• Sonuç bulunamadı

Aslında ferdî bir edebiyat olmasına rağmen birçok araĢtırıcı tarafından Türk halk edebiyatının bir dalı olarak değerlendirilen tekke edebiyatı ve bu edebiyatın çeĢitli unsurları da Kemal BilbaĢar'ın romanlarında yer almıĢtır. Bu doğrultuda "Tanrıyı övmek, ona yalvarmak için yazılan Ģiirlere denir." (Dilçin, 2005: 343) Ģeklinde tanımlanan ilahi, yazarımızın romanlarında en çok rastlanılan tekke edebiyatı nazım türü olarak dikkat çekmektedir.

Dinî-tasavvufî Türk edebiyatının önde gelen temsilcilerinden olan Yunus Emre'nin bir ilahisi yazarımızın YeĢil Gölge romanında yer almaktadır:

"...Kâhyanın kapıdan verdiği bir iĢaret üzerine hafızlardan biri bir aĢır okudu. Sonra hep birlikte bir ilahi söylediler:

Allah adın uludur Emrin tutan kuludur Müminlerin yoludur

Allah Allah kerim Allah rahim Allah Aman Allah deyelim yahu" (YG, 2015: 15).

Dini-Tasavvufî Türk edebiyatının bir baĢka siması olan Süleyman Çelebi ve Mevlid'i de yazarın romanlarında kendisine yer bulmuĢtur. Mevlid, yazıldığı dönemden itibaren halk tarafından büyük bir ilgi görmüĢtür (Mengi, 2003: 129). Bu ilginin ve etkilenmenin sonucu olarak da yazar, romanlarında Mevlid yazarı Süleyman Çelebi‟ye ve onun Ģiirlerinden alınan bazı mısralara yer vermiĢtir:

"...Ġlahi biter bitmez, hafızlardan biri davudi sesiyle Süleyman Dede'nin mevlidine geçti:

Allah adın zikredelim evvela;

Vacip oldur cümle iĢte her kula" (YG, 2015: 15).

"...Konağın pencerelerinden dökülen mevlit dizeleri dalga dalga kulağına geliyordu:

Göre kim meydan senindir bu gece

Sohbet-i sultan senindir bu gece" (YG, 2015: 71).

"…Camide Kuran ya da Mevlit okunurken ağlardı. Sokağımızdan, ilahi söyleyerek bir dilenci geçse ağlardı." (ZN, 2015: 189).

Yazarımızın romanlarında cem ayini de önemli bir yer tutar. Alevilere özgü bir ibadet biçimi olan bu ayini yazar Memo romanında ayrıntılı bir Ģekilde tasvir etmiĢtir:

"...Azbet Ağası Huso'nun iĢaretiyle Halo, Oniki Ġmam aĢkına dem gezdirdi, destan söyledi. Sonunda:

73 "Dört kapıyı, kırk makamı

Bilen gelsin iĢte meydan!"

diyerek âĢıkların söyleĢmesine sıra geldiğini anlattı. Huso, ÂĢık Suphan'a: "Hele al sazını kurban! Duyalım ne söyletirsin?" dedi. ÂĢık Suphan aldı sazını, tımbırdattı, sonra sazın ağzından Ģu koĢmayı söyledi:

"Koluma takarlar teli Söyletirler bin bir dili Oldum âyın-ı cem bülbülü Ben anın'çün inilerim."

deyip kesti Çancı Memo'ya 'ardını sen getir!' der gibi baktı. Çancı Memo yıldız yıldız güldü. Sazını alıp tımbırdattı. Sonra davudî sesiyle yüreklerimizi titretti:

"Koluma taktılar perde Uğrattılar bin bir derde Kim konar, kim göçer burda Ben anın'çün inilerim."

Çevredekiler tahsin çektiler. ÂĢık Suphan meydan okuyup: "Ben has bahçenin gülüyüm,

Âyın-ı cem'in bülbülüyüm. Kırk kapının kilidiyim, Açabilirsen gel beri!"

diyende, Memo yılgınlık getirmeyip üzerine vardı: "Ben hakkın edna kuluyum,

Kem damarlardan beriyim, Âyın-ı cem'in bülbülüyüm, Meydana ötmeye geldim."

deyip kesti. ÂĢık Suphan, sazını tımbırdatıp, "Canımız felek canıdır, Tenimiz Süleyman tenidir, Ġçtiğimiz aslan südüdür,

Ġçebilirsen gel beri!"

diyende, Memo'nun gözünün Ģavkı parladı: "KarĢında cennet kapısı,

Lâl-ü gevherdir yapısı, Kıldan incedir köprüsü Geçebilirsen gel beri!" Aldı Suphan:

"Halımızı hal eyledik Yolumuzu yol eyledik, Her çiçekten bal eyledik Arıya saydılar bizi." Aldı Memo:

"ÂĢık defterine yazıldık, Pir divanına dizildik,

74 Bal olduk, Ģerbet ezildik,

Doluya saydılar bizi."

