• Sonuç bulunamadı

Etnik Grupların Siyasallaşmaları ve Ulusa Dönüşmeleri

C. Etnik Grup-Ulus-Ulusçuluk İlişkisi

2. Etnik Grupların Siyasallaşmaları ve Ulusa Dönüşmeleri

Uzmanlar ve bilim insanlarının çoğu modernleşme ve küreselleşme nedeniyle oluşan genel bir iyimserlikle ulusçuluk ideolojisinin bitmesini beklerken, aksine ulusçuluk günümüzde yeniden yükselen bir olgu olarak karşımıza çıkmıştır.135 Soğuk Savaş’ın bitmesi ile birlikte ulusçuluk daha çok kendi siyasal birimleri bulunmayan belirli toplulukların üyeleri arasında etnik bağlara başvurmanın kazandığı beklenmeyen itici bir güç şeklini almıştır.136 Bunun sonucunda da etnik grupların ulus olabilmek için siyasallaşarak ulusçuluğu benimsemeleri hem gittikçe artarak ortaya çıkan hem de önemli problemler yaratan bir durum olarak yakın zamanların gündemine oturmuştur.137 Bununla birlikte, aslında etnik ulusçuluk Amerikan ve Fransız Devrimleri ile ortaya çıkan laik ulusçuluk fikrinin romantik Alman düşünürlerince etnik-ulus olarak yeniden tasarımlanması ile meydana gelmiştir. Böylelikle etnisitenin siyasal ve toplumsal düzenin temel unsurlarından birisi ve hatta en önemlisi olduğu düşüncesi Almanya’dan dünyaya yayılarak etnik ulusçuluğu ortaya çıkarmıştır.138

132 Smith, Millî…, s. 70–71; Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 15.

133 Smith, Millî…, s. 70–71; Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 15; Francis, “The Nature of…”, s. 393–395;

Davut Ateş, “Etnisiteden Ulusa, Ulustan Etnisiteye (?): Kültürel, Siyasi ve İktisadi Çerçeveler” Doğu Batı, Yıl: 11, Sayı: 44, (Şubat, Mart, Nisan 2008), s. 121.

134 Balibar and Wallerstein, Race…, s. 77.

135 Ergün Yıldırım, “Küreselleşen Dünyada Milliyetçilik”, Doğu Batı, Yıl: 9, Sayı: 38, (Ağustos, Eylül, Ekim 2006), s. 182.

136 Guibernau, Milliyetçilikler…, s. 163.

137 Drake, “Some Observations…”, s. 176.

138 Şener Aktürk, “Türkiye Siyasetinde Etnik Hareketler: 1920–2007”, Doğu Batı, Yıl: 11, Sayı: 44, (Şubat, Mart, Nisan 2008), s. 45.

Öte yandan etnik grupların siyasallaşarak benimsediği ulusçuluk ideolojisinin genel olarak benimsenen bir tanımı olmamasına rağmen,139 herkes tarafından kabul edilen ulusçulukla ilgili en önemli konulardan biri onun iki yönlü özelliğidir. Çünkü o, yurttaşlık hakları ve demokrasi gibi yararlı kazanımlarla yakından ilişkili olabildiği gibi, aynı zamanda faşizm ve savaşlarla da ilişkili olarak zararlı bir karakter sergileyebilmektedir.140 Bir başka ifade ile Oran’ın da belirttiği gibi ulusçuluk, “ulusun var olduğu fakat ulusal devletin bulunmadığı İtalya ve Almanya’da bir birleştirme hareketi olurken, koşullar gerektirdiğinde mevcut siyasal birimden kopup yeni bir devlet kurarak bir ayrılma hareketi de olarak”141 birbiriyle çelişen durumlar yaratmaktadır.

Buradan da anlaşılacağı gibi, ulusçuluk ideolojisini kullanarak problemlere neden olanlar ne sadece etnik gruplar ne de sadece devletlerdir. Çünkü bir yandan ulus-devletler, siyasi ve ulusal sınırların birbiriyle uyumlu olmasını amaç edinerek tek bir siyasi otoriteye bağlılık duyması için toplumun tekbiçimleştirilmesine ya da en düşük ihtimalle kültürel olarak türdeşliğinin sağlanmasına çabalamakta ve böylelikle bir birleştirme hareketi olarak ulusçuluğa yönelmektedirler.142 Diğer yandan ise etnik gruplar ulus olabilmek ve kendilerinin yöneteceği ayrı bir siyasi birim kurabilmek için bir ayrılma hareketi olarak ulusçuluğu benimsemektedirler.143 Bu nedenle ulusçuluk ideolojisi hem devletin hem de etnik grupların en önemli dürtüsü olarak ulus-devletle etnik gruplar arasındaki sorunlu ilişkide temel bir rol oynamaktadır.144

