• Sonuç bulunamadı

Lobi Faaliyetlerinin Avrupa Parlamentosu Bakımından Oluşturduğu Sakıncalar Oluşturduğu Sakıncalar

157 verildiği savunuluyorsa, bu çalışma kapsamında Komisyon için de aynı değerlendirme yapılacaktır. Komisyon’dan sadece Komisyoner Potocnik ile mülakat yapıldığından, kendisinin verdiği bilgiye dayanılarak nihai kararı tasarruf teklifini hazırlayan Komisyoner ve ekibinin vermiş olduğu değerlendirmesi yapılacaktır. Lobilerin Komisyon üzerindeki rolünü ve etkisini araştırmak farklı bir tez konusu olabilecek niteliktedir.

Bu hususta ek olarak, Raportör Auken AP’ye lobi yapacakların bunu vakitlice yapmalarının önemli olduğunu da vurgulamıştır. Aksi halde verilen bilgiyi kullanamadan AP görüşünün oluşmuş olması ihtimali vardır. AP’ye lobicilik faaliyetlerinin Raportör atamasının yapılması ile yoğunlaştığını ancak dileyen lobilerin Komisyon teklifinden bile önce AP’de gündem oluşturmak için hiç beklemeden lobi faaliyetlerine başladıklarını ifade etmiştir.

F. Lobi Faaliyetlerinin Avrupa Parlamentosu Bakımından

158 Bu noktada mülakatlar sonucunda AP’nin her lobinin her fikrini kabul etmediği, konu hakkındaki nihai karara Parlamenterlerin vardığı kabul edilecektir. Lobilerin AP’ye bilgi getiriyor oluşları, AP’nin hiçbir araştırma yapmadığı anlamına gelmemektedir. Raportör Auken’in belirttiği üzere AP’nin kendi danışmanları mevcut olup, onlar zaten konu hakkında oldukça detaylı araştırma yapmaktadırlar. Dolayısıyla AP’nin giderek daha fazla oranda lobilere güvenerek hareket ettiğini söylemek doğru olmayacaktır. AP’nin tüm lobilerle görüşme fikrine açık olduğu Raportör Auken tarafından ve de mülakat yapılan STK’lar tarafından onaylanmıştır. Ancak AP’nin tüm lobi faaliyetlerinden etkilendiği söylenemez. STK temsilcilerinin kendilerinin verdiği fikirler hakkında telif hakkı istemediklerini, sadece bu fikirleri önerdiklerini, Parlamenterlerin verilen fikri beğenmeleri halinde kullandıklarını söylemesi konuyu aynı şekilde özetlemektedir. Önceki bölümlerde lobicilik üzerine düşünenlerin ortaya koyduğu AB kurumlarına “erişim” ve “etki” üzerine yaklaşımlar da akılda tutularak, AP’yi lobilerin olumsuz etkileme ihtimali reddedilmemelidir. Ancak bu Direktif özelinde kamu yararını düşünen çevreci örgütlerin baskın lobicilik girişimleri sayesinde, sanayi kuruluşlarının kendi çıkarını düşünen lobicilik faaliyetleri etkisiz hale getirilmiş gibi görülmektedir. Yine de bu durumun her tasarrufun kabul edilme sürecinde bu şekilde ilerleyeceği belirtilemez.

Sanayi sektörü ekonomik çıkar peşindeyken AP’ye yapacağı lobinin olumsuz etkisinin olup olmayacağına dair ise Raportör Auken sanayi sektörünün her zaman ekonomik çıkarları için var olduğunu, lobi faaliyetleri sırasında bu hususu akıllarından çıkarmadıklarını ifade etmiştir. Ancak bu durumun özel sektörün kendisine çok önemli bilgiler verebileceği gerçeğini değiştirmediğini de belirtmiştir. Özel sektörün araştırmaya oldukça yüksek miktarda yatırım yaptığını vurgulamıştır. Raportör olduktan sonra lobilerin kendisine başvurduğunu onaylayan Raportör Auken, hiçbir zaman lobilerle görüşmeye karşı çıkmadığını, aksine onlarla görüşmeyi istediğini, ihtiyacı olan

