• Sonuç bulunamadı

Etnik sorunlar gerek nedenlerinin vakadan vakaya değişmeleri gerekse dil, din, ırk, sınıf, kültür, bölge, kurumsal yapılar ve dış aktörler gibi unsurlarla

393 Montserrat Guibernau and John Rex, “Introduction”, The Ethnicity Reader, Nationalism, Multiculturalism and Migration, Ed. Montserrat Guibernau and John Rex, Cambridge, Polity Press, 1997, s. 12.

394 Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 26; Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 24–25; Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 3.

395 Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 48.

396 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 1–2.

397 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 1–2.

398 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 1–2.

kesişebilmelerinden dolayı kompleks bir özellik sergilemekte ve birbirlerinden farklılaşmaktadırlar.399 Örneğin Türkiye’deki Kürt sorunu, etnik grup ile devlet arasında ortaya çıkan, etno-dilsel özellikleri nedeniyle çoğunluktan farklılaşan bir topluluğun kimlik taleplerinden kaynaklanan ve bununla birlikte terör eylemleri nedeniyle de şiddet içeren bir etnik ulusçuluk sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun kimlik boyutunun yanı sıra, bölgesel ve toplumsal azgelişmişlik, insan hakları, ayrılıkçılık gibi başka boyutlarının da olduğu kuşkusuzdur.400 Öte yandan Belçika’daki Valon-Flaman sorunu ise yine dilsel özelliklerin vurgulandığı fakat şiddet içermeyen etnik gruplar arası bir sorun olarak karşımıza çıkmakla birlikte, bu sorunun bölgesel veya toplumsal azgelişmişlik, ayrılıkçılık ve terör gibi boyutları da bulunmamaktadır.

Bu bağlamda, etnik çatışmaların farklı türleri olduğunu söyleyebiliriz. Aslında, etnik sorunların değişik düzey ve biçimlerde karşımıza çıkmasının en önemli nedenlerinden biri bu sorunların nedenlerinin niteliklerini etkilemesidir.401 Örneğin, birçok vakada etnik azınlıklar nüfusun geri kalanı ile denk bir eşitliğe ulaşmak için seferber olurlar. Onların bu tür vatandaşlıkla ve siyasal taleplerle ilgili hareketlerinin mutlaka çatışma yaratması gerekmez. Yine etnik bir azınlık, devlet tarafından özel yasal statü verilmesini, kültürel kimliklerinin tanınmasını veya bölgesel otonomi de isteyebilir ve bu taleplerinin karşılanmaması durumunda ise çatışma ortaya çıkabilmektedir. Etnik azınlıklardan farklı olarak yerli etnik gruplar ise kültürel farklılıklarının, tarihsel bölgeleri ve kaynakları üzerindeki egemenliklerinin ve kolektif beka haklarının tanınmasını talep ederler. Bu şartlar altında, bu gruplar ile devlet arasında düşük şiddetli etnik çatışmalar meydana gelebildiği gibi, yerli nüfusa yönelik soykırım uygulamaları da ortaya çıkabilmektedir.402 Dolayısıyla bazı hareketler tamamen ayrılmayı ve otonomiyi, bazıları da hüküm süren siyasi sistemde eşit haklar elde etmeyi amaçlayarak hareket etmekte ve etnik sorunları farklılaştırmaktadırlar.403

Bu açıdan hareket edersek, etnik sorunların insan ve azınlık hakları, demokrasi, azgelişmişlik ve ayrılıkçılık sorunu gibi değişik kontekstler, yoğunluklar ve nitelikler içerdiğini söyleyebiliriz. Bu nedenden ötürü, etnik sorunların tümü self-determinasyon talebi üzerinde kurulan etnik ulusçuluk olarak algılanamayacağı gibi, bütün etnik ulusçu

399 Cynthia H. Enloe, “Police and Military in Ulster: Peacekeeping or Peace-Subverting Forces?”, Journal of Peace Research, Vol: 15, No: 3, 1978, s. 255.

400 Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 19–20.

401 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 25.