Aldı ÂĢık Suphan, Dersim'in dağına bir sual çekti: "Alçağında al kırmızı taĢın var,

Yükseğinde turnaların sesi var, Ben de bilmem ne talihsiz baĢım var, Niçin gitmez Monzur Dağı dumanın?" Aldı Memo, keyifli karĢılık verdi: "Benim Ģâhım ol kırmızı bürünür, Dost yüzün görmeyen düĢman bilinir Yücesinde ġah'ın ili görünür

Niçin gitmez Tujik Dağı dumanın?"

diyende tüm yürekleri kendine bağladı. ÂĢık Suphan bu kez soruya durdu: "Sen bir avuç darı olsan

Yere saçılmaya gelsen. Ben bir elvan keklik olsam Bir bir toplasam ne dersin?"

Çancı Memo, gülerek baĢını salladı, karĢılığını verdi: "Sen bir elvan keklik olsan,

Bir bir toplamaya gelsen. Ben bir kıvrak Ģahan olsam Kapsam kaldırsam ne dersin?"

Azbet Ağası Huso kalktı, Çancı Memo'yu alnından öptü:

"Pir Sultan âĢıklarından olduğuna heç kuĢkumuz kalmamıĢtır. Hızır ömrün arttıra! Gayri dilediğini dile getir! Bakalım ne hünerler gösterirsin?" diyende Çancı Memo, nazlanmadan sazını tımbırdatıp Karacaoğlan'dan, Köroğlu'ndan, Dadaloğlu'ndan türküler ırladı." (M, 2008: 57-59).

Yazar, Memo romanında, BektaĢilik geleneğinde önemli bir yere sahip olan Pir Sultan Abdal'ın Ģiirlerine de yer vermiĢtir:

"...Sohbete oturanda ilkin âĢıklar hüner gösterip nefes okudular, destan söylediler. Sonra sazı Memo'ya verip,

"Görelim sen ne söylersin?" dediler. Memo, sazı göğüsleyip tellere dokandı, Pir Sultan ağzından bir ezgi okuyup tüm yürekleri kendine bağladı:

"Beni hakka münacatım ġaha, padiĢaha değil Ali, Hasan'a minnetim ġaha, padiĢaha değil. Hak dergâhına varırım Hob didarın' görürüm Bir Allah'a yalvarırım ġaha, padiĢaha değil."

75

Memo, susanda, âĢıklardan kısa boylusu, kalkıp erimi alnından öptü." (M, 2008: 406-407).

"...Oysa 'gözleyi gözleyi dört oldukarı' günün gelip kapıya dayandığını görmezler. Pir Sultan çıksa da,

"Kızılırmak gibi bendeinden boĢan, Hama'dan Mardin'den Sivas'a döĢen! Düldül eğerlendi, zülfikâr kuĢan Alim, ne yatarsın, günlerin geldi?" deyi bağırsa yeridir" (M, 2008: 378). II.2. ÂĢık Edebiyatı Ürünleri

Türk edebiyatı içerisinde önemli bir yeri olan âĢık tarzı Ģiir geleneği, yüzyıllardır belli kalıplar içerisinde icra edilerek ve kuĢaktan kuĢağa aktarılarak günümüze kadar gelmiĢtir. ÂĢık edebiyatı, temsilcileri olan âĢıklar tarafından oluĢturulmuĢtur. ÂĢıkların eserlerini genellikle sözlü olarak ve doğaçlama bir Ģekilde ortaya koydukları bilinmektedir.

ÂĢık edebiyatında önemli bir yeri olan âĢık fasıllarının yapılabilmesi için iki âĢığın bir araya gelmesi yeterli bir sebeptir. Bu fasıllar belli bir dinleyici kitlesi karĢısında yapılır. Amaç ise rakibi deyiĢ söyleyemez duruma getirerek altetmektir. AtıĢmanın ilerleyen evrelerinde ise taraflar muamma adı verilen dörtlükler söyleyerek birbirlerini hem sanat hem de bilgi yönünden zorlarlar (Günay, 2015: 82-89).

