• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ Çalışmanın Amacı

6. Yegânoğlu Ulvî- Bursavî

1.1.3. İlahî Kitaplar

1.1.3.2. Kur’ân

1.1.4.2.5. El-fakru fahrî

“Fakirlik benim övüncümdür. Ben fakirlikle iftihar ederim.” mealindeki sözün, sahih hadis olmadığı yönünde görüşler bulunmaktadır (Kutlay, 2012: 183). Bir beyitte bu söz iktibas edilir:

Zevk-i ukbâyı temâşâ kıl gam-ı dünyâya bak

Sen gerekse fakr ile fahr it gerekse mâl ile (H 207a, G. 589/4)

1.1.4.2.6. Zıll-ı Yezdân

“Âdil olan hükümdar, Allah’ın rahmetinin gölgesi ve yeryüzündeki kalkanıdır.” (Suyûtî, 1977: 1/258) hadisiyledir. Devrin hükümdarı için zikredilen bir vasıf olarak telmih edilir:

Celîs-i kişver-i şevket enîs-i izzet ü devlet

Sezâ-yı kasr-ı hâkânî hümâ-yı zıll-ı Yezdânî (H 30b, K. 7/16)

1.1.5. Peygamberler 1.1.5.1. Hz. Âdem

İslâmî kaynaklarda insanlığın atası olması dolayısıyla “ebu’l-beşer”, Kurân-ı Kerim’de ise Allah’ın seçkin kıldığı kişiler arasında sayılmış olması yönüyle “Safiyyullah” gibi unvanlarla anılan (Bolay, 1988: 358) Hz. Âdem hakkında Kur’an-ı Kerim’de pek çok

32

ayet mevcuttur. İlk insan ve ilk peygamber yaratılışı, cennete girişi, cennetten indirilişi, tevbesi, İblis ile arasında geçenler gibi çeşitli durumlarından bahsedilir (Aydemir, 2006: 1/19).

Divanda Âdem peygamberden yaratılışı, Allah tarafından kendisine Âdem isminin verilmesi ve bu isimle saygı görmesi (M.3/23), dünya hırsları ve uzun yaşaması (G.289/3), kandırılması (G.666/4), cennetten kovulmasına neden olan dâne hadisesi (Msm.7/4; G.556/2), Hz. Âdem’in neslinden gelen sevgilinin meleklerden daha güzel olması (G.446/3), birçok beyitte ise kelimenin “insan”, “insanoğlu” anlamında

kullanılması gibi hususiyetlerle söz edilmiştir.

Hz. Âdem-Yaratılışı

İlk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem; toprak, su, ateş ve hava karışımından oluşan

malzemeden yaratılması62 ile ele alınır (G.678/2), Allah’ın onu “ahsen-i takvim” üzere

yaratttığı63 ve neslinden tüm insanoğlunun geldiği belirtilir:

Vücûda gelmek içün nesl-i âdem

Yaratdun ahsen-i takvîm ile hem (H 1a, M. 2/9)

Hz. Âdem-Hz. Havvâ

Kurân’da Hz. Havvâ’nın yaratılışı ile ilgili bir bilgi bulunmamaktadır. Müfessirler, Hz. Âdem ve ondan yaratılan zevcesinin Havvâ olduğuna hükmetmişlerdir (Erdem, 1993: 145). Memduhun düğün meclisinin anlatıldığı bir tarih kıt’asında Hz. Havvâ, Hz. Âdem’le birlikte Hz. Muhammed’in dininin şahitlerinden olarak ifade edilir:

Oldılar isbât şer‘-i Ahmede iki güvâh

Âdem ü Havvâ gibi çün eylediler iktirân (H 240b, Trh. 2/6)

Hz. Âdem-İblis

Kendisine yasak edilen meyveyi64 İblis’in oyununa gelerek yemesi üzerine cennetten çıkarılması hususu (Hırevi, 1978: 125-130) beyitlerde telmih olarak karşımıza