402 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 9–10.

403 Jalali and Lipset, “Racial…”, s. 317–318.

hareketler de ayrılıkçı bir nitelik taşımak zorunda değildir.404 Bu çerçevede ele alındığında etnik sorunların kaynağı olan toplumsal gruplar sorunun niteliğine göre farklı biçimlerde nitelendirilmekte ve böylelikle etnik sorunlar da birbirlerinden farklılaşmaktadırlar. Bu bağlamda, kendi kendini yönetme ve ayrılıkçı amaçları takip eden gruplar etnik ulusçu, özellikle göçmenlik nedeni ile düşük statülü olan ve daha eşit davranış talep edenler etnik sınıf, belirli bir bölgede çok eskiden beri ikamet eden ve diğerlerine göre farklı olan grup özelliklerinin korunmasını isteyenler yerli halklar, yine diğerlerine göre dini inanç ve uygulamalar nedeni ile farklılık gösterenler dinsel grup, siyasi güç elde etmek veya bu gücü muhafaza etmek amacında olan kültürel veya ırksal açıdan farklılık gösteren gruplar toplumsal rakip ve yaşadıkları devlette azınlık olmakla birlikte bir başka devletle etnik akrabalığı bulunan gruplar ulusal azınlık olarak adlandırılabilir.405

Etnik çatışmalar sorunun tarafları, şiddet içerip içermemesi, sonuçlanma biçimleri açısından da farklılaşabilmektedir. Bu bağlamda, etnik çatışmalar sorunun tarafları açısından devlet-etnik grup veya etnik gruplar arası olarak farklılaşmaktadır.

Örneğin bir görüşe göre, etnik ulusçu çatışmalar çoğunlukla devlet ile etnik grupları karşı karşıya getiren çatışmalarken, aktörlerinin ve onların amaçlarının belirli kolektif çıkarlara göre hareket ettiği çatışmalar ise etnikler arası çatışmalardır.406 Yine bir başka görüş, etnik gruplar arası çatışmaların Fiji’de yerli Fiji halkı ile Hintliler, Malezya’da Malaylar ile Çinliler, Burundi’de Hutular ve Tutsiler, Nijerya’da Yoruba, İbo ve Hausalar arasında olduğu gibi devlet gücü veya imtiyazlar için rekabet eden siyasallaşmış etnik gruplar arasında gerçekleşebileceğini407 ya da Guyana’daki gibi iki göçmen topluluk arasında da ortaya çıkabileceğini ifade etmiştir.408 Çatışma tiplerini, gelişmemiş, gelişmeye başlayan, ritüelleşmiş, şiddet içeren ve bastırılmış olarak beşe ayıran ve baskın ve baskın olmayan etnik gruplar arasındaki çatışmalara odaklanan bir görüşe göre de her nerede tek bir topluluk içinde etnik gruplar varsa, gücü tutan ve ona sahip olamayan etnik gruplar arasında çatışma için olasılıkların mevcut olacağı savunulmuştur.409

404 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 25.

405 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 25–26; Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 11; Bonneuil and Auriat,

“Fifty Years…”, s. 565–566.

406 Scherrer, “Towards…”, s. 61–62.

407 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 11.

408 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 286.

409 Drake, “Some Observations…”, s. 162–163.

Bazı etnik çatışmalar da belirtildiği gibi şiddet içerip içermemesine göre farklılaşmaktadır. Örneğin bir görüşe göre, çatışmalar şiddet içemeyen protesto, şiddet içeren protesto ve isyan olarak üç şekilde gerçekleşmektedir.410 Olası şiddetin işaretleri ise farklı etnik azınlıklara karşı devlet tarafından yapılan baskının artması; etnik siyasi aktörler arasında güç paylaşımı ve uzlaşma için demokratik mekanizmaların başarısız olması; köklü etnik ideolojilerin ortaya çıkması; toplumda ırkçılık ve yabancı düşmanlığının artması; etnik gruplar arasında siyasi ve ekonomik eşitsizliğin artması;