Ulusçuluğun bu çifte karekteri nedeni ile pek çok bilim insanı onu genellikle iki kategoriye ayırmaya yönelirler. Örneğin bir görüşe göre, ulusçuluk ulus-devletin yöneticileri tarafından toplumu homojenize etme aracı olarak aşılanan ulusçuluk ve daha büyük ulus devletlerin içinde yaşayan devletsiz ulusların ulusçuluğu olarak ikiye ayrılmaktadır.145 Aynı şekilde, ulusçuluğu hâlihazırda ya da potansiyel olarak bir ulusu kuracağı bazı mensuplarınca farz edilen bir halk adına özerklik, birlik ve kimlik

139 Ulusçuluk tanımları için bkz: Hobsbawm, 1780’den…, s. 23–29; Kellas, The Politics of…, s. 3–4;

Mehmet Karakaş, “Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği”, Doğu Batı, Yıl: 9, Sayı: 38, (Ağustos, Eylül, Ekim 2006), s. 58–59; Ernest Gellner, Milliyetçiliğe Bakmak, Çev: Simten Coşar, Saltuk Özertürk, Nalan Soyarık, İstanbul, İletişim Yayınları, 1998, s. 71; Recep Boztemur, “Tarihsel Açıdan Millet ve Milliyetçilik: Ulus-Devletin Kapitalist Üretim Tarzıyla Birlikte Gelişimi”, Doğu Batı, Yıl: 9, Sayı: 38, (Ağustos, Eylül, Ekim 2006), s. 166; Edward H. Carr, Milliyetçilik ve Sonrası, Çev: Osman Akın, İstanbul, İletişim Yayınları, 1990.

140 Guibernau, Milliyetçilikler..., s. 55–58.

141 Baskın Oran, Azgelişmiş Ülke Milliyetçiliği, Kara Afrika Modeli (Doktora Tezi), Ankara, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1977, s. 3.

142 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 12; Boztemur, “Tarihsel Açıdan…”, s. 166.

143 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 12; Boztemur, “Tarihsel Açıdan…”, s. 166.

144 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 12.

145 Guibernau, Milliyetçilikler…, s. 55–58.

edinmek ve bunu sürdürmek için oluşturulan ideolojik bir hareket olarak gören başka bir görüş de, onu teritoryal ve etnik ulusçuluk olarak ikiye ayırmıştır.146 Buna göre teritoryal ulusçuluk bağımsızlıktan önce anti-sömürgeci ulusçuluk olarak öncelikle yabancı yönetimden kurtulmaya çalışacak ve sonra bu topraklar üzerinde bir ulus kurmayı deneyecektir. Bağımsızlık sonrası ise entegrasyoncu ulusçuluk olarak, etnik farklılıklar arz eden nüfusu bütünleştirmeye ve yeni bir teritoryal ulus yaratmaya çalışacaktır. Etnik ulusçuluk ise bağımsızlıktan önce daha büyük siyasi birimden ayrılmaya ve etnisiteye dayalı bir ulus oluşturmaya çaba sarf edecektir. Bu tür bir ulusçuluk ayrılıkçı ya da diaspora ulusçuluk olarak adlandırılmaktadır. Bağımsızlık sonrası ise, etnisiteye dayalı bir ulusun sınırları dışında kalan akrabalarını ve onların yaşadıkları toprakları ilhak ederek daha geniş bir şekilde etnisiteye dayalı ulus kurmayı amaçlayacaklardır. Bu tür bir ulusçuluk da irredentist ya da pan ulusçuluk olarak ifade edilmektedir.147