159 nitelikli bilgiyi onlardan sağladığını belirtmiştir. Bazen endüstri lobilerinin inanılmaz büyüklükte bütçeye sahip olduğunu ve bazen bilim insanlarını satın alabildiklerini de sözlerine eklemiştir. Bu Direktif özelinde böyle bir lobi ile karşılaşmasalar da bu lobilere temkinli yaklaştıklarını belirtmiştir. Bu açıklamalar da önceki bölümde bahsi geçen AP’de sakıncalı lobicilik faaliyetlerinin halen gözlemlenebildiğini göstermektedir. Bu Direktif özelinde karşılaşılmasa da farklı tasarruflar özelinde bu sakıncalı yöntemleri engelleyici kural ve düzenlemelerin halen AP nezdinde geçerli olmaması (zorunlu Şeffaflık Kaydı gibi) büyük bir sorun olarak gündemde yerini korumaktadır.

Parlamenter Satu Hassi de Raportör Auken gibi tüm lobiler ile görüştüğünü ifade etmiştir. Ancak Parlamenter Hassi, Raportör Auken’in aksine lobicilik faaliyetleri konusunda ekonomik gücü olanların daha avantajlı olduklarına inanmaktadır. Bu durumun AP’nin lobicilik faaliyetlerinden olumsuz etkilenmesi anlamına gelmeyeceğini belirten Parlamenter Hassi, lobicilerin Parlamenterlerle kişisel olarak iletişim kurmak için yeni lobiciler işe alabildiklerini, öğle-akşam yemeği davetlerinde bulunabildiklerini ve böylece mesajlarını daha rahat aktarabildiklerini belirtmiştir. Buna da sadece iş dünyası ve ticaret birliklerinin imkân bulabildiğini, STK’ların ve tüketicilerin ise imkân bulamadığını, dolayısıyla tüm lobicilerin eşit şartlarda yarışmadıklarını belirtmiştir. Bu açıklama lobiciliğin sakıncalı yönleri arasında yer alan “tüm kesimler için eşit temsil sağlamama” özelliğini ön plana çıkarmaktadır. AP’nin ve AB’nin demokrasi açığı tartışmalarının da alevlendiği yer olarak altı çizilmelidir.

Bu durumun Direktif kapsamında görüşülen tüm lobi temsilcileri farkındadır, ancak kendilerinin AP’ye ulaşma konusunda sorun yaşamadıklarını teyit etmektedirler.

Auken STK’ların fazladan bir girişimde bulunmadan Parlamenterlerden rahatlıkla randevu alabildiklerini belirtmiştir. STK’lar da Auken gibi düşünmekte ve

160 Parlamenterleri etkileyecek ek bütçeleri olmasa da onlara ulaşma ve fikirlerini iletme konusunda zorluk yaşamadıklarını söylemektedirler. Hazırlanan tasarruf tasarısının konusuyla ilgili olarak bir lobinin geniş bilgiye sahip olduğunun fark edilmesi halinde tüm Parlamenterlerin kendileriyle görüşmekten çekinmeyeceği ve ayrıca verdikleri bilgiye güvenmeleri halinde toplantılara uzman görüşü vermek üzere davet edilecekleri European Environmental Bureau’dan Piotr Barczak tarafından ifade edilmiştir.

Dolayısıyla ekonomik gücün ön plana çıkarılarak lobi faaliyetlerini etkileyebildiği söylense de, bilginin gücünün ön plana çıktığı lobi faaliyetlerinin de olduğu değerlendirilmektedir. AP’ye ulaşmak içinse, güvenilir bilginin ekonomik güçten daha önemli olduğu görülmektedir.