bir etnik gruba diğerleri hariç tutularak imtiyaz veren yasal düzenlemelerin yapılması olabilir.411 Bu tarz belirtiler gösteren çatışmalar şiddet içeren etnik çatışmalar olarak görülmektedir. Bununla birlikte bir etnik gruba yönelik soykırım uygulamalarının olması da etnik çatışmaların farklı bir nitelik kazanmasına yol açmaktadır. Bu tür uygulamaların ise etnik gruplar arasında süreklilik gösteren çatışmalar ortaya çıktığında;

elitler gücü kazanmak için baskıya itaat eden bir geçmişe sahip olduğunda; elitler sadakatlerine göre grupları ödüllendirmek için gücü kullandıklarında; toplum savaş ve devrim gibi bir karışıklığı yakın zamanda yaşadığında; feda edilebilen hedef gruplar olarak tanımlanan ihraççı ideolojiler yükseldiğinde ortaya çıkma olasılığı yüksektir.412 Bununla birlikte etnik sorunlar hem şiddet içerip içermemesi hem de sorunun tarafları açısından da farklılaşmaktadır. Bu bağlamda, Belçika’daki Valon-Flaman sorunu etnik gruplar arası şiddet içermeyen; Kanada’daki Quebec sorunu devlet-etnik grup arası şiddet içermeyen; Sri Lanka’daki Tamil sorunu devlet-etnik grup arası şiddet içeren ve Lübnan ve Afganistan’daki sorunlar etnik gruplar arası şiddet içeren olarak birbirlerinden farklılaşırlar.413

Öte yandan, sonuçlanma biçimleri açısından da etnik sorunlar farklılaşabilmektedir. Örneğin bu konudaki bir görüş, derin bir şekilde bölünmüş çoketnili devletlerde etnik sorunların sürekli şiddet içinde yaşamayı kabullenme (Etiyopya, Sudan ve Lübnan); şiddet sonrası bölünme (Hindistan, Kıbrıs, Yugoslavya);

şiddete başvurmadan barışçıl bölünme (Malezya, İsveç, Çekoslovakya); sürekli olmayan fakat gerektiğinde baskı uygulama (Suriye, Kamerun); kararlı ve sürekli baskı uygulama (Mısır, Burundi); şiddet sonrası uzlaşma (Avusturya, İsviçre); şiddete başvurmadan önce uzlaşma (Belçika) ve tek yol uzlaşma (Raunda, Endonezya) şeklinde

410 Gurr, Minorities…’den aktaran Bonneuil and Auriat, “Fifty Years…”, s. 565.

411 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 12.

412 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 12.

413 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 26.

sonuçlanabileceği durumları ortaya koyarak bu başlıklar altında etnik çatışmaları birbirinden farklılaştırmıştır.414 Bu konuda başka bir görüş de etnik çatışmaların sonuçlarının barışçıl uzlaşma, barışçıl ayrılma ve etnik savaş olarak üç geniş biçim aldığını, diğer bir ifade ile grupların birlikte yaşamak ve ayrı yaşamak için anlaşabildiğini veya durumun kontrolü için savaşabileceğini ileri sürmüştür.415