Tüm bu ayrımları göz önünde bulundurarak, etnik ulusçuluğu kişinin ana diline ait kültür ve soy kavramları içinde bir ulusa bağlılığı olarak tanımlayabiliriz.148 Bu tür bir ulusçuluk ortak bir etnisiteyi paylaşmayan insanların ulus üyeliğinden hariç tutulduğundan beri umuma açık olmayan, dışlayıcı bir ulusçuluktur. Bir başka ifade ile, etnisiteyi benimsemenin veya bazı yollarla bir etnik grup üyesi kabul edilmenin var olmadığı etnik ulusçuluk, esasen ortak bir soy temelinde ve dışlayıcı terimler içerisinde uluslarını tanımlayan etnik grupların ulusçuluğudur.149 Öte yandan etnik grupların hangi durum ve şartlar altında ulusçuluğu benimsediği de önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla birlikte ulusçuluğun etnik gruplarda nasıl ortaya çıktığına dair çeşitli farklı görüşler mevcuttur. Fakat bu konuya geçmeden önce, etnik ulusçulukla bir tutulan bir kavram olan etnosentrizme kısaca değinmemiz gerekmektedir. Çünkü bu tür kavram kargaşaları etnik ulusçuluğun yanlış yorumlanmasına neden olmaktadır.

Etnosentrizm kavramı ilk kez Amerikan sosyolog Sumner tarafından kullanılmıştır.

Sumner’a göre etnosentrizm, bir kişinin grubunu her şeyin merkezine koyması ve diğer her şeyi ona dayanarak ayarlamasını belirten bir terimdir. Grup kendini diğerlerinden üstün görür, onlara yukarıdan bakar ve kendi âdetlerini doğru ve diğerlerinkinden üstün sayar. Etnosentrizm, bir insanı diğerlerinden ayıran ve ona mahsus olan kendi grubunun

146 Smith, Millî…, s. 121.

147 Smith, Millî…, s. 133–134; Özkırımlı, Milliyetçilik…, s. 210–211.

148 Ganguly and Taras, Understanding…, s. 11.

149 Kellas, The Politics of…, s. 51–65.

âdetlerini abartmasına yol açar ve bu âdetleri güçlendirir.150 Kısaca etnosentrizm, temel olarak psikolojik bir terimdir. Ulusçulukla bağlantılıdır fakat odağı etnik grupla kişinin ilişkisidir.151

Etnik grupların ulusçuluğu nasıl benimsediği hakkında ise belirtildiği gibi farklı görüşler ortaya çıkmaktadır. Örneğin, bazı bilim insanları etnik ulusçuluğun itici gücünün esasında ekonomik olduğunu belirtirler. Ulusçuluğun bir grubun ekonomik ve güvenlik amaçlarına ulaşmak için bir devlet kurma ihtiyaçlarına yansıdığını savunurlar.

Onlara göre, en aşırı ulusçuluk hareketleri devletlerin bu görevleri yerine getirmekte başarısız oldukları zaman yükselmiştir.152 Örneğin, bir görüşe göre etnik grup içinde ulusçuluk devlet politikalarındaki değişimlere yönelik bir cevap olarak yükselebilir.

Buna göre, komünizmin çökmesiyle birlikte ortaya çıkan ulusçuluk demokrasinin tam oturmaması, ekonomi ve güvenlik konularında ihtiyaçların karşılanamaması nedeniyledir.153 Aynı şekilde başka bir görüş de etnik ulusçuluğu siyasi, ekonomik ve kültürel şartlar çerçevesinde ele alır ve bu şartlardaki değişimlerin ulusçuluğu yükselteceğini savunur.154 Ayrıca buna göre, eğer bir etnik grup devleti kontrol ediyorsa onun ulusçuluğu resmi ulusçuluk veya vatanseverlik olarak tarif edilirken, devleti kontrol edemeyen bir etnik grubun ulusçuluğu ise devlete karşıt ulusçuluk olarak ifade edilir.155 Fakat bu tür görüşlerin savunduğu gibi eğer ekonomik farklılıklar etnik ulusçuluğun temel nedeni ise, o zaman gruplar arasındaki benzer ekonomik farklılıklar hem heterojen hem de homojen toplumlarda birbirine yakın olmalıdır. Yani ulusal çeşitliliğin varlığı ya da yokluğu etnik ulusçuluğun doğmasında belirleyici olmamalıdır.156 Ancak yaşanılanlardan da anlaşılacağı gibi, etnik ulusçuluğun doğmasında toplumun homojen veya heterojen olmasının büyük bir önemi vardır.

