeker savaşı demek olduğunu Romalılar döneminde karnavallarda badem şekeri saçıldığını, ismin de buradan geldiğini anlatan yazar Nice’teki karnavalda nohut, fasülye, un, kepek ve bıçkı talaşından yapılan konfetilerin atıldığını aktarır. Konfeti yağmuru karnaval reisinin geldiği akşam başlar. Enisî burada gördüğü manzarayı

ʺrezâlet-i na-mütenâhiʺ olarak adlandırır ve ortamı şöyle tarif eder:

ʺZengini, fakiri gûnagûn karnaval elbisesi giyerek ve boyunlarına birer konfeti torbası asarak ve ellerine de küçük saplı mahsus yapılmış kürek alarak önlerine gelene yağmur gibi kemâl-i şiddetle konfeti atarlar. Bir arbede, bir rezâlet ki, tarif-i tammı müşküldür. Kadın erkek, çoluk çocuk karma karışık! Serbestî nâmına, dünyada ne kadar seyyiât varsa hepsini icrâya müsâit bir zemin! İsmi şaşaalı bir eğlence!ʺ (Mehmed Enisî, 2008: 223)

Enisî, bu eğlencenin sadece Nislilere özgü olmadığını, kente Paris’ten, Toulon’dan, Marsilya’dan, Lyon’dan, Toran’dan, Milan’dan, Monako ve Monte Karlo’dan binlerce insanın geldiğini anlatır. Yazar, bu eğlenceyi kendi yaşam felsefesiyle bağdaştıramaz ve eğlence hayatında gördüğü iğrençlikleri, ʺFransa serbestîsinin bu gibi husûsâtında öyle elemli, öyle kederli parçalar, seyyieler meşhûdum oldu ki, bunları kayıt ve tahrirde lisan