Tüm bunlarla birlikte, etnik çatışmaları farklılaştırmak için bilim insanları tarafından en sık başvurulan yöntemin objektif ya da gözle görülür unsurların vurgulanması olduğunu söyleyebiliriz. Bu bağlamda etnik mücadeleler sıklıkla dil, din, ırk, bölge, gelenekler, ekonomik eşitsizlik veya diğer gözle görülür unsurlar vurgulanarak farklılaştırılır. Örneğin, Belçika’daki etnik sorun dilsel, Etiyopya ve Kuzey İrlanda’dakiler dinsel, Batı Pakistanlı-Bengalli, Sırp-Hırvat ve Çek-Slovak mücadeleleri ise özünde ekonomik eşitsizliğin önem arz ettiği meseleler olarak görülmüştür.416 Bu tür bir farklılaştırmayı kullanacak olursak, örneğin etno-bölgesel çatışmalar bir etnik grubun yaşadığı toprağı kontrol etme ve bu topraklarda yaşama iddiaları ile yaşadığı devletin bu topraklar üzerindeki egemenliği arasındaki çatışmaları, yani toprak üzerindeki ihtilafları ve iddiaları içerir.417 Aslında etnik grupların topraksal bir temele sahip olması, buna sahip olmayanlara göre, kimliklerini korumada ve iddialarını daha meşru hâle getirmelerinde daha yardımcı gözükmektedir. Belirli bölgelerle birlikte kimlikleşmiş olan etnik gruplar, genellikle bölgelerinin siyasi statüsüne yönelik diğer etnik gruplarla veya yaşadıkları devletle mücadele içerisine girerler.418 Örneğin, eski Sovyetler Birliği’nin toprakları üzerinde devletler arası ve gruplar arası seviyede yaşanmış ve hâlâ da yaşanmakta olan etno-bölgesel nitelikli çatışmaların ortaya çıktığını söyleyebiliriz.419 Öte yandan etno-dinsel olarak nitelendirilen çatışmaları ise Sri Lanka, Sudan, Tibet ve Doğu Timör’de görebiliriz.420 Fakat dil, din, ekonomik statü gibi somut ifadeler gruplar arasındaki farklılıkları daha

414 Sammy Smooha and Thedeor Hanf, “The Diverse Modes of Conflict Regulations in Deep Divided Societies”, Ethnicity and Nationalism, Ed. Anthony D. Smith, Leidin, New York, E. J. Brill, 1992’den aktaran Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 26.

415 Brown, “Causes…”, s. 12–13.

416 Connor, Ethnonationalism…, s. 43–45.

417 Valery Tishkov, “Ethnic Conflicts in the Former USSR: The Use and Misuse of Typologies and Data”

Journal of Peace Research, Vol: 36, No: 5, (Sept., 1999), s. 574–575.

418 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 25–32.

419 Tishkov, “Ethnic Conflicts…”, s. 574–575.

420 Jonathan Fox, “The Rise of Religious Nationalism and Conflict: Ethnic Conflict and Revolutionary Wars, 1945–2001”, Journal of Peace Research, Vol: 41, No: 6, (Nov., 2004), s. 715–728. Ayrıca din unsurunun etnik çatışmaların şiddetini arttırması hakkında bkz. Jonathan Fox, “The Rise of…”, s. 715–

728.

uzun ömürlü hâle getirerek onları pekiştirse de, bu tür çatışmalarda esas olan “biz” ve

“onlar” şeklinde ifade edilen temel kimlik ayrılığı olduğu için objektif unsurlara dayanarak etnik sorunları farklılaştırmak oldukça hatalı bir yöntemdir.421 Örneğin, din unsurunun en açık şekilde görüldüğü ve etnik grupları farklılaştırdığı Kuzey İrlanda’da bile esas amaç din hakkında değildir.422 Buradaki sorun, Protestanlar ile Katolikler arasındaki toplumsal ayrılıkların siyasallaşması ve seferberliğin yükselmesi ile ortaya çıkmıştır.423 Yani, Kuzey İrlanda’daki problem dini bir çatışma veya siyasi ve ekonomik reformlar için bir tür yurttaşlık haklarına yönelik bir mücadele olarak görülse de, aslında sorunun özü ulusal kimlik içindeki temel farklılıklara dayanan bir çabadır.