Ayrıca, eğer etnik ulusçuluk temelde ekonomik sebeplerden dolayı oluyorsa, o zaman ekonomik ilişkilerdeki zaman içindeki önemli değişimler etnik ulusçuluğa yansımış olmalıdır.157 Fakat Kanada’ya baktığımızda ekonomik gelişimi ve refahı oldukça yüksek bir ülke olmasına rağmen, Quebec ulusçuluğunun ortaya çıkmasını

150 William G. Sumner, Folkways, A Study of the Sociological Importance of Usages, Manners, Customs, Mores and Morals, New York, Dover Publications, 1959, s. 2-30.

151 Kellas, The Politics of…, s. 4-6.

152 Jack Snyder, “Nationalism and Crisis of the Post-Soviet State”, Ethnic Conflict and International Security, Ed. Michael Brown, Princeton, Princeton University Press, 1993, s. 81.

153 Snyder, “Nationalism…”, s. 94–98.

154 Kellas, The Politics of…, s. 51–65.

155 Kellas, The Politics of…, s. 55.

156 Connor, Ethnonationalism…, s. 149.

157 Connor, Ethnonationalism…, s. 149.

engelleyemediğini görürüz.158 Çünkü etnik ulusçuluk, ekonomik değişkenlerden tamamen bağımsız olarak işlemektedir. Bu durum, ekonomik faktörlerin rolünü tamamen inkâr etme anlamına gelmez.159 Etnik gruplar içinde ulusçuluğun gelişmesi ve etnisitenin siyasallaşması farklı etnik gruplar arasında sosyal kârların, fırsatların ve mevcut kaynakların dağıtımındaki eşitsizlik nedeniyle olabilir. En basit şekilde, etnik ulusçuluk bir grubun diğerini sömürmesine karşılık olarak yükselebilir. Fakat bununla birlikte eşitsizliğin varlığı, etnik gruplarda ulusçuluğun doğması için yeterli olmayabilir.

Çünkü baskın gruplar arasında da ulusçuluk yükselebilmektedir.160 Bu nedenle ulusçuluğun benimsenmesinde ekonomik faktörler bir nevi katalizörler olarak hizmet ederler. Fakat bunlar asıl sebeple karıştırılmamalıdır.161

Öte yandan bazı bilim insanları da birçok etnik grubun bir devlet üzerinde hâkim olmayı talep etmediğini, etnik siyasi liderlerin bunu talep ettiği zaman etnik hareketin bu yolla ulusçuluk hareketine dönüşeceğini savunmuştur.162 Örneğin etnik toplulukların elitler tarafından modernize edilerek değişime uğradıklarını savunan bir görüşe göre, etnik ulusçuluğu harekete geçirmedeki asıl güç elitlerin hareketleridir.163 Buna göre, ulusçuluğun etnik olarak farklı bölgelerde veya etnik olarak farklı şehir ve köy grupları arasında siyasi güç ve ekonomik kaynakların dağıtımının eşit olmadığı ya da yeni elitlerin meydan okumaya yöneldikleri durumlarda gelişmesi daha olasıdır. Ulusçuluk, aynı zamanda kırsal kesimlerde baskın, şehirde ise baskın olmayan etnik gruplar olduğunda da gelişebilir. Örneğin, kendi sektöründe baskın bir şehirli etnik grubun alanına kırsal bir grup girmeye çalıştığında ulusçu çatışma meydana gelebilir. Fakat bu görüşe göre en önemli olan nokta, etnik ulusçuluğun başarılı olabilmesi için bu tarz bir politikayı takip eden veya bu süreci başlatabilen elitlere ihtiyacı olmasıdır.164 Ancak ulusçuluğun özü, sadece bazı gizli amaçlar için ulusçuluğu manipüle edebilen elitlerin güdülerinde değil, aynı zamanda elitlerin başvurduğu kitlelerin duygularında da araştırılmalıdır.165 Bu noktada Connor’ın görüşleri öne çıkmaktadır. Etnik ulusçuluğu kitlesel bir fenomen olarak değerlendiren Connor, etnik-ulusalcı kimliğin

158 Hüseyin Kalaycı, “Batılı Demokrasilerde Ayrılıkçı Milliyetçilik: Quebec Milliyetçiliği”, Doğu Batı, Yıl:10, Sayı: 39, (Kasım, Aralık, Ocak 2006–07), s. 9.

