• Sonuç bulunamadı

Değişen paradigmalar, zeka ve öğrenme üzerine yapılan yeni tanımlar, yeni bulgular, öğrenci profillerinin ve eğitim ihtiyaçlarının değişmesi birçok yeni kuramı beraberinde getirmiş, bir çok yeni kurama kaynaklık etmiştir. Farklılaştırılmış öğretim de dayandığı temel felsefe, öğretimsel ilke, kullandığı yöntem ve teknikler bakımından yaşanan bu yeniliklerden etkilenmiştir. Farklılaştırılmış öğretime kaynaklık eden kuramsal yapının bilinmesi, doğru farklılaştırma stratejisini ve farklılaştırmanın özünü ortaya koyacaktır. Farklılaştırılmış öğretimin dayandığı temel kuramlar aşağıda verilmiştir (Subban, 2006; Demir, 2013; Avcı & Yüksel, 2014).

1. Vygotsky’nin sosyo-kültürel öğrenme kuramı 2. Vygotsky’nin yakınsal gelişim alanı teorisi 3. Beyin temelli araştırmalar

4. Probleme dayalı öğrenme 5. Çoklu zeka kuramı 6. İşbirlikli öğrenme 7. Öğrenme stilleri

23

Son otuz yılı dikkate alırsak öğrenci profili bakımından önemli değişiklikleri gözlemleyebileceğimizi söylemek mümkündür. Bu değişiklikler beraberinde yenilenme ihtiyacını da getirmiştir. Eğitimcileri, okul yöneticilerini ve araştırmacılara ilham kaynağı olan Vygotsky önemli kuramcılardan biridir. Vygotsky’nin sosyo kültürel öğrenme kuramı öğretim programlarının yeniden yapılandırılmasında, sınıfların farklılaşmalarında ve ilerlemelerinde önemli dayanak noktalarından biri olmuştur. Sosyo-kültürel öğrenme teorisi öğrencilerin bireysel olarak sosyal ve kültürel bir bağlam üzerinden öğrenmeleri gerektiğini söyler. (Subban, 2006). Öğrenme yalnızca bireyin yaşadığı zihinsel bir süreç değildir. Sosyal etkileşimler de öğrenmenin önemli parçalarından biridir. Öğrenmelerimizin büyük bir kısmı sosyal bir çevre içerisinde bireylerin kendi düşünce ve inançlarını paylaştıkları bunları yeniden yapılandırdıkları sosyal bir ortam içerisinde gerçekleşir (Kutluca, 2013).

Farklılaştırılmış öğretimin temel aldığı kuramlardan biri de Vygotsky’nin sosyal yapılandırmacılık içerisinde tanımladığı “yakınsal gelişim alanıdır”. Vygotsky bilginin kaynağını insanlar ve kültürlerin meydana geldiği sosyal çevre olarak görür. Öğrencinin belli bir gelişim seviyesinde iken kendi başına gerçekleştirebileceği davranışlar olduğu kadar ancak bir yetişkin desteği ile gerçekleştirebileceği davranışlar da vardır. İşte öğrencinin başka birinin desteğine ihtiyaç duyarak sosyal çevrede gerçekleştirebileceği öğrenmeler o öğrencinin yakınsal gelişim alanı olarak tanımlanır (Şengül & Katrancı, 2013).

Vygotsky’ye göre bireyin gelişimi sonu olmayan bir silindire benzer. Bu silindir üzerinde bireyin elde ettiği davranışlar çoğaldıkça yukarıya doğru artan bir yakınsal gelişim alanı bulunmaktadır. Silindirin tabanı bireyin yardım almadan çözebileceği problemlerden oluşur. Tavanında ise yardım alsa bile çözemeyeceği problemler vardır. Bu silindirin tabanı ve tavanı arasındaki bölge bireyin yardım alarak çözebileceği onun yakınsal gelişim alanıdır (Özden, 2014).