Kuzey İrlandalılar kendilerini İrlandalı olarak görmezler. Burada Katolik olmaya bağlılık ile İrlandalı olmak arasında yakın bir ilişki vardır. Fakat dini doğrudan ulusal kimliğe bağlamak bir o kadar yanlış olacaktır.424 Bu yanlışın sıkça yapılması, belirtildiği gibi etnik farklılıkların dış görünüşte dilsel, dinsel, ideolojik veya başka tür bölünmeler gibi gözükebilmesi nedeniyledir. Her ne kadar Kuzey İrlanda’da çatışan gruplara Protestan ve Katolikler olarak işaret edilse de ve isyanlar dini nitelikli olarak gözükse de, aslında iki topluluğun da etnik gruplar olduğu unutulmamalıdır. Bu durum, onların dini farklılıklarının önemsiz olduğu anlamına gelmemektedir. Ama dini özellikleri, grupları tanımlayan farklı özellikler takımının sadece bir kısmıdır. Lübnan da Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasında bölünmüş bir varlık olarak tanımlanır. Burada da gerçek durum, sadece dini olarak bölünmüş bir toplumun değil, aynı zamanda çoketnili bir toplumun var olduğudur.425

Sonuç olarak, objektif unsurlar baz alınarak tüm etnik çatışmalar farklılaştırılamaz. Çünkü tüm etnik çatışmalarda objektif unsurların var olması gerekmez. Kuşkusuz, Belçika’da Valonlar ve Flamanlar arasındaki siyasi çatışmada dil;

Sri Lanka’da Tamiller ve Sihler arasındaki meselede dil ve din; Bask sorununda dil ve bölge unsurları vurgulanarak etnik çatışmalar farklılaşmıştır. Yine Lübnan’da din, ulusu parçalamaya yönelik olan ve yıllarca süren çatışmada aktörlerin ayrılmasında çok büyük bir unsur olmuştur. Güney Sudan’a baktığımızda ise geçmişte aslında kimlik oluşturamamış grupların, şu anda Kuzey’in baskınlığına karşı ortak bir çaba içerisinde Güney Sudanlılar olarak kimlikleştiğini görmekteyiz. Burada da dil, din ve bölge

421 Connor, Ethnonationalism…, s. 43–45.

422 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 25–32.

423 Enloe, “Police and…”, s. 243.

424 Connor, Ethnonationalism…, s. 43–45.

425 Esman, “Economic…”, s. 491.

unsurları etkili olmuştur. Keşmir, Dağlık Karabağ, Pencap ve Kuzeydoğu Sri Lanka’daki etnik çatışmaların bölgesel nitelikli olduğunu görmekteyiz. Fakat bununla birlikte, Burundi’deki Hutu ve Tutsiler arasındaki meselede gözlemlenebilen objektif bir kriterden ziyade, yakın tarihin yarattığı unsurların olduğunu, Güneydoğu Asya’da Çinliler’in, Almanya’da Türkler’in ve Afrika’da Hintliler’in ise göçmen gruplar olmaları nedeniyle sorunların ortaya çıktığını söyleyebiliriz.426 Görüldüğü üzere, sırf objektif unsurlar vurgulanarak etnik çatışmalar farklılaşmamaktadır. Fakat bu unsurların ayrım yapmada göz ardı edilmemesi gerektiği de unutulmamalıdır.

Öte yandan, etnik çatışmalara yönelik yapılan tüm bu ayrımların, etnik bir sorunun zaman içerisinde nitelik değiştirebilmesi nedeni ile kesin olmadığını ve bu ayrımlar arasında bir geçirgenliğin söz konusu olduğunu belirtmekte de yarar vardır.427 Bu nedenle tüm bu ayrımları da göz önüne alarak daha temel bir sınıflandırma, uluslaşma olgusu/süreci, devletin niteliği ve etnik grubun niteliği etkenleriyle yapılabilir.428 Uluslaşma ile ilgili nedenler uluslaşma modelinin niteliği, uluslaşma sürecinde tarafların tutumları sonucu doğan ilişki biçiminin niteliği, uluslaşmanın geçtiği konjonktür ve uluslaşma mekanı ile toplumun tarihsel ilişkisidir.429 Bu bağlamda, daha önceden de belirtildiği gibi ulusal kimliklerin inşasında literatürde yurttaş (Fransız) ve etnik ulus (Alman) modeli olmak üzere iki modelden söz edilse de,430 yurttaş ulus modeli Fransız ve Angolo-Sakson olarak ikiye ayrılabilmektedir.431 Fransız modelinde ulus, aynı topraklarda yaşayan ve bundan ötürü ortak bir duygu ve kültür paylaşan yurttaşlar bütünü olarak ele alınmaktadır. Ulusu oluşturmada yurttaşlık ve toprak ölçütleri temel olduğu için bu model kapsayıcı ve iradeye bağlıdır. Fakat bununla birlikte kültürel türdeşliği de esas olan bu yaklaşım, yurttaşlarının hepsini tek ve üstün bir kimlik altında toplamak istediği için etnik sorunlara neden olabilen kültürel anlamda baskıcı ve zorlayıcı asimilasyonist faaliyetleri de benimsemektedir. Bu noktada da Angolo-Sakson modelinden ayrılır. Çünkü Angolo-Sakson yaklaşımı, her ne kadar Fransız yaklaşımında olduğu gibi toprak, yurttaşlık ve iradeye bağlı olma unsurlarını barındırsa da kültürel anlamda gönüllü asimilasyonist bir özellik sergiler. Yani, ulus birlik ve bütünlükten doğan teklik değil, farklılıkların birlikteliğidir. Bu nedenle de