62 Bkz. Kur’ân, Mü’minûn, 23/12.

63 Bkz. Kur’ân, Tîn, 95/4.

33

çıkmaktadır. Âşık; Hz. Âdem olarak, rakip ise cennetten kovulmasına neden olan İblis’e teşbih edilir. Rakibin sözüne aldanan âşığın sevgilinin mahallesinden uzaklaşması ile Hz. Âdem’in cennetten çıkarılması hadisesi arasında ilgi kurulur:

Hâsid sözini tutup çıksa n’ola kûyundan

Cennetden ırag oldı İblîse uyup Âdem (H 166a, G.399/3) Hz. Âdem-Cennetten Kovulma

Hz. Âdem’e yasaklanan ağacın hangi ağaç olduğu konusunda farklı görüşler mevcuttur. İslamî kaynaklar, Yahudi metinlerine dayanarak bu ağacın üzüm asması, incir, buğday ağacı gibi bir cins ağaç olduğu rivayetini nakletmişlerdir (Yiğit, 2007: 90). Ancak Klasik edebiyatımızda buğday ağacı kullanımı yaygındır. Şiirde kullanılan “gendüm” kelimesi ile Hz. Âdem’in cennetten uzaklaştırılmasına neden olan “buğday” telmih yapılmıştır. Şair; Hz. Âdem’in cenneti terk etme sebebi olarak can nakdini sevgilinin buğday renkli beni için harcamasını gösterir. “Hâl” kelimesi hem sevgilinin beni hem de buğday tanesi olarak kullanılmıştır:

Nakd-i cânı hâl-i gendüm-gûnına harc itmedür

Terk idüp Âdem cinânı azm-i dünyâdan garaz (H 136b, G.261/2) 1.1.5.2. Hz. Nûh

Hz. Nûh, kavmini putperestlikten uzaklaştırıp tevhid inancına döndürmek için gönderilmiş bir peygamberdir. Hakkında Kurân-ı Kerim’de yirmi sekiz surede bilgi verilmektedir. Kurân-ı Kerim, hayatının sadece peygamber olarak görevlendirildikten sonraki safhasından bahsetmektedir (Harman, 2007: 33/226). Tufan dolayısıyla insanlığın ikinci babası olarak kabul edilen Hz. Nûh, Kitâb-ı Mukaddes bilgisinin aksine “ulü’l-azm” peygamberlerdendir (Aydemir, 2006: 47).

Kavmini Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri hususunda uyarmasına rağmen onlardan alay ve eziyet gören Hz. Nûh, Allah’tan inanmayanları cezalandırmasını ister. Duası kabul olur ve inkârcı kavminin tufanla helak edileceği bildirilerek kendisi ve inananların kurtulacağı bir gemi yapması istenir. Her canlıdan birer çift hayvanı ve inananları

34

gemiye bindirmesi emredilir. Tûfan bittikten sonra gemidekiler dışında kurtulan olmaz ve gemi Cudi dağı üzerine oturur65.

Hz. Nûh-Tufan

Klasik edebiyatta Hz. Nûh’tan uzun ömrü, gemisi, tufan hadisesi gibi hususiyetlerle söz edilmiştir. (Onay, 1992: 322; Pala, 1995: 432) Divanda da buna benzer kullanımlar karşımıza çıkmaktadır. Savaş meydanının karışıklığı tufana benzetilir (K.7/2). Can gemisini kurtarmaya, tufandan inananları kurtaran Gemici Nûh’un bile çare bulamayacağı belirtilir (K.27/5). Âşığın gözyaşları ile tufan arasında benzerlik kurulur (G.6/3; G.88/1; G.562/6).