159 Connor, Ethnonationalism…, s. 161.

160 Brass, Ethnicity…, s. 41–42.

161 Connor, Ethnonationalism…, s. 161.

162 Eriksen, Ethnicity…, s. 5.

163 Brass, Ethnicity…, s. 20–25.

164 Brass, Ethnicity…, s. 43–46.

165 Connor, Ethnonationalism…, s. 161.

psikolojik/duygusal derinliklerinin daha fazla değerlendirerek literatüre yansıtılmasını savunmuştur. Ona göre bilimsel yaklaşımlardaki en temel hata, daha önce de bahsedildiği gibi ulusçuluğu devlete bağlılıkla bir tutma eğilimidir ve bu da özellikle devlet ve ulus kelimelerinin birbirlerinin yerine kullanılmasıyla oluşan geniş bir terminolojik hastalıktan ileri gelmektedir.166 Ayrıca Connor, insan ilişkileri üzerinde maddeciliğin etkisinin abartılması ve sonucunda etnik kavganın kaynaklarının ekonomik olduğuna inanılmasıyla eğer yaşam şartları ıslah edilirse etnik grupların teskin edileceği sonucunun çıkarılması; gruplar arası temasın birbirine uyumlu ilişkileri meydana getireceğine duyulan iyimser inanç; Amerika Birleşik Devletleri (ABD) deneyiminden dolayı uygunsuz kıyaslamaların yapılarak bu deneyimin başka çokuluslu devletlerde de tekrarlanacağına yönelik bir farz; ulaşım ve iletişimdeki gelişmelerin bölgesel kimlikleri yok etmeye yardım edeceğine duyulan inanç; asimilasyonun tek yönlü bir süreç olduğu farzı; etnik mücadelenin olmamasının tek bir ulusun varlığı olarak yorumlanması gibi nedenlerden ötürü de etnik ulusçuluğun yanlış yorumlandığını ileri sürmüştür.167

Aslında, Connor’ın da vurguladığı gibi etnisitenin siyasallaşmasını açıklamakta psikolojik etkenler oldukça önemli gözükmektedir. Çünkü genel olarak etnik bir grup sağlam ve durağan kaldıkça günlük yaşamlarında etnik kimliklerini ispatlama gereği duymayan grup üyeleri, herhangi bir şekilde bu durum bozulduğunda ya da sarsıldığında etnik kimliklerini öne çıkarma gereği duyarlar. Bir başka ifade ile etnik kimliğin korunması üyeler için hayati önem taşımaya başlar ve grubun kimliği ne kadar çok tehdit edilirse, üyeler ne pahasına olursa olsun o kadar güçlü bir biçimde kendi kimliğine tutunmak isterler.168 Bu tür bir tehdit algılaması komşu grubun tutum ve davranışları, ekonomik değişimler, doğal afetler, hükümetin davranışları,169 göç, demografik bir değişiklik, endüstrileşme gibi bazı faktörler nedeni ile de oluşabilmektedir.170 Aynı zamanda, aslında etnik kimliği tehdit eden bir olayın yaşanmamasına rağmen, liderler yaşanan olayı abartarak üyeler arasında kimliğin tehdit edildiğine yönelik güçlü bir duygu yaratabilirler.171 Ayrıca, devletler grupları korumayı

166 Connor, Ethnonationalism…, s. 91–92.

167 Connor, Ethnonationalism…, s. 69–70.

168 Abdülkadir Çevik, Politik Psikoloji, Ankara, Dost Kitabevi Yayınları, 2007, s. 67-72; Volkan, The Need To…, s. 196-217; Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 20; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 23.

169 Çevik, Politik…, s. 67-72; Volkan, The Need To…, s. 196-217.

170 Eriksen, Ethnicity…, s. 68.

171 Çevik, Politik…, s. 67-72; Volkan, The Need To…, s. 196-217.

sağlayamadığında ve devlet otoritesi sarsılmaya başladığında gruplar arasında geleceğe ait fiziksel ve kültürel varlıklarının tehdit edildiğine yönelik ortak korkular çıkabilmekte ve gruplar bu korkuyla hareket edebilmektedirler.172 Neticede, etnik kimliğin baskı altında olduğu ya da tehdit edildiği zamanlarda kendisi ve korunması daha önemli hâle gelmektedir. Bir devamlılık hissi veren etnik kimlikler, tehdit durumunda kişiler için psikolojik bir güven tazeleme niteliğini alabilirler. Bu nedenle kişiler, etnik kimliklerinin tehdit edildiğini anladıklarında kimliklerine daha fazla önem vermekte173 ve bu tehdide bir karşılık olarak etnik kimlikleri ile birlikte siyasi amaçlar güdebilmektedirler.174 Kimliğin kaybı korkusu nedeni ile onu korumaya çalışmak ise çoğu zaman kendini etnik ulusçuluk şeklinde göstermektedir.175 Bu noktada her etnik hareketin etnik ulusçu hareket olmadığını belirtmekte de yarar vardır. Çünkü etnik hareketler daha çok etnik grubun kimliğine ve kültürel bağlarına yönelikken, etnik ulusçu hareketler siyasi otorite ve toprak egemenliği ile ilgilidirler. Fakat etnik hareketlerin çok kolay bir şekilde etnik ulusçu hareketlere dönüşebildiği de unutulmamalıdır.176