Ġki âĢığın verilen ayak üzerine atıĢmaları âĢık edebiyatında çok yaygın bir gelenektir. Kemal BilbaĢar bu geleneğe Cemo romanında iki âĢığın saz ve sözlerini yarıĢtırmak suretiyle Ģöyle yer verir:

"...Cenderme Ali sazın tellerine dokunanda, hüneri belli oldu. Sazı dokunaklı idi.

Ayağı ben söyledim, Cenderme Ali hiç zorlanmadan aĢağısını getirdi. Sonra o ayak verdi, ben türkü düĢürdüm.

Bir zaman böyle karĢılıklı söyleĢtik. Sonunda dayım kalktı, ikimizi de alnımızdan öptü." (C, 2016: 58).

Yazar, Memo romanında zaman zaman Karacaoğlan'ın dörtlüklerine yer vererek anlatımını sıradanlıktan çıkarmıĢ ve Ģiirsel bir üslup yakalamıĢtır:

"...Oysa ben derdimden ölürdüm. ġıh Abuzer'in sırtıma giydirdiği al kaftana bakıp gözyaĢı dökerdim. Karacaoğlan'ın ezgisi, gündüz-gece dilimden düĢmezdi:

"Kime kin ettin de giydin alları Yakın iken ırak ettin yolları Çok minnetle yedirdiğin gülleri Vardın gittin bir soysuza yoldurdun."

76

Ne var ki, harem kancıkları Sit Sabire'nin celladı görürlerdi beni." (M, 2008: 130).

Düğünlerde eğlence düzenleyerek âĢıkları yarıĢtırmak ve dinleyicileri hoĢça vakit geçirtmek eskiden beri süregelen önemli bir gelenektir. Bu geleneğin bir örneğini Kemal BilbaĢar‟ın Cemo romanında da görmekteyiz:

"...Düğünlerde güreĢ tutan, pehlivanların sırtını yere getiren, ödülü alan dayım, âĢıklarla yarıĢıp sazına bülbül konduran yine dayımdı" (C, 2016: 46).

Türk toplumu köy köy, kasaba kasaba, Ģehir Ģehir elinde sazıyla gezerek Ģiir söyleyen ve Ģiirlerinde sürekli iyiyi, güzeli ve doğruyu öğütleyen âĢıklara her zaman saygı göstermiĢ ve onların geçimini sağlamıĢtır. Bu sebepten ötürü de Memo romanında kendisi bir âĢık olan Memo, oğlunu da âĢık olarak yetiĢtirmek ister:

"...Zagon her ilde birden yürütülmedikçe kurtuluĢ yoktur. Bu sebebe oğlumu âĢık yetiĢtirip zamanı gelende, zulüm gören kulların arasına salasın ki, köy köy, oba oba dolaĢıp Pir Sultan sırrını onlara talim ede, gözlerinden perdeyi kaldıra! Aralarından nice âĢıklar türeyip yetiĢe!" (M, 2008: 451).

ÂĢık edebiyatı yazarın romanlarında sadece gelenekleriyle değil aynı zamanda bu edebiyatın bazı nazım türleriyle de yer almaktadır. Bu doğrultuda Cemo ve YeĢil Gölge romanlarında âĢık edebiyatı nazım Ģekillerinden en yaygın olan koĢmanın adı Ģu Ģekilde geçmektedir:

"...Duyduklarına o saat koĢma düzerler, sonra da her koĢmaya yatkın, özel bir çiftetelli havasıyla bütün kasabaya yayarlar." (YG, 2015: 10).

"…Her türküye, her koĢmaya gelinlik kızların niyet tutmaları gelenekti. Benim niyetim tutulanda Çancı Memo, koĢmasıyla yüreğimin sırrını açığa vurdu: “Benim uzun boylu servi çınarım, Yüreğime bir od düĢtü yanarım. Kıblem sensin yüzüm sana dönerim. Mihrabımdır kaĢlarının arası.” Kızlar fısıldaĢıp gülüĢtüler. Sıcak sıcak kanımın yüzüme çıktığını duydum. Ġyi ki karanlıktan benzimiz seçilmezdi." (C, 2016: 60).

77 III. BÖLÜM

78