• Sonuç bulunamadı

A. Devletlerin Etnik Sorunlara Yönelik Uygulamaları

5. Ayrılma

Günümüz egemen devlet-merkezci dünyasında ayrılma kuşkusuz oldukça sorunlu bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrılma, bir grubun (resmi olarak meşru bir siyasal alt birim olarak kabul edilsin ya da edilmesin) o sırada o grup üzerinde hukuksal hak iddiasında olan bir devletten bağımsız olmaya kalkıştığı ve mevcut devletten bir toprak parçasını ayırmaya çalıştığı bir tür kolektif eylemdir. Grupların ayrılma talepleri başarıya ulaştığında yeni bir devlet kurulabildiği gibi, gruplar, üzerinde yaşadığı toprağı bir devletten ayırıp var olan başka bir devlete de bağlayabilirler.

Sonuçta her iki durumda da ayrılma ile devlet, toprağının bir kısmını kaybetmektedir.557

554 Lake and Rothchild, “Containing…”, s. 61–63.

555 Brass, Ethnicity…, s. 51.

556 Lake and Rothchild, “Containing…”, s. 61–63.

557 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 188–189.

Bununla birlikte, ayrılma genellikle barışçıl bir şekilde değil, acılar ve birçok insanın yaşamı pahasına gerçekleştiği için oldukça yüksek risk içeren bir politikadır.558

Öte yandan, ayrılma bazen irredentizmle bir tutulan bir kavram olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Fakat ileriki bölümlerde de görüleceği üzere her ne kadar iki kavram arasında yakın bir ilişki var olsa da ayrılma irredentizm ile özdeş olmayan bir olgudur. Çünkü irredentizm, bir devletin yetkililerinin başka bir devletten toprak istemesiyle ilgilidir. Bu istekler, genellikle tarihle ve/veya ortak etnik bağlarla desteklenir. Bu sebepten irredentizm genellikle devlet ötesi etnik bir olgudur ve bu tür isteklerde bulunan bir devletin hükümetidir. Buna karşılık ayrılma ise, daha çok grup duygusuna ve sadakatine bağlıdır.559 Ayrılma ile ilgili diğer önemli bir konu da, ayrılma hakkına kimin sahip olacağıyla ilgilidir. Örneğin bir görüşe göre, bir grup sadece ayrımcı bir yeniden paylaşımın kurbanı ise bu hakka sahiptir ve bu, üç durumda gerçekleşir: Birincisi, devlet yetkililerinin belirli bir grubun ciddi bir biçimde zararına yönelik ekonomik politikaları veya vergilendirme politikalarını sistematik olarak uygulamasıyla ortaya çıkarak ayrılmayı haklı gösterir. İkincisi, bir grubun ayrı kültürü veya ortak yaşam biçimi genellikle devlet yetkilerinin zoraki asimilasyon politikaları nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa grup kendi yaşam biçimini korumak için meşru bir ayrılma hakkına sahip olur. Üçüncüsü ise, üçüncü bir tarafın saldırıları grubun varlığını tehdit ettiğinde devlet yetkilileri grubu koruyamıyorsa grubun kendini savunması gerektiğinden ayrılma haklı olabilir.560 Bazı bilim insanları ise, ayrılıkçı grubun farklılık derecesi, kuracağı devletin yaşama olasılığı, dünyanın bu ayrılmadan kaynaklanabilecek parçalanmaya uyum sağlama derecesi ve belirli bir bölgenin sakinlerinin, özellikle devlet sınırlarındaki bölgelerin sakinlerinin ezici bir çoğunluğunun ayrılmayı onaylaması gereği gibi etkenleri hesaba katarak ayrılma hakkına ve onun gerçekleşmesine karar verirler.

Bazı durumlarda da uzmanlar, etnik iç savaş nedeniyle tahrip olmuş devletleri bölgesel olarak ayırma ve siyasi olarak bağımsız birimlere bölme stratejisini savunurlar.

Bu tarz bir strateji ile etnik gruplar egemen devletler veya var olan bir devlette otonom bölgeler hâline dönüşürler. Bu stratejinin mantığı, fiziki ve siyasi olarak rakip toplulukları ayırma yoluyla çatışmanın kaynağını bertaraf etmektir. Çünkü şiddetli

558 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 191.

559 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 189.