Tüm bunların ışığında etnik ulusçuluğun genellikle hem elitlerin hem de onların başvurduğu kitlelerin harekete geçmesi ile karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Çünkü bir yandan etnik kimliğin kaybı korkusu ve/veya uluslara tanınan hak ve ayrıcalıklardan yararlanılmak istenmesi etnik ulusçuluğu doğurarak bağımsızlık amacı olmayan etnik grupların bile hızla ulus inşası sürecine girişmelerine neden olabilirken, diğer yandan da topluluk liderlerinin etnik kaynakları tek başlarına kontrol etme istekleri birçok etnik grubu tam bir bağımsızlık elde etme niyetinde olmasalar bile ulus olma doğrultusunda harekete geçirebilir.177 Neticede, etnik grupların amaç ve özelliklerini başkalaştıran ulusçuluk ideolojisini benimsemeleri ile birlikte ulusa dönüştükleri görülmektedir.178

Etnik grupların ulusa dönüşmeleri konusunda daha çok Smith’in görüşleri ön plana çıkmaktadır. Ona göre, önceden mevcut olan etnik kimlik ne denli güçlü ve inatçı

172 David A. Lake and Donald Rothchild, “Containing Fear: The Origins and Management of Ethnic Conflict”, International Security, Vol: 21, No: 2, (Autumn, 1996), s. 43–53.

173 Eriksen, Ethnicity…, s. 68.

174 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 20; Kurubaş, “Etnik Grup-Devlet…”, s. 23.

175 Paul Roe, “The Intrastate Security Dilemma: Ethnic Conflict as a ‘Tragedy’?”, Journal of Peace Research, Vol: 36, No: 2, (Mar., 1999), s. 194.

176 Kurubaş, “Etnik Sorunlar…”, s. 21.

177 Kalaycı, “Etnisite…”, s. 106–107.

178 Kalaycı, “Etnisite…”, s. 106–107.

ise, bu kimliğe dayanarak bir ulusun doğabilme olasılığı da o denli fazla olacaktır.179 Bununla birlikte Smith, etnik toplulukların ulusa dönüşmelerinde izledikleri iki rota olduğunu belirtmiştir. Bunlardan birincisi yatay bürokratik etnilerin ulusa dönüşmesidir.

Bu tür bir dönüşüm devlet desteklidir ve etnik bir devletin çekirdeğini oluşturan yatay bir etniden yola çıkar. Bu devlet daha merkezî ve bürokratik bir yapıya kavuştukça askerî, mali, hukuki ve idari süreçlerle orta sınıfları ve uzak diyarları kendine dâhil etmeye çalışır. Farklı olan nüfusları egemen etnik çekirdeğin kültürel mirasına dayanan tek bir siyasi topluluk hâline getirebilirse başarılı olmuş demektir. Ona göre, Batılı ulusların büyük bir kısmı bu ulus modelini yansıtır. İkinci rota ise, dikey demotik etnilerin ulusa dönüşmesini içermektedir ve bu tip daha yoğun, tümleşik ve popülerdir.

Bu yüzden öteki toplumsal tabaka ve sınıflara yayılma eğilimi gösterir. Bu tarz bir dönüşümde, farklı sınıfları ortak bir miras ve gelenek etrafında bir araya getiren ayırt edici tarihsel bir kültür vardır. Bu dönüşümün anahtar unsuru ise yerlilik ve seferberlik sürecidir. Entelektüellerin niyeti topluluğun iddia olunan etnik geçmişlerine seslenmek suretiyle halkı arındırmak ve harekete geçirmektir. Bunun için de onlar, bugünkü kuşakların önüne topluluğun geçmişindeki altın çağları çıkararak, geri kalmış geleneksel etnik topluluğu dinamik ama yerli bir siyasi ulusa dönüştürmeyi umarlar. Smith’e göre bu dönüşüm Batılı olmayan ulusların büyük bir bölümünü içermektedir. 180