426 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 25–32.

427 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 26.

428 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 26–27.

429 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 27–29; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 27.

430 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 3; Ellingsen, “Colorful Community…”, s. 231.

431 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 27–28; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 27.

bireyler üst kimliğe sadakat ile bağlanırken, aynı zamanda alt kimliklerine olan aidiyetini de sürdürebildikleri için bu ulus modelinde kültürel asimilasyon zorunlu olmaktan çıkar. Böylelikle, etnik farklılıklarla ilgili sorunların ortaya çıkması daha az olası olur.432

Alman Romantik ulusçuluğundan kaynaklanan etnik ulus modeli ise, ulusu etnik kritere dayandırarak aynı soydan gelenlerin oluşturduğu bir birlik olarak tanımlar.

Burada ulusa üyelik dil, din, ortak soy miti veya ortak geçmiş gibi paylaşılan kültürel atıflar yoluyla olduğu için etnik ulus içindeki üyelik miras yoluyla geçmekte, dolayısıyla iradi bir özellik taşımamaktadır.433 Böylelikle, aynı ülkede yaşayan fakat farklı soydan gelen insanları dışlayan bu model, etnik türdeşliğe önem vermekte ve ülke ile çoğunluktaki etnik grup arasında tek ve zorunlu bir ilişki kurmaktadır. Bunu yapmak için kültürel asimilasyon yeterli olamayacağından etnik asimilasyon, etnik temizlik hatta soykırım gibi uygulamalara başvurabilmektedir. Bunlardan ötürü etnik ulus yaklaşımı etnik gruplar açısından en tehlikeli olan ve etnik sorunların ortaya çıkması en olası olan model olarak gözükmektedir.434 Fakat tüm bunlarla birlikte ulusun genellikle bir yandan yurttaşlık ve toprakla ilgili ölçütlerin diğer yandan da etnik ve soya dayalı kriterlerin, içinde bulunduğu şartlara dayanarak her duruma göre değişik bir oranda olmak üzere bir birleşiminden oluştuğunu söyleyebiliriz.435 Bu nedenle, hangi ulus modeline dayanırsa dayansın uluslaşma süreçleri etnik farklılıkları ortadan kaldıran ya da azaltan etkilerde bulundukları için etnik sorunların ortaya çıkmasında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.436

Etnik sorunları farklılaştırmakta uluslaşmayla ilgili ikinci neden olan uluslaşma sürecinde tarafların tutumları sonucu doğan ilişki biçiminin niteliği devletin etnik gruplara karşı tutumu ve etnik grupların buna gösterdiği tepki ile ilgilidir. Devletlerin etnik gruplara yönelik asimilasyon, dışlama (baskı, segregasyon, soykırım, etnik temizlik gibi) ve çoğulculuk (ortak toplumluluk, entegrasyon, otonomi, federalizm, azınlık statüsü gibi) olmak üzere ikisi olumsuz biri olumlu üç genel politikası bulunmaktadır.437 Fakat bununla birlikte devletler tarafından uygulanması beklenen en olası yöntem daha önce de belirtildiği gibi asimilasyondur. Devletlerin etnik gruplara

432 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 27–28; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 27.