24

Şekil.1. Vygotsky’nin Yakınsal Gelişim Alanı. “Öğrenme ve Öğretme”, Özden, Y., 2014, Ankara: Pegem Akademi

Beyin temelli öğrenmenin ortaya çıkmasında nörobilim alanında yürütülen araştırmaların

sonuçlarının önemli katkıları olmuştur. Bu çalışmalar kısa bir süre içerisinde eğitimcilerin dikkatini çekmiş, öğrenmeye olan katkıları tartışılmıştır. Beynin farklı yarım kürelerinde farklı öğretimsel ve davranışsal özellikleri gerçekleştirmesi onun kapsamlı, karmaşık ve eğitimle ilişkilendirilebilir yapısını ortaya koymaktadır (Polat, 2014). Beynin devrelerinin çalışma prensibinin bilinmesi; öğrenme öncesi ve sonrası beynin yapısında görülen değişmeler öğrenmenin nasıl meydana geldiğini açıklayabilecektir (Özden, 2014). Beyin temelli araştırımalar, insanların bilinçli ya da bilinçsiz nasıl davrandığını, beynin öğrenmelerimizle olan ilişkisini anlamaya odaklanmıştır. Beyin temelli öğrenme beynin öğrenme ilkelerini ortaya çıkarmaya çalışan bir öğrenme yaklaşımıdır (Ünsal, 2011). Beynimizin öğrenme ile ilişkisini ortaya çıkararak, daha estetik, entelektüel ve işe yara bilgi ve becerilere sahip olabiliriz. Öğrenme eksikliklerimize ve kusurlarımıza karşı daha etkili stratejiler geliştirebiliriz, öğrenme öğretme süreçlerini, yöntem ve tekniklerini, öğrenme ortamını beynin öğrenme prensibine göre hazırlayabiliriz. Her çeşit bilgi, beceri ve tutumla için bu tür öğrenmelerin gerektirdiği bellek stratejilerini kullanabiliriz (Duman, 2013).

Beyin temelli öğrenmeye göre öğrenme fizyolojik bir olaydır. Bireye ulaşan veriler fizyolojik bir organ olan beyinde yine fizyolojik kurallarla işlenir. Beyin diğer organlar gibi gelişmeye müsaittir. Araştırma, inceleme, keşif, problem çözme gibi etkinliklerle

25

zorlanması onu geliştirir. Beyin etrafındaki verileri algılama, anlamlandırma, organize

etme, depolama gücüne sahiptir. Beynin öğrenme süreci kasıtlı olabileceği gibi istemsiz de meydana gelebilir. Sevgi, saygı, beklenti, eğilim, tutum gibi duyguların örgütlenmesinde önemli bir yer tutar. Hiçbir beyin birbirine benzemez (Özden, 2014).

Probleme dayalı öğrenme, (PDÖ) insan hayatının bitmek tükenmek bilmeyen, nerede nasıl ortaya çıkacağı belli olmayan, büyük, küçük, önemli, önemsiz karşılaştığı problemlerinin giderilmesine odaklanmıştır. Öğrenciler bilgiyi ezberlemek yerine zihinsel olarak anlamlandırarak öğrendiklerinde bilgi kalıcı olur, unutma güçleşir. PDÖ’de öğrenciler gerçek yaşam problemleri ya da yapılandırılmış problemlerle karşı karşıya kalarak bir öğrenme ortamı elde etmiş olurlar. Öğrenciler öğretimin hedeflerine uygun olarak problem çözme sürecinin aşamalarını kullanarak çeşitli araştırmalar yaparlar. Birden fazla bilim dalından bilgiler araştırırlar. Elde ettikleri bilgilerini paylaşır ve çözümleri tartışırlar. Bu süreç ile öğrenciler, karşılaştıkları problemleri giderme, kendi kendine öğrenme, motivasyon kazanma, bağımsız çalışma alışkanlığı ve bilgiye ulaşma yollarını öğrenirler. Öğrenciler önceki bilgi ve deneyimlerini kullanarak yeni bilgiler elde ederler. Problemler, öğrencilere var olan bilgilerinin işlevselliğini ve öğrenme stratejilerini etkin bir biçimde kullanmalarını sağlar (Kılınç, 2007; Gürlen, 2011; Çetin, 2011).