Ebr-i zülfün hasretiyle işte ben

Ger koparmazsa gözüm tûfân-ı Nûh (H 105b, G. 71/2)

Kavminin tüm eziyetlerine rağmen tebliğine devam eden Hz. Nûh, kavminin

inkârcılıktan vazgeçmediğini anlayınca Allah’a dua eder66 ve büyük bir tufan meydana

gelir. Şiirde âşığın gözyaşları ve tufan arasında benzerlik ilgisi kurulur. Âşık, çektiği aşk acısıyla o kadar çok gözyaşı dökmüştür ki Nûh peygamber daha “lâ-tezer” (bırakma!) sözünü söylememişken - asıl büyük tufan olmamışken - gözyaşlarının tufan kopardığını ifade eder:

Olmamışdı Nûhdan sadr kelâm-ı lâ-tezer

Ben sirişk-i çeşmüm ile garka-i tûfân idüm (H 162a, G. 376/3)

Hz. Nûh- Uzun Ömrü

Kur’an-ı Kerîm’de ömrü 950 sene olarak geçen Hz. Nûh67, beyitlerde ömrünün

uzunluğu ile anılır. Âşık/şair; “bin yıl” ile “ömr-i Nuh” kelime grupları arasında ilgi kurarak ömrü sıkıntı içinde geçen Hz. Nûh’un ömrünü kıskanmaya gerek olmadığını, sevgilinin derdinin bir anının bin yıla değdiğini dile getirir:

Ömr-i Nûha n’ola reşk eylemese ey Ulvî

Gâh olur kim niçe bin yıl yaşaruz bir demde (H 200a, G. 556/5)

65 Bkz. Kur’ân, Hud 11/25-44.

66 Bkz. Kur’ân, Nûh 71/26-27.

35

1.1.5.3. Hz. İbrâhim

Hz. İbrahim, isminden ve kıssalarından Kurân-ı Kerim’de detaylıca bahsedilen bir peygamberdir. Hatta Kurân-ı Kerim’in uzun bir suresi İbrahim adını taşır (Aydemir,

2006: 57). Lakabı “Allah’ın dostu” anlamına gelen Halil ismidir68.

Klasik edebiyatta Hz. İbrahim putları kırması, Firavun ve Nemrut’la mücadelesi; cömertlik ve bereket ilgisiyle tavsif edilmiş, sevgili ve memduhun benzetileni olarak yer almıştır (Akkuş, 2000: 84).

Hz. İbrâhim-Ateş

Divanda Hz. İbrahim, “Kâbe, Nemrud, Halil, Âzer, dost, düşman” kelimeleriyle birlikte anılır. “Evvâh” sıfatlı Hz. İbrahim’in Nemrud’la olan mücadelesi (Msm.21/1), Nemrud’un Halil peygambere düşmanlık etmesi (M.10/147), onu ateşe atması (G.57/2), düştüğü ateşin gül bahçesine dönmesi (M.5/28; K.23/11) gibi hususlar telmih edilir. Aşkın ateşe teşbihinde sevgili için aynı zamanda “dost” anlamındaki “Halil” kelimesi benzetme yapılır:

Dilersen menzîlün dâim gülistân-ı İrem olsun

Halîl-âsâ harîk-i nâr-ı aşk ol kaçma âteşden (H 192a, G. 521/3)

Babası ve kavmini şirkten uzaklaştırmak için davetini sürdüren Hz. İbrahim, onların taptıkları putların acizliğini göstermek için en büyükleri hariç bütün putları parçalar. Nemrut, bu durum karşısında Hz. İbrahim’i ateşe atıp yakmaya karar verir (Yiğit, 2007:

213-227). Ancak Allah, ateşe: Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ol"69 diye

buyurduğu için Hz. İbrahim ateşten kurtulur.

Şiirde bu olay telmih yoluyla sıkça karşımıza çıkmaktadır. Halil ile put kelimesi arasında ilgi kurulur (M.10/144). Aşk ateşine düşen âşık, kendisini Halil peygamberle benzerlik içinde anar (G.360/1). Sevgilinin yanağındaki beni, Hz. İbrahim’in ateşteki halini hatırlatır. Yanak, renk dolayısıyla ateşe; ben ise Hz. İbrahim’e teşbih edilir:

Görenler hâlini haddünde dirler

Düşüpdür nâra İbrahîm bin Âzer (H 236b, M. 10/148)

68 Bkz. Kur’ân, Nisa, 4/125.

36

Bir beyitte Hz. İbrahim’in düştüğü ateşin gül bahçesine dönüşmesi ile Hz Muhammed’in gelişinin karanlıkları aydınlatması hadiseleri arasında benzerlik kurulur:

Şeb-i zulmet gidüp geldi o mehveş

Halîle gülşen oldı sanki âteş (H 2a, M.5/16)

Hz. İbrâhim-Kâbe

Kurân-ı Kerim’de ilk yapılan evin Mekke’deki Kâbe olduğu ifade edilir70. Bu evin ilk

olarak Hz. İbrahim ve oğlu İsmail tarafından yapıldığına işaret edilir (Aydemir, 2006: 63). Sevgilinin Hz. İbrahim olarak tasavvurunda âşığın cefa dolu gönlü, Hz. İbrahim’in Kâbe’yi onarmasıyla ilişkilendirilir (G.562/4). Şiirde Hz. İbrahim, Kâbe ile söz konusu

edilirken put yapıp satan babası Âzer’in de71 birlikte anıldığı dikkati çekmektedir. Şair;

gönlünü kıran sevgili ile kavminin putlarını parçalayan Hz. İbrahim arasında benzerlik kurarak Âzer’in oğlu İbrahim’in Kâbe’yi inşa ettiği gibi sevgilinin de âşıkların gönlü olan Kâbe’yi yapmasını, onarmasını ister:

Niçe yapdıysa Beytu’llâhı İbrâhîm bin Âzer

Bu gönlüm Ka‘besin sen dahı yapup eyle ihsânı (H 53a, K. 23/24)

1.1.5.4. Hz. Ya’kûb

Hz. İshak’ın oğlu ve Hz. Yusuf’un babası olan Hz. Yakub, İsrailoğullarının atasıdır. Kurân-ı Kerim’de peygamberliği ile ilgili bilgiler dışında hakkındaki bilgilerin önemli bir kısmı oğlu Hz. Yusuf’un gördüğü rüyadan itibaren Yusuf kıssası içinde verilmiştir (Yiğit, 2007: 300-304).

Kurân-ı Kerim’de sabrı, basiret sahibi oluşu72 gibi özellikleriyle kendisinden bahsedilen

Hz. Yakub, Divan’da oğlu Hz. Yusuf ile birlikte anılır. Beyitlerde Hz. Yakub; gönlü, Hz. Yusuf’a duyduğu büyük sevgisi, aşkı, ondan ayrı kalışı, çektiği hasret ve ayrılık

acısı gibi hadiselere değinilerek telmih edilir 73.

70 Bkz. Kur’ân, Al-i İmrân, 3/96.

71Bkz. Kur’ân, En’âm, 6/74.

72 Bkz. Kur’ân,Yûsuf, 12/83; Sad, 38/45.

37

Hz. Yakûb- Beytü’l-Hazen

Hz. Yakub’un, oğlu Yusuf’a olan aşırı ilgi ve sevgisi diğer oğulları arasında kıskançlığa sebep olmuş ve bu kıskançlık sonucunda Hz. Yakub, oğlundan uzun yıllar ayrı

kalmıştır. Oğlunun öldüğü yalanına inanan Hz. Yakub74, “Beytü’l-Hazen” denilen gam

evinde yıllarca gözyaşı döküp hasret içinde beklemiştir. Hz. Yusuf, sevgili; Hz. Yakub, sevgiliden ayrı düşen âşık; Beytü’l Hazen ise âşığın gönlü için birer benzetme unsurudur. Sevgiliden ayrı kalan âşık için dünya, hüzünler evine dönmüş gibi düşünülür:

Beni terk eyledi ol Yûsuf-ı gül-pîrehen şimdi

Gönül Ya‘kûbına oldı cihân Beytü’l-Hazen şimdi (H 70a, Msm. 14/5)

Hz. Yakûb-Ayrılık

Ömrü gözyaşı döküp hasret çekmekle geçen Hz. Yakub’un gözleri ağlamaktan kör olmuştur. Kendisini ayrılık acısı çeken “Pîr-i Kenân” Hz. Yakub’a, sevgilisini de güzelliği dolayısıyla Hz. Yusuf’a benzeten şairin ağlamaktan gözlerinin kör olduğu ifade edilir:

