• Sonuç bulunamadı

I. ANONĠM ÜRÜNLER

I.2. Üslûp Özellikleri

I.2.1. Ağızlar

Bir kelimenin Ģehirden Ģehre yöreden yöreye değiĢik bir Ģekilde telaffuz ediliĢini ifade eden ağız kavramını Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi adlı eserinde Ģu ifadelerle tanımlamıĢtır:

"Ağız ise bir Ģive içinde mevcut olan ve söyleyiĢ farklarına dayanan küçük kollarına, bir memleketin çeĢitli bölge ve Ģehirlerinin kelimeleri söyleyiĢ bakımından birbirinden ayrı olan konuĢmalarına verdiğimiz addır." (Ergin, 2013: 10).

Hayatını Anadolu'nun çeĢitli yörelerinde geçiren ve halkı yakından gözlemleme fırsatı bulan Kemal BilbaĢar, romanlarında Anadolu ağızlarının örneklerine de rastlanmaktadır. Üsluptaki bu çeĢitlilik anlatıma gerçeklik, doğallık ve söyleyiĢ zenginliği kazandırmıĢtır.

Yazar, Karadeniz ağzına sıklıkla baĢvurmuĢ ve bu ağızın tüm inceliklerini eserlerinde ustalıkla kullanmıĢtır:

"...Arif Kaptan, Arap Müezzin'e sordu:

"Yunus Peygamber nasi olmuĢ da paluğun karnina düĢmüĢ piley misun hikâyesini Hafız Efendi?" (YG, 2015: 251).

"…Müdür bey… Pagayım, sen siyaseti müçemmel karamiĢsun. Pen de siyasetten çakarumsanayidum. Geçenlerde Ġstanbul‟a gittiydum. Palukpazarundaiçeyiduk. Olçiyi, endazeyi kaçirmiĢuz da… Sokaklardan geçenlere sataĢmiĢuz… Karakol, mahçeme… Derken efendumtığmadılar mi bizi kodese? Karıya yazdum ki, ha siyaset yüzünden kirduk içeri, deyi… Pağabi mektup yazmıĢ: „Sen siyasetten kirdun içeri deyi yazayisun… Kime yutturaysunbuni… Herçez siyasetten konağlarda, saraylarda oturay da… Ha, ne poğyedun da kirdun içeri, açuk konuĢ…" (ATG, 2015: 123).

"...Sürmeneli kaptan, aynı ciddi konuĢma biçimiyle, "Polis mudirinin lafi mi olur da? En azindan nahiye mudirliği, kaymakamlık bekley seni orda. Bu iĢler için senin gibi adamlari mumla arıyilar da..." dedi, el sıkıp ayrılırken de ekledi: "DuĢun buni komiser bey. Eğerce bir gün citmeye karar verirsen ha bu yeğenimin de, benim de yardımımız dokanır, bizi ara!" (B, 2015: 174).

"...Trabzonlu bir esameli, tombaz gemicinin kolundan tutarak yüreklendirmeye çalıĢtı onu, "Küreği biz çekecuuk reis! Ne korkaysın? Takayı öyle hızli götürecevuz ki ardımızdan gülle pilem yetuĢemez, da! Tatar takalarından birini ele geçirup da yelkenu açtuk mi, sen o zaman görecesun bizde keyfi... Üç güne kalmaz, Sinab'i tutarız da!" (KD, 2015: 555).

Zühre Ninem romanında Balkanlar'dan göç eden bir ailenin hayata tutunma mücadelesini konu alan yazar, kahramanlarını da gerçeğe uygun bir Ģekilde Balkan ağızı ile konuĢturmuĢtur:

45

"…Temizlik konusunda çok titiz olan Zühre Ninem, benim yerlerin haline korkuyla baktığımı görerek, “Oh oh oh!.. Yap kızanım yap çiĢani… Sakın tutmaasın! Çok fenadır çiĢa tutmak… Tulum gibi ĢiĢer insan… Barsın kirlensin tahtalar… Biz anacığınla lahzada yıkar, temizleriz… Sen üzülme kızanım!” diyordu." (ZN, 2015: 182).

"...Yengem birden toparlanırdı: "Eyi hatırlattın tosunum! Gerilen karnıma a'cık badem yağı çala'm da ırahatlasın bi denem!" (ZN, 2015: 127).