560 Allen Buchanan, Secession: The Morality of Political Divorce from Fort Sumter to Lithuania and Quebec, Boulder, Westview Press, 1991’den aktaran Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 189–191.

çatışmalar mücadele içindeki bölge üzerinde sadece fiziki kontrol yoluyla zaferin garanti edilmesi ve karşıt etnik itirazların başarısız hâle dönüşmesi nedeniyle etnik kimlikleri katılaştırmaktadır. Bu nedenle rakip etnik grupları yeni bir devlet veya otonom bölgeler yaratarak bölme uygulamasının ortak tek bir hükümet altında savaşan tarafları barıştırmaya yönelik teşebbüs stratejilerine göre, etnik iç savaşları durdurmada daha başarılı olacağı düşünülür.561 Örneğin, bu tarz bir stratejiyi savunan bir görüşe göre belirli bir çatışmanın sebepleri ne olursa olsun, bir kez topluluklar şiddet için seferber olduklarında karşılıklı yaşanan güvenlik tehditleri hem grupların seferberliğini önlemeye hem de aşırı ulusalcıların söylevlerinin artmasını engellemeye mani olmaktadır. Bundan sonra gelecek olan barış güvenlik çıkmazının ortadan kaldırılmasına muhtaçtır. Bu durumu oluşturmanın en etkili yöntemi ise etnik grupların ayrılmasını sağlamaktır. Şiddetin daha yoğunlaşmasındansa tek seçenek olacak olan ayrılmanın gerçekleşmesi daha uygun olacaktır.562 Bu nedenle, eğer etnik gruplar savunulabilir ve kendisine ait olan yerleşim bölgelerinde demografik olarak ayrılmışlarsa etnik iç savaşların istikrarlı çözümleri mümkündür. Ayrılma, gelecekteki çarpışma için hem saikleri hem de fırsatları azaltırken, sivillerin etnik temizliğe maruz kalma olasılığını da büyük ölçüde ortadan kaldırmaktadır.563 Aynı zamanda, daha fazla toprak kazanmaya yönelik bir teşebbüs, büyük bir konvansiyonel askerî saldırıyı gerektirdiği için çatışma karşılıklı bir önleyici caydırıcılığa yaklaşacaktır. Karşılıklı caydırma, gelecekte şiddetin olmayacağını garanti edemez ama şiddetin ortaya çıkma olasılığını azaltır ve ek olarak şiddeti ortaya çıkaran benzer amaçları ve bu tür bir şiddeti de azaltır.564

Fakat her ne kadar bazı etnik çatışmalar için önemli bir sonuç verse de etnik sınırlar boyunca grupların taksimi her zaman temiz bir çözüm sağlamayabilir. Çünkü taksim yeni problemleri ve yeni çatışma tohumlarını da ortaya çıkarabilmektedir.

Yabancı unsurların bertaraf edilmesi, yani bir grubun toprağının homojenleştirilmesi gruba barış ve uyumun mutlaka geleceği anlamına gelmez. Grup içi ayrılıklar ve yarıkların yabancıların ortadan kalkmasıyla daha az şiddetli olacağı garanti edilemez.

Aslında yabancılar genellikle grubun birlikte tutulmasına hizmet ederler. Örneğin, eski Sovyetler Birliği’nde Rus nüfusunun güçlü varlığı, Rus olmayan büyük grupların etnik

561 Paris, “Peacebuilding…”, s. 80–81.

562 Kaufmann, “Possible…”, s. 159.

563 Kaufmann, “Possible…”, s. 137–138.

564 Kaufmann, “Possible…”, s. 150.

ulusalcılığı ve birliği için önemli bir rol oynamıştır. Bununla birlikte, Ruslar’ın Merkezî Asya’da Kazakistan ve Kırgızistan’ı, Kafkasya’da da Gürcistan’ı terk etmeye başlamalarından sonra, o zamana kadar uyum içinde yaşıyor gözüken gruplar arasında dinsel, dilsel, ırksal ve benzeri bazı unsurlara dayanan ayrılıklar ve düşmanlıklar ortaya çıkmıştır.565