N’ola Ya‘kûbveş ağarsa çeşmüm giryeden her dem

Beni pîr eyledi ol Yûsuf-ı Ken‘ândan ayrılmak (H 144b, G. 294/4)

1.1.5.5. Hz. Yûsuf

Hz. Yakub’un oğlu olan Hz. Yusuf; babasının kendisine olan sevgisi dolayısıyla kardeşlerinin kıskançlığına ve eziyetlerine maruz kalmış bir peygamberdir. Kurân-ı Kerim’de Yusuf isimli surede kendisinden uzunca bahsedilir. Bahsi geçen surede anlatılan kıssa “Ahsenü’l-Kasas” şeklinde vasıflandırılmıştır (Aydemir, 2006: 75). Divanda adı en çok geçen peygamberlerden olan Hz. Yusuf’la ilgili “Yûsuf-ı Kenân, Tal’at-ı Yûsuf, Yûsuf-ı Mısr-ı melâhat Yûsuf-cemâl, Yûsuf-ı sânî, Yûsuf-ı Mısr-ı hüsn, Yusuf-ı gül-pirehen, Yûsuf-lika, Yûsuf-ı Mısr-ı cemâl, Yûsuf-ı dil” gibi çeşitli tabirler kullanılır. Ayrıca Divân’da bir gazelin “Yûsuf” redifli oluşuna tesadüf edilir (Bkz. G.372).

38

Hz. Yûsuf-Güzellik

Hz. Yusuf, güzelliği yönüyle sevgili için bir benzetme unsuru olur75. Güzelliğiyle

“Mâh-ı Ken’ân” olarak adlandırılan Hz. Yusuf’un sadece Zeliha’yı değil; tüm halkı kendine hayran bırakması olayına telmih yapılır (M.11/152; M.11/153). Sevgilinin güzel yüzünün Hz. Yusuf’u andırmakta oluşu anlatılırken Yusuf suresine telmih yapılır (M.11/133). Sevgili, Hz. Yusuf ile kıyaslanamayacak derecede güzel olarak tasavvur edilir (G.48/2):

Ey güneşden ruh-ı pür-nûrı kemâl ile vecîh

Hüsn-i Yûsuf olımaz hüsnüne hakkâ ki şebîh (H 212b, G. 616/1)

Hz. Yûsuf-Hz.Yakûb

Hz. Yakub ve Hz. Yusuf, âşık-mâşûk ilişkisi içinde birlikte kullanılır76. Hz. Yusuf’un

kardeşleri tarafından kuyuya atılması hadisesine telmih yapılır77. Kardeşleri tarafından

eziyetlere uğrayan Hz. Yusuf, gömleğiyle telmih edilir (G.113/4). Sevgilinin Hz. Yusuf’a tasavvurunda âşık da ondan ayrı kalan Hz. Yakub olarak düşünülür. Sevgiliden haber veren gömlek; kokusu dolayısıyla gül benzetmesi ile ele alınır:

Devrân beni ayırdı dirîga hasenümden

Ya‘kûb gibi Yûsuf-ı gül-pîrehenümden (H 172a, G. 427/1)

Hz. Yûsuf-Ay, Güneş ve Yıldızlar

Hz. Yusuf; çocukken rüyasında güneş, ay ve on bir yıldızın kendisine secde ettiğini görür ve bu rüyasını babasına anlatır. Babası da ona bu rüyayı kardeşleriyle

paylaşmamasını; kardeşlerinin ona tuzak kurabileceklerini söyler78. Divanda bu olay,

telmih yoluyla ele alınmıştır. Hz. Yusuf’a benzetilen sevgili; güzellik ülkesinin şahıdır ve kapısının ay, güneş ve yıldızlar için secde yeri olduğu belirtilir:

Yûsuf gibi olalı bugün Mısr-ı hüsne şâh

Mihr ü meh ü nücûma kapun oldı secde-gâh (H 78a, Msm .25/2)

75 Bkz. K.7/38; K.8/16; M.9/50; G.4/3; G.9/1; G.98/2; G.227/2; G.195/2; G.218/2; ; G.252/4; G.360/3 G.385/5; G.553/3; G.547/7; G.605/3; G. 615/1; M.11/129; M.11/151. 76 Bkz. G.294/4; G.372/3; G.427/1; G.456/4; G.560/3; Kıt.1/3. 77 Bkz. Msm.25/5; Msm.21/1; G.157/3; G.308/2; G.599/3; G.637/2; M.11/173. 78 Bkz. Kur’ân, Yûsuf, 12/4-5.