"...O gün yumurta tokuĢturmaktan eve döndüğümde Mensare Abay, "Kayda kezersin küçük beg?" dedi, telaĢla. "Zühre Ninen bir yandan, anan bir yandan kaç saattir özünü arayıp tururlar. Tel gelmiĢ çavuĢ dayından... Ġlkindi vakti trenle kele..." (ZN, 2015: 154).

"...Zühre Ninem, sevecen ellerle torununun baĢını okĢayarak, "Elma kafacığını tutamaz daha bu kızancık amicası. Zahmet vermeyin maksıma! Boyuncuğu kırılacak toruncağzımın..." diye yakıldı." (ZN, 2015: 170).

Yazar, Cemo ve Memo romanlarında ise Doğu Anadolu insanının hayat hikâyesini anlatmaktadır. Yazar hayatını daha çok Anadolu'nun batısında geçirmiĢ, doğuda hiç bulunmamıĢ olsa da gerek okumalarının gerek de çevresindeki Doğu Anadolu bölge insanlarını iyi gözlemlemesinin bir sonucu olarak romanlarında bu bölge ağzını baĢarılı bir Ģekilde kullanmıĢtır. Burada yazarın toplumcu gerçekçi yönünün etkisi de yadsınamaz bir gerçektir:

"...Cuğara içecek olsa erkekler hep birlik koĢarlardı cuğarasını yakmaya." (C, 2016: 68).

"...Ben ki Ģıh babomun ömür boyu beklediği onca ağacın bir tek meyvasıyam, ben kimi bin Ģıh kızı feda yoluna." (M, 2008: 17).

"...Memo, Dersim'in kaderine lanet yağdırıp bir süre ağzına geleni söyledikten sonra, "Biz Ģimdi nedek, marabamızı bu canavarların elinden nasıl kurtarak?" deyi sordu." (M, 2008: 394).

Anadolu'da "r" harfi ile baĢlayan kelimeleri, baĢına "ı, i, u, ü" ünlülerini getirerek telaffuz etmek oldukça yaygın bir durumdur. Bu tür kullanım örnekleriyle yazarımızın romanlarında da karĢılaĢmaktayız:

"...Ben RüĢtiye'de talebeyken, Andon Usta derler bir Urum gomĢumuz vardı. Sapına kadar Hristiyandı. Söve daĢı iĢlemede de üzerine usta yoğudu. Söve daĢı, de' Ģo yokardaki ocaktan çıkardı. Pençire, gapı kenarları hep bu daĢdan yapılırdı. Ġzmir'e, adalara gönderilirdi. Yeni harfler çıkınca biz nasıl gala galdıysak, beton çıkınca bu söve daĢları da öyle boku yidi..." diye baĢladı hoca." (ATG, 2015: 71).

"...Ġrcep Ağbi dime banaĠstanbullu gız. Biliyo'n ilerde seni gendime garı ideceğimi. Garı gısmı erine ağbi dimez ki. Efendi der, bizimki der." (B, 2015: 86).

Yazarımızın romanlarında karĢılaĢılan diğer ağız örneklerine ait kullanımlar aĢağıda sıralanmıĢtır:

"…AkĢam yemeğine pilav mı haĢleye‟m, yoğsam eriĢte mi? Yanında ne iyi gide, ayran mı, yoğsam pestil hoĢafı mı?" (ZN, 2015: 140).

46

"...Avcı Nuri, "Sen gene öyle belle öretmen," diye çekiĢiyor onunla... "Garı kısmının malı mı olurmuĢ? Gıçına bile sahip olamaz fakir garılar... Gocası yumruğu depesine gondurdu mu, lokmasını neyi alır ağzından. Sen ne diyon allasen, öretmen?" (ATG, 2015: 25).

"...Ali Efe, taklidini yapıyor BoĢnak Recep'in:

"...Hangi boynuzli pezevenk demiĢ, bizim karilar uruspidir, diye? Baka deyusi.. Bizim karilar ha? Abe ne söylersin sen? Askere giderken kari bırakırsın, gelir kız bulursun onlari..." (ATG, 2015: 46).

"...Osman Ağa'nın kardeĢi Recep Dayı araya girdi, "Sen de yangına körükle mi varıyon Sülüman? Sana seyir ilazım helbet... Otur uturduğun yerde Allahasen..." dedi, ağalara döndü." (BOAD, 2013: 20).