Bu nedenlerden ötürü, bölme her zaman değilse de özellikle savaşan grupların zaten coğrafi olarak ayrılmış oldukları zaman iç mücadeleye yönelik makul bir çözüm olabilir. Fakat problem bu durumun oldukça nadir olması ve iç savaşın genellikle ülkeye serpilmiş topluluklar arasında yapılmış olmasıdır.566 Aslında, grupların ayrılmasını benimseyenler, bu stratejinin gerçekleşmesi için nüfus mübadelesinin olması gerektiğini kabul ederler ve etnik olarak homojen bölgeler yaratmak için sivil nüfusları zorla transfer edecek olan ve uluslararası müdahilleri bulunan ayrılma kampanyalarını savunurlar.567 Fakat bu durum, uluslararası güçlerin masum sivilleri evlerinden çıkarmaya çağıracak olması, zorunlu yer değiştirmeye aktif olarak göğüs geren kişilere karşı muhtemelen güç kullanılması, yani etnik temizlik olasılığı gibi sonuçlar da doğurabilmektedir. Bu durumda uluslararası aktörler bunu yapmaya isteksiz olacaklardır. Bölme stratejileri homojen bölgeler içinde ayrı yaşamayan rakip toplulukları olan savaş hâlindeki devletler için ise zaten elverişsiz olacaktır.568

Öte yandan ayrılma, uluslararası topluluk için çeşitli problemler de yaratabilir.

Örneğin bir sava göre bu tip ayrılmalar uluslararası statükoya en az altı biçimde etki eder. Bunlar: Dış güçlerin önceki iç sınırları uluslararası sınırlar olarak görmek ve kabul etmek zorunda olmaları; dış güçlerin yeni siyasi varlıkları diplomatik olarak tanıma kararı vermek zorunda olmaları; dış güçlerin, bölgesel ve uluslararası organizasyonlara üyelik konusunda karar vermek zorunda olmaları; feshedilmiş devletlerin imzaladığı uluslararası antlaşmaların tekrar düzenlenmesinin zorunluluğu; yeni devletlerle yeni mali ve ticari ilişkilerin geliştirilmesinin zorunluluğu; dış güçlerin, bölgesel ve uluslararası istikrar ve güç dengesi için bu gelişmelerin etkilerini tayin etmek zorunda olmalarıdır. Bu meselelerin çoğu, ihtilaflı gruplar arasındaki uzlaşma tamamlanmadan önce ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, dış güçler doğru zamanda doğru kararlar verme

565 Tishkov, “Ethnic Conflicts…,”, s. 586.

566 Paris, “Peacebuilding…”, s. 80–81.

567 Kaufmann, “Possible…”, s. 150–151.

568 Paris, “Peacebuilding…”, s. 80–81.

baskısını yaşayacaklardır. Çünkü eğer başarısız olurlarsa uzlaşma sürecini uzatabilir, bozabilir, hatta savaş olasılığını arttırabilirler.569

Sonuçta, kadife boşanmalar dediğimiz kansız ve savaşsız bir şekilde yaşanan ayrılmalar genellikle çok nadir gerçekleşir. Çünkü etnik coğrafya genelde oldukça komplekstir ve grupların çoğu parçalanmayı bölgesel etkilerine, dünyadaki konumlarına ve kimliklerine bir tehdit olarak görürler.570 Ayrıca, bir devletin bölünme süreci şiddet eşliğinde olacağı ve bölünmenin bir kez gerçekleşmesinin savaşların sona ermesi anlamına gelmeyeceği için ayrılma pratik bir çözüm olmayabilir. Bununla birlikte bölünme sürecinde vuku bulan şiddetin çoğu sadece bölünmenin bir sonucu olarak değil, aynı zamanda onu önleme çabalarının bir sonucu olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Diğer yandan, bölünme çok ciddi dezavantajlara sahiptir. En büyük problem, etnik grupların genellikle coğrafi olarak önemli ölçüde karışmış olmalarıdır.

Bunun sonucunda da bölünme genellikle etnik gruplar arasında açık ve temiz bir sınır çizgisi çizemez. Ayrıca bölünme, büyük ölçekli bir nüfus mübadelesiyle birlikte olmak zorunda olduğu için bu süreç hem ekonomik hem de insani olarak oldukça maliyetlidir.