39

Hz. Yûsuf-Züleyha

Kur’an-ı Kerim’deki Yûsuf suresinde ifade edildiği üzere Hz. Yusuf’u Mısır’dan köle olarak satın alan kişinin hanımı, ona gönlünü kaptırır. Yusuf, iffetli bir kul olduğu için kadının isteklerine karşı koyar. Kadından ne kadar kurtulmaya çabalasa da kadın tarafından gömleği arkadan yırtılır. Kadın tarafından iftiraya uğrayan Hz. Yusuf, zindana atılır79.

Kurân’daki surede adı anılmayan bu kadının adının Züleyha olduğu rivayet edilir. Bir beyitte Züleyha’nın Hz. Yusuf’un gömleğini tutması, onu yoldan çıkarmaya çalışması konu edilir (G.502/3). Diğer beyitte Hz. Yusuf’un güzelliğine Züleyha gibi halkın da hayran oluşu telmih edilir:

Tulû idüp bugün ol mâh-ı Ken’ân

Züleyhâ gibi halkı kıldı hayrân (H 239b, M. 11/152)

Aşk derdinden bir türlü kurtulamadığını dile getiren şair; Züleyha olarak rivayet edilen bu kadına ve Hz. Yusuf’a gömlek hadisesiyle telmihte bulunur:

Sa‘y eyledi çok gerçi halâs olmağa Yûsuf

Kurtılmadı dâmânı Zelîhânun elinden (H 188a, G. 502/3)

1.1.5.6. Hz. Eyyûb

İsmi Kur’ân-ı Kerim’de dört surede geçen80 Hz. Eyyûb, Hz. İbrahim soyundan bir

peygamberdir. Malı, ailesi ve bedeni ile ilgili şiddetli belalara tutulmuş; bu sıkıntılara katlanıp büyük bir sabır örneği göstermiştir (Sabûnî, 2003:607).

Klasik şiirde sabır ve tahammülün sembolü olan Hz. Eyyûb, Divan’da iki yerde geçer. Yaşadığı bir haksızlığı anlattığı kasidesinde şair, sıkıntılara katlanan Hz. Eyyûb’un sabrını örnek aldığını dile getirir (K.21/13). Bir başka şiirde ise şair, dertlerinin Hz. Eyyûb’un çektiği dertlerden daha çok olduğunu ve sabredecek gücünün olmadığını ifade eder:

Eyyûbveş tahammül iderdüm bir olsa derd

Bu nâ-tüvân gönül nice ide hezâra sabr (H 230b, G. 174/2)

79 Bkz. Kur’ân, Yûsuf, 12/21-35.

40

1.1.5.7. Hz. Mûsâ

Hem Yahudilik ve Hristiyanlık hem de İslâm için büyük peygamber olan Hz. Musa, gönderildiği İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtaran bir liderdir. Hakkında Kurân-ı Kerim ve Tevrat’ta geniş bilgi bulunmaktadır (Harman, 2006: 31/207).

Kurân-ı Kerim’de adı sıkça zikredilen peygamberlerden olan Hz. Musa’ya Allah tarafından birçok mucize verilmiştir. Edebiyatımıza da yansıyan “Tûr Dağı’nda Allah’ın tecellisine mazhar oluşu, elini göğsüne sokup çıkarmasıyla bembeyaz oluşu (yed-i beyzâ), asâsının ejderhaya dönüşmesi, asâsı ile Kızıldeniz’i ikiye ayırması gibi hadiseler, Klasik şiirde telmih edilmiştir.