Bu noktada Corporate Europe Observatory (CEO)’yu temsilen mülakat gerçekleştirilen Vicky Cann’ın açıklamaları da önemli görülmektedir. Vicky Cann, AP’nin diğer kurumlara göre kamu çıkarı düşünen lobiciliğe çok daha açık olduğunu belirtmiş, bunda Parlamenterlerin doğrudan seçilmelerinin ve kamu vesayeti altında olmalarının etkisinin olduğunu; Konsey’e ve Komisyon’a nazaran AP’nin vatandaşların çıkarlarını daha çok düşünen bir kurum olduğunu söylemiştir. Lobi gruplarının AB politikalarının yapımında sahip oldukları ayrıcalıklı erişim ve etkiyi ortaya çıkarmak ve bunlara itiraz etmek için çalışan CEO’nun böyle bir görüş vermesi not etmeye değerdir.

Ancak CEO temsilcisi lobicilik konusunda halen ekonomik gücü olanların daha güçlü olacağına inandığını da sözlerine eklemiştir. İş dünyasının, kamu çıkarını düşünen lobicilere göre kaynak ve kapasitelerinin daha büyük olduğunu vurgulamış, tüm bu kaynakların da günün sonunda çıktılar üzerinde bir etkiye sahip olabileceğinin altını çizmiştir.

Demokratik toplumların lobiciliğin avantajlı yönlerinden faydalanabilmek maksadıyla lobicilik faaliyetlerini kural altına aldığına daha önce değinilmişti. AB de

161 aynı şekilde Şeffaflık Kaydı düzenlemeleri ile lobiciliği herkesin faydasına olacak şekilde düzenlemeye çalışmıştır. Ancak henüz zorunlu bir lobicilik kaydının olmaması oldukça sorunlu bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Mülakatlar, Zorunlu Şeffaflık Kaydı’nın oluşturulmasına tüm kesimlerin olumlu yaklaştığını göstermektedir. Mülakat gerçekleştirilen AP Raportörü, AP Üyesi, Komisyoner, AESK yetkilisi ve STK temsilcileri zorunlu lobicilik kaydının öneminin farkında olduklarını belirtmişlerdir.

Gönüllülük esasından ziyade, zorunluluk esaslı bir lobi kaydının oluşturulmasının ve de bu kaydın tüm AB kurumlarını kapsamasının Brüksel’de lobiciliğin şeffaflaşması açısından elzem olduğunu savunmuşlardır. Ancak zorunlu şeffaflık kaydına Konsey’in katılacağına inanmadıklarını da açıkça belirterek, Komisyon’un hazırlamış olduğu yeni tasarruf tasarısının tüm kurumları bağlayan zorunlu bir kayıt oluşturacağını düşünmediklerini söylemişlerdir.

Bu noktada mülakat yapılan Corporate Europe Obdervatory’den Vicky Cann, AP’nin diğer kurumlara göre kamu çıkarını düşünen lobiciliğe çok daha açık olduğunu söylemiştir. Bunda Parlamenterlerin doğrudan seçilmelerinin ve kamu vesayeti altında olmalarının etkisinin olduğunu; Konsey ve Komisyon’a kıyasla AP’nin vatandaşların çıkarlarını daha çok düşündüğünü belirtmiştir. Zorunlu bir AB lobi kaydının olması halinde lobicilerin kayıt olmazlarsa, ceza alabileceklerini, doğru olmayan bilgi vermeleri halinde de bir yaptırımla karşılaşabileceklerini not etmiştir. Lobi kaydına zorunlu diyebilmek için böyle bağlayıcı şartlar içermesi gerektiğini, mevcut durumda Komisyon’un önerisinin ise ‘zorunlu kayıt’ adını kullanmasına rağmen aslında zorunlu ve bağlayıcı olmadığını ifade etmiştir. Konsey’in şeffaflık konusunda çok fazla tutucu olduğunu belirtmiş, Konsey’in böylesine basit haldeki lobicilik kaydı tasarruf önerisine dâhil edilmesi durumunda, uzun vadede daha reformist bir yasanın çıkmasının oldukça zor olacağını not etmiştir. Bu sebeple eğer Konsey lobi kaydının dışında tutulursa, en azından Komisyon ve AP’yi kapsayan yasal olarak bağlayıcı bir lobicilik kaydına sahip