Son olarak bölme stratejisinin gruplar arasında doğal kaynakları ve toprakları adil olarak bölmesi de oldukça zor gözükmektedir.571 Tüm bu nedenlerden ötürü, Çekoslovakya’nın iki yarısı arasındaki boşanma gibi değerli bir örnek var olsa da, etnik çatışmaları çözümlemeye yönelik etnik grupların ayrılması stratejisi hem pratik olmayan hem de diğer örneklere bakıldığında oldukça kanlı süreçlere yol açan bir yaklaşım olarak gözükmektedir. Bu nedenle, Çekoslovakya örneğinin federal devletleri içindeki kaynakların dağıtımı üzerinde çatışan fakat savaşın maliyetlerinden ve şiddetli bir şekilde karşı karşıya gelmekten çekinerek karşılıklı anlaşmaya dayanan bir bölünme sonucunda ortaya çıktığı unutulmamalıdır.572

Etnik çatışmaların yönetimi ve çözümü için tüm bu modellerin dışında etnik gruplara özel hakların sağlanması, çok kültürlülük ve etnik kimliklerin yeniden yapılandırılması gibi bazı yaklaşımlar da bulunmaktadır. Özel hakların sağlanması, bazı etnik gruplara var olan bireysel ve vatandaşlık haklarına ek olarak bazı özel hakların verilmesini içerir. Devlet sınırlarının ötesindeki akraba gruplarıyla bağlantılarını sürdürmeye yönelik verilmiş bir hak, bir etnik grubun örgütlenme özgürlüğü hakkı bu

569 Brown, “Causes…”, s. 13–15.

570 Brown, “Causes…”, s. 13–15.

571 Lijphart, “The Power-Sharing…”, s. 493–494.

572 Lake and Rothchild, “Containing…”, s. 45–46

tür özel hakların sağlanması konusu içindedir.573 Çok kültürlülük ideolojisi ise her türlü etnik ulusçuluk ideolojisini aşan ve gerçek vatandaşlığa dayalı ulusçuluğu belirtir. Bu konudaki bir görüşe göre, çokkültürlü bir toplumda, vatandaşlık ve tüm sivil haklar belirli bir kültürel kimliği ima etmezken, hiçbir grup zorla asimile edilemez ve farklı kültürlerin bir arada var olmasına hatta gelişmesine olanak verilir. Bununla birlikte tüm gruplar da, bir tek devlete ait olma duygusunu paylaşırlar.574 Bir başka görüş de çok kültürcülüğün belirli koşulları sağlaması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu koşullar, etnik grupların eğitim sisteminde, emek pazarında eşitliğe ve/veya ortak kolaylıklara sahip olması; farklı olma hakkı ve bazı bakımlardan ulusal topluma katılmama hakkı; kültürel farklılıklardan bağımsız olarak bütün vatandaşlara ulusal kimlik sağlanması;

merkeziyetçi olmayan siyasi iktidar ve yerel parti örgütlenmesi için farklı ilkelerin kabulü; devletin, nüfusun özellikle bir ya da birkaç bileşeni temsil eden bir simgeler kümesiyle özdeşleşmemesini sağlayacak önlemlerin alınmasıdır.575 Fakat kuşkusuz bu koşulların yerine getirilmesi oldukça zordur. Bununla birlikte eğer bu koşullar uygun bir şekilde hayata geçirilirlerse ayrımcılık sona ererken, gönüllü asimilasyon ve sosyoekonomik eşitsizlikler de zamanla ortadan kalkar. Gruplar kendi faklılıklarını korur ve onların aynı anda devlete ve gruba bağlılıkları teşvik edilir. En önemlisi de, merkezî yönetimin esnek olmasıdır; çünkü hoşgörü, uzlaşma ve güven çok kültürlülüğün temel özellikleridir. Burada amaç, ortak toplumluluk da olduğu gibi gruplar arasındaki farklılıkları ortadan kaldırmak değil, tam tersine kabul etmektir.576

Etnik kimliklerin yeniden yapılandırılması ise, kişisel ve grup kimliklerinin akıcı olduğunu ve sosyal retorik içinde sürekli olarak değiştiğini düşünenler tarafından savunulur. Bu argümana göre, geçmişte ister topluluklar arası ilişkiler barışçıl olsun isterse çatışmacı olsun, liderler gruplar arası ilişkileri yeniden yorumlayabilir ve tanımlayabilir. Liderler, ulus-devlete veya vatandaşlığa bağlılık gibi etnik kimliklerden daha üstün ve geniş kimlikleri desteklemeyi seçebilirler. Böylelikle etnik kimlikler, ılımlı kişilerin ve grupların cesaretlenmesi yoluyla yurttaşlık kimliklerine dönüşebilir.