"...Murat, Osman Ağa'nın damadı oldu mu, yalnız beĢ bin dönüm arazi değil, muhtarlık da temelli giderdi. "OkumuĢ, tohtur adam, bi de toprak sahabı oldu mu, kim bükebilirdi onun bileğini?" (BOAD, 2013: 41).

"...Hüseyin Ağa kıĢkırtarak güldü:

"Madem bu kadan güveniyon katırına, neye döğüĢtürmiyon benimkiynen öyleyse, neden durmadan yan çiziyon? Çıksana karĢıma..." (BOAD, 2013: 24).

"...Güllü, her fırsatta kendisini sıkıĢtıran Arabacı Sülüman'ın sarmısak kokulu soluğunu almıĢ, "Gene mi sen," diye bağırdı, "len kitapsız dürzü... Yetti gaari... ġart ossun ku Ağa'ya deyivericem... Senin gibi ırz düĢmanını bi taha bak bakam evine ayak batırı mı?" (BOAD, 2013: 79).

"...Patates soyan yamağına döndü: "Bırak onnarı Ģinci Memedali! Ġki böyük kese kâğıdı, iki de datlı kutusu bul gel de bu esker yoldaĢlara diledikleri yiyecekleri vire'm." (B, 2015: 59).

"...Sofu Recep saf gözlerini açarak, "Öle dime kardaĢ!" diye gene savundu Çerkesleri." (KD, 2015: 419).

"...Beni güccük görüyo'sun değil mi?" diye tükürdü yere Ahmet. "Ama benim dengim de var burada Güllü Abla. Güççük keklüvü çığır, Ģarabı o davutsun da bak gör bi yol beni." (YG, 2015: 31).

"...Güllü içeri yöneldi:

"Ah seni vefasız! Ġstediğini nası da yaptırısıy." (YG, 2015: 51). "...Fatma gülümsedi, baĢını iki yana salladı.

"Belkim gecikirsin Ahmet'im, inahtarı yanına al," dedi." (YG, 2015: 111). "...Sesini yükseltti: "Geliyo'm, geliyo'm... Hadin, hoĢça kalın!" (YG, 2015: 124).

"...Ardiyede pamuk çuvalları bulunduğunu hatırlayınca:

"Cuvara içmen, değil mi bizim oğlan?" diye sordu." (YK, 2016: 19). "...Biz, dee Ģurda incez otobostan," dedi." (YK, 2016: 30).

"...Mehmet Torlak ters ters:

"Deyze oğlum, dedik a. KardaĢ çocuklarıyız Ġbram Bey'le. Analarımız aynı atanın gızları," dedi." (YK, 2016: 32).

47

"...Senin adısı ne küĢük hanım?" diye sordu, Sultan Bacı." (YK, 2016: 42). "...Soluk soluğa:

"Benden ne istersiniz be candırma efendiler? Ne yapmıĢım ben?" diye yakındı." (YK, 2016: 164).

"…Ooy Ġbram! Nirdesinlay? Ġbrüvü getir! Gözün kör olsun Ġbram, ibrüvü getir lay." (YG, 2015: 223).

"…Murat, kollarında tuttuğu anasına, “Nas‟sın ana? Ġyisin değ mi,” dedi. Eskiden olduğu gibi, köyün ağzıyla konuĢması anasını da, komĢuları da sevindirdi. Fatma Bacı, “ġükür Tanrıma!..dedi. Bana bugünleri gösterdi. Oğlumuz büyümüĢ, emme deniĢmeden gelmiĢ… Bundan böyle ölsem de gam yemem gari…” Murat gülümsedi: “Emme de yaptın ana… Dur bakam taha… Acelen ne? Bubam varsın beklesin… Sen ası bundan sona yaĢıycan…" (BOAD, 2013: 48-49).

"…Hüsniye birden kahkahayla gülmeye baĢladı, “Hiç deniĢmemiĢsin Murat,” dedi, dizlerini dövdü, “Mektaptaki ödelek oğlansın gene… Korkma seni yimem… Hasta muĢta da değilim, bi Ģeyciğim yok elhamdülillah… Bubamın zoruynan hasta yatağına yattım." (BOAD, 2013: 69).