Hz. Mûsa-Tecelli

Divanda Hz. Musa’nın Tûr Dağı’nda Allah’ın ilahî tecellisi hadisesine telmih yapılır (M.5/17). Memduhun eğlence meclisinin tasavvurunda etraftaki ışıklar, Tur Dağı’nda yanan tecelli ateşi gibi parlak olarak hayal edilir. Ayrıca Hz. Musa’nın “yed-i beyzâ”

mucizesine81 işaret edilir:

Yed-i beyzâ gibi bir şu‘le görindi gözüme

Şöyle sandum ki yanar nâr-ı tecellâ ile Tûr (H 44b, K. 17/27)

Hz. Mûsa-Asâ

Tebliğ yapmak amacıyla Firavun’a giden Hz. Musa, Firavun tarafından yalancılıkla suçlanır ve zindana atılmakla tehdit edilir. Firavun’u ikna etmek isteyen Hz. Musa, Allah’ın ona lutfettiği mucizesini gösterir. Yere bıraktığı asâsı büyük bir ejderhaya dönüşerek Firavun ve yanındakileri korkutur (Köksal, 2013: 34-37). Şiirde, bahsi geçen mucizeye telmih yapıldığı görülür. Baharın gelişini haber veren sümbül, kış hükümdarına karşı Musa olup birdenbire elindeki asâsını ejderha yapar. Sümbül, Hz. Musa’nın ejderhaya dönüşen asâsı; kış mevsimi ise Firavun olarak tasavvur edilir:

Nâ-gehân eyledi destinde asâsın ejder

Olsa Fir‘avn-ı şitâya n’ola Mûsâ sünbül (H 47a, K. 19/3)

41

Kıvrımları bakımından sevgilinin saçı, Hz. Musa’nın ejderhaya dönüşen asâsına; hattı da çokluğuyla Firavun’un askerlerine benzetilir:

Asker-i Fir‘avn-ı hattundan ne gam mâdâm kim

İde su‘bân-ı asâ izhâr Mûsâ-vâr zülf (H 140a, G. 277/2)

1.1.5.8. Hz. Hızır

Kur’ân’da Kehf sûresinde Hz. Musa’ya kılavuzluk eden şahsiyet olarak kabul edilen Hz. Hızır’ın velî veya peygamber olduğu yönünde rivayetler bulunmaktadır. Arapça aslı “el-Hadır” yani “yeşil veya yeşilliği çok olan yer” anlamlarına gelen “Hızır” kelimesi, kaynaklarda bir lakap olarak değerlendirilmiştir (Ocak, 2007: 44-64). Âb-ı hayâtı içerek ölmezlik sırrına erişen Hızır’ın hala yaşadığına ve darda kalanlara yardıma koştuğuna dair pek çok rivayet bulunmaktadır (Tökel, 2000:361).

Hızır; Divan’da “İskender, âb-ı hayât, zulemât” gibi kavramlarla birlikte anılır. Sevgilinin yanak ve çevresinde bulunan ayva tüylerinin, denizde imdada yetişen Hızır gibi âşığın yardımına yetiştiği düşünülür (G.17/1). Sevgilinin gül yanağındaki yeşil ayva tüyleri, yeşillik anlamı da bulunan Hızır’ın şehrin kenarında görünmesine teşbih edilir (G.545/1). Yeşil ayva tüyleri Hızır’ı andırır. Şair, sevgilinin ayva tüylerini andığında Hızır’ı gördüğünü belirtir:

Hatt-ı ser-sebzin anup dün gice Hızrı gördüm

Umaram bana erenler bakalar himmet idüp (H 98b, G. 39/3)

Tasavvufî bir beyitte sevgilinin saçları karanlık (zulemât ülkesi), yeşil ayva tüyü ise zamanın Hızır’ıdır. Zülal dudağı, gönül ehli için ölümsüzlük suyudur. Sevgilinin yeşil hattının yanında beliren dudaktan âb-ı hayâtı içen gönül ehli fenâfillâha ulaşır. Hızır’ın zulmet karanlığından geçerek âb-ı hayata ulaşması hadisesi telmih edilir:

Gîsûsı zulmet ü hat-ı hadrâsı Hızr-ı vakt

La‘l-i zülâli ehl-i dile çeşme-i hayât (H102a, G. 54/6)

Sevgilinin yeşil ayva tüyleri Hızır, dudağı da âb-ı hayât olunca ayva tüylerinin dudak üzerinde belirmesi, Hızır’ın âb-ı hayât üstüne gelmesi şeklinde tasavvur edilir:

Yüridi cânib-i la‘l-i lebüne hatt-ı ruhun

42

İskender’le konu edildiği bir beyitte ölüm gerçeğini hatırlatan şair; Hızır ve İskender gibi sıkıntı çekerek ölümsüzlük getiren âb-ı hayatı aramanın faydasız olduğunu belirtir (G.433/3).

1.1.5.9. Hz. Dâvûd

Hz. Davud, kendisine Zebur gönderilen İsrailoğulları peygamberlerindendir. Allah tarafından hem hükümdarlık hem peygamberlik verilmesinin yanında sesinin güzelliği, demiri elinde yumuşatması, zırh yapması gibi kabiliyetleri de bulunmaktadır (Sabûnî, 2003:622-631).

Kendisine lutfedilen ilimlerden biri olan demircilik ve zırh yapma sanatı, Kurân’da açık

olarak beyan edilmektedir82. Bu ayetlerde Hz. Davud’un, demiri kızdırmaya ve

dövmeye ihtiyaç duymadan elinde balmumu gibi istediği şekle çevirdiği belirtilir. Divanda Hz. Davud, zırh hadisesiyle söz konusu edilir. “Zırh” redifli bir gazelde şair; gönlüne seslenerek zırhın düşmanın boyunu halka gibi bükmesini, Hz. Davud’un demiri bükmesi mucizesiyle birlikte ele alır:

Var gibi anda dilâ mu‘cize-i Dâvûdî

Halkaveş bükdi yire kâmet-i düşmânı zırıh (H 213b, G. 619/6)

1.1.5.10. Hz. Süleymân

Kurân’da adından sıkça bahsedilen Hz. Süleyman, babası Hz. Davud’un saltanat ve peygamberlikte varisidir. Büyük bir saltanat sahibi oluşu, kuş dilini bilmesi, rüzgâra hükmetmesi, insanlar, cinler ve kuşlardan müşterek ordularının oluşu; bakır madeninin akıtılması gibi pek çok dünya nimetine mazhar olmuştur (Aydemir, 2012:187). Divan’da Hz. Süleyman; saltanatı, tahtı, mührü, insan, peri, cin, rüzgâr gibi varlıklara hükmetmesi, karınca hadisesi ile söz konusu edilmiştir.

Hz. Süleymân-Saltanatı

Allah’a kendisine kimseye nasip olmayacak mülk ve saltanat vermesi için dua eden Hz.

Süleyman’a83 büyük bir saltanat ve dünya nimetleri verilir. İnsanlar, cinler, kuşlar onun

82 Bkz. Seb’e, 34/10-11.

43

hükmüne boyun eğerler. Rivayete göre bu hakimiyeti, üzerinde ism-i a’zâm yazılı yüzüğü sayesinde sağlar (Tâberî, 1980: 1/485).

Devrin padişahı II. Selim’e sunulan kasidelerde memduh, saltanatı ile övülürken babası Kanunî Sultan Süleyman uzun ve muazzam saltanatı dolayısıyla telmihen Hz. Süleyman’a teşbih edilir (K.9/17). Sultan Süleyman’ın oğlu II. Selim; karınca, cin gibi tüm varlıkların kendisine boyun eğdiği bir saltanata sahip olarak vasıflandırılır. “Süleyman” ismi ile aynı zamanda Hz. Süleyman’a işaret edilir:

Hân Selîm ibni Süleymân-ı zamân olalı sen

Mûrveş vahş ile cîn sana olupdur me’nûs (H 34b, K. 10/9)

II. Selim’in övüldüğü bir şiirde saltanatının büyüklüğü, ihtişamı Hz. Süleyman’a telmih