Çoklu zeka kuramı, geleneksel zeka tanımlarına alternatif bir yol sunarak zekayı, zeka testleri, okul başarısı ya da çevreye uyum gibi tek faktörlü tanımlamadan ayrı çok yönlü bir tanımlama getirmiştir. Gardner bir insanın en az sekiz temel zeka alanından oluşan geniş bir yetenek yelpazesine sahip olduğunu savunur. Bu zeka alanları; sözel-dilsel zeka, mantıksal-matematiksel zeka, görsel-uzamsal zeka, müziksel-ritmik zeka, bedensel- kinestetik zeka, sosyal zeka, öze dönük zeka ve doğacı zekadır (Saban, 2010). Çoklu zeka kuramı çerçevesinde yürütülen çalışmalarla zekaya ilişkin olarak çeşitli özellikler ortaya konmuştur. Buna göre her birey bütün bu zeka alanları güçlendirebileceği gibi bütün zeka alanları birbirinden bağımsız olarak gelişebilir, bunun için belli bir öncelik ya da ön koşul gerekmemektedir (Robinson, Shore & Enersen, 2014). Zeka çok yönlü bir kapasitedir. Her birey bu çok yönlü zeka alanlarına sahiptir. Zeka geliştirebilir, başka bireylere de öğretebilir. Zeka alanları genellikle bir arada ve bir uyum içerisinde çalışır. Bir insanın zeki olabilmesinin birçok yolu olabilir. Çoklu zeka kuramı bireye performansını sergileyebileceği farklı alanlar sunmaktadır (Saban, 2010). Zeka profilleri kişiye özgüdür.

26

Bireyler aynı zeka alanlarına sahip olsalar dahi farklı öğrenme stilleri, öğrenme hızları gibi bireysel farklılıklar bulunabilir (Özden, 2014).

İşbirlikli öğrenme, öğrencilerin sınıf ortamında ya da farklı öğrenme ortamlarında, küçük

heterojen gruplar oluşturarak, ortak bir amaç doğrultusunda akademik bir konuda birbirlerinin yeteneklerinden yararlandıkları, birbirlerinin öğrenmelerine yardımcı oldukları grup başarısının değişik yollarla ödüllendirildiği bir öğrenme yöntemidir. İşbirlikli öğrenme ile öğrenciler kendi potansiyellerini sergileyebilecekleri bir alan bulur ve dolayısıyla öz güvenlerini arttırırlar. İletişim becerilerini geliştirme, problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini geliştirirler. Öğrenme öğretme sürecinde aktif rol alarak yaparak yaşayarak öğrenirler. Öğrenciler, empati yapabilme, başkalarına güven, öz güven, iyi ilişkiler kurabilme gibi sosyal becerilerini geliştirirler (Yılmaz, 2007; Doymuş & Doğan, 2011).

Öğrenme stilleri kaynağını her bireyin birbirinden farklı olduğu olgusundan alır. Her bir öğrenci yeni karşılaştığı bilgiyi öğrenmeye hazırlanırken, öğrenirken, kullanırken ve hatırlamaya çalışırken kendine has bir yöntem kullanır. Öğrencilerin bilgiyi elde ediş ve işleyişleri onların öğrenme stillerini ortaya koyar (Beşoluk & Önder, 2010). Öğrenme stilleri ile ilgili birçok bilim adamı farklı tanımlar getirerek farklı öğrenme stilleri ortaya koysa da bunların ortak noktası her bireyin birbirinden farklı olması dolayısıyla farklı öğrenme yollarına sahip olduğu gerçeğidir. Öğrenme sürecinde öğrenme stillerinin dikkate alınmak, öğrenme ortamını buna göre düzenlemek kolay ve kalıcı öğrenmeyi sağlar (Bilasa, 2011).

Bunların dışında öğretim programını farklılaştırmaya götüren önemli çalışmalar yapılmıştır. Bireysel farklılıklar, öğrenme stilleri, beyin temelli araştırmalar, çoklu zeka gibi araştırmalar öğretim programını farklılaştırmaya götüren önemli nedenler olarak sıralanabilir (Subban, 2006).