Fakat bununla birlikte, etnik gruplardan ulusa dönüşüm hareketini bazı gruplar gerçekleştirebilirken bazıları gerçekleştirmeyebilir. Çünkü etnik dayanışma duygusu tek başına ulus oluşturmamakta bu nedenle etnik gruplar belli koşullar altında ulusa dönüşmektedirler.181 Bu konudaki öncelikli şart, bir etnik grubun siyasi varlığını idrak etmesi182 ve grubun içinde temelinde self-determinasyon inancı yatan siyasi ve devletçi fikirlerin gelişmesidir.183 Bu durumun neticesinde de etnik grupların ulusa dönüşümü, onların değişen tarihî dinamikler yoluyla bir devlet yapısı yaratmaya yöneldiklerinde veya var olan bir devlet yapısının etnik gruba ulusal bir form verdiğinde oluşmaktadır.184 Kendini bir ulusa dönüştürmüş ve bu yönde duygu ve bağlılık sergilemiş bir etnik grup da ulusçuluğun ruhunu ispatlamış olacaktır.185

179 Smith, Millî…, s. 117–118.

180 Smith, Millî… 112–113.

181 Brass, Ethnicity…, s. 20.

182 Brass, Ethnicity…, s. 20.

183 Ganguly and Taras, Understanding…, s. 10.

184 Stavenhagen, Ethnic Conflicts…, s. 16.

185 Ganguly and Taras, Understanding,…, s. 10.

Tüm bunların ışığında, etnik gruplar ve ulusçuluk arasındaki ilişkinin etnik grupların kendilerine ayrıca siyasi bir sınır da istedikleri zaman etnisitenin siyasallaşıp ulusçuluğu doğurmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz.186 Bir başka ifade ile siyasallaşmış etnisite yasal ve kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç duymakta ve ulusçuluk teorisinin etnisiteyle ilgisi de bu noktada oluşmaktadır.187 Buradaki amaç, etnisitenin sınırlarının aynı zamanda siyasi birimin de sınırları olması ve yönetenlerle yönetilenlerin aynı etnik kökenden olmasıdır.188 Ulusçuluğun etnisiteye siyasi bir yön verdiği kesindir.189 Fakat buradaki sorunlu nokta etnik grupların siyasallaşarak ulusçuluğu benimsemesinin birtakım problemlere neden olmasıdır. Özellikle günümüz devletlerinin çokuluslu yapısı düşünüldüğünde, ortak bir kimlik ve kültür paylaşmayan veya ortak bir etnisiteye sahip olmayan bir devlet için etnik ulusçuluk siyasi istikrara yönelik çok ciddi bir tehdit olarak gözükür.190 Çünkü siyasallaşan etnik gruplar, otonom bir yapıya sahip olmak gibi siyasi taleplerden kendi devletlerini kurmak veya bir başka

Tüm bunların ışığında, etnik gruplar ve ulusçuluk arasındaki ilişkinin etnik grupların kendilerine ayrıca siyasi bir sınır da istedikleri zaman etnisitenin siyasallaşıp ulusçuluğu doğurmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz.186 Bir başka ifade ile siyasallaşmış etnisite yasal ve kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç duymakta ve ulusçuluk teorisinin etnisiteyle ilgisi de bu noktada oluşmaktadır.187 Buradaki amaç, etnisitenin sınırlarının aynı zamanda siyasi birimin de sınırları olması ve yönetenlerle yönetilenlerin aynı etnik kökenden olmasıdır.188 Ulusçuluğun etnisiteye siyasi bir yön verdiği kesindir.189 Fakat buradaki sorunlu nokta etnik grupların siyasallaşarak ulusçuluğu benimsemesinin birtakım problemlere neden olmasıdır. Özellikle günümüz devletlerinin çokuluslu yapısı düşünüldüğünde, ortak bir kimlik ve kültür paylaşmayan veya ortak bir etnisiteye sahip olmayan bir devlet için etnik ulusçuluk siyasi istikrara yönelik çok ciddi bir tehdit olarak gözükür.190 Çünkü siyasallaşan etnik gruplar, otonom bir yapıya sahip olmak gibi siyasi taleplerden kendi devletlerini kurmak veya bir başka