433 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 3; Ellingsen, “Colorful Community…”, s. 231.

434 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 28; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 27.

435 Smith, Millî…, s. 34.

436 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 28.

437 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 28.

yönelik bu tutumlarına karşılık etnik gruplar da devlet politikalarına isteyerek veya istemeden uyarak asimile ya da entegre olmayı seçebildikleri gibi, devlet politikalarına karşı koyarak özel hak ve statü elde etmeyi, özerklik veya federasyon kurmayı ya da ayrılmayı seçebilirler. Bu bağlamda, eğer etnik grup ulusal kimliği benimserse gönüllü asimilasyon gerçekleşecek, fakat reddederse devlet tarafından baskı ve şiddet içeren durumlara maruz kalacaktır. Bununla birlikte etnik grup hem ulusal kimliği kabul eder hem de kendi etnik kimliğinde de ısrar ederse, devlet buna karşılık olarak ya asimilasyon politikasından vazgeçmeyecek ya da etnik kimliği tanıyacak ve böylelikle ya çatışma ya da uyum ortaya çıkacaktır.438

Etnik sorunları farklılaştıran uluslaşmaya ilişkin üçüncü neden olarak karşımıza uluslaşmanın gerçekleştiği konjonktür çıkmaktadır. Bu konuda ilk olarak etnik bilincin ne zaman ortaya çıktığı önem arz etmektedir. Çünkü etnik kimlik bilinci ticaret, ortak pazar, kentleşme, sanayileşme gibi karşılıklı etkileşim sayesinde ortak değerler üreten sosyal mekanizmalardan önce ortaya çıkmışsa asimilasyonun başarılı olması pek olası değildir. Fakat bunun tam tersi bir durum söz konusu olduğunda ise bu mekanizmalar etnik kimlikleri asimile edecek veya oldukça zayıflatacaktır. Bu nedenle, esas değerler ve prosedürler hakkında genel bir konsensüsün ve dengeli bir iş bölümünün oluşması endüstrileşmiş toplumlarda farklı etnik gruplar ve elitlerin devlet ya da kaynaklar üzerinde bir rekabet içerisine girmelerini engellemektedir. Bunun sonucunda da bu tür toplumlarda ortaya çıkan etnik sorunlar sanayileşmemiş toplumlardakine göre daha hafif bir nitelik taşımaktadır.439 Fakat bununla birlikte sosyal etkileşimin her zaman

Etnik sorunları farklılaştıran uluslaşmaya ilişkin üçüncü neden olarak karşımıza uluslaşmanın gerçekleştiği konjonktür çıkmaktadır. Bu konuda ilk olarak etnik bilincin ne zaman ortaya çıktığı önem arz etmektedir. Çünkü etnik kimlik bilinci ticaret, ortak pazar, kentleşme, sanayileşme gibi karşılıklı etkileşim sayesinde ortak değerler üreten sosyal mekanizmalardan önce ortaya çıkmışsa asimilasyonun başarılı olması pek olası değildir. Fakat bunun tam tersi bir durum söz konusu olduğunda ise bu mekanizmalar etnik kimlikleri asimile edecek veya oldukça zayıflatacaktır. Bu nedenle, esas değerler ve prosedürler hakkında genel bir konsensüsün ve dengeli bir iş bölümünün oluşması endüstrileşmiş toplumlarda farklı etnik gruplar ve elitlerin devlet ya da kaynaklar üzerinde bir rekabet içerisine girmelerini engellemektedir. Bunun sonucunda da bu tür toplumlarda ortaya çıkan etnik sorunlar sanayileşmemiş toplumlardakine göre daha hafif bir nitelik taşımaktadır.439 Fakat bununla birlikte sosyal etkileşimin her zaman