162 olunabileceğini düşünenlerin oldukça fazla olduğunu söylemiştir. Bu noktada AP’nin düzenli bir şekilde yasal olarak bağlayıcı bir lobicilik kaydı istediğini, Komisyon’un ise konuya daha tutucu yaklaştığını sözlerine eklemiştir. Zorunlu lobicilik kaydı ile ilgili olarak Brüksel’deki resmi çizen bu mülakatlar AP’nin şeffaflık konusuna oldukça önem verdiğini teyit etmektedir. Parlamenterlerin kimlerle görüştüklerinin kayıt altına alınmasının zorunlu hale gelmesinin AP’deki lobicilik faaliyetlerine yapılan eleştirilere bir cevap oluşturacağı değerlendirilmektedir. AP de bunun farkında olarak, her fırsatta zorunlu lobicilik kaydının oluşturulması konusunu gündeme getirmektedir.

Bu konuda daha önce belirtildiği üzere lobiciliğin sakıncalı yönlerine dair şüphelerin tüm kesimler nazarında ortadan kalkabilmesi için zorunlu bir kayıt siteminin oluşması önemli görülmektedir. Aksi halde AP’nin artan rolü ile lobiciliğin artan rolünün birbirini beslediği süreçte demokrasi açığı sorununa kısmi çözüm aranırken lobiciliğin istenmeyen yönleri ön plana çıkacak ve kamuoyu lobicilik faaliyetlerinin yararından çok zararının olacağına dair endişeyi sürekli taşıyacaktır.

Son olarak lobilerin rollerinin sakıncalı yönlerine örnek olarak bu Direktif özelinde “çöpleri yakma endüstrisi” verilebilir. Raportör, bu konuda her ülkede lobiler oluştuğunu ve de bu lobilerin AP’yi de etkilemeye çalıştığını kendisi beyan etmiştir.363 AP Komitesinin raporuna da yansıyan bu konuda, AP atık depolamanın genellikle en kötü seçenek olarak görüldüğünü, atık önlemeninse açıkça en iyisi olarak görüldüğünü belirtmiştir. Çöp yakma lobisinin faaliyetleri AP’nin bu konuyu destekler bir karar vermesine sebep olmamış görünmektedir. Ancak bu lobiye364 cevaben raporda açıklama

363 Bkz. Ek IV, Başlık Avrupa Parlamentosu’nu Temsilen Raportör Margrete Auken ile Mülakat.

364 Örneğin bkz. Euroepan Bioplastics. “Fact Sheet – Bioplastic carrier bags - a step forward.”

163 yapma ihtiyacı hissedilmiştir. Raportörün hassasiyeti ve kendi danışmanlarının öngörüleri ile bu konuda oluşabilecek çevresel zararlar raporda açıklanmıştır. AP burada her lobinin her fikrini kabul etmemiş ve konu hakkındaki nihai karara kendisi varmış görünmektedir. Bu sebeple lobilerin her geçen gün AP’ye daha fazla lobi yapıyor oluşunun, AP’nin lobilerin her savundukları konudan besleniyor olduğu anlamına gelmediği sonucuna varılmıştır. Lobilerin AP’ye bilgi getiriyor oluşları, AP’nin hiçbir araştırma yapmadan bu bilgileri kabullendiği anlamına gelmeyeceğinden, AP’nin giderek daha fazla oranda lobilere güvenerek hareket ettiğini söylemek doğru olmayacaktır. Yine de tüm bu örnekler AP’nin her an lobiciliğin sakıncalı yönleri ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir.

G. Avrupa Parlamentosu’nun Tüm Lobilerden Edindiği Bilgiyi