Eğer karşıt grubun üyeleri de bu tür geniş kimlikleri benimsemeye ikna edilmiş ise etnik düşmanlık yavaş yavaş yok olacaktır. Fakat bununla birlikte, şiddetli çatışma şartları altında kimliğin yeniden yapılanması muhtemelen imkânsızdır. Çünkü etnik gruplar bir

573 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 201–202.

574 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 209.

575 Thomas H. Eriksen, “Ethnicity versus Nationalism”, Journal of Peace Research, Vol:28, No:3, (Aug., 1991), ss. 263-278’den aktaran Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 209.

576 Kirişçi ve Winrow, Kürt Sorunu…, s. 209–210.

kez savaş için harekete geçmişlerse, grup kimliğini güçlendiren ve rekabet eden kimliklere izin vermeyen sosyal kurumlar ve söylevler zaten doğmuştur ve doğmaya da devam edecektir. Örneğin, 1992’nin sonunda Yugoslavya Başbakanı Milan Panić daha az ulusalcı bir yönelme içerisinde Sırp kimliğini yeniden yapılandırmaya kalkışmıştır.

Milošević’e karşı Sırp devlet başkanlığı yarışında olan Panić, her ne kadar demokratikleşmeye ve ekonomiye yönelik reformlar yapacağını, Bosna’daki savaşı ve BM yaptırımlarını sonlandıracağını ilan etse de Milošević’in onu yabancıların çıkarlarının bir piyonu olarak göstermesi ile %34 oy kabına uğramıştır.577 Bu nedenlerden ötürü etnik kimliklerin yeniden yapılandırılmasıyla çatışmaların önlenmesi oldukça zor gözükmektedir.578

Sonuç olarak, aynı devlette yaşayamaya devam eden etnik gruplar ve ulus-devlet sistemi var olduğu sürece etnik çatışmalar için potansiyel de devam edecektir.579 Özellikle devlet ve siyasallaşmış etnik gruplar arasındaki çatışmaların kısa sürede aşılması ve çözülmesi olası değildir. Kuşkusuz soykırım, ihraç veya bölgesel ayrımcılık gibi bazı aşırı önlemler bunun dışındadır. Fakat çatışma yönetimi devletin zorla kabul ettirdiği baskılarla uzun süreli olarak gerçekleşmez.580 Öte yandan, daha önce de belirtildiği gibi etnik çatışmayı çözmeyi ve yönetmeyi garanti eden standart bir formül yoktur. Çünkü her bir devlette farklı niteliklerde etnik çatışmalar yaşanmakta ve dolayısıyla çatışmanın çözümü için her bir devlette var olan şartlara göre ayrı bir çözüm çerçevesi gerekmektedir.581 Yukarıda değinilen yaklaşımlar ise, etnik sorunlar ve farklılıklara hafifletici veya giderici etkilerde bulunabildiği gibi, tam tersine teşvik edici veya şiddetlendirici etkilerde de bulunabilirler. Aslında, etnik sorunların çözüm ve yönetiminde önemli olan gelişmemiş etnik gerilimlerin çatışmaya dönüşmesini önlenmektir.582 Kuşkusuz bu durum kolay bir şekilde sağlanamamaktadır. Fakat bu konuda ilk adım, devletlerin etnik kimlikleri tanıması ve koruması temel alınarak atılabilir. Bununla birlikte, sadece kimlik haklarının tanınması yeterli gözükmemekte, çözüm çerçevesinde bu hakların yanı sıra, demokrasi seviyesinin yükseltilmesi, adil bir dağılımı içerecek biçimde ekonomik refah seviyesinin arttırılması, devletin ülkesel

577 Kaufmann, “Possible…”, s. 151–153.

578 Kaufmann, “Possible…”, s. 154.

579 Nevers, “Democratization…”, s. 62–63.

580 Esman, “Political…”, s. 63

581 Nevers, “Democratization…”, s. 73–74.

582 Nevers, “Democratization…”, s. 62–63.

bütünlüğünün muhafaza edilmesi ve sosyal etkileşimin güçlendirilmesi de gerekmektedir.583

583 Kurubaş, “Etnik Sorunlar...”, s. 36–37.

İKİNCİ BÖLÜM

ETNİK ÇATIŞMALARIN ULUSLARARASI BOYUT KAZANMA