BÖLÜM 5: EV İLE İLGİLİ ARAÇ VE GEREÇLERİ KARŞILAYAN
5.3. Mutfak Araç ve Gereçleri
5.3.8. Fırın, Ocak, Soba, Tandır
Ocak kelimesi hakkında Clauson’un (1972: 22) açıklaması şöyledir: “bundan özellikle SC, SW’de ‘merkezinde ocak bulunan yapı’ ve bundan ‘böyle bir yapıya toplanmış olan insan topluluğu’, bu da ‘aile, dernek, Yeniçeri ocağı’ vs.dir” (1972: 22) Kelimenin orijinali, “ocok” tır, Osm. XV’dan itibaren ocak ‘ateş yakılan yer’ için ve mecazî anlamlarla XVII’dan beri kayıtlıdır”. Sevortyan (1974: 422-425) kelimenin anlamlarını ‘1. Ateş yakmak için uygun olan herhangi bir yer; (farklı amaçlar için), ateş yakılan
yer, ateş için kazılmış çukur, odanın ortasında ateş yakmak için açılmış ve kışın etrafında oturmak için açılmış çukur, üç ayaklı altlık (üzerine tencere konur) 2. Ateş, alev, ısı, yanan kömür, öksü, yarı yanmamış odun yıldırım 3. Tütün borusu, baca 4. Kazılmış çukur, maden ocağı, evin temeli, ağaç dikmek için açılmış çukur, 5. Mesken, baba ocağı, ev, ocak (evleri sayma ölçüm birimi), ev, sığınak, mecazî aile, halk hekimini evi, demirci ocağı, soy, sülale, toplum, cemmat, tarihî asker ocağı, yeniçeri ocağı, toplantı, kurs, yerli (köklü), aile (halk) 6. Yılan, kuduz köpeklerin ısırması nedeniyle tedavi için insanların toplandığı bir ibadet yeri; aziz sanılan ve toplanılan nesneler/şahıslar 7. Sobaya karıştırmak için değnek 8. Cinayet işleyenlerin boynuna geçirilen demir halka’ olarak vermiştir. Kelimenin yapısı Sevortyan ve Brockelmann’a
136
göre o:cak < *o:t-/*ot- ‘yak-’ + -çak. -çak ekinin fonksiyonu da yer anlamı ve eylemin taşıyıcısı anlamındadır. Doerfer, kelimenin ōčag < *hōčag <Eski Türkçe *pōtčāg olarak tarihî bir gelişim gösterdiğini söylemiş; ama bunun kanıtlarını vermemiştir. B. Atalay,
‘Türk Dilinde Ekler ve Kökler Üzerine Bir Deneme’ (1942: 60) yazısında +çak ekini,
‘küçültme eki’ ocak: ‘küçük ateş’ olarak vermiştir. Vambery, kelimeyi üç kelimesinden
‘üçayaklı’ getirmiştir. Bu köken açıklamasını Radloff da kabul etmiştir.
Vahit Türk (2009: 251-258), “Ocak Sözü ve Ailesi” başlıklı makalesinde, ot (od) ile
ocak arasındaki köken ilişkisini zaman zaman birbirleri yerine geçen sesler olan ‘t~ç’
ses denkliğiyle açıklanabileceğini belirttikten sonra *oç+a-k >* oçak > oçak gelişmesinin Türkçe için aykırılık göstermeyecek bir durum olduğunu ifade etmiştir.
Tarihî Lehçelerde:
Drevnetyurkskiy Slovar’da oçak ‘ocak, soba’ (ev ocaklandı ‘ev ocaklandı, evde soba
yapıldı’) (1969: 362); oçuk ‘ocak, soba’ (1969: 364); DLT’de oçak ‘ocak’ (1999: IV - 422); Nehcü’l Feradis’te öçek ‘ocak’ (Ata, 1998: 335); tandur (Ar.) ‘tandır’ (Ata, 1998: 402); Kıpçak Türkçesinde bohorik ‘ocak, şömine’ (2007: 34); ocak ‘fırın, ocak’ (2007: 203); Kuman Lehçesinde bohorik ‘ocak, şömine’ (1992: 36); oçak ‘ocak’ (1992: 142); Kamûs-ı Türkî’de fırın ‘tavanı kubbemsi, önünde bir tek açıklık bulunan ve içinde ateş yakılarak ekmek, pasta vb. hamur işlerinin pişirildiği ve satıldığı işyeri. Evlerde, yemeklerin ısıtılması veya pişirilmesine yarayan, kapalı ısıtma düzeni ile çalışan cihaz’ (1901: I – 376); kesmelik ‘taş ocağı’ (1901: I - 695); mangal (Ar.) ‘odayı ısıtmak veya mutfakta bir şey pişirmek için yanmış kömür koymağa ve içinde kömür yakmağa yarayan bakır, pirinç veya saçtan kap’ (1901: II – 825); ocaklık ‘mutfağın ateş yanan yeri, ‘mutfak ocağı’ dumanın dışarı çıkması için çatıda açılmış büyük baca iri kereste, temel direği; esk. Babadan oğula geçmek üzere verilen vazife ve mülk’ (1901: II – 1003); soba ‘bir oda, salon ve mutfağın içine konup ateş yanan ve dumanı bir saç boru ile dışarıya çıkarılan ve birçok çeşidi olan alet: çini, saç, dökme soba. / matbah sobası – üzerinde yemek pişirmeğe yarayıp fırını ve su ısınacak yeri de olanı, mutfak sobası. Kışın soğuğa dayanamayan çiçek vb. bitkileri saksıya koymak, mevsimsiz çiçek ve meyve yetiştirmek için üstüyle, güneşe dönük tarafları camla örtülü, içinde ateş yanan hususi yer’ (1901: II -1211); Çağatayca Osmanlıca Sözlüğü’nde mehanik (Fr.) ‘odanın ortasında yakılan ocak’ (1902: 144)
137
Çağdaş Lehçelerde:
Oğuz grubu lehçelerinde: Azerbaycan Türkçesinde buharı ‘duvar içine yerleştirilmiş
ocak’ (2006: I – 355); od-ocag ocak, soba vs. (2006: III – 513); ocag ‘yemek pişirmek, su ısıtmak, ev ısıtmak için ateş yakılan yer’ (2006: III – 510); pilete (Rus. ‘плита’) ‘üstünde yemek pişirmek ya da evi ısıtmak için gazla yanan fitilli cihaz ya da elektrikli cihaz’ (2006: III – 602); soba ‘yemek pişirmek, evi ısıtmak için soba (Hollanda sobası, Rus sobası)’ (2006: IV –132); Gagauz Türkçesinde ateşlik ‘ocak’ (1991: 19); soba ‘soba’ (tuladan soba ‘tuğladan yapılmış soba’); oda’ (1991: 220); taşlık ‘taş ocağı’ (1991: 239); Türkiye Türkçesinde soba (Mac.) ‘bir yeri ısıtmak için içinde kömür, odun veya gaz yakılarak kullanılan bir araç’ (2005: 1783); şömine (Fr.) ‘odalarda, genellikle duvar kenarlarında tuğla veya taştan yapılmış, bacası olan yer, ocak’ (2005: 1873); Türkmen Türkçesinde ocak ‘içinde ateş yakılıp, üzerinde yemek hazırlanan yer, bir şeyin başladığı yer’ (1962: 480); tamdır ‘çamurdan yapılmış ekmek fırını’ (1962: 633); Urum Türkçesinde furun ‘ekmek fırını’; furun sipirtesi ‘fırın süpürgesi’ (2000: 504)
Kıpçak grubu lehçelerinde: Başkurt Türkçesinde kamin (Rus. ‘камин’) ‘şömine’
(1993: I – 428); Karaçay-Malkar Türkçesinde hojan ‘eski Karaçay-Malkar evlerinde odanın bir köşesinde ocak olarak kullanılmak üzere açılan delik’ (2000: 220); otcaga ‘ocak’ (2000: 312); tıbır ‘evin içindeki ocak, ateşin etrafı’ (2000: 395); tıbır taş ‘ocak taşı’ (2000: 395); Karaim Türkçesinde baca ‘soba, soba borusu’ (1974: 96); furun
(furın, fırın) ‘ekmek fırını’ (1974: 595); halas ‘soba’ (1974: 598); odzak, ocak, otsak, oçak, oçak, oçah, uçak ‘ocak’ (1974: 424); soba ‘soba’ (1974: 476); Karakalpak
Türkçesinde kazanlık, kazan-oşak ‘kazanda yemek pişirmek için mahsus ocak’ (1988:
III – 96); Kazak Türkçesinde kazanaspa ‘kazan kaynatılan ocak’ (2003: 272);
kazanpeş ‘evin içindeki ocak’ (2003: 272); tağan ‘ocak ve ocak türü eşyaların ayağı,
üçayaklı demir ocak’ (2003: 510); Kırgız Türkçesinde dandır (F.) ‘tandır’ (ekmek, pide pişirmek için mahsus fırın) (1998: I- 296); meş (<Rus. ‘печь’) ‘soba’; temir meş ‘demir soba’ (1998: II - 563); pilita (Rus. ‘плита’) ‘dökme mutfak ocağı’ (1998: II – 623); Kırım Tatar Türkçesinde ocak ‘ocak, ev, aile; bir şeyin merkezi, odağı; şömine, soba; tütün bacası maden ocağı’ (2007: 191); Kumuk Türkçesinde oçak ‘ocak; sacayağı’ (223); otbaş ‘ocak, şömine’ (230); pilta ‘mutfak ocağı’ (247); Tatar
138
Türkçesinde kamin ‘ocağı geniş ve açık salınan soba; şömine’ (1979: II – 36); miç ‘evi
ısıtmak, yemek pişirmek için kerpiç ya da demirden yapılan soba’; miç başı ‘soba üstü’ (1979: II – 398)
Karluk grubu lehçelerinde: Özbek Türkçesinde peçka (Rus. ‘печка’) ‘evi ısıtmak ve
üzerinde yemek pişirmek için kullanılan soba’(tunuka peçka ‘teneke soba’; gişt peçka ‘kerpiç soba’) (1981: I – 582); tandir/ tanur ‘ekmek pişirmek için çamurdan yapılan ocak’(1981: II - 132); uçok ‘üç tarafı kapalı olan, içinde ateş yakılan, üstüne yemek pişirmek için kazan koyulan soba; ocak’(loy uçok ‘toprak ocak’; yer uçok ‘yer ocağı’;
temir uçok ‘demir ocak’; uçok boşi ‘ocak kurulan oda, yer’) (1981: II - 526); Uygur
Türkçesinde gaz ocak ‘yemek pişirmek için gazlı ocak’ (1994: IV – 786); kazan bişi
‘kazan kaynatılan ocak ve onun etrafı’ (1994: IV – 95); kol mişi ‘taşınabilir el sobası’ (1994: IV – 276); meş ‘soba’ (1995: V – 127);tam meş ‘duvarla bitişik tuğla, kesek ya da demirden yapılmış soba’ (1991: II – 82); tunur ‘ekmek fırını, kerpiçten yarı yuvarlak
şeklinde yer üzerinde yapılmış ocak’ (1991: II – 289); turhun ‘ocak, soba borusu’
(1991: II – 321)
Sibirya grubu lehçelerinde: Altay Türkçesinde askış ‘yiyecek pişirmek için kazanın
asıldığı sopa; sacayağı; ocak’ (1999: 29); çok ‘sıcak kömür, ateş’ (ordın izü bolzın, odın
çoktu bolzın ‘yatağın sıcak olsun, ocağın ateşli olsun!’) (1999: 76); oçok ‘sacayak; ocak’
(cer oçok ‘toprağın içine gömülü ocak’) (1999: 138); peçke (Rus. ‘печка’) ‘fırın, soba’ (1999: 146); tulga (Moğ.) ‘ocak’ (1999: 185); Hakas Türkçesinde oyma ‘ocak’ (çoon
töge oymada ‘büyük kütük ocakta’) (2005: 331); pis (< Rus. ‘печь’) ‘soba’ (timir pis
‘demir soba’) (2005: 369); sool ‘düz bacalı soba’ (2005: 444); Şor Türkçesinde kepege ‘soba’ (1995: 46); Tuva Türkçesinde ot ‘ateş; ışık; ocak; kibrit; çakmak’ (2003: 84);
suugu ‘soba’ (2003: 96)
Uzak lehçelerde: Çuvaş Lehçesinde kil-vut (vot) ‘ev ocağı’ (1996: I – 292);
vuçah/voçah/vocah ‘ocak, soba ocağı’ (1996: I – 135); Yakut Lehçesinde oçoh ‘ocak,
soba’ (1995: 204)
Değerlendirme
Taradığımız tarihî kaynaklardan Drevnetyurkskiy Slovar’da oçak, oçuk, DLT’de ocak, Nehcü’l Feradis’te öçek, Kıpçak Türkçesi sözlüğünde bohorik, ocak, Kuman
139
Türkçesinde bohorik, oçak, Çağatayca Osmanlıca Sözlüğü’nde mehanik’kelimeleri ‘odanın ortasında yakılan ocak’ anlamında kullanılmaktadır. Oğuz grubu lehçelerinden Azerbaycan Türkçesinde buharı, od-ocag, ocag, Gagauz Türkçesinde ateşlik, Türkiye Türkçesinde Fransızcadan alıntı şömine, Türkmen Türkçesinde ocak kelimeleri ‘yemek pişirmek, su ısıtmak, ev ev ısıtmak için ateş yakılan yer’ anlamlarındadır. Kıpçak grubu lehçelerinden Başkurt Türkçesinde kamin, Karaçay-Malkar Türkçesinde hocan, otcaga,
tıbır, Karaim Türkçesinde odzak, ocak, otsak, Karakalpak Türkçesinde kazanlık, kazan-oşak, Kazak Türkçesinde kazanaspa, kazanpeş, toğan, Kırgız Türkçesinde Rusçadan
alıntı плита (plita < pilita), Kırım Tatar Türkçesinde ocak, Tatar Türkçesinde камин
(kamin) kelimeleri de ‘ocak’ anlamında kullanılmaktadır. Karluk grubu lehçelerinden
Özbek Türkçesinde Arapçadan alıntı tennûr, uçok, Uygur Türkçesinde Arapçadan alıntı
tunur kelimeleri de ‘ocak’ anlamında kullanılmıştır. Sibirya grubu lehçelerinden Altay
Türkçesinde askış, oçok, Moğolcadan alıntı tulga, Tuva Türkçesinde ot kelimeleri de ‘ocak’ anlamındadır. Uzak lehçelerden Çuvaş Türkçesi sözlüğünde vuçah/voçah/vocah, Yakut Türkçesi sözlüğünde oçah kelimeleri de ‘ocak’ anlamında kayıtlıdır.